• Sonuç bulunamadı

II. GENEL OLARAK MEKÂN

II.4. Edebî Metinlerde Mekân

II.4.3. Coşku ve Heyecana Dayalı Metinlerde (Şiir) Mekân

II.4.3.1. Klasik Şiirde Mekân Tasavvuru

2.1. Barınma Mekânları

2.1.6. Konak (Kasr, Kaşâne, Kâh, Gurfe, Merhâle)

Kasr, kâşâne, kâh, konak, gurfe sözcükleri, eş anlamlı olup büyük ve gösterişli ev, malikâne, köşk, saray anlamlarına gelirken; “rihlet” kökünden türeyen merhâle, menzil, konak; iki menzil arası yer anlamlarına gelir (Devellioğlu, 1996:617). Konak, merkez veya taşrada eşraf, ayân ve devlet büyüklerinin yaşadığı barınma mekânıdır. Devlet büyüklerinin konaklarında, -saraylarda olduğu gibi- devlet işleri de görüldüğü için bu mekânlar, otoriteyi temsil eden mekânlar olarak bilinir. Konak, klasik şiirde otoriteyi temsil eden mekânlardan saray ile aynı bağlamda değerlendirilmiştir.

Konak sözcüğü, Bâkî Divanı’nda gönül, eşik, gökyüzü, sevgilinin güzelliği, memdûh övgüsü ve geçicilik (fânilik) ile ilgili hususlarda teşbih ve tasavvurlara konu edilirken; Fuzûlî Divanı’nda Hz. Ali’nin yüceliği ve dünyanın geçiciliğiyle ilgili hususlarda teşbih ve tasavvurlara konu edilmiştir.

Savaşlarda herhangi bir yer işgal edildiğinde, yapılan insanlık dışı uygulamalardan biri de tarihî, kültürel ve dinî yapıların yağmalanmasıdır. Bu işi sistematik bir biçimde yaptığı için çapulcu ve zalim gibi özelliklerle anılan kavimlerden biri Tatarlardır (Onay, 2009:453). Bâkî, aşk yolunda gönlün emniyete ve huzura

kavuşamadığını -sevgilinin- Tatarlara benzeyen gamzesiyle konak konak yağmalandığını söyler. Bu ifadesiyle Bâkî, gönlü bir memlekete gönlün her bir yerini ise konağa benzetir. Bakışların gönül üstündeki etkileriyle Tatarların işgal ettikleri memleketlerde uyguladıkları tahripkâr işgal politikası arasında benzerlik ilişkisi oluşturur:

‘Aşkun yolında bulmadı dil emn ü râhatı

Tâtâr-ı gamzen eyledi yagmâ konak konak (Bâkî, G.242/2)

Kırım hanının memdûhun ayak toprağını konak olarak telakki ettiği ileri sürülür. Konak; şatafat, zenginlik ve yüceliğin sembolüdür. Memdûhun eşiğindeki toprağın başka devlet başkanlarının konağı mesabesinde görülmesi, memdûha atfedilen değer ve yüceliğin göstergesidir. Bu durum aynı zamanda diğer devlet başkanlarının memdûhun takdirini kazanma çabası içinde olduğunu gösterir. Eşik mekânlarda bulunmak veya bu yerleri aşmak, daha büyük makamlara mazhar olmayı kolaylaştırdığı bilinir:

Âsitânı hâkini kıldı Kırım hânı konak

İrte bir gün seyr idün hâkân-ı Türkistân gelür (Bâkî, K.6/13)

Köşk, konak ve saray gibi yapılar inşa edilirken estetiğe büyük bir önem verilir. Klasik şiirde sevgili, mutlak güzelliği temsil edecek şekilde tasavvur edildiği için ideal güzelliği yansıtan unsurlarla tavsif edilir. Bâkî, sevgilinin güzelliğini köşke/saraya benzetirken güzellik unsurlarından kaşlarını, Kisra’nın kemeri ve Kayser’in köşkünden üstün görür. Bu yaklaşımıyla güzellik ve ihtişamıyla farklı coğrafyalardaki şaheserleri, sevgilinin güzelliğiyle karşılaştırır. Bâkî’nin sevgilinin güzelliği karşısında söz konusu mekânların isimlerinin dahi anılmayacağını ifade etmesi, sevgilinin mutlak güzelliği yansıtmasından kaynaklanır:

Kâh-ı hüsn-i yâre bak seyr it ham-ı ebrûsını

Adın anma tâk-ı Kisrâ ile kasr-ı Kayserün (Bâkî, G.258/2)

Kasr sözcüğü, dünyanın geçiciliği bağlamında ele alınır. Fars hükümdarlarından Kayser’in köşkünün kemer ve kubbesinin bile yıkıldığını söyleyen Bâkî, yapıların sağlam veya ihtişamlı yapılmasının, zamanın yıkıcılığı karşında bir anlam ifade etmediğini düşünür. Böylece “geçicilik” fikrini nazara sunarak ebedî olana dikkat çeker:

Gitdi Kayser kasrınun tâk u revâkı kalmadı

Nice Kisrâ geçdi tâk u tumturâkı kalmadı (Bâkî, G.533/1)

Konak anlamına gelen merhale, barınma mekânı olarak zenginlik ve şatafatın tezahür yeri olduğu için dünyaya bağlılığı, nefse düşükünlüğü sembolize eder. Dünyaya

-kalıcı olarak- yerleşmek imkânsız olduğu için insanın bu konakta boş yere mesken tutmasını yanlış bulan Fuzûlî, dünyanın geçiciliğini ve değersizliğini vurgulamaktadır:

Mümkin değil cihânda Fuzûlî ikâmetin

Bîhûde sen bu merhalede mesken eyledin (Fuzûlî, G.163/7)

Gökyüzü, kozmik bir mekân olup değerlilik ve yüceliği temsil eder. Bâkî, şanı yüce olan padişahın yardımı sayesinde gökyüzünün kişiye itibar köşkü olacağını düşünür. Gökyüzü, büyük ve kuşatıcı bir mekân olduğu için padişahın büyüklüğüyle ilişkilendirilir. Bâkî, bu tasavvuruyla büyüklerin himmetine olan ihtiyaca ve himmet sayesinde yaşanan olumlu dönüşüme işaret eder:

Kasr-ı kadrün âsmân eyler olursa dest-gîr

Himmet-i vâlâ-yı şâhenşâh-ı ‘âlî-şân eger (Bâkî, K.13/12)

Devlet büyüklerinin teşrif ettiği mekânlarda büyük hazırlıklar yapılır. Bu bağlamda Bâkî, “Bayram yaklaştı, köşk ve divan süslensin; Sultan, mutluluk salonuna buyursun.” diyerek bayramlarda köşk ve saraylarda görülen özel hazırlığa işaret eder. Ayrıca memdûhun gelişini bayramın gelişiyle aynı mesabede görerek onu yüceltir:

‘Îd yaklaşdı döşensün yine kasr u dîvân

Çıkup eyvân-ı sa‘âdetde buyursun Sultân (Bâkî, Ms.2-III/1)

Hz. Ali için kaleme alınan kasidede (Kasîde Der-Medh-i Hazret-i Şâh-ı Velâyet) Fuzûlî, akıllı mimar, memdûhun köşkünü inşa ettiğinde bu köşkün yücelik, itibar, devlet ve baht özelliklerini taşıması gerektiğini ifade eder. Böylece Hz. Ali’nin yüceliğini, üstün vasıflarını köşke yansıtarak kişi-mekân özdeşliğini sağlar:

Kasr-ı vasfının binâsın kılsa mi‘mâr-i hıred

‘İzz ü câh ü devlet ü ikbâl çâr erkân olur (Fuzûlî, K.7/30)

Dünyanın geçici, imkânların yetersiz olması hasebiyle barınma mekânları daha basit ve dayanıksız bir malzemeyle yapılırken; kasr, kâşane, köşk, “saray ve diğer

sosyal binalar kalıcı ve dayanıklı malzemeyle yapılmışlardır; çünkü bu binalar, inancın ve kültürün simgeleridir.” (Narlı, 2007:27). Böyle yapılar inşa edilirken kullanışlılığın

yanında görselliğe dayalı estetiğe de önem verilir. Bu anlayış nedeniyle söz konusu mekânlar, muhtelif motif, yazı ve görsellerle süslenir. İslâm kültür ve medeniyetinde resim ve heykelciliğe iltifat edilmediği için tezhip ve süslemede yazıya büyük bir önem verilmiştir. Bâkî bu durumu; “Kader Üstadı’nın (Allah) kalemi, bu parlak matla‘ beytini saltanatın büyük köşkünün salonuna süs yapmış.” diyerek mazhar olduğu pâyeyi

yüceltmenin yanında dinî, tarihî ve kültürel binaların süslemelerinde kullanılan tezhip- hat geleneğine göndermede bulunduğu düşünülür:

Kilk-i üstâd-ı kader kılmış bu garrâ matla‘ı

Zînet-i eyvân-ı kasr-ı kibriyâ-yı saltanat (Bâkî, Trc.3-II/7)