• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM ŞARAP KÜLTÜRÜ ŞARAP KÜLTÜRÜ

1.4. ŞARABIN MEYDANA GETĐRDĐĞĐ ETKĐLER

1.4.1. Sarhoşluk Vermesi

1.4.1.2. Sarhoşluğun Tanımı

Çalışmanın bu bölümünde klasik edebiyatımızda tasvir edilen sarhoşluk kavramı ile alakalı bilgiler vermek amaçlanmaktadır. Edebiyatımızda sarhoşluk, şarap içmenin doğal bir etkisi olmanın yanı sıra, aynı zamanda Allah sevgisiyle kendinden geçme (vecd) halinin sembolik ifadesidir. Bu iki kavram öylesine iç içe geçmiştir ki birini diğerinden ayırmak oldukça zordur. Şairler de bahsedilen zorluğun farkındadır. Bu sebeple şiirlerini anlam ve estetik değerler açısından zenginleştirmek maksadıyla sarhoşlukla ilgili tevriyeli kullanımlar oluşturmuşlardır. Şiirleri ve anlamlarını ayrıştırma işi de okuyucu ve araştırmacılara kalmıştır.

Şairler bu ayrımı kolaylaştırmak amacıyla bazen belirli ipuçları bırakmış bazen de doğrudan doğruya bahsettikleri kavramların gerçek şarap yahut ilahî şarap olduğunu beyan etmişlerdir.

Ser-ā-ser bu šoķuz eflāk anuñ mihriyle raķs eyler

Zemīn ser-mest olub yatur anuñ ‘ışķı şarābından (Zâtî, g. 1004/3)

Baştan başa bu dokuz kat gök yüzü onun aşkıyla dans eder (döner), yeryüzü de onun aşk şarabından sarhoş olup yatmaktadır.

Zâtî, beyitte çok net bir şekilde ilahî aşkı tanımlamıştır. Đlahî aşk; çoşkunluk verme, kendinden geçirme, ne yaptığını bilememe gibi etkileri vermesi sebebiyle şairlerimiz tarafından âdeta şarapla özdeşleştirilmiştir. Zâtî, beyitte (eski astroloji bilgisi ışığında131) dokuz kat gökyüzünün dönme sebebini Allah aşkına, aynı şekilde yeryüzünün hareketsiz bir şekilde durmasını da ilahî şaraptan sarhoş olarak sızmasına bağlamaktadır. Şairin bu ifadeleri (zaten mevcut olan bir durumu güzel sebeplerle süsleyerek) “hüsn-i talil” sanatı yaparak şiirine yansıtmıştır. Beyitte yer alan “mihr” kelimesinin bir anlamı da “güneş” tir. Ayrıca “raks” kelimesinin fizik bilimindeki anlamı “salınım; düzenli olarak hep aynı konumlardan aynı hızla geçen bir nesnenin hareketi, raks.”, “yatmak” fiili “Yatay bir yerde durmak, bulunmak” anlamına gelmektedir. Beyiti, kelimelerin bu anlamlarını yükleyerek nesre çevirdiğimizde ise; “Baştanbaşa bu dokuz kat gök yüzü onun güneşiyle birlikte

düzenli bir yörüngede hareket eder, yeryüzü onun aşk şarabından sarhoş olup yatay

bir düzlemde durmaktadır.” anlamına ulaşmaktayız. Bu anlam o dönemin fizik

bilimine de uygundur. Beyit değerlendirildiğinde şarabın, aşkın, sarhoşluğun birer simge olarak kullanıldığını görmekteyiz. Beyit bununla beraber klasik edebiyat şairlerimizin sahip olduğu astronomi bilgisini açıklaması ve klasik edebiyatta sadece şarabın, aşkın, sarhoşluğun değil, şiirlerde kullanılan diğer kelime kadrosunun da görünenin çok ötesinde anlam tabakaları oluşturduğunu göstermesi yönünden çok önemlidir.

Kendümi āĥiretde daĥi bulmayam gibi

Şol deñlü mest itdi ki Bezm-i Ezel beni (Zâtî, g. 1488/4)

Ezel meclisi beni kendimi ahirette dahi bulamayacak kadar sarhoş etti.

Örnekte yer alan ezel meclisi kavramı, beyti hemen tasavvufî manaya yöneltmektedir. Ezel meclisi; Allah’ın ruhları yarattıktan sonra onları toplayarak konuştuğu ve söz aldığı inancından hareketle kurgulanmış bir kavramdır. Allah ruhlara “Ben sizin rabbiniz değil miyim?”132 diye sormuş bütün ruhlar da Allah’a “Sen bizim rabbimizsin” diyerek söz vermiştir. Đşte ezelde olduğu varsayılan bu olay edebiyatımızda sıkça kullanılan mazmunların oluşmasına sebep olmuştur. Zâtî’nin beyitte sadece adını zikrettiği bu meclis, arkasında işte böyle bir kurgu taşımaktadır. Şair, bu mecliste Allah’la yüz yüze geldiği için Allah aşkını tatmış ve o aşkın etkisiyle sarhoş olup kendinden geçmiştir. Ama bu sarhoşluk alelade bir sarhoşluk değildir. Çünkü; şair bırakın bu dünyayı ölüp tekrar dirildikten sonra bile bu sarhoşluğun etkisini taşıyacakmış gibi hissetmekte ve kendini bile bulamayacağını ifade ederek ezel sarhoşluğunun bu dünyada devam ettiği inanışını anlatmıştır.

Seni hüşyār yazdılar beni mest

Ķalem-i ŝun‘da ĥatā n’eyler (Bâkî, g. 164/5)

(Ey sofu) Seni ayık, beni sarhoş olarak yazdılar yaratıcının kaleminde hata ne arar.

132 Araf Suesi 172-173. ayet. “Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim" demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da: "Evet şahidiz" demişlerdi. Bu, kıyamet günü, "Bizim bundan haberimiz yoktu" dersiniz veya "Daha önce babalarımız Allah’a ortak koşmuşlardı, biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?" dersiniz diyedir.”

Bâkî beyitte ayık ile sarhoş kelimelerini ele alarak kader inancına göndermede bulunmuştur. Şair beyitte, “Allah seni aşktan habersiz beni ise aşktan sarhoş olmuş olarak yarattı” diyerek bu inanışı gözler önüne sermektedir. Şair bir insanın ayık ya da sarhoş (Allah aşkına sahip olma) olmasının nedenini, ezelde Allah’ın takdir ederek “Levh-i Mahfuz”a yazmasına bağlamıştır. Bu vesileyle insanların yapabilecekleri bir şey olmadığını kısacası takdir-i ilahî kavramını anlatmış, ayrıca yaratıcının insanları ayık ya da sarhoş olarak yazmasında hataya yer olamayacağını da eklemiştir.

Olup ser-mest ķıldum neş’e-i źevķ-i lebüñ źikrin

Meye rāġıb olanlar küfrünü ĥalķa ‘ayān itdüm (Fuzûlî, g.201/4)

Sarhoş olup dudağının zevkinin neşesini zikrederek şaraba rağbet edenlerin küfrünü halka açıkladım.

Şair beyitte sarhoş olduğunu söylüyor. Şair, her sarhoş olanın bir şeyleri zikir gibi tekrar tekrar söylemesi olayını hatırlatarak, onun da bir zikri olduğunu anlatıyor. Đşte şairin zikri de sevgilinin dudağını anmaktır. Birinci mısrada dudağın şaraba benzetilmesi ve şairin sevgilinin dudağını devamlı anması dolayısıyla sarhoş olması motifi vardır. Đkinci mısra ise, birinci mısraın tasavvufî olarak anlamlandırılması gerektiğini izah eder. Çünkü şair şarap içmek isteyenlerin günah işlediğini insanlara açıkladığını söylemektedir. Bu durumda birinci mısrada yer alan sarhoşluk bizim idrak edemeyeceğimiz bir sebepten (Allah aşkından) oluşmak durumundadır. Bu sebeple şaire sarhoşluk veren sebep din dışı değil, dine uygundur. Ayrıca şair bu vesileyle şarap içenlerin günah işlediğini de beyite eklemiş olmaktadır.

Cihān gözümde degül mest-i ceźbe-i ‘ışķam

Ne cām-ı bāde vü ne kāse-i ‘araķ çekdüm (Nev‘î, g. 301/3)

Ben Allah sevgisiyle kendinden geçerek sarhoş olmuşum, dünya umrumda değil.(Bu halimin sebebi Allah aşkıdır) (yoksa) ne şarap kadehi ne de rakı kasesi(nden) içtim.

Nev‘î beyitinde, içinde bulunduğu sarhoşluğu anlatırken ne şarap kadehi ne de rakı kasesinden içki içmediğini söylemektedir. Sarhoşluğunun sebebini yukarıda yer alan beyitler gibi Allah aşkına bağlamaktadır. Bu beyitte de yer alan “cam, bade,

arak, kase, mest, çekmek” kelimeleri görünen anlam itibariyle içki içmekle alakalıdır. Ama beyitte yer alan cezbe ve aşk kelimeleri anahtar kelimeler olarak düşünülüp tasavvufî mana vermeye götüren kelimelerdir.

Rūz-ı maģşerde daĥi ayılmayam

Olmışam cām-ı lebüñden öyle mest (Muhibbî, g.226/4)

Dudağının kadehinden öyle sarhoş olmuşum ki mahşer gününde bile kendime gelmeyeyim.

Muhibbî’nin bu beyiti yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız Zâtî gazeliyle yakın anlamlar içermektedir. Muhibbî, sevgilinin dudağını içi şarapla dolu bir kadehe benzetmiştir. Şair, bu şarapla sarhoş olmuştur. Bu şarap, şairi öyle bir sarhoş etmiştir ki yeniden dirilişin olacağı mahşer gününde bile kendine gelmesi zordur ve zaten kendine gelmek istememektedir.

Her kişi cām-ı mül ile mest olur ammā ki ben

Đçeli ‘ışķuñ şarābın oluram her bār mest (Muhibbî, g. 228/2)

Her insan şarap kadehi ile sarhoş olur ama ben aşkın şarabını içtiğimden beri devamlı sarhoş oluyorum.

Şair beyitte sarhoşluğun iki çeşit olduğunu açık bir dille anlatmaktadır. Muhibbî, sarhoşluğun iki türlü olabileceğini söylemektedir. Bunlardan ilki; şarap içerek sarhoş olmak, ikincisi ise; aşk şarabından, ilahî şaraptan içerek sarhoş olmaktır. Şair, insanın ilahî şarap içerek sarhoş olması durumunda devamlı surette sarhoş olarak kalacağını çünkü; aşk şarabının tarif edilemez bir kavram olduğunu izah etmeye çalışmıştır.

Beni mest eyledi ‘ışķuñ şarābı

Beni ŝanur görenler içmişem mül (Muhibbî, g. 1655/3)

Aşkının şarabı beni sarhoş etti (öyle ki) beni görenler şarap içti sanır.

Muhibbî, aşk şarabından sarhoş olduğunu fakat etrafındaki insanların (içindeki durumu bilmedikleri ve anlamadıkları için) onun, şarap içerek sarhoş olduğunu zannettiklerini söylemektedir.

Bi-ģamdillāh geçüp hüşyārlıķdan

Beķā cāmın çeküp mestāne oldum (Hayretî, g.326/4)

Allah’a şükürler olsun ki bekâ kadehini çekip ayıklıktan vazgeçip sarhoş oldum.

Beyit barındırdığı kelimeler yönüyle tasavvufî bir şiir olduğunu anlatmaktadır. “hamd, huşyârlık, bekâ” bu kelimeler dinî içerikler ihtiva eden kavramlardır. “cam, mestane ve çekmek” kelimeleri ise edebiyat geleneği çerçevesinde kullanılan ve ilahî aşkı simgeleyen sözcükler olarak beyitte yer almıştır. Hayretî, ayıklıktan vazgeçip ebedilik kadehini içip sarhoş olduğu için Allah’a şükretmektedir. Bunun sebebi şairin ilahî aşkın içerdiği ve başkaları tarafından sezilemeyen gerçeklerine ulaşmış olmasıdır denilebilir.