• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM ŞARAP KÜLTÜRÜ ŞARAP KÜLTÜRÜ

1.5. ŞARAP ĐLE BĐRLĐKTE KULLANILAN KAVRAMLAR

1.5.2. Cem/ Cemşîd

1.5.5.1. Habâbın Benzetildiği ve Habâba Benzetilen Unsurlar

1.5.5.1.15. Hayme/ Otag

Hayme/otag; çadır anlamına gelmektedir. Şairler, habab ve çadır arasındaki şekil ve renk benzerliğinden hareketle çeşitli benzetmeler yapmışlardır.

Ĥaymeler ķurduġı dem ķanı ģabābuñ ‘ayşa

Đ‘tidāl üzre görüp āb u hevāsın ķadeģüñ (Bâkî, g. 270/4)

Hava kabarcığının, kadehin havasını ve suyunu uygun görüp eğlence için çadırlar kurduğu dönem nerede?

Görsem Fiġānī cām-i mey içre ģabāb-i al

Deşt-i belāda yād iderem cān otaġını (Figânî, g. 94/5)

Figanî, şarap kadehi içinde kırmızı kabarcık görsem, bela çölünde(ki) can çadırımı hatırlarım.

Ģabāb-ı cām-ı meyüñ kim diler bozulduġunu

Ki şāh-ı şādīnüñ ol ķırmızı otaġıdur (Hayâlî Bey, g. 136/5)

Şarap kadehindeki kabarcığın bozulmasını kimse istemez. (Zira) o mutluluk şahının kırmızı çadırıdır.

1.5.5.1.16. Kasır

Şairlerin habâbı benzettikleri bir diğer yapı da kasır olarak adlandırdığımız büyük konak ve köşklerdir. Aşağıdaki beyitte şair hava kabarcığının patlayıp yok

olacağı gibi, bu dünyadaki binalarında bir gün yok olacağını anlatarak dünyanın faniliği ile habâbın hemen patlayıp yok olması arasında bir ilişki kurmuştur.

Yegdür şu ķaŝrdan k’ola anuñ ŝonı ĥarāb

Rind-i şarāb-ĥwāreye cām içre bir ģabāb (Hayâlî Bey, g. 13/1)

Şarap içen kalendere, kadeh içindeki bir hava kabarcığı sonu harap olacak olan şu kasırdan daha iyidir.

1.5.5.1.17. Rakkas

Şairler kadehlerin içinde hareket eden hababları, dans eden rakkaslara benzetmişlerdir.

Sāķī semā‘-ı naġme-i nāy ile vaķtidür

Meydān-ı sāġar içre ide her ģabāb raķŝ (Nev‘î, g. 207/3)

Ey sâkî, ney sesi ile kadeh meydanındaki her hava kabarcığının dans etme vaktidir

1.5.5.1.18. Saltanat

Aşağıdaki beyitte şair, yok olup giden hava kabarcığı ile yok olup gidecek saltanat arasında bir ilişki oluşturmuş ve saltanatı gelip geçiciliği yani faniliği yönüyle kabarcığa benzetmiştir.

Ģaķ bu bezmüñ itmesün cām-ı muŝaffāsın şikest

Ġam degül berbād ise bir ķaç ģabāb-ı salšanat (Nev‘î, k. 6/16)

Allah bu meclisin temizlenmiş kadehinin kırılmasına izin vermesin (yoksa) birkaç (tane) saltanat kabarcığının harap olması sıkıntı değildir.

1.5.5.1.19. Tac

Tac; hükümdarların başlarına taktıkları değerli mücevherle süslü başlık ya da bir tarikata giren dervişlerin başlarına taktıkları şapka anlamında kullanılmaktadır. Dervişler için tarikat içindeki konumlarının alâmet-i farikasıdır. Hayâlî Bey aşağıdaki beyitte, tac ile habab arasında şekil yönüyle bir benzerlik ilişkisi kurmuştur.

Kemdür ednā bir ģabābından maģabbet cāmınuñ

Şol mükellef tāc kim ‘izzetle Efrīdūn geyer (Hayâlî Bey, g. 72/2)

Efridun’un giydiği şu süslü taç, muhabbet kadehinin (içindeki) küçük hava kabarcığından daha değersizdir.

Çıķsa tañ mı farķına pür-mey ŝurāģīnüñ ģabāb

Bir şeh-i Cemşid-ferdür tāc-ı Efrīdūn geyer (Hayâlî Bey, g. 120/2)

Hava kabarcığı şarap dolu olarak sürahinin tepesine çıksa ayıplanır mı? O Feridun tacı giyen parlaklık dolu Cemşîd şahıdır.

Kem ģabābı tāc-ı ĥāķān olsa tañ mı bir ayaķ

Her birin bezm ehlinüñ başına sulšān eyledi (Nev‘î, g. 506/3)

Kadehin değersiz hava kabarcığı, sultan tacı olsa şaşılmaz (çünkü) meclisteki her kişiyi (meclise katılanların) sultan yapar.

1.5.5.1.20. Top

Hayâlî Bey, habâbı şekli dolayısıyla çevgân oyununda kullanılan topa benzetmişlerdir. Beyitte sâkînin saçı ise topa vurmak için kullanılan sopa olarak hayal edilmiştir.

Šōpdur peymāne içre gūyiyā her bir ģabāb

Kim ŝaçı ‘aksiyle sāķīnüñ olur çevgān aña (Hayâlî Bey, g. 25/4)

Şarap içindeki her köpük sanki bir topdur, sâkînin saçı, (şaraptaki) yansımayla ona sopa olmuştur.

1.5.5.1.21. Türbe

Aşağıdaki beyitte şair; hababı, şekil yönüyle türbeye benzetmiştir. Bu sıradan bir türbe değildir. Bu türbe aşk ile başıboş dolaşanların gelip yüz sürdüğü bir türbedir.

Ģabāb-ı ŝaġarı görseñ beni ĥayr ile yād et kim

Gelip āvāreler yüzler sürerler aña türbemdür (Hayâlî Bey, g. 107/4)

Kadehin içindeki hava kabarcığını görünce beni hatırla, o (kabarcık) başıboş dolaşanların yüz sürdükleri türbemdir.

1.5.5.1.22. Yelken

Aşağıdaki beyitte Zâtî, kadehi; gemiye, sâkîyi; kaptana ve habâbı o bahsettiği geminin (içi hava dolu olduğu için) yelkenine benzetmiştir.

Bir gemidür baģr-ı ġamdan geçmege cām-ı şarāb

Kim anuñ mellāģı sāķī bād-bānıdur ģabāb (Zâtî, g. 60/1)

Şarap kadehi gam denizinden geçmek için bir gemidir. O geminin kaptanı sâkî, yelkeni ise hava kabarcığıdır.

1.5.5.1.23. Yıldız

Hayâlî Bey aşağıdaki beyitte gökyüzündeki unsurları kullanarak elinde kadeh tutan bir insan imajı çizmiştir. Bu kadeh öyle bir kadehtir ki onun içindeki yıldızlar şekilleri ve parlaklıkları yönüyle habâba benzemektedir.

Şafāķ mey mihr ü meh sāġar ģabābıdur anuñ encüm

Elümde mest-i ‘aşķem iki ‘ālem bir ayaġumdur (Hayâlî Bey, g. 13/4)

Şarap; şafak, ay ve güneş; kadeh, yıldızlar onun hava kabarcığıdır. Aşk sarhoşuyum iki âlem elimdeki bir kadehtir.

1.5.5.1.24. Zekan

Zekan, iki çenenin birleştiği yer, çene çukuru anlamına gelmektedir. Şairler, sevgilinin yüzündeki çene çukurunu şekli itibariyle habâba benzetmişlerdir.

‘Ārıżuñ āb-ı nābdur gūyā

Źeķanuñ bir ģabābdur gūyā (Bâkî, g. 14/1)

Yanağın sanki şaraptır. Çene çukurun da sanki(üzerindeki)hava kabarcığıdır.

1.5.5.1.25. Zindan

Habâbın içinde bulunan hava, şairler tarafından esir olarak hayal edilmiş ve habâb havayı içinde tutan bir zindana benzetilmiştir

Oldı devrinde hevā maģbūs-i zindān-i ģabāb

Ġālibā görmüş hevādan şemme-i āzār gül (Fuzûlî, k. 9/39)

1.5.6. Hz. Đsa

Hz. Đsa, edebiyatımızda sıkça anılan bir peygamberdir. Çeşitli özellikleri sebebiyle şiirlere konu edilmiştir. Biz çalışmamız gereği Hz. Đsa’nın şarap ile ilgili yönlerine değinmeyi planlamaktayız. Hz. Đsa, Hıristiyanlık dininin peygamberidir. En önemli mucizeleri arasında ölüleri diriltmek ve hastaları iyileştirmek vardır. Klasik edebiyatımızda şarap ile ilgili olarak Hz. Đsa iki yönüyle ele alınmıştır. Bir; ölüye benzeyen âşıkları “dem”i ile diriltmesi -ki bu dem şaraptan kinayedir- iki; ona ümmet olanların şarap içmesinde bir sakınca olmamasıdır.

Rūģ-baĥş olmış Mesīhā-veş o la‘l-i cān-fezā (Bâkî, m. 5/3/3)

O, gönle can veren (şarap renkli) dudak Mesih gibi can veren olmuştur.

Meźheb-i pīr-i muġāndur hem daĥi dīn-i Meŝīh

Bāde ģaķķında helāl dinmiş degül ammā ŝaģīģ (Muhibbî, g. 306/1)

Đkisi de doğru yol olan pir-i muganın mezhebi ve Hz. Đsa’nın dini şarap hakkında helaldir dememiştir.

1.5.7. Đbrik

Đbrik; “Toprak veya mâdenden yapılmış, kulplu ve emzikli su kabı. Đbrîk-i

mey; şarap kabı”, “Su kabı, şarap kabı” anlamına gelmektedir. Şarapla birlikte

kullanılan bir kavram olduğu için şiirlerde de kullanılmaktadır. Lā‘lüñe sāķī müşābih olduġıyçün mey müdām

Gösterür ibrīk ehl-i ‘işrete barmaġ ile (Zâtî, g. 1291/2)

Sâkî, şarap senin dudağına benzediği için, ibrik daima işret ehline onu parmak ile gösterir.

Müdām acı dili virse ‘aceb mi sāġara ıbrīķ

Lebüñden döne döne alur ey şīrīn-zebān būse (Zâtî, g. 1427/2)

Ey tatlı dilli(sevgili), ibrik, kadehe devamlı acı söz söylese şaşılmaz (çünkü; kadeh) dudağından döne döne öpücük alır.

1.5.8. Kulkul

Kulkul sözlüklerde “Ruhu hafif, eline ayağına çabuk(adam); Bir şeyin

hareketinden , deprenmesinden çıkan ses”, “Sürahiden kadehe içki boşaltırken çıkan ses”, “Sürahiden kadehe şarap koyarken çıkan ses” anlamlarına gelmektedir.

Şairlerimiz, sürahiden kadehe şarap dökülürken çıkan ses için bu kavramı kullanmışlardır. Ayrıca “Kul” Arapça “söyle” anlamına geldiği için çeşitli vesilelerle tevriyeler yapmışlar, çeşitli benzetmelere konu etmişlerdir.

Gül-sitān bezm-i şarāb u cām-ı mey güldür baña

Ķulķul-i ģalķ-i şurāhi ŝavt-ı bülbüldür baña (Bâkî, g. 12/1)

Gül bahçesi, bana şarap meclisi ve şarap kadehi bana gül çiçeği (gibi) gelir. Sürahinin boğazından (çıkan) kulkul sesi bana bülbül sesi gibi gelir.

Bāķī çemende şīşe-i mey ķulķul eylese

Bülbül terāne başlayıcaķ uysa bülbüle (Bâkî, g. 447/5)

Bâkî, (şarap meclisinin kurulduğu) çimenlikte, şarap şişesi (içinden şarap boşalırken) kulkul (sesi) çıkarsa, bülbül, küçük kadehin ahengine uyup ötmeye başlayacaktır.

Ķahķaha ile ŝurāhī gülse meclisde ne var

Sāķiyā eyyām-ı şevķ erişdi ġulġul vaķtidür (Hayâlî Bey, g. 98/2)

Ey sâkî, sürahi mecliste kahkaha ile gülse buna şaşılmaz, (çünkü) eğlence zamanı geldi, bağırıp çağırma vaktidir.

1.5.9. Sebû

Sebû sözlüklerde “Testi, şarap kabı”, “Testi” anlamına gelmektedir. Şarabın içine konarak saklandığı veya servis edildiği topraktan üretilen testidir. Sebû şiirlerde meclisin bir parçası olarak ve şarabın içinde saklandığı bir eşya olarak yer alır. Sürahiden farkı topraktan yapılması ve kulplu oluşudur.

Bezm-i mihrüñde sebū geçdi diyü

Ķulp daķdı feleke ķavs-i ķuzaģ (Zâtî, g. 100/2)

Senin muhabbet meclisinde, testi gittiği için gökkuşağı feleğe kulp takarak(onun kusurlarını) gösterdi.

Ķomaz ayaġa düşmege šutar elin müdām

Yoķdur bizüm sebū gibi bir dest-yārumuz (Figânî, g .35/4)

(Testi) devamlı yardım ederek ayağa düşmeye izin vermez. Bizim, testi gibi bir yardımcımız yoktur.

Bildi mušrib ki nedür ģāl götürdü ķopuzın

Bezmden çekdi ayaġını ŝurāģi vü sebū (Fuzûlî, g. 239/2)

Çalgı çalan durumu anladı ve kopuzu ortadan kaldırdı. Sürahi ve testi de meclisten ayağını çekti.

1.5.10. Sürahi

Sürahi kelime anlamı itibariyle; “decanter, water bottle(şarap ya da alkollü

içki kabı, su şişesi)”, “Uzun boyunlu su ve şarap şişesi” demektir. Sürahi şarap

meclislerinin olmazsa olmazıdır. Çünkü; şarap küplerden alındıktan sonra sürahi ile servis edilirdi. Sürahiler genellikle uzun ve dar ağızlı imal edilmekteydi. Bu sebeple sürahiden şarap akarken bir ses oluşmaktaydı bu sese “kulkul” denilmektedir. Şairler sürahiyi -aşağıda açıklanacağı gibi- bülbüle, âşığa, haramîye benzeterek bu kelime etrafında farklı imajlar oluşturmuşlardır.

Secdeler ķılsun müdām ayaġuna söz diñlesün

Penbeyi sāķī ŝurāģīnüñ ķulaġından çıķar (Zâtî, g 237/6)

Ey sâkî, pamuğu sürahinin kulağından çıkar ki söz dinlesin (itaat etsin) ve devamlı kadehine secde kılsın.

Sāġar-ı zerrīn ile düşmezdi nergis pāyına

Gitmese çīnī ŝüraģīlerle sūsen bir yaña (Hayâlî Bey, g. 22/5)

Mavi renkli çinilerle süsen bir tarafa gitmese nergis elinde altın kadehle141

ayağına düşmezdi.

141

Altın kadeh yani zerrîn-kadeh; “nergis çiçeğinin bir çeşidi olup beş adet beyaz taç yaprağın ortasında altın sarısı bir kadeh şeklinde oturan diğer taç yapraklarıyla oluşan ve bu haliyle şairlerce elde tutulan kadehe benzetilen nefis bir görünüm arz eder.”