• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM ŞARAP KÜLTÜRÜ ŞARAP KÜLTÜRÜ

1.3.17. Merhaba Şarabı

Merhaba kelimesi; “Genişlenin, rahat oturun manasına gelen bir selamlaşma

sözü, günaydın, hoş geldiniz” anlamına gelmektedir. Fakat karşılaştığımız beyitler bu

kelimenin sadece bu anlamda olmadığını göstermektedir. Yapılan kaynak

taramalarında merhaba kelimesinin; [Merhaba sözcüğü, aslında “Hoş geldin, safalar

getirdin, merhaba!” anlamında bir ilgi ve hitap edatı iken; daha sonra meyhaneye yeni gelen kişilere, “Hoş geldin!” makamında sunulan şarap kadehini ifade etmeye (merhaba kadehi) başlamış ve bu yaygın uygulama daha sonra “merhaba” sözcüğünde “Hoş geldin!” anlamı ile birlikte tevriyeli olarak kullanılan bir istiare

kalıbı oluşturmuştur.]84 anlamına geldiğini de öğrendik. Merhaba kelimesi kadeh

anlamında kullanıldığı gibi bir şarap çeşidi olarak da şairlerimiz tarafından kullanılmıştır.

Tekellüfsüz ŝunup meygūn lebini

Müdām içilse šolu merhabālı (Helâkî, g. 140/3)

Şarap renkli dudağını gösterişsiz (bir şekilde) sunup içinde devamlı merhaba şarabı olan kadeh içilse.

Beyitte yer alan müdam, tolu ve merhaba kelimeleri tevriyeli olarak kullanılmak üzere seçilmiştir. Çünkü; bu kelimelerin hepsinin bir anlamı da “şarap”tır. Bu kelimeler aynı zamanda tenasüp sanatı oluşturmaktadır. Şair gösteriş yapmadan sunulan dudağı, içinden devamlı olarak merhaba şarabının içildiği kadehe benzetmektedir.

Ķullaruñla serverā ‘ayş-ı müdām it sen müdām

Ģayretī bir merģabāya rāżīdur eyyāmda (Hayretî, g. 411/5)

Ey sultanım, sen kullarınla devamlı şarap eğlencesi düzenle, Hayretî, gündüzleri bir merhabaya razıdır.

Beyitte kullanılan merhaba kelimesi hem selamlaşma hem de içki meclisinin kurulduğu yere gelenlere verilen ilk içki anlamına gelmektedir. Beyitte yer alan müdam, merhaba, ayş, eyyam kelimeleri tenasüp sanatı çerçevesinde şiirde kullanılmıştır.

1.3.18. Mey

Mey kelimesinin karşılığı sözlüklerde “(Peh.) Đçki, şarap; wine (şarap),

şarap” olarak karşımıza çıkmaktadır. Mey, şarap yerine en sık kullanılan isimdir.

84 Muhammet Nur Doğan, “Divan Şiirinde “Şarap” Metaforları”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi 2009. s.71.

Bilindiği üzere klasik edebiyatımızda mey, değişik şekillerde ele alınıp işlenmiştir. Edebiyat kültürünün şarap ile harmanlanmasından dolayı “mey”, etrafında birçok kavramla birlikte kullanılmıştır.

Didüm beni ‘ışķuñ meyi mest eyledi cānā

Güldi didi sen mest-i mey-i bezm-i ezelsin (Zâtî, g.1084/4)

(Sevgilime) “Ey sevgili, aşkının şarabı beni sarhoş etti” dedim. (O) güldü ve dedi (ki) sen ezel meclisi şarabının sarhoşusun.

Zâtî beytinde, klasik edebiyatımızda işlenen şarap kavramının kısa bir tarifini yapmaktadır. Çünkü; Klasik Edebiyat belirli kalıplar içinde yaratılan ve yaşatılan bir edebiyattır. Bu edebiyatta hiçbir kelime göründüğü gibi değildir. Kullanılan kelimelerin hepsi geniş bir kültür birikiminin ürünüdür. Şarap, şair tarafından aşk olarak düşünülmekte ve ezel meclisi anlatılmaktadır. Beyit sarhoşluğa neden olanın dünyevî şarap değil, ilâhî şarap olduğunu anlatmaktadır.

Çalışmamızda gözden kaçmayan bir diğer nokta ise mey kelimesinin, “kan” kelimesi ile birlikte kullanılmasıdır. Şarap; renk, akıcılık, sıcaklık gibi yönleriyle kana benzetilmektedir.

Zemāne mey yirine āl ile nūş itmedin ķanun

Yüri ‘ayş üstine Źātī revān al ayaġı deste (Zâtî, g.1288/5)

(Bu) zaman şarap yerine kanını hile ile içmeden önce eğlenmeye devam et; hemen kadehi eline al.

Bī-ģisāb al meyi yār ile bu şeb ģaşr oluruz

Sāķīyā yarına tā ide kifāyet bāķī (Zâtî, g. 1727/2)

Ey sâkî şarabı sınırsız al (belki) bu gece sevgili ile bir araya geliriz (yanına aldığın şarap) yarına kadar bize yetsin.

Şair, yukarıdaki beyitte “hisab, haşr, baki” kelimelerini Đslam inancındaki kıyamet ve mahşer meydanı kavramlarını çağrıştıracak şekilde kullanmıştır. Bu şekilde beyitte kullanılan “mey” kavramının tasavvufî değerler sistemine göre değerlendirildiği görülmektedir.

Klasik Edebiyatta devamlı surette yer alan sofu-rint85 kavramı ve çatışması, mey kelimesiyle birlikte sıkça kullanılmıştır. Çünkü; rint, mey içmeyi tercih eder ve sofu tarafından aşağılanır.

Bize esrārını açmaz meye ša‘n itmeden geçmez

Gel ey sāķī geçür bundan bu ‘aķl-ı dāniş-endūzı (Bâkî, g. 530/4)

(Sofu) bize sırlarını söylemez, şarabı ayıplamadan da vazgeçmez. Ey sâkî gel bu

zahiri bilgi sahibi kişileri bu sevdadan vazgeçir.

Yukarıdaki beyit edebiyatımızda mevcut olan bir çatışmaya işaret etmektedir. Klasik edebiyatımızda sofu, şarabı anlamadan kötülemektedir. Beyit bu bahse atıfta bulunmaktadır. Ama şu bilinmelidir ki, meye hürmet etmek şairler-rintler arasında önemli bir görevdir.

Ģürmet itdüñ meye ta‘žīm ile dutduñ sāķī

Ažžamalahu leke’l-ecre alel-lāhi cezāk (Fuzûlî, g.155/2)

(Ey)Sâkî, şaraba hürmet ederek onu saygı ile tuttun. (Bu yüzden) Allah, sevabını büyük kılsın, Allah sana bunun mükafatını versin.

Ey Fużūlī ne bilür ehl-i vera‘ mey źevķin

Enkere’l-ģikmete men lāmeke cehlen ve nehāk (Fuzûlî, g.155/7)

Ey Fuzuli verâ ehli(Takvânın ileri derecesinde olup bilmediği ve şüphe ettiğinden

bütün günahlardan çekinme halinde olanlar86) şarabın keyfini ne bilir. Cahillik edip

seni(şarap içtiğin için) kınayan hikmeti inkar etmiştir.

Yukarıdaki beyitlerde de görüldüğü gibi burada bahsedilen şarap herkesin zannettiği gibi üzüm suyundan yapılan şarap değildir. Burada anlatılan şarap, ikinci beyitte de yer aldığı gibi “hikmet”tir, yani her şeyin Allah’a bakan cihetini anlamaktır. Bu değerlendirmeler yapılırken şairlerimizin içinde yetiştiği yüzyıl ve yaşadıkları sosyal ortam dikkatlice incelenmelidir. Fuzûlî ve diğer şairlerde şarap, çeşitli fikirleri daha somut hale getirmek için kullanılan bir sembol olmuştur. Đşte bu sebeple şairlerimizin hemen hepsi, şiirlerinde ilahî şaraba hürmet göstermişlerdir.

85 bkz. “Zahit ve Rint Değerlerine Göre Şarap” bölümü.

86 Vera kelimesi sözlükte; “Arapça, takva, Allah'tan korkmak, şüphelilerden kaçınmak, mubah ve mekruhlarda bile titizlikle davranmayı ifade eder. Kulun gazab veya rıza halinde gayriyi konuşmaması. Bütün gayretini Allah rızasına yöneltmek” anlamına gelmektedir. Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Anka Yay. Đstanbul 2009.

Edebiyatımızda yer alan sofu-rind çatışması divan sayfaları arasında yüzlerce beyit boyunca devam eder. Şairlerin meye yaklaşımı onların yanlış anlaşılmalarına sebep olmuş olsa da onlar rint tavırlarından ve meyden vazgeçmemiş hatta bunu yapmanın önemli bir kuralı olduğunu da anlatmışlardır. Nev’î bu kuralı şu şekilde ifade etmektedir;

Mey içme güzel sevme dimezler ŝaña Nev‘ī

Ol źevķi hemān zümre-i nadāna šuyurma (Nev‘î, g. 395/5)

Nev’î, sana şarap içme, güzel sevme demezler, (sana) o zevki, cahiller topluluğuna duyurma (derler).

Şair, yukarıda temas ettiğimiz düşünce sistemi içerisinde şarap içmenin ayrı bir değer olduğunu ve bunu herkesin anlayamayacağını söylemektedir. Şair, okuyucuya konu edilen şarabın maddî şarap olmadığını anlatmaya çalışmaktadır.

1.3.18.1. Mey-i Ahmer/ Mey-i Hamrâ/ Bâde-i Ahmer/ Bâde-i Hamrâ Mey-i Al/ Mey-i Sürh

Edebiyatımızda “mey” kelimesi çeşitli sıfatlar ve terkiplerle birlikte kullanılmıştır. Mey ya da bâde ile kullanılan hamrâ (kırmızı) ve yine aynı kökten gelen ahmer (kırmızı) kelimeleri bunlardan biridir. Bu kelimeler sözlükte “kırmızı

şarap” anlamına gelmektedir. Özellik olarak diğer şaraplardan farkı yoktur. Mey-i

hamrâ, bâde-i hamrâ, mey-i ahmer, mey-i al ve mey-i sürh edebiyatımızda sıkça kullanılmış zengin mazmun ve benzetmelere konu olmuştur. Şairlerimiz, “mey-i hamrâ”yı bütün sıkıntıları alıp götüren bir dost “mey-i ahmer”i ise gamdan kurturan mutlu olmayı sağlayan bir içecek olarak görürler. Ayrıca ağlamaktan sararan yüzlerini “mey-i ahmer”in yüzlerine vereceği kırmızılıkla saklamak isterler. Bunun için sarı yüz ve kırmızı şarap hem renk hem de bu anlam oyunu çerçevesinde beraber kullanılır. Bu şarap adıyla ilgili örnekler şu şekildedir;

Beñzümüz saz oluban geldi belā başumuza

Bezmi ayaķladı ġuŝŝa mey-i aģmer yürüsün (Zâtî, g. 1099/6)

Benzimiz saz gibi (sapsarı) kesilip başımıza bela geldi. Gam, meclisi bastı kırmızı şarap (gam ordusunu karşılayarak savaşması için) yürüsün.

Şair bu beyitte bir savaş sahnesini canlandırmaya çalışmıştır. Şair gamı meclisi basan bir ordu olarak telakki etmiştir. Meclisin ve içindekilerin tek kurtarıcısı ise ayak(kadeh) içinde bulunan kırmızı şaraptır. Şairin yarattığı savaş sahnesi ve kırmızı şarabın renk olarak kana benzemesi de savaş-kan ilişkisini gözler önüne sermektedir. Yürümek fiilinin bir anlamı da “Hücum etmek, saldırmak”87 tır. Şair kırmızı şarabın bir ordu gibi yürümesini, saldırmasını istemekte ve meclisi gam ordusundan kurtarmasını beklemektedir. Gerçekten de şarap içildiğinde insanı sarhoş edeceği için sıkıntı ve kederi giderir. Birinci mısrada yer alan “belâ” kelimesi ise tevriyeli olarak kullanılmıştır. Bilindiği üzere “belâ” ezel meclisinde ruhların Allah’ın tek “rab” olduğunu kabul ettiklerini simgeleyen kelimedir. Bu değerlendirme sonucu beyitin görünen anlam dışına çıkarak tasavvufî bir nitelik kazandığını söyleyebiliriz.

Cām-ı la‘lüñdür açan ‘āşıķlaruñ ġamgīn dilin

Nitekim başdan ĥumār bāde-i aģmer yazar (Muhibbî,g. 547/4)

Âşıkların kederli gönlüne ferahlık veren, (senin) yakut (gibi kıpkırmızı olan) dudağının kadehidir. Nitekim baştaki (sarhoşluk) ağrısını (alanda) kırmızı şaraptır.

Muhibbî şiirde şarabın iki etkisine değinmiştir. Đlki, şarabın sarhoşluk vererek sıkıntıyı unutturması, ikincisi ise şarabın etkilerinden biri olan “humar” baş ağrısıdır. Đnanca göre humarı dindirmek için “sabûh” adı verilen sabah içkisini içmek ve bu şekilde sarhoşluğa devam etmek gereklidir.

Çihre-i zerd ile meclisde mey-i al içmek

Bir marażdur bu ki ‘ışķ ehline olur sārī (Nev’î, g. 509/3)

Mecliste, sararmış çehre ile kırmızı şarap içmek; aşk ehline bulaşmış bir hastalıktır.

Şair, beyitte hastalık mazmunu oluşturmaktadır. Hastalık olarak nitelendirilen kavram “şarap”tır. Şarap, aşk ehline bulaşan bir hastalık gibi düşünülmüştür. Aynı zamanda “Maraz, sârî, zerd” kelimeleri hastalığı tanımlayıcı kelimeler olarak seçilmiştir Beyitte kullanılan “sararmış yüz” ifadesi “sârî” kelimesi ile birlikte düşünüldüğünde sarılık hastalığının iham yoluyla okuyucuya aktarıldığı söylenebilir. Yukarıdaki anlam ilişkileri düşünüldüğünde daha önce de belirttiğimiz gibi bahsedilen şarabın dünyevî değil, tasavvufî şarap olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bir nefes hem-dem olup def‘-i melāl eyleyecek

Bulmadum dünyede cām-ı mey-i ģamrādan yig (Bâkî, g. 261/4)

Dünyada kısa zamanda üzüntüyü yok edebilen, kırmızı şarap kadehinden daha iyi bir dost bulamadım.

Ķana döndürdi emüp la‘l-i lebin cānānuñ

Ŝora ŝora ķızılı çıķdı mey-i ģamrānuñ (Nev’î, g. 272/1)

(Şarap) sevgilinin yakut renkli dudağını emerek kan(rengine)a döndürdü. Sora sora(araştırılarak)(bu) fenalığı kırmızı şarabın (yaptığı) ortaya çıktı.

Yukarıdaki beyitte şair, çok farklı bir hayal geliştirmiştir. Beyitte, zaten kırmızı renkli olan dudağın, rengini kırmızı şaraptan aldığı fikri ortaya atılmıştır. Böylece farklı bir anlam oluşturulmuştur. Ayrıca sora sora ikilemesi de tevriyeli olarak kullanılmıştır. “Sormak” fiili, “emmek” anlamına da gelmektedir. O zaman ikinci mısraya “Kırmızı şarabın bu fenalığı(dudağı kızartma işini) eme eme yaptığı ortaya çıktı” anlamı verilebilmektedir. Şarap kavramı ve onun etrafında oluşturulan zengin kavramlar neredeyse her beyitte karşımıza çıkmaktadır.

1.3.18.2. Mey-i Bâkî

“Bâkî” kelimesi “artık, artan, fazla, geri kalan; bundan başka”, “geriye

kalan” anlamlarını barındırmaktadır. Bu terkip, akşam başlayan eğlence meclislerinin

sabaha kadar sürdüğü ve sabaha yakın geriye kalan, artık içilemeyecek durumda olan şaraplara verilen adı karşılamaktadır. Baki şarap, bir yönüyle içki meclislerinde tüketilen şarapların fazlalığını gözler önüne sermekte, diğer yönüyle de şarap içenlerin ne bulursa içtiklerini anlatması yönüyle ilginçtir.

Duĥūl it bezm-i rindāna seģer-gehdan žarīfāne

Çeküp cām-ı mey-i bāķī öpül ‘ömrüm ķocul ‘ömrüm (Zâtî, g. 964/ 2)

Rintlerin meclisine, sabah vakti zarif bir şekilde dahil ol. Arta kalan şaraptan içip öpül ömrüm sarıl ömrüm.

Açılsun gönlümüz sāķī ķadeģ ŝun var ise bāķī

(Ey) sâkî eğer artık şarap var ise bize kadeh sun, gönlümüz açılsın. Ufukları seyret çünkü (gökyüzünün) açık (olduğu) zamandır.

1.3.18.3. Mey-i Bî-gış

Mey-i bî-gış, “(Saf, hilesiz şarap): Halis, saf şarap.”,“Hilesiz katıksız şarap” anlamlarına gelmektedir. Şairler, insanı yaratılışı gereği mükemmeli arzulayan, saf, hilesiz varlıklar olarak tahayyül etmektedirler. Fakat devir (zaman) öyle bir hale gelmiştir ki insanda doğası gereği bulunması gereken bu özellikler kaybolup gitmiş ve hile, saf olmayan düşünceler insanın içine dolmuştur. Đşte şairler “mey-i bî-gış” terkibiyle halis saf şaraptan, mükemmel olan şaraptan bahsetmiş ve onun karşısına da insanı ve onun içinde bulunduğu durumu koyarak bir tezat ilişkisi oluşturmaya çalışmıştır.

Būyı dil-keş semenüñ ferşi münaķķaş çemenüñ

Mey-i bī-ġış çekelüm ĥōş geçelüm leyl ü nehār (Nev’î, k.18/6)

Gönül çeken kokun; yaseminin, örtüsü nakışlı çemenin (olsun). Saf şarap içelim gece ve gündüzü hoş geçirelim.

Mey-i bī-ġış gibi bir pāk-meşreb bulmaduķ yoĥsa

Çemende ne güzel sāķī ne būseyle kinār eksük (Nev’î, g. 263/2)

Saf şarap gibi temiz yaratılışlı bir (sevgili) bulamadık. (Bunun için üzgünüz) yoksa çemende(meclisin kurulduğu yerde) ne güzel sakî ne öpücük ne de kucaklama eksik.

1.3.18.4. Mey-i Engûr/ Bâde-i Engûr/ Âb-ı Engûr

Engûr kelimesi, başlıkta da yer aldığı gibi üç şekilde terkip oluşturmaktadır. Sözlük anlamı; “Üzüm suyu. Üzümden çekilmiş şarap veya rakı”, “Şarap” tır. Şairlerin bu terkibi tercih etmelerinin bir sebebi de eski dönemlerden beri çeşitli meyvelerden içki yapılması ve üzümden yapılan şarabı diğerlerinden ayırmak olarak düşünülebilir. Bilindiği gibi hurma, incir gibi meyvelerden de içki elde ediliyordu. Ama şairler için şarap denildiğinde, kıymetli ve devamlı üretilebilmesi açısından üzüm şarabı her zaman ayrı bir yer teşkil etmiştir.

Bāėī çeker mi bāde-i engūr minnetin

Bakî, Elest kadehinin yudumunun sarhoşu olan kişi üzüm şarabına minnet eder mi?

Bu beyit iki anlam tabakasından meydana gelmektedir. Birinci ve görülen anlam nesre çevirmeye çalıştığımız manadır. Đkinci anlamı çıkarmak için beyite tekrar bakılırsa beyit; “Bakî Elest kadehinin yudumunun sarhoşu olan kişi (hiç) şarap

içer mi?” şeklinde nesre çevirilebilir. Çünkü; Elest meclisi Đslamî değerler

sisteminde mevcut olan ruhların yaratılıp Allah’ın ilahlığını kabul ettikleri, meclis metaforu altında somut hale getirilen bir kavramdır. Đslamiyet’te de şarap içmek haramdır.

Ey göñül ķopmaz ŝafā çün merdüm-i maĥmūrdan

Mest-i cām-ı ‘aşķ olunur mu mey-i engūrdan (Hayâlî Bey t.s. 75)

Ey gönül, mutluluk, şarap sersemliği olan adamın yanından ayrılmaz. (Hiç) üzüm suyundan (içerek) aşk şarabının sarhoşu olunur mu?

Hayâlî Bey beyitte okuyucu için iki anlam meydana getirebilecek kelimeler tercih etmiştir. Đlk anlam yukarıda nesre çeviride verilmeye çalışılmıştır. Đkinci anlam ise “safa”88 kelimesinin barındırdığı mananın açığa çıkmasıyla ilgilidir. Safa kelimesi topraktan su kabı anlamına gelmektedir. Bu durumda beytin anlamı; “Ey gönül, topraktan yapılan kadeh, şarap sersemliği olan adamın yanından ayrılmaz. (Hiç) üzüm suyundan (içerek) aşk şarabının sarhoşu olunur mu?” halini almakta ve sarhoşlar için var olan bir gerçeği anlatmaktadır. Sarhoşlar yanlarında içki içmek için devamlı olarak bir kase taşırlar ve ondan şarap içerek sarhoş olurlardı.

1.3.18.5. Mey-i La’l/ Bâde-i La’l-fâm/ Şarâb-ı La’l-fâm

Sözlük anlamı “kırmızı şarap” demektir. Yakutun ve şarabın sahip olduğu kırmızı renkten dolayı bu ad kullanılmıştır. Yakut edebiyatımızda sevgilinin dudağını simgelemektedir. Beyitlerde kullanılan “mey-i la’l” ifadesi, bir yönüyle okuyucuya her zaman sevgilinin dudağını işaret etmektedir. Şairlere göre “mey-i la’l” zarar veren bir içki çeşidi değildir. Çünkü; sevgilinin dudağıdır ve mutlu olabilmek için gereklidir.

Mey-i la‘l ādeme ziyān itmez

Belki ser-māye-i sa‘ādet olur (Bâkî, g. 93/6)

Kırmızı şarap insana zarar vermez (o ancak) mutluluk (için) sermayesi olur.

Bahār irişdi cām içmek gerekdür

Şarāb-ı la‘l-fām içmek gerekdür (Hayretî, g.90/1)

Bahar geldi kadeh ile (şarap) içmek gereklidir. Kırmızı şarap içmek gereklidir.