• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM ŞARAP KÜLTÜRÜ ŞARAP KÜLTÜRÜ

1.3.2. Âteş-i Seyyâle

Âteş-i Seyyâle kaynaklarda; “Kırmızı şarap”, “Şarap” anlamlarında kullanılmıştır. Şarap, yakıcılığı, kırmızılığı yönüyle ateşe benzetilmiş ve “seyyal” -akıcı olma- özelliği de göz önünde bulundurularak yeni bir adlandırma yapılmıştır.

Def‘ itmege ġubār-ı ġamı ĥār-ı ġuŝŝayı

Bād-ı ŝabā vü āteş-i seyyāle vaķtidür (Nev‘î, g. 153/2)

Gam tozunu ve keder dikenini yok etmek için saba rüzgarı ve akıcı ateş(gibi olan şarap) vakti gelmiştir.

Tāb-ı mülden gül gül olsa ‘ārıżını dir gören

Ābdan āteş ‘ıyan āteşden āb olmaķ gerek (Muhibbî, g 1615/2)

Parıldayan şaraptan (dolayı) kızaran yanağını gören, “Sudan ateş ortaya çıktı, ateşten de su olması gerekir” (dedi.)

1.3.3. Bâde

Klasik edebiyatımızda şarap için en sık kullanılan isimlerden bir tanesi de bâdedir. Bâde kelimesi sözlüklerde; “Şarap, içki”, “Şarap, içki; mec. aşk, Allah

sevgisi.”, anlamlarına gelmektedir. Edebiyatımızda sıklıkla kullanılmaktadır.

Bādeye Cemşid emānet yüklemiş kim Tañrı’çün

Cemşid, şaraba; “onu(kadehi) görünce ayağına düş ve benden Allah için haber ver” diye emanet yüklemiş.

Virür emvāta iģyā bāde gūyā kim çıĥub her dün

Ŝalar feyż-i Mesīģā bādeye ĥum-ĥāne ĥuffāşı (Fuzûlî, g.276/6)

Sanki meyhane yarasası, her gece çıkıp şaraba, Mesiha mübarekliğini verir (şarap bu sebeple) ölülere hayat verir.

Şair burada, Hz. Đsa’nın Kur’an’da belirtilen kıssasına telmihte bulunmaktadır. Bu kıssa ayette; “Allah onu Đsrailoğullarına bir Peygamber olarak

gönderecek (ve o da onlara şöyle diyecek): “Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize getirdim. Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim. O da Allah’ın izniyle hemen kuş oluverir. Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer

mü’minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır.”69 şeklindedir. Đnanışa göre

Hz. Đsa’nın kuş şeklinde yaptığı ve özellik olarak kuşlara değil de memelilere benzeyen bu varlık yarasadır. Đşte Fuzûlî beyitte; yarasanın yaratılışını dinî motiflere göre anlatmıştır. Şair ayrıca; yarasanın bitkileri dölleyerek hayat vermesi ile Hz. Đsa’nın ölülere hayat vericilik özelliğini dile getirmiştir. Meyhanelerin rutubetli, karanlık yerler olması ile yarasaların böyle yerlerde yaşayabildiklerini şiire aktarmıştır. “Dün”, yani gece kelimesiyle yarasaların sadece geceleri uçtuğunu hatırlatmıştır. Ayrıca ayete yaptığı telmihle de yarasaların kör olması ile Hz. Đsa’nın körleri iyileştirme mucizesini bir arada anlatmaya çalışmıştır.

La‘l-i nābuñ ģasretinden bādeyi elden ķomaz

Şevķ-i mihrüñle göñül bir āteşī dīvānedür (Nev’î, g. 55/2)

Gönül, yakuta (benzeyen) dudağının hasretinden (dolayı) şarabı elden düşürmez.

Aşkının arzusuyla öfkeli bir deli(olmuştur.)

Mey ü maģbūb ile ‘ayşın koma elden Ķalatanun

Helākī bāde iç ‘ömr-i ‘azīzi virmedin bāda (Helâkî, g. 126/5)

Helâkî, değerli ömrünü rüzgara vermeden(ölüp gitmeden) önce Galata’da şarap ve güzelle(yapılan) yeme içme eğlencelerini ihmal etmeyip şarap iç.

Helâkî, beyitte meyhaneleri ve yeme içme gelenekleriyle meşhur Galata’yı ön plana çıkarmıştır. Çünkü; Galata, o dönemde Müslüman olmayanların yaşadığı, şarap içmenin ve eğlencenin yasak olmadığı bir mekan olarak anlatılmaktadır.70 Đşte bu yüzden şair “Galata, mey, mahbub, ayş, bâde” kelimelerini bir arada kullanarak beyitte anlam bütünlüğü sağlamaya çalışmıştır.

1.3.3.1. Bâde-i Gül-gûn/ Mey-i Gül-gûn/ Gül-gûn Şarap/ Bâde-i Gül-fâm/ Şarâb-ı Gül-fâm/ Mey-i Gül-fâm/ Bâde-i Gülrenk/ Şarâb-ı Gülrenk/ Mey-i Gülrenk

“Bâde-i gülgûn” sözlüklerde; “Gül renkli, kımızı şarap”, “red wine (kırmızı

şarap)” anlamlarına gelmektedir. Şarabın renginin, gül rengine benzemesinden dolayı

şaraba bu isimler verilmiştir. Edebiyatımızda bu anlama gelen birçok terkip kullanılmıştır. Bu terkipler başlıkta sıralanmıştır. Terkiplerin hepsi, anlam olarak şarabın gül rengine benzerliğinden hareket edilerek oluşturulmuştur. Şairler, insan yüzünün sararması ve içilen şarabın yüzü kırmızılaştırması hadisesini beyitlerde sıklıkla kullanarak, sarı yüz ve kırmızı (gül) renkli şarap arasında oyunlar yapmışlardır.

Eşk-i ģasret yüzümüz al ider añduķça lebin

Mey-i gül-gūn içerüz beñzümüze ķan getürür (Bâkî, g. 131/4)

Senin dudağını andıkça hasret gözyaşları yüzümüzü al eder. Biz de bundan kurtulmak için gül renkli şarap içeriz ki benzimize renk gelsin.

Meylüm cihānda bāde-i gül-gūnadur benüm

Ma‘cūn olursa bārī leb-i dil-ber isterin (Bâkî, g. 386/6)

Benim dünyada meylim gül renkli kırmızı şarabadır. Macun(afyon) olursa en

azından dilberdudağı71 şeklinde olsun.

Şair beyitte, rint ve zahit kavramını konu ederek “şarap-afyon” ilişkisinden bahsetmiştir. Zahit, şarabı günah sayarken afyonu sıradan bir kavram gibi

70 Ayrıntılı bilgi için bkz. Metin And, 16. Yüzyılda Đstanbul Kent-Saray-Günlük Hayat, YKY. Yay. Đstanbul 2011.

değerlendirmektedir. Beyitte afyonun yanında tatlı yenilmesinin, keyfiyeti arttırıcı bir unsur olduğu belirtilmektedir.72

Gül gibi göñlüñ açılsun dir iseñ nūş it müdām

Ġoncalarla bāde-i gül-fāmı bayram irtesi (Zâtî, g. 1625/6)

(Eğer) gül gibi gönlünün açılmasını istersen (sen de) goncalarla (birlikte) gül renkli şarabı bayramdan sonra devamlı olarak iç.

1.3.3.2. Bâde-i Hum

Çalışmamıza konu olan şarapla ilgili bir başka adlandırma da aşağıdaki beyitte karşımıza çıkmaktadır. Beyitte şair şarabın küp içinde bulunmasından hareketle küpün içinde bulunan şarabı ayrı bir çeşit olarak adlandırmaktadır.

Puģte šutma bizi zāhid biz müśelleś içmezüz

Cānı yoķdur eyleye ol bāde-i ĥum ile baĥś (Muhibbî, g.265/2)

Zahit bizi olgunluğa gitme yolundan alıkoyma73 biz müselles içmeyiz. Müsellesin

küpteki şarap ile iddia etmeye cesareti yoktur.

Beyitte zahit ve rint kavramına bir gönderme mevcuttur. Zahit, helal olduğuna inandığı için müselles içer. Müselles; şarabın üçte biri kalıncaya kadar kaynatılmasından elde edilen bir içecek türüdür. Đçindeki alkol buharlaştığı için içilmesinin dinî olarak bir mahzuru olmadığı inancı mevcuttur. Đşte şair bu inancı hatırlatarak müsellesin ham şarapla iddia edemeyeceğini çünkü müsellesin şarabın kaynatılması sonucu bozulmasıyla elde edildiğini söylemektedir. Beyitte yer alan puhte ve ham kelimeleri tezat sanatı oluşturmak için kullanılmıştır.

1.3.3.3. Bâde-i Lâlefâm

Klasik edebiyatta, bâdenin benzetildiği unsurlardan biri de laledir. Bu teşbihte lalenin rengi ve şekli göz önünde bulundurulmuştur. Klasik edebiyatta sözü edilen lale bugünkü anlamda kullandığımız lale değildir. Klasik edebiyatın lalesi bizim bu gün

72 Ahmet Talat Onay, a.g.e., s. 201.

“gelincik” olarak adlandırdığımız çiçektir. Yukarıda değindiğimiz gül çiçeği gibi, şarap, kırmızı rengi itibariyle laleye benzetilmiştir.

Şāĥ-ı şūĥ üzre açılŝuñ yine bir ĥōş tāze gül

Sāķıyā gel al ele cām-ı şarāb-ı lāle-fām (Hayretî, g.271/2)

Nazlı dalın üzerinde yine güzel, taze bir gül açılsın. Ey sâkî gel, gelincik renkli şarabın kadehini ele al.

Beyitte kullanılan şah kelimesinin bir anlamının da “kadeh” olduğu düşünülürse hiçbir kelimenin gereksiz yere kullanılmadığını her kelimenin birbiriyle anlam ilişkisi içinde olduğunu görebiliriz.

1.3.3.4. Bâde-i Musaffâ/La’l-i Musaffâ

Sözlükte “musaffâ”; “Tasfiye edilmiş, süzülmüş, yabancı maddelerden

ayrılmış” anlamına gelmektedir. 16. yüzyılın şarap yapım tekniklerine bakıldığında

şarabın büyük çok küplerde yapıldığını ve üretilen şarapta tortunun dibe çöktüğünü görürüz. Şarap üreticileri bu tortuyu şaraptan ayırmak için şarabı defalarca süzerlerdi. Buna rağmen şarabın içinde bir miktar tortu kalırdı. “Bâde-i musaffâ” da işte bu süzülme işleminden geçirilmiş olan ve içinde olabilecek en az tortunun (dürd) olduğu şarap çeşididir.74

Gel ey sāķī bulınmaz böyle ‘ālī dil-güşā meclis

Getür cām-ı muŝaffāyı kim olsun pür-ŝafā meclis (Bâkî, g. 208/1)

Ey sâkî gel, böyle gönül açan büyük bir meclis bulunmaz. Süzülmüş şarapla dolu kadehi getir ki meclis neşe dolsun.

Ķanı bir cām-ı muŝaffā gibi ŝāfī-meşreb

Ŝafģa-i sīnesi mir’āt-ı mücellādan yig (Bâkî, g. 261/2)

Süzülmüş şarap gibi temiz yaratılışlı, gönül sayfası parlak, aynadan daha temiz (kişi) nerede?

Sâfî kelimesi “süzülmüş”, meşreb kelimesi “içmek, içilecek yer” anlamına gelmektedir. Beyit değerlendirilirken bu kelimelerle ihâm-ı tenasüp yapıldığını görmekteyiz.

1.3.3.5. Bâde-i Nâb/ Mey-i Nâb/ La’l-i Nâb/ Şarâb-ı Nâb/ Mey-i Sâfî/ Şarâb-ı Sâfî/ Âb-ı Sâfî/ Âb-ı Nâb

“Bâde”; şarap, “nâb” kelimesi ise sözlükte; “Halis, saf, arı, katıksız, berrak” “şarâb-ı nâb” ise “Katkısız şarap”, “Halis şarap” anlamlarına gelmektedir. Şarâb- ı nâb klasik edebiyatımızda örneğine çokça rastladığımız bir isimdir. Klasik edebiyatımızda şarâb-ı nâb ile yakın anlam içeren mey-i sâfî tamlaması da mevcuttur. Sâfî kelimesi; “duru, temiz, katıksız; bir şeyle karışık olmayan, katkısız” anlamlarına gelmektedir. “Mey-i sâfî” de katışıksız saf şarap anlamına gelir. Saf şarap üzümün hiçbir madde konulmadan kendi kendine tahammür etmesiyle oluşan şarap cinsidir. Edebiyatımızda, şarabın çeşitli özellikleri beyitlere konu edilmiştir. Örnek olarak seçilen beyitlerde saf şarap, değişik benzetme yönleriyle ele alınmıştır. Şairler “nâb” kelimesinin barındırdığı anlam itibariyle şiirlerinde çeşitli söz oyunları oluşturmuşlardır.

Maģabbetüm n’ola šurduķça virse sīneye tāb

Ziyāde neş’e virür köhnedükçe bāde-i nāb (Nev’î, g. 16/1)

Muhabbetim, zaman geçtikçe gönlüme kuvvet ve parlaklık verse buna şaşılmaz. Çünkü; halis şarap eskidikçe daha fazla neşe verir.

Şair beyitte, muhabbeti keyif vermesi yönüyle şaraba benzetmiştir. Şarabın eskidikçe daha fazla neşe verdiğini yani içindeki alkolün artarak daha çabuk sarhoş ettiğini anlatmaktadır. Şarabın eskimesi ya da yıllanması bizim bugünkü anlamda bildiğimiz “yıllanma” demek değildir. Çünkü; o dönemin şarap yapım tekniklerine baktığımızda şarabın uzun süre saklanmasının mümkün olmadığını görürüz. Şarap soğuk ve nemli yerlerde ağzı açık veya kapalı küplerde saklanmaktaydı. Şarap mantarın keşfiyle birlikte şişeler içinde uzun süreli saklanma imkânı bulmuştur ki bu da 17. yüzyıla rastlamaktadır.75

Mey-i nābuñ nice olmayalum ölümlüsi biz

Bir iki güñ bu fenā evde anuñ dirisiyüz (Hayretî, g.131/1)

Biz saf şarabın niçin ölümlüsü olmayalım. Bu yok olacak evde biz zaten onun sayesinde diri kalıyoruz.

Jeng-i ġamdan nice demlerdür ki dil bī-tābdur

Ana ŝayķal eyle ey göñül ancaķ şarāb-ı nābdur (Muhibbî, g. 792/1)

Gam pasından dolayı gönül, uzun zamandan beri parlaklığını yitirmiştir. Ey gönül ona saykal, ancak saf şarap olabilir.

Şair şarabı ayna temizliği için kullanılan cilaya benzetmiştir. Gönül de klasik edebiyatımızda ayna olarak değerlendirilmektedir. Saykal nasıl kararan aynayı tekrar parlatıyorsa şarap da gam pasıyla kirlenmiş olan kararmış gönlü parlatacaktır.

Kendümi atar idüm ķahr ile çāh-ı ‘ademe

Raģm idüp ger beni šutmasa şarāb-ı ŝafī (Zâtî, g. 1808/3)

Eğer saf şarap bana merhamet edip beni tutmasaydı; kendimi (içimdeki) sıkıntıyla yokluk kuyusuna atardım.

Zâtî, şarabı kuyuya düşeni kurtaran bir insan olarak tasvir etmiştir. Şarap hem insandır hem de merhametlidir. Çünkü şarap; gam, keder ve tasaya düşeni kurtarmaktadır. Ayrıca beyitte geçen “kahr ve rahm”ın Allah’ın sıfatları olduğunu da düşünürsek, beyit tasavvufî bir boyuta ulaşır ve burada yer alan şarap da Allah sevgisi haline gelir.

‘Ārıżuñ āb-ı nābdur gūyā

Źeķanuñ bir ģabābdur gūyā (Bâkî, g. 14/1)

Yanağın sanki saf şarap, çene çukurun da sanki (onun üzerindeki) hava kabarcığıdır.

Şair, sevgilinin yanağını kırmızı rengi dolayısıyla şaraba, çene çukurunu ise hava kabarcığına benzetmektedir. Şarap ve hava kabarcığının kadehin içinde bulunduğunu düşünürsek şair, yüzü; kadehe benzetmekte ve aynı beyitte şarap, kadeh ve hava kabarcığını kullanmaktadır. Böylelikle kavramları bir arada aynı beyitte kullanarak sanat yapma amacına ulaşmaktadır.

1.3.3.6. Kümeyt-i Bâde

Kümeyt kelimesi, ilk anlamı itibariyle sözlüklerde yelesi ve kuyruğu siyah at anlamına gelmektedir. Đkinci anlamı ise; “Siyaha çalan kırmızı şarap”, “Kırmızı

şarap”tır. Klasik edebiyatımızda “kümeyt” kelimesi tevriyeli olarak at ve şarap

manalarında kullanılmıştır. Edebiyatımızda çok fazla bahsedilen bir şarap çeşidi değildir. Bulabildiğimiz tek örnek Nev’î’ye aittir. Aşağıdaki beyitte şair kullandığı

kavramlarla Kanunî Sultan Süleyman’ın uyguladığı şarap yasağını76 anlatmaktadır. Şarap ayağı bağlı Arap atları olarak hayal edilmiş yani yasaklanmıştır. Onun yokluğunda meydanı topal atlar yani şarap yerine kullanılabilecek (kahve, boza, afyon gibi) keyif verici içecekler doldurmuştur.

Esb-i tāzīler kümeyt-i bāde gibi pāy-best

‘Arŝayı ĥālī bulup her leng meydān almada (Nev’î, g. 422/6)

Arap atları, siyaha çalan kırmızı şarap gibi ayakları kösteklendiği (için) meydanı boş bulan ortaya atılmaktadır.