• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM ŞARAP KÜLTÜRÜ ŞARAP KÜLTÜRÜ

1.6. ŞARABIN BENZETĐLDĐĞĐ UNSURLAR

1.6.16. Dudak/ La’l/ La’l-i Nâb

Sevgilinin dudağı, şairler tarafından rengi sebebiyle la’l olarak adlandırılan yakuta o kadar çok benzetilmiştir ki artık la’l denildiği vakit akla dudak gelmeye başlamıştır. Bu sebeple örneklerimizde dudak, la’l ve la’l-i nâb kelimelerine beraber yer verdik. Şairler şarabı dudağa (sevgilinin dudağına) benzetmişlerdir. Çünkü; şarap kırmızıdır, sıcaktır, sarhoşluk verir ve dudağa temas ederek öper. Hakikat- mecaz boyutunda düşünüldüğünde dudak da sevgili için şarabın etkilerinin aynısını yaratır. Dudak da kırmızıdır, sıcaktır, sarhoşluk verir ve öper. Bu benzerlikler şairlerimizin zengin hayallerle dolu beyitler oluşturmasına imkan vermiştir. Âşık bazen sarhoştur ama sarhoşluk nedeni şarap değil, sevgilinin dudağıdır. Şair bazen gönlünde sevgilinin dudağının hayalini; şişe içindeki şarap gibi düşünmüş bazen de şarabın zarif insanlar tarafından elde tutulma sebebini, şarabın dudağa benzemesi olarak göstermiştir.

Mest ü medhūşam veli ģālī mey-i engūrdan

La‘l-i nābuñ ģāleti keyfıyyet-i müldür baña (Bâkî, g. 12/4)

Sarhoş ve şaşırmışım, ama üzüm şarabından içmedim. Saf dudağının etkisi, bana göre şarabın verdiği keyif gibidir.

Ruĥuñ berg-i gül-i sīr-āba beñzer

Leb-i la‘lüñ şarāb-ı nāba beñzer (Bâkî, g. 116/1)

Yanağın, körpe gül yaprağına, lal renkli dudağın kırmızı şaraba benzer.

Āb-gīne içinde mey gibidür

Leb-i la‘lüñ ĥayāli dilde müdām (Bâkî, g. 329/4)

Yakut renkli dudaklarının gönlümdeki hayali, devamlı olarak sürahi içindeki şarap gibidir.

Nūş ideli bāde-i lā‘l-i lebüñ

Nerkis-i mestüñ kimi ģālim ģarāb (Fuzûlî, g. 26/9)

Lal renkli dudağının şarabını içtiğimden beri, halim sarhoş nergis çiçeği gibi haraptır.

Ŝusamış cānlara la‘lüñ şarāb-ı zīndegānīdür

Susamış canlar için dudağın, zindelik veren şarap; talihsizler için saçın uzun ömürdür.

Cām-ı la‘lüñ ŝun lebüñden beni mest eyle didüm

Didi çeşm-i ĥışm ile mestāne söylersin baña (Muhibbî, g. 56/6)

“Dudağından dudak kadehini sunarak beni sarhoş et” dedim, öfkeli bakışla; “sarhoşça konuşuyorsun” dedi.

La‘l-i dildāre benzedügiyçün mey-i nāb

Bezm-i şevķ içre düşürmez anı elden žürefā (Muhibbî, g. 94/5)

Muhibbî, saf şarap sevgilinin dudağına benzediği için nazik insanlar, âşıklar onu aşk meclisi içerisinde elden düşürmez.

1.6.17. Elbise

Şarap, şairler tarafından rengi dolayısıyla kırmızı elbiseye benzetilmiştir. Bu kırmızı elbiseyi bazen şişe bazen de kadeh giymektedir.

Cāma vālā pīrehen geydürdüler meyden yine

Sāġara ķan yutdurub her dem dil-ifgār etdiler (Hayâlî Bey, g. 94/5)

Cam kadehe, yine şaraptan (kırmızı) elbise giydirdiler. Kadehe her zaman sıkıntı çektirip gönlünü yaralarla doldurdular.

Key yaraşır bezmde mīnā ile gül-gūn şarāb

Gūyiyā bir lāle-çihre cāme-i māyūn geyer (Hayâlî Bey, g. 120/4)

Mecliste, şişe ile gül renkli şarap birbirine pek yakışır. Lale yüzlü bir (güzel) sanki kırmızı elbise giyer.

Yine maģbūb ĥil‘atler geyüb zeyn oldı her maģbūb

Demidür sāķīyā cāma geyürseñ ķırmızı cāme (Zâtî, g. 1359/4)

Yine güzeller güzel elbiseler giyip süslendi. Ey sâkî kadehe kırmızı elbise giydirme zamanıdır.

1.6.18. Ferrâş

Ferrâş; “döşeyen, döşemeci, hizmetçi, Ka’be’yi süpüren” anlamlarına gelmektedir. Zâtî şarabı, gönülde gam, sıkıntı ve üzüntü bırakmadığı, onları süpürüp

temizlediği için “ferrâş”a benzetmiştir. Beyit aynı zamanda başka bir anlam tabakasını barındırmaktadır. Şairin seslendiği kişi dinî vecibelerini tam olarak yerine getiren sufidir. Ferrâş kelimesinin Ka’be’yi süpürenlere verilen ad olması ve gönlün yaygın bir şekilde Ka’be’ye benzetilmesi beytin değerlendirilmesinde göz önüne alınmalıdır.

Ŝōfīyā ŝafī meye meyl eylese ķalbüm nola

Ĥōş šutar anı ġubār-ı ġuŝŝanuñ ferrāşıdur (Zâtî, g. 265/4)

Ey sufi, kalbim saf şaraba meyletse ne olur? Kalbimi, gam tozundan temizler, (şarap) kalbimin temizleyicisidir.

Aña bu ķalb-i ġam-gīnüm nice meyl itmesün ŝāfī

Mey-i nābuñ ġubār-ı ġuŝŝanuñ ferrāşıdur sāķī (Zâtî, g. 1767/3)

Ey sâkî, senin şarabın, gam tozunun süpürücüsüdür; ona bu gam çeken kalbim nasıl meyletmesin.

1.6.19. Fitneci

Fitne sözlükte; “belâ, mihnet, sıkıntı, ayartma, azdırma, fesat, ara bozma,

karışıklık anlamlarına gelmektedir. Bilindiği gibi şarap Đslam’a göre fitne

kelimesinin tanımında yer alan bütün kavramları karşılamaktadır. Bu sebeple “Ümmü’l habâ’is” yani kötülüklerin anasıdır. Bununla birlikte Hz. Muhammed’in “Fitne uykudadır, onu uyandırmayın” hadisinde de geçen fitne kelimesi ile bu beyit arasında bağlantı kurulabilir. Klasik edebiyatın zemini oluşturan bu inançlar şiirlerimize de yansımış ve şarap, fitne çıkarana, fitneciye benzetilmiştir.

Öldürür bir gün beni anuñ lebi ĥaš gösterüb

Fitneye ekśer sebeb bezm-i cihānda bādedür (Zâtî, g. 239/5)

Sevgilinin dudağı bir gün hat (padişah fermanını) gösterip beni öldürür. Dünyada fitneye en çok sebep olan şaraptır.

Leblerüñde ĥašš ü ĥālinden Ĥayālī ġam yemez

Fitne vü āşūb çün bezm-i şarāb üstündedür (Hayâlî Bey, g. 54/5)

Hayali, dudaklarındaki ayva tüyü ve beninden (fitne çıkaracak diye) endişe etmez. Fitne ve karıştırıcılık şarap meclisi üzerinde (toplanmıştır).

Nev‘ī ģabāb-ı bādeyi gördükçe ŝanuram

Bezm-i mey içre fitneye baş ķaldurur şarāb (Nev‘î, g. 18/5)

Nev‘î, şarabın (üzerindeki) kabarcığı gördükçe şarap meclisinde, şarabın karışıklık (yaratmak) için uğraştığını sanırım.

1.6.20. Gemi

Şairlerimiz, şarap ve şarapla ilgili unsurlarla ellerinden geldiği kadar karışık söz ve anlam oyunları oluşturarak okuyucunun zihnini karıştırmayı amaç edinmişlerdir. Çalışmamız sırasında bazı kelimelerin iki anlamının da birlikte kullanıldığı görme fırsatına kavuştuk. Şairler şarap içilen ve gemi şeklinde bir tasarımı olan “zevrak”149 adı verilen bir kadeh türünden haberdarlardı. Dolayısıyla şairler şarap gemisi “zevrak-ı mey” terkibiyle hem şarabı(n içinde olduğu kadehi) gemiye benzetiyorlar hem de varolan bir kadeh türünü kastediyorlardı.

Ķullanur zevraķ-ı meyi sāķī

Çekdürür rūzgāre ķatlanmaz (Bâkî, g. 200/4)

Sâkî, gemiye benzeyen şarap kadehini kullanır. O bu gemiyi (küreklerle) hareket ettirir rüzgar için beklemez.

Geçmege baģr-i ġamdan ey sāķī

Zevraķ-ı mey gibi sefīne gerek (Bâkî, g. 282/2)

Ey sâkî, gam denizinden geçmek için şarap kadehin gibi gemi gereklidir.

Zevraķ-ı ŝahbāyı sāķī ŝundı çün nūş eyledüm

Đrdi bir ģālet ki deryālar gibi cūş eyledüm (Bâkî, g. 324/1)

Sâkî, (bana) şarap kadehini sundu; içtiğim zaman bende öyle bir hal oluştu ki denizler gibi coştum.

Çıķarsun lücce-i ġamdan kenāre keştī-i bāde

Necāt ümmīdin eylerseñ bir iki çek bu zevraķdan (Bâkî, g. 366/3)

Gamın engin sularından sahile, gemiye benzeyen şarap kadehiyle çıkarsın. Kurtuluşu ümit edersen bu kadehten bir iki (yudum) çek.

149 Selami Turan, Divan Şairlerinin “Zevrak” Etrafında Oluşturdukları Benzetme Dünyası, Turkish Studies, C.4/2 2009.

Keştī-i bādeyi gel Tuncaya ķarşu çekelüm

Ey diyen Edrinede źevķ-i Stanbul olmaz (Hayâlî Bey, g. 17/5)

Ey Edirne’de Đstanbul’un eğlencesi olmaz diyen; gel gemiye benzeyen şarap kadehini Tunca Nehri’ne karşı içelim.

Ey Edirne’de Đstanbul’un eğlencesi olmaz diyen; gel gemiyi Tunca Nehri’ne karşı çekelim.

Zevraķ-ı ŝahbāyı sāķī šurmayup çekdürmede

Gül re’īs olmış šonanmadur çiçekler fi’1-meśel (Nev‘î g. 294/3)

Sâkî, gemiye benzeyen şarap kadehini durmadan (küreklerle) hareket ettirmeye devam ediyor. Sanki çiçekler donanma, gül (de) onların kaptanı olmuştur.

1.6.21. Gıda

Gıda kelimesi bugünde kullanılmakta olan bir sözcüktür. Şairlerimiz şarabı gıdaya benzetmiştir. Ama bu gıda ruh için gereklidir. Gıda olmadan hayat olmaz. Şairler açısından da şarap olmadan ruh olmaz, yaşayamaz. Şairlere göre şarap ruhun gıdasıdır. Ayrıca “ruh” kelimesinin bir anlamı da “şarap”tır.

Źevķ ehlinün ķatında şu kim mey ŝabūģ ide

Hem ķuvvet-i cism olur aña vü hem ġıdā-yı rūģ (Muhibbî, g. 298/2)

Zevk sahiplerinin yanında sabah içkisinin yeri başkadır. Zira hem bedene hem de ruha gıda verir.

‘Ārife rūģa ġıdā dirler şarāb u şāhidi

Zāhidā ģayvān gibi lāyıķ saña yimek ‘alaf (Muhibbî, g. 1364/4)

Bilgili insanlar (için), şarap ve sevgilinin ruha gıda olduğunu söylerler. Ey sufi hayvan gibi ot yemek sana layıktır.

1.6.22. Girdâb

Bâkî, aşağıdaki beyitte leff ü neşr sanatı yaparak gönlünü hem kadehe hem de kayığa, şarabı da girdaba benzetmiştir. Gönül, şekil itibariyle kadehe benzemektedir. Şarabın girdaba benzetilme sebebi ise şöyle açıklanabilir; sürahiden kadehe boşaltılan şarabın yer çekiminin etkisiyle kadeh içinde girdaba benzer küçük bir

dönüş hareketi yapması şairin gözünden kaçmamıştır. Şair de bu gözlemini benzetme sanatını kullanarak şiire aktarmıştır. Şair, girdabın denizde meydana gelmesi sebebiyle ikinci mısrada kayık kelimesini kullanmıştır. Ayrıca gönül gemisinin girdaptan kurtulma şansı olmadığı için şair üzülmektedir. Şarap içmekte aynı girdap gibi kurtulması zor bir durumdur. Onun için şarapla ilişkili olarak müptela kelimesi tercih edilmiştir.

Mübtelā oldı göñül cām-ı şarāb-ı nāba

Āh kim zevraķ-ı dil düşdi yine gird-āba (Bâkî, g. 436/1)

Gönül, saf şarap dolu kadehe tutulmuştur. Eyvahlar olsun ki, gönül kayığı yine girdaba düşmüştür(kapılmıştır).

1.6.23. Gözyaşı

Klasik edebiyatımızda âşık, sevgiliye kavuşma ümidiyle yaşamakta olan bir karakter olarak düşünülmüştür. Bu sebeple âşık ve sevgili hemen hiçbir şiirde bir araya gelemez. Sevgilisinden ayrı kalan âşık ise göz yaşı akıtarak ağlar ve üzüntüsünü ifade etmeye çalışır. Âşığın sürekli ağlayan ve gözleri kanlı görüntüsü şairler tarafından kan ağlamak olarak şiirlerde işlenmiştir. Göz yaşı kırmızı renkte olması, gözden aşağıya akması (çünkü; göz şarap kadehine benzetilmektedir) sebebiyle şarapla benzerlikler göstermektedir. Şairlerimizde şarabı bu yönleriyle göz yaşına benzetmişlerdir.

Yaluñuz nūş eylerem eşküm meyin ey zülf-i yār

Göñlümi bu gicecik gönder nedim olsun baña (Zâtî, g.4/4)

Ey sevgilinin saçı, göz yaşı şarabımı tek başına içerim. (Hiç olmazsa) bu gece için gönlümü bana gönder de (gönlüm) sohbet arkadaşım olsun.

‘Ayş iderdi derd ile Mecnūn maķam-ı ‘ışķda

Mey sirişk-ü-aña sāz āvāze-i zencīr idi (Zâtî, g. 1481/4)

Mecnun, aşk makamında dert ile eğlence düzenlerdi. Göz yaşı, ona şarap, zincirinin sesi ise saz olurdu.

Daĥı Cemşīdi yād eyler gözinden ķan döker meclis

(Eğlence) meclisi hala Cemşid’i anarak gözünden kanlı yaşlar döker. (O mecliste) gül renkli şarap; gözyaşı, kan akıtan göz; kadeh (olmuştur.)

Ne sāķīdür lebüñ ġam bezmine yaşum şarāb eyler

Ne āteşdür maģabbet odı kim baġrum kebāb eyler (Bâkî, g. 167/1)

Dudağın nasıl bir sâkîdir ki gam meclisine göz yaşımı; şarap haline getirir. Sevgi ateşi nasıl bir ateştir ki bağrımı; kebap haline getirir.

Bezm-i ‘ışķ içre sirişkümdür şarāb-i lāle-gūn

Ķıldı ġam ķaddüm büküb cām-i şarābum ser-nigūn (Fuzûlî, g. 229/1)

Aşk meclisinde, gam; gözyaşımı, lale renkli şarap haline getirip boyumu büktü (ve) şarap kadehimi ters çevirdi.

Benüm gözümden aķan ķan degül şu meydür kim

Nigār nūş ider aġyārı ile anı müdām (Yahya Bey, g. 251/4)

Benim gözümden akan kan değil, şu sevgilinin rakipler ile devamlı içtiği şaraptır.

Sīnemüz beytü‘l-ģazen yaşum şarāb u dil kebāb

Miģnet derd ü belā cem‘ oldı dil ŝoģbetdedür (Muhibbî, g. 865/4)

Göğsümüz hüzünler evi, yaşım şarap, gönlüm de kebaptır. Dert sıkıntısı ve bela bir araya geldi, gönülle sohbettedir.

Seyl-i eşküm içre gūyā çeşm-i ĥūnīnüm benüm

Bāde-i nāb içre ķonmışdur iki rengīn ķadeģ (Helâkî, g. 21/3)

Gözyaşı seli içinde benim kanlı gözlerim sanki saf şarabın içine konulduğu iki renkli kadeh olmuştur.

1.6.24. Gül

Şarabın şairler tarafından güle benzetilmesi daha çok kadeh içinde bulunması sebebiyledir. Çünkü; kadeh şekil yönüyle, içindeki kırmızı renkli şarap da renk yönüyle güle benzemektedir. Şairler böylece kadeh içindeki kırmızı şarabı güle benzetmişlerdir.

Sākıya cām-ı mey ne ĥōş gül olur

Eline kim alursa bülbül olur (Bâkî, g. 156/1)

Helākī ‘arızı bāgında tāb-ı mey ‘aksi

Bitürdi gülşen-i cennetde san kızıl güller (Helâkî, g. 52/5)

Helâkî, (sevgilinin) yanağının bağında, şarabın parıltısının aksi; sanki cennetteki gül bahçesinde parlak kırmızı güller yetiştirdi.

1.6.25. Harâmî

Hayâlî Bey aşağıdaki beyitte şarabı, adam alı koyması(insanın aklını alması) ve karışıklığa sebep olması yönüyle harâmîye benzetmektedir. Şair beyitte şarap ve harâmînin iki özelliğini dile getirmiştir. Şarap çok içildiğinde insan sarhoş olacağı için fitneye sebep olur ve insanı kendisinden alı kor. Aynı şeyi harâmî de yapmaktadır. O da bir şehre ya da kasabaya geldiğinde hırsızlık yaparak, adam döverek fitne çıkarır ve şehirden adam kaçırır. Şairin, haram kelimesi ile şarabın haramlığını vurguladığı söylenebilir. Ayrıca beyitte “kanı dökülür” ifadesi harâmîlerin yakalandığı zaman idam edildiği yönündeki uygulamaya da işaret etmektedir. “Kan” kelimesinin şarap için kullanıldığı unutulmamalıdır. Meclislerde sarhoşların çeşitli vesilelerle kavga çıkarıp kan dökmesi olayının da beyitte yer alan meclis imajı altına gizlenmiş olması beytin zenginliğini ifade etmek için önemlidir.

Hemān devrinde mey ādem šutar fettānlık eyler

Anuñçün ol ģarāmīnüñ dökülür bezmde ķanı (Hayâlî Bey, k. 27/45)

Şarap, (kadehlerin) dönüşü sırasında; adam alı koyar, karışıklık çıkarır. Onun için mecliste o haram yiyicinin kanı dökülür(canına kıyılır).

1.6.26. Hem-dem

Hem-dem kelimesi “sıkı fıkı, can ciğer arkadaş” anlamına gelmektedir. Şarap meclisleri içki içilen yerler olduğu gibi, belirli kurallar çerçevesinde işleyen sosyal bir yapı olarak da görev yapmıştır. Meclislerde genellikle yabancılar bulunmazdı. Ahbaplarla sohbet edilir ve eğlenilirdi. Đşte bu meclis arkadaşları şiirlerde hem-dem olarak adlandırılmıştır. Tabi ki bir meclis ortamında herkesin en iyi dostu şaraptan başka kimse olamaz. Bunun için şairler şarabı “hem-dem”e benzetmişlerdir. Şarap ve hem-dem meclislerin olmazsa olmazıdır.

Bāķıyā hem-dem ü hevā-dāruñ

Cām-ı gül-reng ile ģabāb yiter (Bâkî, g. 140/6)

Ey Bâkî, dostun ve etrafı açık yer (olarak) sana gül renkli şarap kadehi ile şaraptaki hava kabarcığı yeter.

Lebüñ ile şarāb hem-demdür

N’ola ķan aġlasa gözüm demdür (Nev‘î, g. 101/1)

Dudağın ile şarap dosttur. Gözüm şimdi kan ağlasa ne olur, zamanıdır.

1.6.27. Hz. Đsâ

Hayretî aşağıdaki beyitte şarabın ve telmih yoluyla Hz.Đsa’nın iki özelliğine yer vermiş, şarabı ilk başta göremesek bile doğrudan doğruya Hz. Đsa’ya benzetmiştir. Bilindiği üzere Hz.Đsa, anadan doğma körleri iyileştirme ve ölüleri diriltme mucizeleri gösterip tek tanrı inancını yaymaya çalışmıştır. Şair bu beyitte Hz. Đsa’ya atfedilen mucizevî özellikleri şaraba yüklemiştir. Đlk bakışta dinî açıdan şaşırtıcı gibi görünse de Hz.Đsa ve şarap arasında bulunan ilişki aşikardır.150 Hayretî’nin de bu ilişkiyi ustaca kullanarak şairlik yeteneğini gösterdiğini söyleyebiliriz.

Zāhidā bīnā ider her çeşm-i nā-bīnāyı mey

Mürdeye cānlar baġışlar cām-ı rūģ-efzā-yı mey (Hayretî, g. 439/1)

Ey zahit, şarap anadan doğma kör gözü, görür hale getirir. Şarabın canlılık veren kadehi ölüyü diriltir.

1.6.28. Đlaç151

Eski dönemlerden beri şarap bir çeşit ilaç olarak kullanılmaktadır. Đslamiyet’in şarabı yasaklamasıyla birlikte şarabın ilaç olarak kullanılması konusunda iki farklı görüş ortaya çıkmıştır. Fakat şarabın haram olması onun ilaç olarak kullanılmasını engellemiştir.152 Sonraları bu uygulamanın, şiirlerde şarabın

150 bkz. “Dinlerin Şaraba Yaklaşımı” bölümü.

151 Abdülaziz Bayındır, “Đslam Açısından Sarhoş Edici Đçkiler”, Đslam Medeniyeti Mecmuası, Đstanbul, C.4, s.3-17.

152 Ayrıntılı bilgi için bkz. Nurdeen Deuraseh, çev. Abdullah Çolak, “Đslâm Hukuku Alkollü Đçkinin Tedavi Amaçlı Kullanılmasına Müsaade Etmiş Midir?” Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, Samsun 2008, Sayı:4, s. 191-206