• Sonuç bulunamadı

OSMAN NEVRES DÎVÂNI’NDA MADDÎ KÜLTÜR BÖLÜM: 1.EŞYA

1.1.6. Diğer Süs Unsurları

1.3.1.9. Safha, Varak

Arapça bir kelime olan safha, bir Ģeyin düz yüzü, bir cismin görülen tarafları, yazılmıĢ ya da yazılabilir sahife anlamlarına gelir. Varak ise yazma eserlerdeki her bir yapraktır, ön yüzü (a), arka yüzü de (b) olarak numaralandırılır (Devellioğlu, 2003: 909; Özen, 1985: 75).

Nevres Ģiirlerinde varak, safha kelimelerini gerçek anlamlarının yanında çeĢitli sanatlı Ģekillerde de kullanmıĢtır. ġair, aĢağıdaki beytinde gönlü bir sayfaya benzetmiĢtir:

100

Šutmaz raķamı ŝafģa-i dilde ĥaẅ-ı ‘aşķıñ

İmdād eger etmezse tebāşír-i maģabbet (G.21/3)

ġair, aĢağıdaki bir baĢka beytinde ise sevgilinin gül yaprağı gibi olan yanağını sayfaya benzetmiĢ, perçemlerinin yanağına değdikçe adeta sümbülün gölgesinin gülün yapraklarına dokunduğunu zannettiğini belirtmiĢtir. Sevgilinin saçı sümbül, yanağı ise bir sayfa, gül yaprağı gibi düĢünülmüĢtür:

Ŝanırım berg-i güle sāye-i sünbül doķunur Ŝafģa-i ‘ārıża etdikçe iŝābet perçem (G.175/4)

BaĢka bir beyitte yanağını sayfaya benzeten Ģair, yanağının sayfasına gözyaĢları ile cedvel çekerek ağlayan gönlünün halini gönül kanı ile yazdığını tasavvur etmiĢtir: Ĥūn-ı dil ile ģāl-i dil-i zārımı yazdım

Eşkimle çekip ŝafģa-i ruĥsārıma cedvel (G.164/5)

ġairin varağa, yaprağa benzettiği unsurlardan biri de ömürdür: Çıķsın gözü küttāba ģaķāret edeniñ

Cehli ile da‘vā-yı mahāret edeniñ Çeksin varaķ-ı ‘ömrüne ĥaẅ kilk-i ķażā Ķadr-i ķalemi ģaẅẅa işāret edeniñ (R.19)

Nevres, ġumnu‟nun soğuğundan Ģikâyetini dile getirdiği aĢağıdaki beytinde oranın soğuğuna mektubun sayfalarının tahammül edebilse uygun bir Ģekilde dile getireceğini belirtmiĢtir. Oranın ne denli soğuk olduğunu vurgulamak için buna mektup sayfalarının bile dayanamayacağını ifade etmiĢtir:

Berdini serd ederdim olsa eger

Müteģammil ŝaģífe-i nāme (Dü-beyt [2]/2)

1.3.1.10. Tebâşir

Arapça bir kelime olan tebeĢir gevrek bir çeĢit kireç karbonatıdır. Kalem halinde olup sert yüzeylere yazı yazmada, Ģekil çizmede kullanılır (Özönder, 2003: 194).

101

Nevres, sadece bir örnekte yer verdiği tebeĢiri diğer yazı malzemeleriyle birlikte anmıĢtır. Gönlü sayfaya; aĢkı hatta benzeten Ģair, sevgiyi ise tebeĢire benzetmiĢtir: Šutmaz raķamı ŝafģa-i dilde ĥaẅ-ı ‘aşķıñ

İmdād eger etmezse tebāşír-i maģabbet (G.21/3)

1.3.1.11. Tûmâr

Arapça tûmâr, kâğıt ve derilerin uzunlamasına ve az enli olarak kesilmiĢ, yuvarlanmıĢ Ģeklidir. Yazı, tezhip, kâğıt ve derilerinin kıvrılmamasını, güneĢten etkilenmemesini sağlar. Cildin bulunmasından evvel eserler böyle saklanmıĢtır (Özönder, 2003: 203). Nevres, aĢağıdaki beytinde çektiği dert ve sıkıntının söz levhasına sığmayacağını, inleyen gönlünün sıkıntısını Ģerh etmeye tomar gerektiğini belirtmiĢ, tomar isteyerek sıkıntısının çokluğuna vurgu yapmıĢtır:

Çekdigim derd ü elem levģ-i maķāle sıġmaz Şerģ-i endūh-ı dil-i zārıma ẅūmār gerek (G.147/5)

ġair aĢağıdaki bir baĢka beytinde ise “keĢke berbat bahtım ömrümün tomarını dürseydi de böyle son gam vaktini görmeseydim” diyerek ömrü bir tomara benzetmiĢ, dürülmesini isteyerek hayatın son verilmesini kastetmiĢtir:

N’olaydı görmeseydim böyle eyyām-ı ġam-encāmı Düreydi kāşki ẅūmār-ı ‘ömrüm baĥt-ı berbādım (G.179/3)

1.3.2. Yazarak Meydana Getirilen Maddi Unsurlar 1.3.2.1. Âyet

Âyet, “Allah‟ın varlığına, peygamberlerin doğruluğuna iĢaret eden delil ve mucize anlamında, ayrıca Kur‟an-ı Kerim sûrelerinin belli bölümlerinden her biri için kullanılan bir terimdir” (DĠA “Âyet”, C.4/1991: 242). Dîvân edebiyatında âyetler iktibas yoluyla kullanılır. Ġktibaslar bazen bir cümleyi bazen de âyet içerisinde yalnız bir kelimeyle, kimi zamanda sadece anlam bakımından söz konusu edilirler. Âyet isimleri de sevgiliye ait özellikler için kullanılır (Pala, 2002: 54).

102

Ma‘ānísi ser-ā-pā vāridāt-ı ‘ālem-i ġaybí

Mebānísi ser-ā-ser ma‘ni-i āyāt-ı Ķur’āní (Tar. G.[1]/5)

ġair, Yusuf Kamil paĢa methinde yazdığı kasidesinin dua bölümünden aldığımız aĢağıdaki beytinde Cenab-ı Hakk‟ın bağıĢlamasıyla, ihsanıyla onun vücudunun âyetini cömertlikle tefsir etmesini dilemiĢtir, vücudu ayete benzetmiĢtir:

‘İnāyetiyle ‘aẅāsıyle münzil-i āyāt

Vücūduñ āyetini eyleye müfesser-i cūd (K.5/72)

Âyet genellikle tenasüp sanatına bağlı olarak Mushaf ile birlikte anılmıĢtır. AĢağıdaki beyitte âyet Mushaf ile birlikte anılmıĢ, sevgilinin güzelliği âyete benzetilmiĢtir:

Ģüsn āyetine ķarşu nedir sende bu benlik

Ey ĥāl-i siyeh muŝģafa efsāne girer mi (G.22/3, cüz 1, s. 58)

Sevgilinin güzelliğini dolunaya benzetmenin bir kusur olduğunu belirten Ģair, onun güzelliğinin Nûr âyeti olduğunu bu yüzden aya, güneĢe gerek kalmadığını dile getirmiĢtir. Nûr, aydınlık, parlak anlamının yanında Kur‟an-ı Kerim‟de yer alan bir sûredir ki sevgilinin parlak, parıltılı güzelliği Nûr âyeti gibi düĢünülmüĢtür:

Nāķıŝdır o kim bedre şebíh eyleye ģüsnüñ Nūr āyetidir mihr ü mehi neyleye ģüsnüñ Muģtāc-ı żiyā kim diye kim söyleye ģüsnüñ

Ey rūģ-ı cihān şimdi cihān Yūsuf’u sensiñ (Ş.1/III, cüz 1, s. 91-92)

1.3.2.2. Divân

ÇeĢitli anlamlara gelen dîvân kelimesini biz burada edebiyattaki anlamıyla ele alcağız. Edebiyatımızda dîvân bir Ģairin Ģiirlerini belli bir düzene göre topladığı mecmuaya denilir. Nevres dîvâna beyitlerinde genellikle kendi dîvânını kastedecek biçimde yer vermiĢtir. AĢağıdaki beytinde Kays‟ın çılgınlık namesini anlamak isteyen kimsenin çılgınlar efsanesi olan dîvânını görmelerini istemiĢtir:

Kim añlamaķ isterse cünūn-nāme-i Ķays’ı

103

ġair baĢka bir beytinde öz sözlerini nazma aktarırken kendi gibi dîvânını da divane, çılgın gördüğünü ifade etmiĢtir. Yukarıdaki örnekte de görüleceği gibi Ģair dîvânını genellikle çılgınlık ile birlikte zikretmiĢ, onu bu Ģekilde nitelendirmiĢtir:

Öz sözlerimi silsile-i naţma çekerken

Kendim gibi dívānımı dívāne görürdüm (G.15/4, cüz 1, s. 38-39)

“Nevres aĢk kütüphanesinde avare olup gezdim, gönül eğlencesi olan dîvânımı buldum” diyen Ģair dîvânının aĢk kütüphanesinde bulunan bir gönül eğlencesi olduğunu ifade etmiĢtir:

Gezdim olup āvāre kütüb-ĥāne-i ‘aşķ

Nevres göñül eglencesi dívānıñı buldum (G.2/5, cüz. 1, s. 9-10)

ġair, Ģiirinin Ģöhreti ufukları sarsa buna ĢaĢılması gerektiğini, Nevres gibi dîvân sahibi olduğunu ifade etmiĢtir. ġair burada tecrid sanatıyla kendini soyutlamıĢ ve Nevres gibi kendisinin de dîvân sahibi olduğunu ifade etmiĢtir. Aynı zamanda Ģair bu beyitte dîvân Ģairlerinden olan Nevres-i Kadim‟e de telmihte bulunmuĢ olup onun gibi dîvân sahibi olduğunu kastetmiĢ, bu Ģekilde tevriyeli bir kullanıma da baĢvurmuĢ denilebilir:

Šutsa n’ola āfāķı benim şöhret-i naţmım

Nevres gibi bir ŝāģib-i dívānım efendim (G.198/5)

Bağdat valisi Ali Rıza PaĢa methinde yazılan kasidenin aĢağıdaki beytinde levha ve kalemin gökler dîvânının süsü olalı onun gibi birinin adaletinin namının yazılmadığı ifade edilmiĢ, dîvân diğer yazı unsurlarıyla birlikte anılmıĢtır:

Yazmadı sen gibi bir āŝaf-ı ‘ādil nāmın

Zíb-i dívān-ı semāvāt olalı levģ ü ķalem (K.14/7)

ġair aĢağıdaki beyitte kendi dîvânından farklı olarak Hilali Dîvânı‟ndan söz etmiĢtir: İki mıŝra‘la ķalem basẅ-ı merām eyleyemez

104 1.3.2.3. Evrâk

Evrâk, resmî kurumlarda iĢlem gören belgeler; kâğıt yaprakları, kitap sayfaları, yazılmıĢ kitaplar, mektuplar veya yazılar anlamına gelen bir kelimedir. Nevres, aĢağıdaki beytinde güzellik Mushaf‟ına çizgi ve noktanın gerektiğini, çizgilerin ve noktaların yaprakların süsü olduğunu belirtmiĢ, evrakı Mushaf yaprakları gibi düĢünmüĢtür:

Muŝģaf-ı ģüsne ĥaẅẅ u ĥāl gerek Zíb-i evrāķdır ĥuẅūẅ u nuķaẅ (G.125/6)

“Perçeminin faslı nameye sığmaz o efsane çok ayrıntılıdır onu periĢan evrakıma yaz” diyen Ģair sevgilinin perçemlerinin vasfının namelere sığmayacak derecede bir efsane olduğunu belirterek periĢan evrakına yazılmasını istemiĢtir:

Nāmeye ŝıġmaz o efsāne muẅavveldir pek

Mebhaś-ı perçemin evrāķ-ı períşānıma yaz (G.99/2)