• Sonuç bulunamadı

OSMAN NEVRES DÎVÂNI’NDA MADDÎ KÜLTÜR BÖLÜM: 1.EŞYA

1.1.6. Diğer Süs Unsurları

1.2.6.4. Har-mühre

Farsça birleĢik bir kelime olan har-mühre katır boncuğu demektir. Katır boncuğu “nazardan korur inancı ile bir çeĢit deniz kabuğundan tespih gibi bir ipe dizilerek yahut sıra ile bir kayıĢa dikilerek hayvanların boyunlarına asılan nazarlık hakkında kullanılır bir tabirdir” (Pakalın, C.2/1971: 213).

66

Nevres‟in Dîvânı‟nda katır boncuğuna ait sadece iki beyite yer verilmiĢtir. AĢağıdaki beytinde bir eleĢtiri de bulunan Ģair, zamanında adeta katır boncuğu derecesindeki Ģiirlere rağbet edildiğini, ama bu iĢte hüner sahibi olanların onlara rağbet etmeyip inci değerindeki Ģiirleri istediklerini belirterek kendi Ģiirlerinin inci değerinde olduğu imasında bulunmuĢtur:

‘Aŝrımızda ne ķadar bulsa da ĥar-mühre revāc Yine sulẅān-ı hüner naţm-ı le’ālí ister (G.98/8)

ġair, aĢağıdaki baĢka bir beytinde ise katır boncuğunu ipe dizilmesi ile söz konusu etmiĢtir:

Ĥar-mühresine bulunca rişte

Gönderdi hemān ĥaber güneşte (Destâr-ı Hayâl, b.396)

1.2.6.5. ‘Ikâl, Şikâl

Arapça ‘ıkâl ve Ģikâl kelimeleri deve ayağına bağlanan bağ, köstek demektir (Devellioğlu, 2003: 395, 998). Köstek, hayvanın kaçmasını önlemek için iki ayağına bağlanan kısa ip veya zincire denir. Mecazi olarak engel anlamında da kullanılır.

Nevres, Bağdat valisi Ali Rıza PaĢa‟ya yazdığı kasidesinin aĢağıdaki beytinde onun kılıcını anlatacak olsa fikrinin yara; atını övecek olsa aklının köstek olacağını belirterek aklı kösteğe benzetmiĢtir:

Tíġıñı vaŝf edecek olsam olur fikr figār

Raĥşını medģ edecek olsam olur ‘aķl ‘ıķāl (K.10/30)

ġair, aĢağıdaki bir baĢka beytinde korkunun birçok aklı köstek, birçok dilleri de lal bıraktığını belirtmiĢ, kösteği yine akılla birlikte anmıĢtır:

Çoķ ‘aķlı ‘iķāl ķıldı bu vehm

67 1.2.6.6. Kafes

Kafes, içinde hayvanların hapsedildiği, aralıklı metal tellerden ya da ağaç çubuklardan, çeĢitli boylarda yapılan bir eĢyadır. Nevres Ģiirlerinde kafesi genellikle bülbülle birlikte anmıĢtır.

Nevres, aĢağıdaki beytinde sevgilinin saçlarının bendini kafese benzetmiĢtir. Sevgilinin saçları arasında kalan gönül sevgilinin yüzüne karĢı, kafes içinde kalmıĢ bülbül gibi âh ve feryat etmektedir. Bu Ģekilde sevgilinin saçları kafes, onun içinde feryat eden bülbül ise aĢığın gönlü olarak tasavvur edilmiĢtir:

Bend-i zülfüñde gül-i ruĥsārıña ķarşu göñül

Āh u feryād etmede mānend-i bülbül der-ķafes (G.115/2)

ÂĢık bülbül gibi bahar faslını ümit etmemektedir çünkü onun gönlü kafes içersinde esirdir. ÂĢığın gönlü kafese esirken bahar olsa bile onun için önemi yoktur:

Ümíd-i faŝl-ı bahār eylemem hezār gibi

Göñül esír-iķafesken bahār olur da n’olur (G.76/3)

Bülbülün yani âĢığın gülün (sevgilinin) kokusuna sabredebilmesi ancak bülbülün kafese atılmasıyla mümkün olabilir:

Fırŝat düşerse būy-ı güle muģtemel mi ŝabr Bu iģtimāli bülbüle ancaķ ķafes verir (G.92/4)

Bülbül yani âĢık âhının ateĢiyle, içinde bulunduğu kafesi demirden olmadığı müddetçe yakabilir, çünkü âhının ateĢi o denli yakıcıdır:

Bülbülüm gerçi velí minķārım āteş-ĥízdir

Şu‘le-i āhım yaķar āhenden olmazsa ķafes(G.116/3)

1.2.6.7. Pâlân

Palan, genellikle eĢeklere bazen de atlara oturmak için kullanılan kaĢsız, enli, yayvan ve yumuĢak bir çeĢit eyerdir. Merkeplere vurulan palanlar Bağdat, Kayseri, ġam palanları

68

olarak adlandırılırmıĢ, yük hayvanları için ağaçtan yapılmıĢ olanlara ise semer denilirmiĢ (Abdül Azizbey, 2002: 236).

Nevres, palan örneğini sadece bir yerde kullanmıĢtır. ġair, aĢktan anlamayan zahidi eĢeğe benzetmiĢ, ona palan ve yuların gerekli olduğunu belirtmiĢtir:

Zāhid-i ĥuşk-‘amel ‘aşķı ne bilsin ki nedir Ĥar-ı bí-çāreye pālān ile efsār gerek (G.147/3)

1.2.6.8. Rikâb

Rikâb, Arapça bir kelime olup Özengi demektir. Özengi, eyerin iki yanında asılı duran ve hayvana binilirken, binildiğinde ayakların basmasına yarayan, altı düz demir bir halkadır. Özengilerin Osmanlı özengisi, gaziler özengisi ve Çerkes özengisi olmak üzere üç çeĢidi varmıĢ. Osmanlı özengisi gümüĢ ya da bakır üstüne altın yaldızlı olup, hepsi kabartma çiçekli olurmuĢ. PadiĢahın bineğine vurulansa altından yapılıp baĢkalarının kullanması yasakmıĢ (Abdülaziz Bey, 2002: 235-236).

Nevres‟in Ģiirlerinde hayvana ait olan bu eĢyanın örneklerine de rastlanmaktadır. ġair, aĢağıdaki beytinde gökyüzünü ata, ayı süse, hilali ise üzengiye benzetmiĢtir:

Yaraşır rezm günü saña süvār olmaķ içün

Āsumān raĥş u ķamer zeyn ü riķāb olsa hilāl (K.10/23)

ġair üzenginin rüĢvet aleti olarak görülürse, Küheyl yani çok iyi bir cins at bile olsa emel atına binmeyeceğini belirtmiĢ, rüĢvet konusunda iftiraya uğrayan Ģair rüĢvete karĢı duyduğu rahatsızlığı bu Ģekilde dile getirmiĢtir:

Meyl-i Yemen eylemem Süheyl olsa daĥi Šıfl-ı dile ārzū ẅufeyl olsa daĥi

Mādām rikābı irtikāb āletidir

Binmem emel atına Küheyl olsa daĥi (R.3)

Nevres, Abdülaziz Han‟ın methinde yazdığı kasidesinin aĢağıdaki beytinde onun üzengisinde fetih ve baĢarı rüzgârının adeta akmasını dilemiĢtir:

69

Revān olsun riķābında nesím-i fetģ u nuŝret kim

Bu mevkib mevkib-i mes‘ūd-ı śāni‘-i Süleymān’dır (K.2/3)

1.2.7. Temizlik İçin Kullanılan Eşyalar 1.2.7.1. Cârûb

Cârûb farsça bir kelime olup süpürge demektir. Klâsik Ģiirimizde süpürge saçının uzunluğuyla yere değmesi ve Ģekli itibariyle genellikle saça teĢbih edilmiĢtir. Aralarındaki benzerlik iliĢkisine dayalı olarak süpürge kirpiğe de benzetilmiĢtir. Nevres de süpürgeyi rüzgâr kapısı süpürgesine döĢeme yaptıramayacağını belirterek kirpiği süpürge gibi düĢünmüĢ, akan gözyaĢlarını süpürdüğünü hayal etmiĢtir:

نارك

ىم iken eşkimle müjem ģürmeti gör kim

Cārūb-ı der-i bāda fürūş etdirebilmem (G.1/2, cüz 1, s. 8)

1.2.7.2. Mendîl

Günlük hayatımızın bir parçası olan mendil genellikle temizlik için kullanılır. Klâsik Ģiirde ise mendil genellikle uçlarına nakıĢ yapılması gibi özellikleriyle konu edilir. Nevres, mendili Destâr-ı Hayâl mesnevisinin bir beytinde kullanmıĢtır. Piç olanların göremeyeceği bir destar yaptığını öne süren hilekâr bir tepsi içinde bitirdiği destarı toplanan kalabalığın arasına getirmiĢ ve “mendil gözlere aĢikâr değildi, onu piçlik temsil etmiĢti” denilerek aslında mendilin altında bir destar olmadığını ifade edilmiĢtir: A‘yāna ‘ayān degildi mendíl

Píçlik anı eylemişdi temśíl (Destâr-ı Hayâl, b.244)

1.2.7.3. Misvak

Misvak, Kuzey Afrika, Ġran ve Hindistan‟da yetiĢen, dikensiz küçük bir ağaçtır. Yakındoğu ülkeleri halkı tarafından diĢlerin temizlenmesinde kullanılanılır. Misvak, diĢlerin temizlenmesi için, ağacın parmak kalınlığındaki dallarından yirmi yirmi beĢ santim uzunluğunda kesilmek suretiyle hazırlanır. Çubuğun bir ucundan kabuk soyularak, suda bırakılıp yumuĢatılır ve sonra hafifçe dövülerek uç kısmındaki lifler

70

ortaya çıkartılır, bu Ģekilde elde edilen fırça ile diĢler temizlenir. Kullanıldıkça liflenen ucu kesilerek tekrar kullanılır (Baytop, 1984: 333; Pakalın, C.2/1971: 547).

Eskiden sarığa gül takıldığı gibi misvak, mektup, kürdan(hilâl), vb. küçük eĢyalarda sarıklarda taĢınırmıĢ. Elbiselerde Ģimdiki gibi cep bulunmadığı için insanlar, üzerlerinde taĢımak zorunda oldukları bazı eĢyaları ya bellerine sardıkları küçük bir çıkın içine, ya yenlerine, ya da sarık bağlarının arasına koyarlarlarmıĢ (Öztoprak, 2000: 165). Dîvân Ģairleri bu uygulamaya Ģiirlerinde gönderme yapmıĢ, misvağa Ģiirlerinde yer vermiĢlerdir.

Nevres de sarık sarma, misvağı sarığa iliĢtirerek orada taĢıma geleneğine göndermede bulunmuĢ, Ģehrin vaizine, zahidine çatarak kendini azarlamamasını yoksa baĢındaki sarık ve sarığındaki misvağın yanacağını söylemiĢtir:

Söyleyin Nevres’i levm eylemesin vā‘iţ-i şehr Yoķsa başındaki destār ile misvāk yanar (G.70/5)

1.2.8. Günlük Hayatta Kullanılan Diğer Eşyalar 1.2.8.1. ‘Asâ

‘Asâ, çeĢitli din ve kültürlerde kudret ve otorite ile dini-sihri gücün sembolü sayılan

sopa, değnek anlamlarına gelir. Hz. Musa‟ya Allah tarafından peygamberlik alameti olarak asa mucizesi verildiği bilinmektedir. Hz. Musa asasıyla, Kızıl denizi ortadan ikiye ayırmak, asasını yılana çevirmek gibi çeĢitli mucizeler göstermiĢtir (DĠA, “Asâ”, C.3/1991: 449). Dîvân Ģairleri „asâyı genellikle Hz.Musa ile birlikte anmıĢ, bu mucizelere sıkça telmihte bulunmuĢlardır. Nevres de Ģiirlerinde asayı Hz. Musa ile birlikte anmıĢtır.

Nevres, Na„t-ı ġerif‟inden aldığımız aĢağıdaki beytinde Hakk‟ın Hz. Ġsa‟ya hayat noktasını; Kelim lakabıyla da bilinen Hz. Musa‟ya ise vücud asasını hikmet olarak verdiğini belirtmiĢtir, Hz. Ġsa‟nın ölülere can vermesi ve Hz. Musa‟nın asasının mucizelerne telmihte bulunmuĢtur:

Mesíģ’e oldu seniñ mu‘cizeñ medār-ı ģayāt

71

ġair, aĢağıdaki bir baĢka beytinde ise Ģair yaratılıĢ ve yeteneğine Ģiirin Musa‟sı denmesinin uygun olacağını belirtmiĢ ve kalemini asaya, yazı yazdığı levhayı da Tur‟a benzetmiĢtir:

Šab‘ıma Mūsā desem Nevres sezādır naţmda

Levģ ile kilkim ‘aŝā vü Šūr şeklin gösterir (G.46/10)

1.2.8.2. Bâlîn

Farsça bir kelime olan bâlîn, yastık demektir. Yastık, baĢ altına koymak, sırtı dayamak için kullanılan içi yün, pamuk, tüy gibi maddelerle doldurulan bir eĢyadır.

Nevres, aĢağıya aldığımız beytinde sevgilisi olmadan rahat olmasının mümkün olmadığını, onsuz evin ateĢ, toprağın yatak, taĢın da yastık olduğu belirtmiĢtir. Sevgilisi olmadıktan sonra aslında yumuĢak olan yastığın onun için taĢtan farkı kalmadığını belirterek yastığı taĢa benzetmiĢtir:

Sensiz ey ārām-ı cān rāģat baña mümkin mi kim Ĥāne āteş ĥāk pister seng bālíndir baña (G.6/3)