• Sonuç bulunamadı

OSMAN NEVRES DÎVÂNI’NDA MADDÎ KÜLTÜR BÖLÜM: 1.EŞYA

1.1.1.2.8. Sürb, Rasâs

Sürb, rasâs kelimeleri kalay, kurĢun anlamlarında kullanılır. Nevres, bu kelimeleri Divânı‟nda birer kez kullanmıĢtır. KurĢun, kül renginde, parlak ve yumuĢak madendir (Arseven, C.3/1950: 1176). KurĢun hemen eriyiveren bir yapıya sahiptir.

Nevres, aĢağıdaki beytinde kurĢunu elmasla birlikte kullanmıĢtır. Elmas sert bir taĢ olmasına rağmen hemen eriyiveren kurĢunla kesilebildiği için, aĢağıdaki beyitte de elmasın değerine zarar verenin kurĢun olduğu söylenmiĢtir:

Sürbdür raĥne veren ģayśiyet-i elmāsa

22

Nevres aĢağıdaki beytinde ise kurĢun ve altını birlikte anmıĢtır. ġair, kalbini aĢk ateĢiyle kin ve hileden kurtaran kimsenin bir bakıĢıyla bile kurĢunu altına dönüĢtürebileceğini ifade etmiĢtir:

‘Aşķ oduyla ġıll u ġışdan eyleyen ķalbin ĥalāŝ Zer olur ķılsa naţar iksír-i feyżinden raŝāŝ (G.121/1)

1.1.1.3. Madenlerle İlgili Olarak Kullanılan Alet ve Malzemeler 1.1.1.3.1. İksîr

Ġksir, eski zamanlarda bazı madenleri altın veya gümüĢe kalbetmek ve birçok hastalıkları iyileĢtirmek hassasına malik olduğu zannedilen cevher yerinde kullanılır bir tabirdir (Pakalın, C.2/1971: 50).

Nevres, herhangi bir maddeyi altına dönüĢtürecek kadar güçlü olduğuna inanılan iksiri bakırı altına çevirmesiyle söz konusu etmiĢtir:

‘Aşķ oduyla ġıll u ġışdan eyleyen ķalbin ĥalāŝ Zer olur ķılsa naţar iksír-i feyżinden raŝāŝ (G.121/1)

Aynı Ģekilde aĢağıdaki bir baĢka beytinde de iksiri bakırı altına çevirmesiyle anmıĢtır: Māyesi ger cehl ile memzūc ise etmem ķabūl

Etse de altūn nüģās ķalbimi iksír-i baĥt (G.10/4, cüz 1, s. 29)

ġair, aĢağıdaki bir baĢka beytinde ise sevgi iksirinin sıkıntı potasında vücudunu ayrıĢtırarak saf altın yaptığını belirtmiĢ, sevgiyi iksire benzetmiĢtir:

Ķāl eyleyerek pūte-i miģnetde vücūdum Ŝāfí zer-i nāb eyledi iksír-i maģabbet (G.21/2)

1.1.1.3.2. Mihek

Mihek, gümüĢ ve altının ayarına bakmaya mahsus bir cins taĢ olup mezkûr madenleri üstüne sürmekle madenlerin ayarları anlaĢılırmıĢ (Sami, 2007: 1303). Mihek, genellikle mücevherlerle birlikte zikredilmiĢtir.

23

Nevres, bu taĢı Divânı‟nda sadece bir yerde kullanmıĢtır. Hz. Hüseyin için yazdığı mersiyesinin aĢağıdaki beytinde Hz. Hüseyin‟i, esrar cevherinin mihek taĢına benzetmiĢtir:

Kime şimden girü rāzım güherin keşf edeyim

Yalıñız bir sen idiñ gevher-i esrāra miģek (Mer. XI/7)

1.1.1.3.3. Pûte

Pute, içinde maden eritilen tavadır. Ġçine konulan madenleri eriterek birbirinden ayrıĢtırır. Örneğin içine altın ve bakır konulduğunda bunları birbirinden ayırır.

“KiĢinin yıldızı kötüyse, potaya altında konulsa onun Ģansına bakıra dönüĢür” diyen Ģair bu Ģekilde Ģanssız olduğunu vurgulamıĢ, bu durumundan Ģikâyet etmiĢtir:

Bu meŝeldir ki olursa kişiniñ aĥteri naĥs

Šāli‘inden mis olur pūteye ger ķonsa źeheb (K.11/17)

Nevres, aĢağıdaki beyitte ise potanın içine konulan madenleri eriterek ayrıĢtırması özelliğine değinmiĢtir:

Ķāl eyleyerek pūte-i miģnetde vücūdum Ŝāfí zer-i nāb eyledi iksír-i maģabbet (G.21/2)

Destâr-ı Hayâl mesnevinin kahramanı kimya ile bakırı altına çevirme hayalleri kuran genç Emir-zâde, Ferruh‟a bunu baĢarmıĢ biri olup olmadığını sorar, öyle ki “hem ayla ün salmıĢ, hem de potasında güneĢ gizli olsun” der:

Hem ola ķamerle dāsitān-rān

Hem şems ola pūtesinde pinhān (Destâr-ı Hayâl, b.45)

1.1.1.3.4. Tılâ’

Tılâ‟, gümüĢten ma‟mül Ģeyleri yaldızlamağa mahsus mâyi halindeki altın, altın yaldıza denir (Sami, 2007: 886). Nevres, tılâ‟yı sadece bir yerde kullanmıĢtır. Destâr-ı Hayâl mesnevisinin içinde geçen kimyagerin hikâyesinde, kimyager hükümdara kolay altın bulmaya yarayacak madde bulduğunu bildiren arîza yazar ve bulduğu yollarla bakırı yaldıza dönüĢtüreceğini beyan eder:

24

Tedbírim ile ẅılā’ olur mis

İksír-i ĥayāle ķalb olur ģis (Destâr-ı Hayâl, b.75)

1.1.2. Süslenmede Kullanılan Eşyalar 1.1.2.1. Ayna, Âyine, Mir’āt

Aynanın Türkçesi gözgü, Arapçası mir‟ât, Farsçası âyînedir. Edebiyatımızda parlak, mücellâ satıh ve yassı; tecelli mahalli, vasıta gibi mânâlarda kullanılmıĢtır (Onay, 2000: 103). Aynaların tarihi oldukça eskiye dayanmaktadır. Ġnsanların kendini görme arzusu, insanoğlunun varoluĢu kadar eskidir denilebilir (Çetindağ, 2009: 4). Eldeki bilgilere göre Türklere ait ilk cam aynaları, Selçukluların yaptığı tahmin edilmektedir (Çetindağ, 2009: 9). Aynanın edebiyatta kullanıĢ amaçlarının baĢında bir süs malzemesi oluĢu gelir. Güzeller, aynaya bakarak kendi güzelliklerinin farkına varırlar, yine ona bakarak süslenirler. Sevgilinin yüzü, yanağı, umumi hali, âĢığın canı ve gönlü aynaya benzetilir (Pala, 2002: 57).

Nevres‟in Ģiirlerinde en çok kullandığı maddi kültür unsurlarından biri aynadır. Abdülaziz Han için yazdığı kasidesi ayna üzerine kurulmuĢtur, bu kasidenin her beytinde ayna geçmektedir. Yüz ve yanak ile ayna arasında benzerlikler kurularak sıkça birlikte anılmıĢlardır. Nevres aĢağıdaki beytinde yüzü aynaya teĢbih etmiĢ, temiz yüzdeki kaĢın Ģeklini gören her kimsenin, onu aynaya yansımıĢ bir hilal zan edeceğini belirtmiĢtir:

Cebhe-i pākinde Nevres şekl-i ebrūsun gören Ţann eder āyíneye düşmüş hilāliñ ŝūreti (K.1/11)

Gönül Hakkın tecelli ettiği ve sevgilinin hayalinin devamlı bulunduğu yer olması bakımından bir aynadır. Gam, keder, hırs ve kin gönül ve kalp aynasının kararmasına, özelliğini kaybetmesine sebep olan toz ve jeng olarak düĢünülür (Çetindağ, 2009: 416-417). Nevres de beyitlerinde sıkça kalp, gönül ile ayna arasındaki bu iliĢkiye yer vermiĢtir:

Díde-i rūģa żiyā āyine-i ķalbe cilā

25

Klâsik edebiyatta gönülden sonra aynaya en ziyade benzetilen ikinci unsur yüzdür. Çünkü yüz tasavvuf alagoride dudakla beraber vahdeti, yani nuru, parlaklığı ve tecellinin en net göründüğü yeri simgeler. Yüz de gönül gibi Hakkın göründüğü mükemmel bir aynadır (Çetindağ, 2009: 429). Nevres de Ģiirlerinde bu iliĢkiden yararlanarak yüzü aynaya benzetmiĢtir:

Bulamaz mir’āt-ı ruĥsārında nāz u şíve yüz Kim ģicābından erir anda delāliñ ŝūreti (K.1/3)

Aynaya benzetilen bir baĢka unsur ise göz olmuĢtur. Nevres, aĢağıdaki beytinde ise bu kez gözü aynaya benzetmiĢtir:

Mevc urur āyíne-i çeşmimde cū-yı ihtizāz Meyl edince ĥāẅıra ol nev-nihāliñ ŝūreti (K.1/7)

Papağanlara konuĢma öğretilirken karĢılarına büyük bir ayna konulur ve aynanın arkasından konuĢulurmuĢ. Böylece papağan konuĢanın, aynadan görmüĢ olduğu hem cinsi olduğunu sanarak onu taklide baĢlarmıĢ (Pala, 2002: 57). AĢağıdaki beyitte bu geleneğe gönderme yapılmıĢtır:

Šab‘ıñ ol āyínedir kim ẅūẅi-i gūyā olur

Naķş olunsa levģ-i i‘cāzında lāliñ ŝūreti (K.1/29)

Nevres, aynayı âyîne-i Ġskender tamlaması Ģeklinde de kullanmıĢtır. Âyîne-i Ġskender “Âyîne-i âlem-nümâ” olarak da bilinen bu ayna hakkında çeĢitli rivayetler mevcut olup bunların birçoğu efsane niteliği arz eder. Ġskender Ġskenderiye Ģehrini kurduğu zaman orda bulunan hâkimlerden Belinas, Hermis ve Valines bir ayna yapmıĢlar. Ve yüksek bir yere koymuĢlardı. Güya bu aynada oraya gelmekte olan gemiler daha bir aylık yolda iken görülebilirmiĢ. Eğer gelen düĢman gemisi ise bu aynadan güneĢ ıĢığı yansıtılarak daha uzaktayken yakılabilirmiĢ. Ġskender tarafından hocası Aristo‟ya yaptırıldığı da rivâyet edilen bu aynanın bir gece, bekçileri uyurken çalınıp denize atıldığı yine efsaneler arasındadır (Pala, 2002: 58).

Nevres, Abdülaziz Han methinde yazdığı kasidesinin aĢağıdaki beytinde onun efsanevi Ġskender‟in aynasına bile ihtiyaç duymadığını belirtmiĢtir:

26

Yoķ seniñçün iģtiyāc āyíne-i İskender’e

Gevher-i źātıñda rūşen her miśāliñ ŝūreti (K.1/37)

Eski çağlarda, metal aynalar, daha genel anlatımla metal eĢyalar odun külüyle ovularak parlatılırmıĢ. Bilindiği gibi potasyum karbonat içeren ve kullanım alanı çok geniĢ olan odun külü, toz ve sıvı deterjanların olmadığı dönemlerde, hatta günümüzde bile temizleyici ve parlatıcı olarak kullanılmıĢ ve kullanılmaktadır (Dilçin, 1999: 296). Nevres de bu günlük iĢleme Ģiirinde yer vererek, aynanın kül ile cilalandığını ifade etmiĢtir:

Dil-puĥte eder sūz-ı ġamıñ ‘āşıķ-ı ĥāmı

Ĥākister olur çehre-i āyíneye ŝayķal (G.164/3)

Nevres, Abdülaziz Han methinde yazdığı kasidesinde, bu kasidesinin her bir beytini aynaya teĢbih etmiĢtir:

Bu ķasídemdir ki her bir beyti bir āyínedir Her birinde rū-nümā yüz ibtihāliñ ŝūreti (K.1/64)