• Sonuç bulunamadı

Sürme, Tûtiyâ, Tûtyâ

OSMAN NEVRES DÎVÂNI’NDA MADDÎ KÜLTÜR BÖLÜM: 1.EŞYA

1.1.4.3. Sürme, Tûtiyâ, Tûtyâ

Kadınların önemli bir süslenme unsuru olan sürme, “kadınların süs için göz kapakları içine çektikleri siyahımsı veya laciverd toz”dur (Onay, 2000: 411). Farsça tûtiyâ,

33

Arapça kuhl kelimeleri ile de klâsik edebiyatımızda kullanılan sürmenin en meĢhuru ise Isfahân sürmesidir. Sürme güzellik unsuru olmasının yanı sıra göz hastalıkları içinde kullanılan bir maddedir. Sürmenin sıcak iklimlerde gözleri güneĢ Ģuâının te‟sirinden koruduğu, göz nurunu arttırmak hususunda faydası olduğu bilinmektedir (Onay, 2000: 411). Kadınların yüzyıllarca vazgeçemediği bu toz halindeki sürmenin yerini Ģimdilerde ise göz kalemleri, maskaralar almıĢtır. Nevres Ģiirlerinde sürmeye çeĢitli benzetmelerle yer vermiĢtir.

ġair, Bağdat gazelinden aldığımız aĢağıdaki beytinde “Ey Bağdat! Ne yazık ki geçen geçti, bir daha telafi edilebilir mi, toprağın sürme olur mu, rüzgârın eser mi?” Ģeklinde Bağdat Ģehrine seslenerek onun toprağını sürmeye benzetmiĢtir:

Telāfí bir daĥi mümkin midir ىتفا ام تيل يا

Olur mu tūtiyā ĥākiñ eser mi bādıñ ey Baġdād (G.35/9)

Gözlere siyahlık veren sürme Ģiirlerde haliyle gözlerle birlikte söz konusu edilmiĢtir. Nevres de aĢağıdaki beyitte, “siyah gözlerin Hata ülkesinin ahularıyla beslenmiĢ, onun sürmeye ihtiyacı yoktur çünkü o Allah‟ın ezeli gücünden sürmelidir” diyerek sevgilinin sürmeye ihtiyacı olmadığını onun zatan ezelden sürmeli oduğunu ifade etmiĢtir:

Siyeh çeşmiñ Ĥaẅā āhūlarıyla perveriş bulmuş

Degildir sürmeye muģtāc ķudretden mukeģģaldir (G.80/3)

ġair, baĢka beytinde ise bu kez sürmeyi mavi göz ile birlikte anmıĢtır: Sevķ etme meyl-i sürmeye çeşm-i kebūduñu

Şāyed göze girer güzelim verme míle yüz (G.109/2)

ÂĢığın âhı da sürmeye benzetilen bir unsur olarak karĢımıza çıkmıĢtır: Dil çeşm-i temāşāya çeker sürme-i āhın

Mestāne nigāh etse süzüp çeşm-i siyāhın (G.214/1)

AĢağıdaki beyitte sürme, “sürmeli” Ģeklinde hem isim hem fiil anlamlarıyla iki kez tekrar edilerek tam cinas oluĢturmuĢtur. Klâsik edebiyatımızda cadu, daha çok sevgilinin gözü olarak nitelendirilir. Nevres de sevgilinin sürmeli gözlerinin belalı

34

olduğunu, halkın gözlerini bağladığını bu yüzden onu Çin‟e sürmek gerektiğini ifade etmiĢtir:

Gözlerin baġladı ĥalķıñ o belālı gözler

Sürmeli Çín iline sürmeli cādūlarını (G.316/5)

ġair aĢağıdaki bir baĢka beytinde ise korkuyu sürmeye benzeterek somutlaĢtırmıĢtır: Saña ĥaŝmıñ da ĥuŝūmet naţarıyla baķamaz

Ki çeker çeşmine inŝāfıñ anıñ sürme-i bím (Arz. b.17)

1.1.5. Güzel Kokular 1.1.5.1. Anber

Anber, vaktiyle saraylılar ve zenginler tarafından dahi kuvveti arttırmak için kullanılan sert, kokulu maddenin adıdır. “Ak anber” de denilirdi. Anber, esmer renkli, donuk manzaralı, keskin ve latif kokulu bir maddedir. Hind denizlerinde yaĢayan bir çeĢit ada balığından elde edilen bu güzel kokulu madde, kokusunun yanı sıra önemli bir ilaç olarak da kullanılırdı. Hekimlerin bir kısmı onu kalbe kuvvet vermek, bazıları hazmı düzeltmek, kimileri de sinirleri teskin etmek için hastalarına yuttururlar yahut içirirlerdi (Pakalın, C.1/1971: 61; Pala, 2002: 33).

Klâsik Ģiirimizde anber genellikle kokusu ve rengi münasebetiyle sevgilinin saçıyla birlikte anılır. Sevgilinin saçı daima misk veya anber kokar. Nevres de aĢağıdaki beytinde anberi saçla birlikte anmıĢ, âĢığın baĢına sevdayı getirenin sevgilinin anber gibi olan saçları olduğunu belirtmiĢtir:

‘Anber-i zülfüñ getirdi başıma sevdāları

Yoĥsa nerden dūş olurdum bu ĥayāl-i ĥāma ben (G.209/2)

Cihana güzel anber kokularının yayılmasının sebebi, rüzgârın gelirken sevgilinin saçlarının kıvrımına yüz sürmesidir:

Gelirken çín-i zülf-i yāre yüz sürmüş ŝabā gūyā

35

Nevres, Musul Ģehrindeki ferahlık arttıran rüzgâra diyecek hiçbir Ģey olmadığını, adeta anber kokusu yaydığını öyle ki koklayanların bunu anber kokusu zannettiklerini ifade ederek bu Ģehri övmüĢtür:

Hele bād-ı feraģ-efzāsına yoķdur diyecek

Şemm eden ţann eder enfāsını būy-ı ‘anber (K.15/5)

Anberden tespih, fincan, tabak, kâse gibi bazı Ģeylerde yapılırdı. Nevres de aĢağıdaki beytinde anberden tespih tanelerine yer vermiĢtir. Sevgilinin beni koyu rengi dolayısıyla anberle iliĢkilendirilmiĢtir:

Yüz üzre māil-i ĥāl-i ruĥuñ ŝad-yüz ķadar varmış

Bir ‘anber sübģa ile ben de bu yüzden ģisāb etdim (G.1/3, Fatin Efendi, s. 420)

AĢağıdaki bir baĢka beyitte ise bazı eĢyaların yapımında da kullanılan anber kalemle birlikte söz konusu edilmiĢtir. Sözün saf cevheri, inciyken toprak bir çömleğe; anber kıran kalemin de öd ağacıyken oduna döndüğü belirtilmiĢtir:

Dürr iken gevher-i nāb-ı süĥanı oldu ĥazef

‘Ūd iken ĥāme-i ‘anber-şikeni oldu ĥaẅab (K.11/9)

1.1.5.2. Buhûr

Buhûr, camilerde, kiliselerde, hamamlarda vs. bu gibi kalabalık yerlerde halktan çıkan fena kokuları gidermek için eski zamanlarda yakılan kokulu ağaç ve maddelerdir. Buhurlar umumiyetle ibadet veya bir ayin için toplanan kalabalığın hâsıl ettiği fena kokuyu izale için kullanılır (Arseven, C.1/1950: 298). Buhur, buhurdan ve micmer içinde yakılır.

Nevres Yusuf Kamil PaĢa için yazdığı övgüsünde onun meclisindeki micmerin içinde yanan buhûru her kim koklarsa o kimsenin Hâtem gibi olacağını ifade etmiĢtir. Hâtem cömertliği ile meĢhur olan Ġbnü Abd-illah Bin Sa‟d adlı kiĢinin lakabıdır. Nevres de buna dayanarak meclisteki o buhuru koklayanın çok cömert olacağını belirtmiĢtir: Kim etse şemm olur elbette Ģātem olsa eger

36 1.1.5.3. Gâliye

Gâliye, kadınların saçlarına sürdükleri, misk ve amber karıĢımı, siyah renkli, kokulu macuna denir (Büyük Lügât ve Ansiklopedi, “Galiye”, C.4/1981: 924). Dîvân Ģiirinde gâliye, kokusu ve kıymetli oluĢuyla ele alınır ve genellikle diğer kokulu maddelerle ve saç ile bir arada bulunur (Pala, 2002: 172).

AĢağıdaki beytinde zamanının hep mihnet ve hasretle geçtiğini belirten Ģair, bir yâr sevdiğini ancak bunun da boĢ çıktığını, her kime ne yaptıysa ne ettiyse gerçekleĢtiğini, sevgilinin galiye dolu perçemlerinin hep engel olarak karĢısına çıktığını ifade etmiĢ, sevgilinin saçını gâliye ile birlikte anmıĢtır.

Bir yār severdim o daĥi nāfile çıķdı Her kime ne etdim ne dedimse geleçıķdı Pür-ġāliye perçemleri pür-ġā’ile çıķdı

Hep miģnet ile ģasret ile geçdi zamānım (Ş.4/IV)

ġair Yusuf Kamil PaĢa methinde yazdığı gazelin aĢağıdaki beytinde müĢk, gâliye ve nâfe kelimelerini aralarındaki tenasüp iliĢkisine dayalı olarak bu güzel kokuları bir arada kullanmıĢtır. ġair, saçla birlikte söz konusu edilen bu güzel kokulu maddeleri beytinde Yusuf Kamil PaĢa‟nın perçemleri için kullanmıĢtır:

Kim seniñ perçemiñe pür-şiken ü çín söyler Müşg yā ġāliye yā nāfe-i müşgín söyler (G.81/1)

AĢağıdaki bir baĢka beyitte ise gâliyenin siyah renginden yararlanılarak yine saçla birlikte söz konusu edilmiĢ, sevgilinin yüzüne bakılamamasına siyah saçlarının engel olduğu ifade edilmiĢtir:

Āyíne-i ruĥsārıña mümkin mi naţar kim

Zülfüñden iki ġā’ile-i ġāliye-gūn var (G.6/3, cüz 1, s. 16-17)