• Sonuç bulunamadı

Kâh-rübâ, Kehrübâ

OSMAN NEVRES DÎVÂNI’NDA MADDÎ KÜLTÜR BÖLÜM: 1.EŞYA

1.1.1.1.6. Kâh-rübâ, Kehrübâ

Eskiden beri en güzel inciler Aden‟de çıkarmıĢ. Güney Arabistan‟da Kızıldeniz‟e bitiĢik bir sahil Ģehri olan Aden, bu yüzden klâsik edebiyatımızda hep inciyle birlikte anılır. ġair de Bağdat methinde kaleme aldığı bir gazelinde, onun misk kokusuna değiĢmeyeceği siyah toprağının her zerresinin bu Ģehrin kıymetini bilenlerin gözünde Aden incisi değerinde olduğunu ifade etmiĢtir:

Ĥāk-i siyehin ẅíb-i zebāda bedel etmem

Erbābına her źerresi bir dürr-i ‘Aden’dir ([G.23]/3)

1.1.1.1.5. Fîrûze

Fîrûze, iyisi NiĢabur‟a özgü yeĢile çalan mavi renkli bir taĢtır (Kutlar, 2005: 30). Bu taĢın, sık sık bakıldığında ömrü uzattığına, ayrıca sürme içine konup göze çekilirse gözdeki bütün rahatsızlıkları yok ettiğine inanılır. Fîrûze aynı zamanda kendisini üzerinde taĢıyan kiĢiyi padiĢahın hıĢım ve gazabını merhamet ve inayete dönüĢtürerek korur (Kutlar, 2005: 65). ġairler çimen, yaprak ve hattan (ayva tüyü) gökyüzü ve feleklere kadar birçok Ģeyi rengi dolayısıyla fîrûzeye benzetmiĢlerdir (Kutlar, 2005: 30). Rengi zamanla değiĢip bozulan Fîrûze, gerek rengi gerekse değiĢerek bozulma özelliğiyle genellikle feleğe benzetilmiĢtir.

Nevres, sadece bir örnekte yer verdiği fîrûzeyi renk münasebetiyle gökyüzüne benzetmiĢtir:

Bu ne dergāh-ı mu‘allādır ne ferĥunde maķām

Kim döner başına anıñ günbed-i fírūze-fām (Med.3/1)

1.1.1.1.6. Kâh-rübâ, Kehrübâ

Kehrübâ, halkın kehribâr dedikleri saman kapıcı, cezb kuvvetine haiz kömür cinsinden bir madendir (Onay, 2000: 287). Balgamî bir taĢtır. ġeffaf, ateĢi, kırmızı, bergamî, sadefî, siyah gibi muhtelif renk ve nevileri vardır (Arseven, C.2/1947: 1004). Bu madenin vaktiyle yer altında kalan çam zamklarından (çamsakızı, çam yaprağı) ibaret olduğunu ve son nazariyeye göre bir takım böceklerin yer deĢmesinden husule geldiği bilginler tarafından ileri sürülmektedir (Onay, 2000: 287).

11

Nevres, bu madeni sadece bir yerde kullanmıĢtır. ġair, her güzelin cezbesine gönül parası verilemeyeceğini; zira kehribârın değerinin de yapısına, kalitesine göre olduğunu belirtmiĢtir:

Naķd-i dil verilemez her güzeliñ ceźbesine Māyesine göredir kāh-rübānıñ degeri (G.322/5)

1.1.1.1.7. La‘l

La„l, âl renkli bir tür kıymetli taĢtır ve bu taĢın en değerlisinin BedahĢân‟dan elde edildiği dile getirilir. Mu‟asferân, rummâni-sâfî, âteĢî, unnâbî, hamrî, akrebî, basâlî renkleri olan bu taĢı üzerinde taĢımak insanı bütün müzmin hastalıklardan korur, böbreğe kuvvet verir; kiĢiyi herkese sevimli gösterir ve sevdirir, kiĢinin kötü düĢ görmesini önlermiĢ (Kutlar, 2005: 63). La„l klâsik Ģiirde kırmızı rengiyle dudağa, ağza, gözyaĢına, kızarmıĢ yüze ve Ģaraba benzetilir.

Nevres, Abdülaziz Hân‟ın Viyana‟dan ġumnu‟ya geleceği haberi üzerinde yazdığı kasidesinin aĢağıdaki beytinde, Abdülaziz Hân‟ın ġumnu‟ya geliĢiyle bu Ģehrin her bir taĢ parçasının bir BedahĢân la„line dönüĢtüğünü dile getirmiĢtir:

Ne muķbil şehr imişsin kim ķudūmüyle şehenşāhıñ

Seniñ her seng-pāren şimdi bir la‘l-i Bedaĥşān’dır (K.2/11)

Nevres, baĢka bir beytinde “la„l-i BedahĢân” tamlamasını sevgilinin dudağı yerine kullanmıĢtır:

Baña ol la‘l-i Bedaĥşān’ıñ temāşāsı yeter

Etmem ey Hind ārzū devr-i lebinde ķandiñi (G.324/2)

La„l mecâzi ve edebi kullanıĢları içinde genellikle saf parlak kırmızı rengi dolayısıyla dudağa benzetilir (Aybet, 1989: 355). Nevres de birçok beytinde sevgilinin dudağını la„le benzetmiĢtir:

Bilmedik yāri ki bizden bu ķadar ġāfil imiş

12

ġair, gönlünün sevgilinin la„l dudağına susadığını, gümüĢe benzer çenesini gördüğünde bile ağzının sulandığını ifade etmiĢtir:

Nevres ol mertebe dil-teşneyim ol la‘l-i lebe

Ki görünce ŝulanır aġzım o símín-źeķanı (G.285/10)

Nevres aĢağıdaki bir baĢka beytinde sevgilinin la„l dudağını bala; âĢığın gönlünü ise bala konmak isteyen sineğe benzetmiĢtir:

Nerde kim baģś-i leb-i la‘liñ geçer dil andadır

Bu meśeldir dōstum ķanda ‘asel anda meges (G.115/7)

Sevgilinin dudağı gibi Ģarap da kırmızı rengi dolayısıyla la„le benzetilmiĢtir. Klâsik Türk Ģiirinde Ģairler la„l, dudak ve Ģarabı aralarındaki benzerlik münasebetiyle birlikte anmıĢlardır. Nevres de Ģiirlerinde bu üç unsura büyük oranda bir arada yer vermiĢtir: Ĥayāl-i ŝoģbet-i la‘l-i lebiñle mest olamam

Düşüp taŝavvur-ı ŝahbāya mey-perest olamam (Dü-beyt 16/1)

La„l dudak olarak tasavvur edilmesi sebebiyle âb-ı hayvân, âb-ı hayât ve ilaç olarak da zikredilmiĢtir (Aybet, 1989: 356). Nevres, âb-ı hayat yerine farklı bir kullanım olarak âb-ı bekâ tamlamasını kullanmıĢ ve bir müstezadından aldığımız aĢağıdaki dizelerinde sevgilinin la„l dudağını hastalara Ģifa dağıtan âb-ı bekâya benzetmiĢtir:

Ŝordum dediler la‘l-i lebiñ āb-ı beķādır Bímāra şifādır

Lākin ‘adem-ābād dehānıñda nihāndır Bí-nām u nişāndır (Müs.1/4)

Nevres aĢağıdaki bir baĢka beytinde ise Hızır ve Ġskender arasında geçen olaya telmihte bulunmuĢtur. Rivayete göre Hızır âb-ı hayat içerek ölümsüzlüğe kavuĢtuğuna inanılan kiĢidir. Ġskender‟in maiyetindeki kiĢilerden biri olan Hızır ve arkadaĢı Ġlyas, âb-ı hayatı aramaya çıkarlar. Dinlenmek için bir pınar baĢına oturup, piĢmiĢ balıklardan yerken Hızır‟ın elinden damlayan suyla balığın canlandığını görürler. Suyun aradıkları âb-ı hayat olduğunu anlar ve sudan bol miktarda içerler. Sonra durumu Ġskender‟e haber

13

verirler ama pınarı bir daha bulamazlar ve sonuçta Ġskender âb-ı hayattan içemez(Onay, 2000: 245). Bu olaya telmihte bulunan Nevres, Hızır‟ın sevgilinin can veren la„l dudağını görse âb-ı hayattan vazgeçip, sevgilinin dudağı uğruna âb-ı hayatını Ġskender‟e bırakacağını ifade etmiĢtir:

Görseydi Ĥıżır la‘l-i leb-i rūģ-fezāsın

İskender’e terk eyler idi āb-ı beķāsın (G.243/1)

1.1.1.1.8. Mercân

Mercân, deniz diplerinde ağaç gibi biten, büyüyen ve dallar veren kıymetli bir cevherdir (ArgunĢah, 1991: 13). Bu taĢı boyna asmanın sara hastalığını giderdiğine, dövülmüĢün göze sürülmesinin sinirleri güçlendirip, gözün parlaklığını arttırdığı ve bu taĢı üzerinde taĢıyan kimsenin düĢman hilesinden korunduğuna inanılır (Kutlar, 2005: 67). Mercan, Dîvân Ģiirinde daha çok bazı eĢyalara süs olarak ele alınır ve sevgilinin dudağına, aĢığın gözyaĢlarına benzetilir (Pala, 2002: 318).

Nevres, sadece bir beyitte yer verdiği mercanı kadehten dane dane dökülen içkiye teĢbih etmiĢtir:

Nevres dizilme bezm-i meye tār-ı ‘ayşına

Mercānların dizerse daĥi dāne dāne cām (G.197/6)

1.1.1.1.9. Sadef

Sadef, içinde inci bulunan bu kabîlden deniz böceği ki beyaz ve parlak olup fildiĢi gibi sanâî‟de kullanılır (Sami, 2007: 822). Klâsik Türk Ģiirinde sadef Ģekil yönünden daha çok kulağa, göze ve ağza benzetilir. Sadefin ağza benzetilmesinde Ģeklin yanı sıra, diĢlerin ve sözlerin inciye benzetilmesi de etkilidir.

Nevres, aĢağıdaki beytinde sevgilinin ağzının sadef mi gonca mı olduğunu bilen kimsenin olmadığını, bu konuda boĢuna söz söylediklerini ifade ederek, ağzı sadefe benzetmiĢtir:

Yoķ bilen ġonçe midir yoķsa ŝadef yoķsa dehen Yoķ yere biz süĥan írād ederiz bir iki üç (G.27/3)

14

Nevres, aĢağıdaki bir baĢka beytinde “Ġnsanın bilgini ağızdan söz çıkar çıkmaz anlar; eĢsiz inci sadeften çıkar çıkmaz onun değerini bilir” diyerek sadefi ağza; ağızdan dökülen sözleri ise sadeften çıkan incilere benzetmiĢtir:

Sözün añlar dehenden ādemiñ dānā çıķar çıķmaz

Bilir ķadrin ŝadefden gevher-i yektā çıķar çıķmaz (Dü-beyt 1/1)

Nevres, Yusuf Kamil PaĢa‟ya yazdığı arz-ı hâl‟inde, Yusuf Kamil PaĢa‟yı dürr-i yetîme benzetmiĢtir. Suda yaĢayan sadefin inciden anladığından beri Yusuf Kamil PaĢa gibi yegâne bir inci beslemediğini ifade etmiĢtir:

Ŝadef-i ābi-i gerdūn olalı gevher-senc

Ŝanırım beslemedi sen gibi bir dürr-i yetím (Arz. b.12)

1.1.1.1.10. Yâkût

Değerli taĢlardan biri olup kırmızı, sarı ve gök renklileri bulunan yâkût, bilhassa kırmızı renginden dolayı dudak, ağız, gözyaĢı, kızarmıĢ göz, Ģarap, güneĢ vb. için benzetmelik olarak kullanılır (Kutlar, 2005: 16). Kaynaklarda en değerlisinin nar tanesi gibi kırmızı olduğu belirtilen yâkûtun, bütün taĢlardan ağır olduğu, erimediği, emildiğinde harareti kestiği, kıĢın suya atıldığında suyun donmasını engellediği ve elektriği de birkaç saat muhafaza ettiği bildirilmektedir. Klâsik Ģiirde sevgilinin dudağı, âĢığın ağlamaktan kızaran gözü ve kanlı gözyaĢları yâkûta benzetilir. Daha ziyade kırmızı rengi ve değerli oluĢuyla söz konusu edilen yâkût ayrıca, kadeh, yüzük, gerdanlık, küpe, hokka vs. eĢya yapımında da kullanılır (ArgunĢah, 1990: 18; Kutlar, 2005: 63; Onay, 2000: 458; Pala, 2002: 492).

Nevres, aĢağıdaki beytinde âĢığın akıttığı kanlı gözyaĢlarını kırmızı rengi dolayısıyla yâkûta benzetmiĢtir:

Reyģān ĥaẅıñ ger bu siyāķ üzre ķalırsa

Yāķūt gibi eşk aķıdır díde müselsel (G.164/4)

Sevgilinin dudağı da kırmızı rengi dolayısıyla yakûtâ benzetilmiĢtir: Yāķūt lebiñ ‘āşıķıyım sínemi delseñ