• Sonuç bulunamadı

OSMAN NEVRES DÎVÂNI’NDA MADDÎ KÜLTÜR BÖLÜM: 1.EŞYA

1.1.6. Diğer Süs Unsurları

1.4.2.4. Kemân, Yâ, Yay

Farsça kemân yay demektir. Ok atmak için kullanılan yayın yapımında ağaç, kemik, sinir ve tutkal olmak üzere dört ana madde kullanılmıĢtır. Yay, her türlü ağaçtan yapılabilir ancak en makbulü akça ağacıdır. Yaylar da diğer silahlar da olduğu gibi çeĢitli süsleme sanatlarıyla süslenmiĢtir. Ok ve yayların üzerlerinde yer alan lake tekniğindeki süslemeler, ustanın ismi, tarih gibi yazılar süslemeler dönemin karakteristik motiflerini yansıtır (Aydın, 1999a: 559; Pakalın, C. 3/1971: 608; Eralp, 1993: 81).

Yay, Ģekli nedeniyle sevgilinin kaĢına en çok benzetilen unsurlardan biridir. Nevres, Ģiirlerinde sevgilinin kaĢıyla yayı bir arada sıkça anmıĢ, kaĢı yaya benzetmiĢtir. ġair, aĢağıdaki beytinde “Sakın o Ģuh sevgilinin gözünün köĢesine yaklaĢma zirâ onda kaĢ, kirpik yerine ok ve yay vardır” diyerek, sevgilinin kaĢlarını yaya kirpiklerini de oka benzetmiĢtir:

Yaķlaşma ŝaķın kūşe-i çeşmine o şūĥuñ

K’anda ķaş u kirpik yerine tír ü kemān var (G.43/3)

ġair, aĢağıya aldığımız baĢka bir beytinde ise sevgilinin kaĢlarını kurulmuĢ bir yaya benzetmiĢtir:

Kemend-i kākülüñ ser-rişte-i cān olduġun bilmem

Ķurulmuş yay gibi ol çifte ebrūlar nedir bilmem (G.177/2)

Sevgilinin yüzünü aya benzeten Ģair, hilal kaĢlarını ay üzerine çifte yay takılmıĢ gibi tasavvur etmiĢ, bu unsurlarla sevgiliyi tıpkı bir güzellik ülkesi gibi görmüĢtür:

Meh üzre çifte yay aŝmış hilāl ebrūsu

131

AĢığın çektiği sıkıntılarla eğrilen boyu da Ģekil itibariyle yaya benzetilir. Nevres, aĢağıdaki beytinde sevgilinin kaĢının, belini bükerek yay gibi yaptığını belirtmiĢ, beli aldığı eğri Ģekil itibariyle yaya benzetmiĢtir:

Ķaşıñ belimi bükdü kemān eyledi gitdi

‘Aşķıñ beni rüsvā-yı cihān eyledi gitdi (G.280/1)

Nevres, yayın kiriĢi anlamına gelen çille kelimesini de Ģiirlerinde genellikle çille-i saht terkibi Ģeklinde yay ile birlikte anmıĢtır. AĢağıdaki beyitte Ģair, sevgilinin yay gibi olan kaĢlarının fikriyle teninin hilale döndüğünü öyle ki sıkıntının güçlü yay kiriĢi ile boyunu bükse bile buna ĢaĢılmaması gerektiğini belirtmiĢtir:

Fikr-i ebrū-yı kemānıñla hilāl oldu tenim

Ķāmetim bükse n’ola çille-i saĥtıyla elem (G.178/5)

ġair feleğin boyunun eğri kalmasını da Ģiirinde söz konusu etmiĢtir. Bağdat valisi Ali Rıza PaĢa methinde yazdığı kasidesinin aĢağıdaki beytinde feleğin boynunun eğri kalmasını memdûhun adalet kılıcıyla memleketi doğru yapmasını kıskanmasına bağlamıĢtır:

Tíġ-i ‘adliñ edeli memleketi oķ gibi rāst

Ģasedinden felegiñ ķaldı kemān ķāmeti ĥam (K.14/24)

ġair, Perî ile Civân mesnevisinde Civân için farklı bir teĢbih kullanarak onun kaĢlarını güneĢin yayına benzetmiĢtir. ġair, yarısı batmıĢ güneĢin aldığı Ģekli yay Ģeklinde tasavvur etmiĢtir:

Ebrūsu anıñ kemān-ı ĥurşíd

Gísūsu bunuñ kemend-i ümmíd (Perî ile Civân, b.444)

Ok kullanan, yay çeken kimseye keman-keĢ; keman-keĢ olmak isteyen bir kimsenin kabza alırken üstadı tarafından kulağına söylenen sırra ise keman-keĢ sırrı denir (Aksoyak, 1995: 85). Nevres aĢağıdaki beytinde bu tabire yer vermiĢ, kendini tecrid sanatı ile soyutlayarak keman-keĢin sırrını anlamak isterse yay gibi kaĢı olanın güçlü yay kiriĢini çekmesi gerektiğini belirtmiĢtir:

132

Çille-i saĥtını çek bir ķaşı yānıñ Nevres

Añlamaķ ister iseñ sırr-ı kemān-keş n’idigin (G.219/5)

1.4.2.5. Peykân

Peykân, Arapça bir kelime olup, “okun ucundaki sivri demir” demektir (Sami, 2007: 368). Mızrağın demirine de bu ad verilir (Pakalın, C.2/1971: 776). Dermen, temren kelimeleri de bu anlamda kullanılır. Demren okun düzgün gitmesini sağlar. Çelikten de yapılan peykân, çeliğe su verilmesinden dolayı beyitlerde peykân ve su kelimesi ile birlikte geçer (Aksoyak, 1995: 83).

Dîvân Ģiirinde kaĢ Ģekli itibariyle yaya, saf saf dizilmiĢ kirpikler ise genellikle oka, peykâna benzetilmiĢtir. Sevgili bir bakıĢıyla yay kaĢlarından kirpik oklarını âĢığın gönlüne yani hedefe atar.

Nevres, Hz. Hüseyin‟in Ģahadeti üzerine yazdığı mersiyesinin aĢağıdaki beytinde peykânın Hz. Hüseyin‟in ciğerine denk geldiğinde, Hz. Peygamberin arĢta ruhunun titrediğini belirtmiĢtir:

Rāst geldikçe ciger-gāh-ı Ģüseyn’e peykān

‘Arşda didrer idi rūh-ı Resūl-i müte‘āl (Mer. VI/3)

Nevres Ģiirlerinde peykânı genellikle sevgilinin kirpiğine benzetmiĢtir. AĢağıdaki beytinde peykân aradığını ve onu gönlünde sevgilinin kirpiği olarak bulduğunu belirterek kirpiği peykâna benzetmiĢtir:

Peykān aradım sínede müjgānıñı buldum

Zencír aradım zülf-i períşānıñı buldum (G.2/1, cüz. 1, s. 9-10)

AĢağıdaki baĢka bir beyitte ise Ģair, sevgilinin peykâna benzeyen kirpiğinin ciğerini yarıp geçtiği belirtmiĢtir:

Bilmem günehi neydi ki peykān-ı müjeñle

133

ġair sevgilinin yanağının ve kirpiğinin hasretiyle toprağa giderse yerden ġam gülü biteceğini, peykân olacağını belirtmiĢ, sevgilinin yanağını kırmızı ġam gülüne; kirpiğini de peykâna benzetmiĢtir:

Girersem ģasret-i ruĥsār u müjgānıñile ĥāke

Gül-i sūrí biter peykān olur nābit zemínimden (G.236/3)

Bir baĢka beyitte ise kalemin peykâna benzetildiği görülür. Peykâna benzetilen kalem memdûhun hayali ile o kadar kılı kırk yaran olmuĢtur ki, adeta tek parça olan cevheri iki parça etmiĢtir. Tek parça olan cevherin iki parça olması peykâna benzeyen kaleme bağlanmıĢtır:

O ķadar mūy-şikāf oldu ĥayāliñ ile kim

Cevher-i ferdi dü-ním eyledi peykān-ı ķalem (K.18/16)

AĢağıdaki beyitte bağda bulunan gül goncası ucunda bulunan kan dolayısıyla olsa gerek peykân olarak, lale yara, gül ise yanan ateĢ gibi tasavvur edilmiĢtir:

Yansın ol bāġ ki gül ġonçesi peykān görünür Lālesi dāġ gülü āteş-i sūzān görünür (G.94/1)

AĢağıda bir baĢka beyitte ise Ģair peykânın hızla ilerlemesinden yararlanarak gönlünün halini merak edenin, çabuk haber almak isterse klavuz olarak nazı değil peykânı göndermesini tavsiye etmiĢtir:

Keşf-i ģāl-i dile nāzı ķılavuz gönderme

Tíz ĥaber ister iseñ yolla hemān peykānıñ (K.4/7)