• Sonuç bulunamadı

3.1 Anıtsal Yapıların Yapım ve Onarım Süreçleri

3.1.2 Yasal süreçte yaşanan değişimler

19. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nde mimari koruma açısından kuramsal bir yaklaşım bulunmamaktadır. Genellikle geçmişe ait yapılar dinsel inanç ve kullanım değerlerinden dolayı korunmuşlar, kullanımları son bulan yapılar harap olup yıkılmışlardır. 19. yüzyılda çıkarılan Asar-ı Atika Nizamnamelerine kadar, İmparatorluk sınırları içinde bulunan eski eserlerin yasal durumları Fıkıh hükümlerine bağlı olmuştur (Coşkun, 2012, s. 45). Tanzimatın en önemli iki öğesinden biri olan yasalaştırmanın getirdiği yeni kurallar, koruma alanında da etkisini göstermiştir. 1848-1917 tarihleri arasında Ceza Kanunnamesi, Arazi Kanunnamesi, Ebniye Nizamnamesi, Turuk ve Ebniye Nizamnamesi gibi dolaylı veya Asar-ı Atika Nizamnameleri gibi doğrudan ilgili olarak eski eser koruma alanında 42 tane yasal ve yönetsel düzenleme yapılmıştır (Madran, 2002, s. 15). 2.1 Kent dokusunda yaşanan değişim ve dönüşümler başlığı altında ele alınan bu nizamnamelerden bazılarının bu bölüm içinde koruma ile ilgili maddelerine değinilecektir.

Koruma alanındaki önemli gelişmelerden biri 13 Kasım 1869 tarihinde yürürlüğe konan Asar-ı Atika Nizamnamesidir. Bu nizamname Osmanlı İmparatorluğu’nda

oluşmaya başlayan koruma mevzuatının ilk yasasıdır. 1874, 1884 ve en son 1906 tarihlerinde yenilenerek eksiklikleri giderilmeye çalışılmıştır (Coşkun, 2012, s. 57). Farklı tarihlerde çıkartılan bu nizamnameler ile yapılan yasal düzenlemeler arkeolojik eserlerin yanında, bütün anıt eserlerin korunması gerektiğini vurgulamaktadır (Ertuğrul, 2015, s. 489).

Daha önceki bölümlerde de bahsedildiği gibi Ebniye Nizamnamesi öncelikle yangın yerlerinde düzenlenecek yapılar ve yollar ile ilgili olduğu için, kimi zaman yapıların yıkımlarıyla karşı karşıya kalınmıştır. Bu da korumanın imar karşısında aldığı bir yenilgi olarak görülmektedir. 1849’da çıkarılan 2. Ebniye Nizamnamesi’nde ise cami avlularına yapılaşma yasağı konması, koruma konusunda atılan bir adım olmuştur. 1863 Turuk ve Ebniye Nizamnamesi’nde ise yapıların dış onarımlarında ahşap kullanılması yasaklanmıştır. Bu önlem yapıların yangından korunmasını sağlamakla beraber, yapıların özgünlüğünü bozmakta veya onarılamadıkları için harap olmalarına sebep olmaktadır. Bu karar yangından korunmak amaçlı çıkarılsa da yapıların özgünlük, bütünlük kararları için olumsuz olmuştur. Her Nevi Ebniyeden Alınacak Harç ve Rüsumat Nizamnamesi 20 Kasım 1863’te yeni inşaat ve onarımlar için belediyeye yapılacak ödemeleri belirlemek için çıkarılmıştır. Sivil mimarlık örnekleri, han, hamam gibi yapılar için çeşitli ücretler belirlenirken, cami, mektep, kışla gibi kamu yapılarının onarımları için harç ödenmeyeceği belirtilmiştir (Madran, 2002, ss. 17-18).

1863 yılında çıkarılan Evkaf Nizamnamesi’ne göre, onarım gerektiren vakıf yapılarının uzman bir kurul tarafından birinci keşfi hazırlanacak, Evkaf müdürünün onayı alınarak, varsa vakfın geliri ile uygulama yapılacak, yoksa konu Evkaf Nezâreti’ne bildirilecektir. İl dâhilinde yapılan tüm onarımlar, keşif ve ihaleler ilçe meclislerince gerçekleştirilmiş de olsa Evkaf müdürü ve il meclislerince sürekli denetlenecektir. Böylece anıtsal yapıların bakım ve onarımı süreklilik kazanabilecektir. Ayrıca onarımların tek ve yetkili bir elde toplanması onlara zarar veren onarımlar yapılmamasını ve parasal kaynakların düzgün kullanımını sağlayacaktır. Yapı ve onarım alanında uygulamanın parasal ve yönetsel durumunu düzenleyen başka bir belge ise Ebniye-i Emiriye ve Vakfiye İnşaat ve Tamiratı Hakkındaki Nizamname’dir. Nizamname’ye göre onarımına gerek görülen yapıların onarılacak yerleri, gerekli ölçüleri İstanbul’da Şehremâneti Sermühendisi, Emanet Hendesehanesi’nden iki memur, dört ebniye kalfası ve Nafia Mühendisi tarafından

belgelenecektir. Keşiflerde kullanılacak malzemelerin niteliği, işçilik ile ilgili bilgiler Şehremâneti tarafından onaylanacaktır. 5000 kuruşu aşmayan onarımlar için vali, daha çok harcama gerektiren işler için ise Dahiliye Nezâreti’nin onayı alınacaktır. Bu da onarım işleri için belli bir tutar aşıldığı zaman merkezî yönetimin devreye girdiğini göstermektedir (Madran, 2002, ss. 35-36).

Önceki bölümlerde detaylıca ele alınan, 7 Aralık 1882’de çıkarılan Ebniye Kanunu da onarım uygulamalarına yönetsel bir düzenleme getirmiştir. Buna göre yapım veya onarım işleri için Belediyelere belirli bir rüsum ödenecektir. Konutlarda gerçekleştirilecek basit onarımlar ve Şehremâneti tarafından onarılacak cami, okul, kışla, hastane gibi “ebniye-i hayriyye ve emiriyye ve vakfiyye” den ise para alınmayacaktır. Bu da anıtsal nitelikli yapılardan sadece gelir getirenlerden onarım ruhsat ücreti alındığını göstermektedir (Madran, 2002, s. 40).

1906 yılında İstanbul’daki vakıf yapılarının onarımına ilişkin Dersaadet’te Kain Müeberrat-ı Vakfiye Heyeti Keşfiyesine Dair Nizamname isimli düzenleme yürürlüğe girmiştir. Nizamname’ye göre eski eser yapının onarımı için Bâb-ı Vâlâyı Seraskeri İnşaat Dairesi’nde üç subay, Hazine Mühendisi ve vakıflarda çalışan kalfa ve kâtiplerden oluşan bir Heyet-i Keşfiye, bunun yanında keşif hazırlanması ve onarım uygulaması sırasında “Müze-i Hümayundan ilmi asarı antikada mütehassıs bir zat” görevlendirilecektir. Onarım, yeni yapım ve iç düzenlemeler, emaneten ya da ihale yoluyla yapılacaktır. Yapılan birinci keşfin Masarifat İdaresi tarafından onaylanması durumunda, onarımın emanet usulüne göre yapıldığı durumlarda Tamirat Memuru ve Tamirat Memur Muavinleri görev yapacaktır. Küçük ölçekli onarımlarda ise Tamirat Memurluğu doğrudan müdahale etmeye yetkilidir. İstanbul’da oluşturulacak olan depoda, vakıf yapılarının onarımında kullanılan iskeleler, gereçler, artan malzemeler, sökülmüş mimari elemanlar gerektiği durumlarda diğer onarımlarda kullanılmak üzere saklanacaktır. Yapılan onarım ve inşaatların denetimi için dört uzman, iki kâtipten oluşan Tetkik ve Muayene Memurluğu kurulmuştur. Birinci keşifte imalata veya fenne aykırı bir durum saptandığında, onarım ya da inşaat geçici olarak durdurulabilecektir. Eğer birinci keşfi hazırlayan Heyet-i Keşfiye ile anlaşmazlık çıkarsa, kesin çözüm yeri Şehremâneti Hendesehanesi’dir (Madran, 2002, ss. 38-39).

1908 yılında Mimar Kemalettin Bey’in hazırladığı raporda Asar-ı Atika-i İslamiye, Muhafaza ve Tamirat Teşkilatı’nın amaç ve örgütlenmesine dair görüşler yer almaktadır. Raporda, gerekli sayıda uzman mimar ve memurlardan oluşacak bir

örgütlenmeye gidilmesi, restorasyon projelerinin uzman mimarlar tarafından hazırlanması, sürekli bakıma önem verilmesi, esaslı onarımda ise aslına uygun uygulamalar yapılması gerektiği gibi ifadelere yer vermiştir (Madran, 2002, ss. 51-54). 1910 yılında yayınlanan Heyet-i Fenniye Müdüriyeti ile Memurin-i Fenniyesinin Vezaifini Havi Talimat, Belediye tarafından yürütülen imar ve onarım işleri için yeni kurallar getirmiştir. İstanbul’daki tüm yapıların onarım ve tadilatları Tetebbuat ve Tatbikat Şubesi elemanlarınca denetlenecek, mail-i inhidam olan yapılar için rapor hazırlanacaktır. Mimari Şubesi, Şehremâneti’ne ait tüm yapıların yapım ve onarımlarından, işlevlerini sürdürecek önlemler alınmasından sorumludur. Onarım yapılacak yapının kat planları ile cephesi ölçeksiz olarak çizilecek, onarılacak noktalara numaralar verilecektir. Hem onarım, hem de yeni yapım için hazırlanacak dosyalarda ölçekli ölçeksiz proje veya kroki, birim fiyat cetveli, metraj defteri, hesap özeti ve şartname bulunacaktır. Onarım işlemi sonrasında Heyet-i Fenniye Müdürü tarafından geçici ve kesin kabul işlemleri için oluşturulan kurullar onarım hesaplarını incelemekle görevlendirilecektir (Madran, 2002, ss. 61-62). Alınan bu kararlar günümüzdeki koruma uygulamalarına benzer biçimde şekillenmeye başlamıştır. Yasal süreçte verilen bazı kararlar, çıkarılan bazı nizamnameler ise anıtsal yapıları korur nitelikte olmamıştır. Modern bir kent imajı yaratabilmek için verilen kararlar kimi zaman anıtsal yapıların yıkımına sebep olmuştur. 1865 Hocapaşa yangını sonrasında kurulan Islahat-ı Turuk Komisyonu Constantinus Sütunu’nun (Çemberlitaş) çevresinin açılması gerektiğine karar vermiştir. Bunun için çevredeki evler, dükkânlar, hanlar ve hatta Çemberlitaş Hamamı’nın bir kısmı da yıkılmıştır. Günümüzde de kesik kubbeli gördüğümüz hamam Divanyolu için yapılan faaliyetlerin sonucunu göstermektedir. Çemberlitaş’ın karşısında yer alan Atik Ali Paşa Külliyesi’nin medresesi de Divanyolu’nun genişletilmesi sırasında kesilmiştir (Z. Çelik, 2015, s. 77). Benzer şekilde Altıncı Belediyesi Dairesi’nin yol yapım çalışmaları sırasında yapılaşmalara alan açmak için Galata Surları yıkılıp, hendekler doldurtulmuştur. Sirkeci Garı’na ulaşacak tren hattının geçmesi için Topkapı Sarayı’nın sahil şeridindeki köşk ve kasırların yıkımına da padişah tarafından onay verilmiştir. Anıtsal eserlerin yıkılması ile ilgili bu örneklerin çoğalması üzerine 1913 tarihinde bir emir yayınlanmıştır. Buna göre Belediye tarafından gerçekleştirilen yol yapımı veya mevcut yolların yeniden düzenlenmesi sırasında vakıf yapılarının ve anıtsal eserlerin tahrip edilmemeleri gerektiği, bu uygulamanın özel mülkiyetteki

yapılar için geçerli olduğu belirtilmektedir (Madran, 2002, s. 64). 1906 yılında çıkarılan Muhafaza-i Abidat Nizamnamesi’nin 3. ve 4. maddeleri, ilgili uzmanların karar vermesi halinde Maarif Nezâreti’nin onayı ile taşınmazların kısmen ya da tümüyle yıkılabileceğini öngörmektedir. Nezâret bu süreçte Müze-i Hümayun müdürünün görüşünü almak durumundadır. Yıkılması öngörülen yapı ‘fevkalade-i

mahsusa’ ya sahip ise Müze yönetimince yeniden incelenecektir. Ancak yapının

mail-i mail-inhmail-idam olması ya da cmail-ivardakmail-i emlakları tehlmail-ike altında bırakması durumunda yıkım hemen yapılabilecektir. Bu da nizamname ile bir kültür varlığının yıkımını yasal hale getirmiştir (Madran, 2002, ss. 72-73).

Yasal süreçte yaşanan bu değişimler ile yapıların korunmasına dair birçok yeni düzenleme söz konusu olurken, genellikle anıtsal yapılar ile vakıf yapıların korunması hedeflenmiştir. Gayrimüslimler ile ilgili birçok gelişmenin yaşandığı bu dönemde çıkarılan nizamname ve düzenlemelerde kiliseleri ilgilendiren hiçbir madde bulunmaması da dikkat çekicidir.