• Sonuç bulunamadı

İstanbul’un fethi sonrasında Sultan II. Mehmed ile Rum Ortodoks cemaati lideri Georgios Skolarios II. Gennadios arasında yapılan zimmet anlaşmasında ve Galata zimmîleri ile yapılan ahidnamede cemaat kiliselerine dokunulmayacağı, camiye çevrilmeyeceği, dinî ayin ve ibadetlerini eskisi gibi yapabilecekleri, buna karşılık yeni kilise yapılmayacağı ve çan çalınmayacağı ifade edilmiştir (Alemdar, 2012, s. 26). Osmanlı hukukunda bir yer sulh ile fethedilmişse, oradaki kilise ve benzeri ibadethaneler, olduğu gibi bırakılır fakat yeni kilise inşa edilmezdi. Tamamen yıkılan kiliselerin ancak eskisi gibi olması şartıyla yeniden inşası mümkündü. Bunun için önceden padişahtan izin almaları gerekiyor, padişahın çıkardığı fermanlarla ibadethanelerini onarabiliyorlardı. Kilisenin tamirine izin verilmeden önce bir keşif yapılıp, yapının eskiden beri bırakılmış bir yapı mı yoksa yeni bir yapı mı olduğu araştırılır, onarım sonrasında da bir ilave yapılıp yapılmadığını anlamak için önceki keşifle karşılaştırılırdı. Kilise onarılırken her yönü ile aslı gibi olmak zorundaydı. Malzeme değişikliği yapılamaz, bahçesi genişletilemez, binaya eklemeler yapılamazdı (Soykan, 2000, ss. 147-149).

Kiliselerde onarım yapılabilmesi verilecek izne bağlıydı. Onarım için kilise mütevelli heyetinin Bâbıâli’ye başvuru yapması gerekiyordu. Osmanlı Devleti’nde klasik

dönemde gayrimüslim yapılarının yapım ve onarım faaliyetlerinden sorumlu kurum, diğer yapılarda olduğu gibi Hassa Mimarlar Ocağı olmuştur. Başvuru üzerine Hassa mimarları kadıların huzurunda keşif yaparak karar verirlerdi. Onarım bittiğinde kurallara uyulup uyulmadığını kontrol etmek amacıyla ikinci bir keşif daha yapılırdı. Onarımlarda kilisenin mevcut biçimine uyulması ve herhangi bir eklenti yapılmaması koşulları aranır, bunlara uymayan kiliseler yıktırılırdı. Tanzimat öncesinde kiliselerde dışta tanımlayıcı işaretler, süslemeler ve haç kullanılamaz, kubbe yapılamazdı (Karaca, 2008, s. 40). Osmanlı Devleti’nde kiliseye bağlı arazi alınıp satılamazdı. Eğer vakıf olan bina harap olur ve mütevelli tamir etmez, vergisini devlete ödemezse o yerler vakfın mütevellisinden alınarak isteyene verilir, mütevelli tamir eder ve alanın vergisini öderse müdahale edilmeyip elinde bırakılırdı. Hayır hizmeti için vakfedilmiş arazilerde de aynı kurallar geçerli idi (Alemdar, 2012, s. 32).

Sultan I. Abdülhamid döneminde (h.d.1774-1789) imzalanan 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya, Osmanlı topraklarında yaşayan Ortodokslar üzerinde himaye kurmuştur. Anlaşmanın üç maddesi yasak olan yeni kilise inşası ile ilgili hükmün ortadan kalktığını gösterir niteliktedir.

14.Madde:...Osmanlı topraklarında bulunan kiliselerden başka Galata tarafında Beyoğlu isimli mahallenin yolunda, umuma açık yol üzerinde Rusya Devleti’nin kilise inşa etmesi serbesttir. Bu kiliseler Rus elçisinin korumasında olup, her türlü saldırı ve müdahaleden korunacaktır.

16.Madde:…Eskisi gibi Hristiyan dini serbest olup, icrasında hiçbir şekilde engel olunmayıp, kiliselerin yeniden yapılmasına ve eskilerinin tamirine engel olunmayacaktır.

17.Madde:…Hristiyan dindarlığına alçak bir saldırı ile baskı yapılmayıp, kiliselerin tamir ve yenilenmesine engel olunmasın. Zikredilen kiliselerine karşı görevlerini yapan şahıslara saldırı ve müdahalede bulunulmayacaktır. (Erim, 1953, s. 156)

Aynı şekilde 1779 Aynalı Kavak Antlaşması ile de Hristiyanların eski kiliselerini onarabilmeleri ve yeni kiliseler yapabilmelerine dair yeni maddeler gündeme gelmiştir (Ekiz Barış, 2018, s. 217; Erim, 1953, s. 156).

Batılılaşma hareketleri ile başlayan değişimler sonrasında Tanzimat Fermanı ile devletin gayrimüslim tebaaya bakış açısında değişiklikler görülmeye başlamıştır. Sadrazam Rıza Paşa bunu şu sözlerle dile getirmiştir:

Müslüman, Hristiyan, Musevi hepiniz bir hükümdarın uyruğu, bir babanın çocuklarısınız. Padişah Efendimiz bütün uyruklarının ırz, namus, can ve malını güvence altına alan yasalarına, Osmanlı ülkesinin her tarafında eksiksiz uyulmasında kesin kararlı bulundukları için, içinizden haksızlığa uğrayan ve zulüm gören kimseler varsa, hemen meydana çıksınlar; adaletin gereklerinin yerine getirilmesini istesinler. Müslüman ve Hristiyan, zengin veya fakir askerî ve sivil memurlar veya din adamları, sözün kısası bütün Osmanlı uyrukları, adaleti herkes için eşit olarak kullanan padişahın iyi niyetlerinden tamamen emin olmalıdırlar (Karal, 1983, s. 171; Pekak, 2009, s. 252).

Sultan II. Mahmud Dönemi’nde (h.d. 1808-1839) Hristiyanların yeni kilise inşa etmeleri konusundaki yasak kaldırılmış, tamirlerde padişah fermanı gerekliliği değiştirilmiştir (Alemdar, 2012, s. 77). Tanzimat sonrası değişmeye başlayan süreç 1855 Viyana Protokolü ile görülür bir hal almıştır. Protokole göre gayrimüslimler, yapılarının onarımı ve yeni ibadet alanlarının yapımı için de yeni haklar elde etmişlerdir. Gayrimüslim kişiler daha önceden izin almaksızın mabetlerini onarabilecekler ve hatta Hristiyanların çok olduğu bölgelerde yeni kilise inşa edebileceklerdi. Fakat bu bildirime karşın 4 Mart 1856 tarihli bir Hatt-ı Hümayun ile onarım ve yeni yapım için Bâbıâli’den ruhsat alınması gerektiği belirtilmiştir. 1856’da yayınlanan Islahat Fermanı’nda gayrimüslim yapılarının onarımı ile ilgili şu ifade yer almaktadır: “…ahalisi cümleten bir mezhepte bulunan şehir ve kasaba ve karyelerde

icrayi ayine mahsus olan ebniyenin ve gerek mektep ve hastahane ve mezarlık misüllü sair mahallerin hey’et-i asliyeleri üzerine tamir ve termimlerine…” engel

olunmayacaktır. Fermana göre bir mahallede değişik mezhepten gruplar varsa onlar kendi yapılarını serbestçe onarabileceklerdir. Yeni yapı yapılmasına Viyana Protokolü’nde izin verilmişken, Islahat Fermanı’nda şöyle ele alınmıştır: “… böyle

mahallerin müceddeden inşası lazım geldikte patrik veya rüasa-yı milletin tasvibi halinde bunların resim ve sureti inşası bir kere canib-i Bâb-ı Âlimize arz olunmak iktiza edeceğinden…”. Bu da yeni yapı için izin alma zorunluluğunu göstermektedir

(Madran, 2002, ss. 33-34). 1910 yılına gelindiğinde ise çıkarılan ‘Kiliseler Kanunu’15 ile yeni kilise ve mekteplerin inşası için nakdi yardımın hükümet ve uygulamanın da Dâhiliye ile Adliye Nezâretleri tarafından yapılacağı belirtilmiştir (Yalçın, 2010, s. 160).

İstanbul’daki Rum Ortodoks kiliselerinin büyük bir çoğunluğu 19. yüzyıl yapısı olmasına rağmen yüzyılın başında çoğu yıkık durumdadır. Özellikle 1830 yılı ve onu izleyen birkaç yıl boyunca kiliselerde mimari faaliyetler artmıştır. Bunun sebeplerinden birisi 1820’lerde yaşanan Yunan isyanına tepki olarak yaşanan olayların doğurduğu tahriplerdir. Bu tahribatlar, maddi sebeplerle uzun süre tamir edilemeyen kiliselerin çatılarının çürümesi ve çökmesi veya duvarlarının ortadan kalkması olarak gözlemlenmiştir. Bu tahripleri bir yağma olarak değerlendirmemek gerekir. Yunanistan’ın bağımsız bir devlet olmasından sonra Osmanlı topraklarında bulunan Rum kiliselerinin bakımları yaşanan maddi sıkıntılar sebebi ile daha zor koşullar altına girmiştir (Şenyurt, 2012, s. 54). 1821 Yunan isyanı ile şehirden kaçan Rumlar için Sultan II. Mahmud, onların evlerine geri dönmelerine ve kiliselerini onarmalarına izin vermiştir. Dönemin değişen koşulları altında bazı sadrazamlar kiliselerin inşaat ve onarımlarını yaptıkları bağışlarla desteklemiştir (Karaca, 2008, s. 50). Tanzimat öncesinde uzun süre bakımsız kalan kiliselerin çevre şartları nedeniyle yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldıkları zamanlar olmuş, bu kiliselerde kapsamlı onarımlar yapılmıştır. Bu dönemdeki onarımlar için önce şeyhülislamın onayı alınır, verilen fetva sonrası sultanın izni ile onarım gerçekleştirilirdi (Şenyurt, 2012, s. 71). Kiliselerin onarımları sırasında eski malzeme yeniden kullanılır, yapıya önceden var olmayan kapı ve pencere eklenemezdi. Siyasi ve toplumsal olaylar sebebi ile kilise ve cemaat yapıları yıkılma noktasına gelene kadar onarım süreci işleme konulamamaktaydı. Kimi zaman gayrimüslim ibadet yapılarının inşa ve onarım süreçlerinde sıkışıklıklar yaşanmakta, bunlar da geçen süre içinde yapıların yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya kalmalarına sebep olmaktadır. Bu gibi durumlarda patriklerin taleplerinin karşılanması için birden fazla kilisenin onarımı veya yeniden inşa edilmesine dair uygunluklar tek bir belge ile belirtilmekteydi (Şenyurt, 2012, s. 30).

15 3 Temmuz 1910 tarihinde “Rumeli’de kâin münazaun-fih kilise ve mektepler hakkındaki kanun” ismi ile çıkarılmış olan kanundur. Patrikhanenin Megali İdea doğrultusunda Rumeli bölgesindeki tüm Ortodoks tebaayı Rumlaştırma, kiliseleri ve mekteplerini Rum kilisesi ve mektebine döndürme isteği üzerine Bâbıâli tarafından, ortaya çıkabilecek karışıklıkları engellemek üzere çıkarılmıştır (Yalçın, 2010, s. 160).

Tanzimat öncesinde eski bir kilisenin yerine yenisi yapılacaksa tüm boyutlarının Osmanlı idarecileri tarafından belirlenen boyutlar ile aynı olması gerekmekteydi. Cepheler ve hacim idareciler tarafından denetim altına alınmak zorundaydı (Şenyurt, 2012, s. 13). Belgelere bakıldığında gayrimüslimlere ait yapıların onarım izinleri devlet yapılarının inşa sürecindeki iş akışını bozmadan düzenlenmekteydi. Tamamen yeni bir kilise yapılabilmesi, bina tamamen yandığında veya fazlaca onarım gerektirdiği zamanlarda olabilmekteydi. Bu durumda yeni bir mimari ek yapmak veya daha geniş bir kilise inşa etmek mümkün değildi. Hatta mali gerekliliği en aza indirgemek için eski malzemelerin kilisenin onarımında yeniden kullanıldığı görülmektedir (Şenyurt, 2012, s. 31). Tanzimat sonrasında, bir kiliseye ihtiyaç olduğunun anlaşılması, arsanın mülk olması ya da mülk araziye çevrilebilmesi, başka dine mensup olan kutsal mekânlara yakın olmaması, yapılması planlanan binaların bildirilen boyut ve niteliklerinin dışına çıkmaması, inşa ya da onarım için halktan zorla para alınmaması gerekmektedir (Şenyurt, 2012, s. 90).

Rum Ortodoks kiliselerinin yapım ve onarım süreçlerinde ilk adım, varsa kilise mütevelli heyetinin, yoksa patrik ile birlikte ahalinin devletten bu konu ile ilgili ruhsat talep etmesidir. Yapılan başvurularda kiliseye ilişkin ne tür bir faaliyet yapılacağı ve buna neden ihtiyaç hissedildiği, kilisenin nereye yapılacağı, yakınında ne tür binaların mevcut olduğu, arsanın kime ait olduğu, kaç kapı ve penceresi olacağı, genişlik ve yüksekliğinin ne kadar olacağı gibi detaylar yer almaktadır. İkinci adım, izin istenen yerde onarım ve inşa taleplerinin doğru olup olmadığını yerinde tespit etmek için yapılan keşif çalışmasıdır. Konu ile ilgili yapılan keşifler sonrasında sadaret tarafından bir üst yazı ile durum padişaha arz edilir ve üst yazının kenarına söz konusu isteğin uygunluğuna dair kayıt düşülerek izin verildiğini gösteren padişah iradesi eklenir (Alemdar, 2012, ss. 44-59). Kiliselerin tamiri için yapılan başvurular genellikle uygun karşılanmış, kiremit aktarılması, sıva yapılması, cam çerçeve kaplamalarının yenilenmesi gibi küçük değişiklikler için fetva alınmasına gerek görülmemiştir. Cemaatine oranla yetersiz kalan kilisenin genişletilmesine dair inşası talep edilen ve genişletilmesi uygun görülen yapılar da söz konusu olmuştur (Alemdar, 2012, s. 34). Islahat Fermanı sonrasında gayrimüslim cemaatlere ait kilise, okul ve diğer yapıların onarım ve yapımlarında artış olduğu belgelerden de görülmektedir. Osmanlı Arşivi’nde bulunan belgede şöyle bahsedilmiştir:

Islahât emr-i âlisi tarihi olan iki yüz yetmiş iki senesi evâ´il-i Cumâdelevvelisi'nden işbu seksen üç senesi şehr-i Zilhiccesi gurresine değin bâ irâde-i seniyye milel-i muhtelife taraflarından memâlik-i mahrûse-i şâhânede müceddeden ve tevsi῾an binâ ve inşâ olunan kilise ve mekteb ve piskoposhânenin mikdârını mübeyyin pusuladır. 16

Çizelge 3.1 : Ocak 1856 - Nisan 1867 tarihleri arasında yapılan veya onarım gören gayrimüslim yapılarına ait veriler.

Piskoposhane ve hastahane ve papashane ve hahamhane inşası için emr-i âli Kıtaat Tamir ve tevsi῾ için emr-i âli Kıtaat Müceddeden mekteb inşası için emr-i âli Kıtaat Ta῾mir ve tevsi῾ için emr-i âli Kıtaat Müceddeden kilise vesaire inşası için emr-i âli Kıtaat Rum 3 15 24 804 725 Ermeni 1 8 11 31 44 Katolik 1 1 2 6 35 Yahudi 1 - 2 8 8 Bulgar - - 1 1 24 Ara Toplam 6 24 40 850 836 Kazak - - - 4 5 Protestan - - 2 2 11 Latin 1 - 1 13 18 Keldani ve Süryani ve Yakubî - - 1 1 8 Ara Toplam 7 24 44 870 878 Frenk - - 6 - 4 Moldovan ve Liyivan ve Ulah - - - - 4 Toplam 7 24 50 870 886 16 BOA. C. DH. 235/ 11726.

Yani Ocak 1856 - Nisan 1867 yılları arasında imparatorluğun tüm şehirlerinde gayrimüslim kesime ait yapıların yapım ve onarımlarına ilişkin toplam sayılar söz konusu tabloda toplanmıştır. Çizelge 3.1’de verilen bilgilere göre en çok Rum cemaatine ait yapıların inşa edildiği veya onarıldığı da görülmektedir.

Çizelge 3.2 : 1839-1856 yılları arasında İstanbul’da bulunan Rum Ortodoks kiliselerinin onarım ve yapımları.17

Kilisenin Adı Tarih Müdahale BOA

Kumkapı Ayia Kiryaki Kilisesi 1846 Onarım A.}MKT. 49-60 Eğrikapı Panayia (Suda) Kilisesi 1849 Onarım A.}DVN.MHM. 8-85 Sarmaşık Ayios Demetrios Kilisesi 1848 Onarım A.}MKT. 151-53 Tekfursarayı Panayia

(Hançeriotissa) Kilisesi 1848/1849 Onarım A.}DVN. 55-61 Yeniköy Ayios Georgios

Metokhion Kilisesi 1848 Onarım A.}MKT. 228-53

Galata İoannes Prodromos Kilisesi

1848 Onarım A.{DVNSMHM. 257 (257 numaralı Mühimme Defteri) 1850 Onarım A.}AMD. 78-74 1851 Onarım İ.HR. 93-4540 Beyoğlu Ayios Konstantinos ve

Eleni Kilisesi 1855 İnşa

A.{DVNSMHM. 259 (259 numaralı Mühimme Defteri)

Büyükada Ayios Dimitrios Kilisesi 1855 Onarım İ.HR. 130-6667 Topkapı Ayios Nikolaos Kilisesi 1855 Onarım

A.{DVNSMHM. 259 (259 numaralı Mühimme Defteri)

Heybeliada Ayios Nikolaos Kilisesi 1856 Onarım

A.{DVNSMHM. 259 (259 numaralı Mühimme Defteri)

Tarabya Ayia Paraskevi Kilisesi 1856 Onarım A.}AMD.73-38

Meryem Ana Kilisesi 18 1856 Onarım A.}AMD.75-81

17 Tablodaki bilgilerin bazıları Süheyl Alemdar’ın Osmanlı Devleti’nde Kiliselerin Tamir ve İnşası (1839-1856) isimli doktora çalışmasından alınmıştır.

18 Kilisenin İstanbul’da olduğu bilinmekle beraber hangi kilise olduğu tam olarak tespit edilememiştir (Alemdar, 2012, s. 305).

Tanzimat ve Islahat Fermanları tarihleri olan 1839-1856 yılları arasında İstanbul’da bulunan Rum Ortodoks kiliselerinin onarım ve yapımları ile ilgili tespit edilen Osmanlı Arşivi belgeleri Çizelge 3.2’de verilmiştir. Tanzimat Fermanı sonrasında kiliselerde onarım faaliyetlerinin inşa faaliyetlerine göre daha yoğun olduğu Osmanlı Arşivi belgelerinden de tespit edilmektedir.

19. yüzyılda gayrimüslimlere ait kilise ve okul gibi cemaat kurumlarının hangi koşullar altında inşa edileceği veya onarılacağı ile ilgili kuralları düzenleyen en temel belge Islahat Fermanı olmuştur. Cemaat binalarının yapım faaliyetlerinin yoğunlaşması 19. yüzyılın ikinci yarısına denk gelirken, Osmanlı Devleti de yaptığı düzenlemeler ile bu mimari faaliyetleri kontrol etmeyi amaçlamıştır. İnşa edilecek ya da onarılacak binanın yeri, buradaki Rum nüfusu, binanın planı, ölçüleri, ne kadar vergi verileceği, inşaat masraflarının nasıl karşılanacağı gibi ayrıntılarla belirlenmekteydi (Ozil, 2010, s. 28). Islahat Fermanı sonrasında ise kısıtlamaların daha fazla kalkması ile kentin birçok bölgesinde farklı plan şemalarına, yapım tekniklerine, bezeme ve üslup özelliklerine sahip yeni kiliseler yapılmıştır (Karaca, 1996, s. 38). 19. yüzyılın başında, Rum Ortodoks toplumunun mimari faaliyetlerinde önemli gelişmeler başlamıştır. Bu dönemde kiliselerin onarım ve yeniden yapımına ilişkin girişimlerin arttığı görülmektedir. Osmanlı Devleti'nde batılılaşma döneminin getirdiği sosyal yaşam ile Tanzimat ve Islahat Fermanlarının getirdiği toplum düzeni, Ortodoks Rumların da yaşam biçimini etkilemiştir. Bu gelişmeler, dönemin mimari faaliyetlerine de yansımış ve önceki yıllara göre farklılıklar ortaya çıkmıştır. Kubbenin yapılması Müslüman mabedine eş değerlilik ve anlam kayması yaratacağı için önceden kabul edilmezken, 1856 Islahat Fermanı’nın getirdiği koşullar ile yapılabilir hale gelmiştir.

19. yüzyılda bakımsızlık, yangınlar, depremler ve yanlış malzeme kullanımı gibi sebepler ile hasar görüp onarımları yapılan Rum Ortodoks kiliseleri, Osmanlı Devleti’nin belirlediği kurallar çerçevesinde korunmuşlardır. Bu kuralların yaşanan birtakım siyasi gelişmeler nedeni ile değişmesi, yapıların yapım ve onarım süreçlerine de yansımıştır. Bu sebeple değişen kurallar öncesi ve sonrasında yapılan uygulamalarda farklılıklar gözlemlenmektedir. Tanzimat dönemi öncesi kiliseler sade, çevresel ilişkilere kapalı, savunmacı bir yapıya sahipken, değişen kurallar ile mimari anlamda daha gösterişli, plan tipolojisinde, bezeme programında daha özgür, çevresi ile iletişim kuran yapılara dönüşmüşlerdir.

RUM ORTODOKS KİLİSELERİ ÜZERİNDEN YAPIM VE ONARIM SÜREÇLERİNİN İNCELENMESİ