• Sonuç bulunamadı

V. ARAġTIRMANIN TEMEL KAYNAKLARI

1.2. SÜNNET

1.2.2. Sünnet Konusunda Ġmâm ġâfiî ve ġâfiî Usûlcüler Arasındaki Ġhtilaflı Konular

1.2.2.3. Haber-i Vâhid

Tanımı, kaynak değeri, hüccet alanı, hükmü ve kabul Ģartları gibi baĢlıklar altında değerlendirmeye tâbi tutulan ve etrafında farklı görüĢlerin öne sürüldüğü haber-i vâhid, Ġslâmî ilimler alanında önemli bir yere sahiptir. Özellikle de haber-i vâhidin hücciyyetine daha fazla vurgu yapan ve onu Sünnet anlayıĢında merkezi bir konuma yerleĢtiren Ġmâm ġâfiî‟nin tutumu, ġâfiî usûl geleneğinde haber-i vâhid ile ilgili ele alınan meselelerde etkili olmuĢtur. Bu sebeple de çok geniĢ bir yer iĢgal etmiĢtir.

ġâfiî usûlcüler, haber-i vâhidin tanımı hususunda ġâfiî gibi düĢünmekle birlikte bazı farklı lâfzî yaklaĢımlar sergilemektedirler. ġâfiî ve ġâfiî usûlcüler haber- i vâhid tanımında tek kiĢinin verdiği veya tevâtür seviyesine ulaĢmayan habere yer verip bu haberi hüccet olarak kabul etmektedirler. Binaenaleyh prensip olarak âhâd haberlere göre amel etme ve haber-i vâhidin hücciyyeti hususunda fikir birliği içerisindedirler. Ayrıca bu tür haberlerin senet ve delâletinden kaynaklanan -râvîlerin sayısı ve güvenirlikleri gibi- bazı hususlardan dolayı haber-i vâhidin kabulünde bir takım yeni kayıt ve Ģartlar öne sürseler de aralarında önemli bir görüĢ ayrılığı gözükmemektedir.357

ġâfiî usûlcülerin bu konuda en fazla kafa yorduğu husus, haber-i vâhidin bilgi ifade edip etmediği ve onun ameli gerektirip gerektirmediğidir. Dolayısıyla bilgi-

356 Gazâlî, el-Mustasfâ, II, 180. 357

GeniĢ bilgi için bk., ġâfiî, er-Risâle, md., 1101-1120; Cüveynî, el-Burhân, md., 516; ġîrazî,

ġerhu'l-Luma„, II, 578; Sem„ânî, Kavâti„u‟l-Edille, I, 309; Gazâlî, el-Mustasfâ, I, 204; Râzî, el- Mahsul, II, 1004; Âmidî, el-Ġhkâm, I, 251.

95

amel iliĢkisi onların bu konudaki görüĢlerini ortaya koymak cihetiyle de ayrıca önem arz etmektedir. Haber-i vâhid konusunda yaptığımız tespite göre, ġâfiî ve ġâfiî usûlcüler arasında ihtilaflar daha çok lâfzî tartıĢmalar düzeyindedir. Haber-i vâhidin tanımı, bilgi ve amel değeri bu lâfzî tartıĢmaların öne çıkan örnekleridir. AĢağıda bunu ele almaya çalıĢacağız.

1.2.2.3.1. Haber-i Vâhidin Tanımı

Haber-i vâhid etrafında yapılan tartıĢmalar sebebiyle bu terim mahiyet ve kavram bakımından tarih içinde iki defa anlam değiĢtirmiĢtir. Ġlk zamanlar “bir veya

birkaç kişinin haberi” anlamına gelirken daha sonra “mütevâtir seviyesine ulaşmayan haber” manasında kullanılmıĢtır.358 ĠĢte ġâfiî ve ġâfiî usûlcülerin haber-i vâhid tanımları bu duruma en güzel örnek teĢkil etmektedir.

Daha önce de belirtiğimiz gibi Ġmâm ġâfiî, haber-i vâhid nevindeki hadisler için “haber-i hâssa”, mütevâtir türündeki hadisler için “haber-i âmme” terkiplerini tercih etmektedir.359 Ona göre, haber-i vâhid/haber-i hâss: “Resûlullah'a ulaşacak

şekilde (merfu„ olarak) ya da onun dışındaki bir râvîde son bulacak tarzda tek kişinin tek kişiden naklettiği haberdir/hadistir.”360

ġâfiî‟nin bu tanımı ilk dönemlerde yapılan haber tanımına uymaktadır. Nitekim o haber-i vâhid tanımını zaman zaman da bir kiĢinin bir kiĢiden rivâyet ettiği haber anlamında kullanmaktadır. Bu yüzden onun haber-i vâhid ifadesiyle sözlük anlamında yani tek kişinin rivâyet ettiği haberi kastettiğini anlamak mümkündür. Ancak onun, “haber-i hassa” ve “haber-i âmme” Ģeklinde bir tasnifte bulunduğu düĢünüldüğünde haber-i vâhid terimiyle sadece tek kiĢinin naklettiği sözlük anlamını

358

Mustafa Ertürk, “Haber-i Vâhid” DĠA, TDV Yayınları, Ġstanbul 1996, XIV, 349; Talât Koçyiğit,

Hadis Usûlü, TDV, Ankara 2004 s. 21; a.mlf., Hadis Istılahları, AÜĠF Yay. Ankara 1985, s. 22.

359 ġâfiî, er-Risâle, md., 260; a.mlf., Cimâu‟l-Ġlm, IX, s. 8. 360

ġâfiî, er-Risâle, md., 999; Rivayet/senet açısından haber, ilk dönemlerden itibaren çeĢitli ayırım ve tanımlara tâbi tutulmuĢsa da çoğunluk tarafından haberin ilk planda mütevâtir ve âhâd Ģeklinde iki ana bölüme ayrılması benimsenmiĢtir. Tevatür derecesine ulaĢmamıĢ haberler, haber-i vâhid olarak adlandırılmıĢtır. Buna göre beĢ veya altı kiĢinin naklettiği haber de haber-i vâhid grubunda yer alır. GeniĢ bilgi için bk., el-Hatîb Ebû Bekr Ahmed b. Ali b. Sâbit el-Bağdâdî (v. 463/1071),

Kitâbu‟l-Kifâye fî Ġlmi‟r-Rivâye, Dâiretu‟l-Maârifi‟l-Osmâniyye, Haydarâbad 1937, s. 16;

Gazâlî, el-Mustasfâ, I, 204; Yunus Apaydın, “Haber-i Vâhid”, DĠA, TDV Yayınları, Ġstanbul 1996, XIV, 355-363; Yiğit, Ebû Hanîfe'nin Usûl AnlayıĢında Sünnet, s.146).

96

değil, bir veya birden fazla kiĢinin rivâyet ettiği mütevâtir derecesine ulaĢmayan haberi kastettiğini düĢünmek daha tutarlı olacaktır.

ġâfiî usûlcüler, haber-i vâhidin tanımı konusunda ġâfiî'den biraz detaylı ve hakikî olmayan lâfzî/deyimsel bir yaklaĢım sergilemiĢlerdir. Bunlardan ġîrâzî, haber- i vâhidi Ģöyle tanımlamaktadır: “Tevâtür sayısına ulaşmayan ve tevâtür şartlarını

taşımayan habere haber-i vâhid denir.”361

ġîrâzî, bu tanımında ġâfiî‟nin aksine râvî sayısından söz etmemekte ve haber- i vâhidi mütevâtir haber üzerinden tanımlamaktadır. Dolayısıyla ġîrâzî'nin bu tanımlama Ģekliyle ancak mütevâtir haber tanımına vakıf olduktan sonra haber-i vâhidi anlamak mümkün olmaktadır.

Cüveynî, usûl erbabının haber-i vâhid ifadesiyle tek bir kiĢinin bildirdiği veya istilâhî manadaki âhâd haberi kastetmediklerini belirtmektedir. Aksine onlar haber-i vâhidden, bir habercinin mümkün olan her türlü haberin zorunlu ve istidlâli bilgi olmaksızın doğru ve yalan olduğuna dair kesin bir yol bulunmayan haberi kastettiğini ifade etmektedir. Cüveynî, usûl erbabının ıstılahında haber-i vâhidi, “bir

kişi veya sınırlı sayıdaki bir topluluğun naklettiği haber” Ģeklinde tanımladığını

bildirmektedir.362 Cüveynî‟nin genel olarak usûlcülerin terminolojisine yakın bir tanımı ise Ģöyledir: “Çokluk tanımına girmeyen kişilerden nakledilen her habere

haber-i vâhid denir. Buna göre birden ona kadar kişiler de haber-i vâhid kapsamındadır.363

Cüveynî‟nin yukarıda zikrettiği tanım aynı Ģekilde ilk devirlerdeki tanımlara yakındır. Fakat daha sonra yaptığı tanım öncekilerden Ģu Ģekilde farklıdır: “Haber-i

vâhid doğru ve yalan olduğu kesin bilinmeyen haberdir.”364

Bu tanımda kayda değer olan husus, râvî sayısına değinilmemiĢ olmasıdır.

361 ġîrazî, ġerhu'l-Luma„, II, 578. 362

Cüveynî, et-Telhîs, II, 325-326.

363 Cüveynî, el-Kâfiye fi'l-Cedel, Dâru‟l-Kutubi‟l-Ġlmiye, Beyrût 2010, s. 37. 364 Cüveynî, el-Burhân, md., 516.

97

Sem„ânî ise haber-i vâhidi Ģöyle tanımlamaktadır: “Haber-i vâhid bir veya

haklarında yalan üzerine birleşmenin mümkün olduğu az sayıdaki kimselerin verdiği haberdir.”365 Sem„ânî‟nin bu tanımı sonraki devirlerdeki tanımlara benzemektedir.

Gazâlî'ye göre ise; “Tevatür derecesine ulaşmayan, beş veya altı kişilik bir

topluluğun naklettiği habere haber-i vâhid denir.” Fakat doğruluğu bilindiği için

Peygamberin sözü, haber-i vâhid olarak adlandırılamaz.366

Gazâlî, bu tanımıyla aslında hocası Cüveynî ile benzer bir görüĢ arz etmektedir. Çünkü ikisi de haber-i vâhidle tevatür derecesine ulaĢmayan haberi kastetmekte, ancak râvî sayısını dikkate almadan Peygambere aidiyeti sahih olduğu bilenen hadisleri âhâd habere dâhil etmemektedirler. Onların râvî sayısını dikkate almamaları ve sahih olduğu bilinen tüm hadisleri âhâd kapsamı dıĢında görmeleri farklı bir bakıĢ açısı olarak karĢımıza çıkmaktadır. Cüveynî ve Gazâlî'nin tanımları göz önünde bulundurulduğunda, mütevâtir derecesine ulaĢsın veya ulaĢmasın hiçbir sahih hadis âhâd olarak nitelendirilemez.367

Haber için yapılan tanımların birçok yönden eleĢtiri konusu olduğunu belirten Râzi ise bu eleĢtirileri ve eleĢtirilere verilen cevapları zikretmektedir. Kendisi, haberin tanımlanamayacağına dair görüĢünü temellendirme çabasındadır.368

Râzi, haberi, doğru ve yalan olması cihetiyle kesin olan haber, doğru veya yalan haber olması cihetiyle kesin olmayan haber, Ģeklinde iki kısma ayırmaktadır. Kesinliği tevatür seviyesinde olmasa da doğruluğuna delâlet eden zorunlu, istidlâlî ve benzeri delillerin mevcudiyetinden söz eden Râzî, âhâd haberleri bunların kapsamına dâhil etmemektedir.369 O daha çok haber-i vâhidi, doğru veya yalan haber olması cihetiyle kesin olmayan haber kısmında, dinde hücciyyetine delil teĢkil eden bölümde ele alıp tartıĢmaya açmaktadır.370 365 Sem„ânî, Kavâti„u‟l-Edille, I, 309. 366 Gazâlî, el-Mustasfâ, I, 204. 367

Cüveynî, el-Burhân, md., 516; Gazâlî, el-Mustasfâ, I, 204; GeniĢ bilgi için bk., Salih Sabri Yavuz, “Fahreddin Râzî'ye Göre Epistemolojik ve Ġtikadî Açıdan Âhâd Haber ve Kritiği”, Ġslâmi

AraĢtırmalar Dergisi, (17), s. 151.

368 Râzî, el-Mahsul, II, 965-983; GeniĢ bilgi için bk., Mustafa Bozkurt, “Fahreddin Râzî'de Bilgi

Teorisi”, (Doktora, Ankara Üniversitesi SBE, Ankara 2006) s. 122.

369 Râzî, el-Mahsul, II, 1004.

98

Râzî'nin haber-i vâhid konusunda arz ettiği bilgiler, Cüveynî ve Gazâlî'nin ileri sürmüĢ oldukları bilgilerden farklı olmamakla birlikte metot olarak daha sistematik ve detaylı olduğu görülmektedir. Onun bu yaklaĢımı daha çok haber-i vâhidin hücciyyeti ve amel etme hususundaki görüĢlerine yöneliktir.

Âmidî ise isim zikretmeden bazı ġâfiî usûlcülerin haber-i vâhidi “zânn ifade

eden haber” Ģeklinde tanımlarını efradını cami„ ağyarına mani bir tanım olmadığı

gerekçesiyle kabul etmediğini ifade ettikten sonra Ģöyle bir tanımın daha uygun olacağını belirtmektedir: “Haber-i vâhid, tevatür derecesine ulaşmayan haberdir.”371

Âmidî‟ye göre haber-i vâhid zann ifade ettiği gibi kesinlik de ifade edebilir. Binaenaleyh o, haber-i vâhidi iki kısma ayırmaktadır: 1. Aslı itibariyle zann ifade etmeyen haber. Bu da içinde birden fazla ihtimal barındırmaktadır. 2. Aslı itibariyle zann ifade eden haber. Bu da aklen kesin olmamak kaydıyla iki mümkün ihtimalden birini diğerine tercih etmek Ģeklindedir. Ayrıca Âmidî, haber-i vâhidi râvî sayısına göre bir tasnife tâbi tutmayarak farklı bir yaklaĢım sergilemektedir. Zira ona göre üç veya dörtten daha fazla kimselerin rivâyet ettiği haber, mustefîd ve meĢhûr olarak isimlendirilir.372

Tüm bu tanımlardan hareketle ġâfiî usûlcülere ait ortak bir tanım verilecek olursa Ģöyle denilebilir: “Bir, iki veya daha fazla sayıdaki râvî tarafından rivâyet

edilen ancak tevatür derecesine ulaşmayan habere, haber-i vâhid denir.”

Buna göre haber-i vâhid kelimesi her ne kadar sözlük açısından tesniye ve cem„i kapsamayıp tek kiĢiyi gerekli kılsa da, kesinlik ifade etmeyen her haber ıstılahi olarak haber-i vâhid olarak ifade edilmiĢtir. Tevâtür derecesine ulaĢmadıktan sonra isterse haber verenler bir topluluk olsun fark etmemektedir.373 Dolayısıyla birden fazla kiĢi tarafından rivâyet edilen fakat tevâtür derecesine ulaĢmayan bir haber, yine de haber-i vâhiddir. Tek kiĢinin verdiği haber bir karine ile birlikte yakîn ifade etse,

371

Âmidî, el-Ġhkâm, I, 251. 372 Âmidî, el-Ġhkâm, I, 251-252. 373 ZerkeĢî, el-Bahru‟l-Muhît, III, 318.

99

ona haber-i vâhid denilmez. Bu haberin, haberi- vâhid olarak isimlendirilmesi de mücerret ıstılâhî bir ifade için olmuĢ olur.374

Görüldüğü gibi genelde ġâfiî usûlcüler, bu tanımlarıyla haber-i vâhid râvîlerinin sayısını Ġmâm ġâfîî'den daha geniĢ ve açık bir Ģekilde ortaya koymaktadır. Zira haber-i vâhid, ġâfiî‟ye göre bir veya birkaç kiĢinin haberi iken, ġâfiî usûlcülere göre ise tevatür derecesine ulaĢılmayan haber Ģeklindedir. Cüveynî ve Gazâlî‟ye göre ise haber-i vâhid hususunda râvî sayısından ziyade Peygamber‟e aidiyetinin doğruluğu önemlidir. Bu açıdan da onların, râvî sayısını dikkate almadan Peygamber'e aidiyeti doğru olduğu bilinen hadisleri âhâd haber kapsamına sokmamaları Ģeklindeki yaklaĢımlarıyla, ġâfîî‟nin haber-i vâhid tanımından hareketle tek kiĢinin naklettiği haber Ģeklindeki yaklaĢımı arasında bir farktan söz etmek mümkündür.

1.2.2.3.2. Haber-i Vâhidin Bilgi-Amel ĠliĢkisi

Haber-i vâhidin ilim ifade edip etmemesi konusunda bilginler arasında görüĢ ayrılığı olduğu gibi, ilim ifade ettiği görüĢünü benimseyenler arasında da hangi Ģartlarda ilim ifade edeceğine dair görüĢ ayrılığı bulunmaktadır.375

Haber-i vâhidi, senet ve delâlet açısından ele alan Ġmâm ġâfiî, Sünnet'in sadece merfu„ haberlere dayanılarak tespit edileceğini savunmaktadır. Ona göre, her Ģeyden önce râvînin, hadis rivâyetinde dini açıdan güvenilir, doğru sözlü olması gibi bir takım niteliklere sahip olması gerekir. Hadisin senedinde yer alan her râvînin mezkûr niteliklerden yoksun olması düĢünülemez.376

Hadisin doğru ve yalan olduğu sonucuna, genelde râvînin -doğru veya yalancı- durumuna göre varılır. Ancak hadisin pek azı bunun dıĢındadır. Bu tür hadisin doğru veya yalan olduğu sonucuna, muhaddisin benzeri mümkün olmayan bir Ģey rivâyet etmesi veya muhâlefet ettiği hadisin daha sahih olduğunu gösteren pek çok delâlet bulunmasıyla varılır.377

374 Dîb, Ġmâmu‟l-Harameyn, Hasâisuhu-Eseruhu-Menziletuhu, s. 175.

375 Salim Ögüt, Ġslâm Hukuk Metodolojisinde Haber-i Vâhid‟in Kaynak Değeri, Ocak Yayınları, Ġstanbul 2003, s. 19.

376 ġâfiî, er-Risâle, md., 1001-1002. 377 ġâfiî, er-Risâle, md., 1099.

100

Haberin delâletine gelince ġâfiî'ye göre, haber, kesin nassa aykırı olamayacağı gibi kıyasın da habere aykırı olması düĢünülemez. ġâfiî, bu husustaki düĢüncesini Ģahitlik meselesi üzerinden ele alıp açıklamaya çalıĢır. Hadisin kendi baĢına bir asıl olduğunu ve baĢkasına (Ģahitliğe) kıyas yapılamayacağını özellikle belirtir. Çünkü kıyas, asıldan daha zayıftır. Ayrıca hadis rivâyeti, bazı hususlarda Ģahitliğe benzerken bazı hususlarda da ondan ayrılmaktadır. Netice olarak ona göre, haber-i vâhid, delil olma yönüyle baĢka bir Ģeye kıyas yapmaya ihtiyaç duymayacak kadar kuvvetlidir. Hatta o kendi baĢına bir delildir.378

ġâfiî, daha sonra haber-i vâhidin delil olarak kabul edilmesini hadisin nassına, hadisin delâletine ve icmâya dayanarak anlatmaya çalıĢır bu konuda birçok örnek getirir.379

ġâfiî, büyük Ģehirlerdeki seçkin muhaddislerin hepsinin de Hz. Peygamber'den intikal eden haber- i vâhidleri kabul ettiklerini, onlardan sonra gelen Ġslam hukukçularının da haber-i vâhid/hâssı kabul etme konusunda ihtilafa düĢtüklerini bilmediğini dolayısıyla bu konuda tam bir ittifak olduğunu belirtmektedir.380

Hz. Peygamber'den rivâyet edilen haberleri, haber-i âmme/tevatür ve habir-i hâssa/hâber-i vâhid olarak iki kısma ayıran ġâfiî‟ye göre: “Haber-i âmme,

kesin/yakînî ilim ifade etmektedir. Bu çeşit haber hususunda hiç kimsenin bilgisizliği ve şüpheye düşmesi söz konusu olamaz. Âlimler tarafından bilinen ve özel kişilerin rivâyetiyle sabit olan Sünnet ilmini ise diğer insanlar bilmekle yükümlü değildirler. Bu ilme, âlimler veya onların bir kısmı, özel kişilerin Resûlullah'tan yaptıkları doğru rivâyetler sayesinde sahip olurlar. İşte ilim adamları için gerekli ve zâhirde gerçek olan ilim budur.”381

Sonuç olarak ġâfiî'ye göre sahih olma Ģartını taĢıyan haber-i vâhidin ilm-i yakîn ifade etmese de dinde delil olup onunla amel edilmesi gerekmektedir.

ġâfiî usûlcülere gelince onlar da ġâfiî gibi haberi vâhidin mutlak olarak ilm-i yakîn ifade etmeyip zann ifade ettiği görüĢündedirler. Bununla birlikte ġâfiî ile bir kısım ġâfiî usûlcüler arasında bazı farklı lâfzî yaklaĢımlar söz konusudur. Meselâ,

378 ġâfiî, er-Risâle, md., 1003-1008,1051. 379 ġâfiî, er-Risâle, md., 1102-1259. 380 ġâfiî, er-Risâle, md., 1247-1249. 381 ġâfiî, er-Risâle, md., 1260, 1329-1330.

101

âhâd haberleri mürsel ve müsned olarak iki kısma ayıran ġîrâzî, ayrıca müsnedi de; ilim ve amel gerektiren ve ilim gerektirmeyip amel gerektiren haber, Ģeklinde iki kısma ayırmaktadır. ġîrâzî, ilim ve amel gerektiren müsned haberin, aĢağıdaki Ģu durumlarda kesin bilgi ve amel gerektirdiğini dile getirmektedir:

-Allah Teâlâ'nın ve Hz. Peygamber‟in haberi.

-Resûlullah'ın huzurunda, onun bilgisi dâhilinde olduğunu iddia edip bir Ģey haber veren ve onu reddetmediği kimsenin haberi.

-Kalabalık bir topluluğun huzurunda, onların bilgisi dâhilinde bir Ģey haber veren ve onu reddetmedikleri kimsenin haberi.

-Ümmetin kabul ettiği haber. Bu haberle ister herkesin ister bazılarının amel etmesi veya bazılarının onu te‟vil etmesi kesin bilgi olması açıĢından birdir.

-Bir araya gelenlerin haberi. Bu bir vakitte âlimlerin bir hüküm üzerinde bir araya geldiğinde oluĢan haberdir. ĠĢte bu tür haberler ameli gerektirir ve kesin bilgi ifade ederler.382

ġîrâzî'nin bu görüĢlerinden ġâfiî usûlcülerin ileri sürdükleri görüĢlerle de uyuĢmamaktadır. Zira onlara göre bu tür haberler ister onlarla amel edilsin ister amel edilmesin bilgi ve kat„î doğruluğu ifade etmez.383

Nitekim Râzî, ġîrâzî'nin öne sürdüğü bu maddelerin bir kısmını, doğru haberin tespitinde fâsid deliller baĢlığı altında tartıĢmaya açarak reddetmektedir.384

Haber-i vâhidle amel etmenin aklî ve sem„î gerekçelere dayandıran ġâfiî usûlcülerinden Cüveynî ise haber-i vâhidin ilim amel iliĢkisi konusunda ġâfiî ve diğer usûlcülerden farklı bir yaklaĢım sergilemektedir. Zira cumhura nispet edilen, “haber-i vâhid, bilgiyi gerektirmez, ameli gerektirir” Ģeklindeki kanaatin tesâhul olduğunu ifade etmektedir. Ona göre kesin olan husus Ģudur: “Haber-i vâhid, bilgi ve

amel gerektirmemektedir.” Çünkü eğer haber-i vâhidle amel etmenin vacibliği kesin

382

ġîrazî, el-Luma„, 153-154; ġerhu'l-Luma„, II, 578. 383 ġîrazî, et-Tebsira, 298. (et-Tebsira dipnot.)

102

biçimde sabit olsaydı “amelin vacibliği bilgisi” sabit olurdu ve bu da haber-i vâhidin bir tür bilgiye götürmesi anlamına gelirdi ki bu yaklaĢım tutarlı değildir; zira özü itibariyle zannî olan bir Ģeyin kesin bilgi gerektirmesi imkânsızdır. Bu bakımdan haber-i vâhidle amel konusu, haber-i vâhidin özüne değil haber-i vâhidle amelin vacipliğini gerektiren delillere dayanmaktadır.385

Aslında Cüveynî, bu konuda her ne kadar farklı bir yaklaĢım sergilese de cumhurun görüĢünden çok farklı düĢünmemektedir. Çünkü o da cumhur gibi haber-i vâhidle amelin vacibliğini savunmaktadır. ġu farkla, bu konudaki cumhurun kolaya kaçan ifadesi yerine Cüveynî, konuyu daha ince ve detaylı bir ifade ile arz etmektedir. Dolayısıyla bu tartıĢma manevi değil lâfzî bir tartıĢmadır.386

Sonuç olarak haber-i vâhid konusunda ġâfiî ve ġâfiî usûlcüler arasında hakikî anlamda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Lâfzî olan ihtilafların da önemli bir kısmı konunun özüne müteallik olmayıp, ayrıntıdır.