V. ARAġTIRMANIN TEMEL KAYNAKLARI
1.2. SÜNNET
1.2.2. Sünnet Konusunda Ġmâm ġâfiî ve ġâfiî Usûlcüler Arasındaki Ġhtilaflı Konular
1.2.2.4. Mürsel/Munkatı Haber
Sözlükte “göndermek, salıvermek, bırakmak”387 anlamındaki irsâl mastarından türeyen mürsel terimi, muhaddisler ve fakihler tarafından farklı Ģekilde tarif edilmiĢtir. Muhaddislere göre mürsel hadis, “tâbiînden bir râvînin, kendisiyle
Hz. Peygamber arasındaki sahâbînin ismini atlayarak naklettiği hadistir.”388
Usûl âlimlerinin kullanımına göre ise “munkatı„, mu„dal, mudelles ve muallâk gibi
senedinin herhangi bir yerinden bir veya birden çok râvîsi düşen hadis” demektir.389
Sahabenin doğrudan Resûl-i Ekrem'den değil baĢka bir sahâbiden duyduğu, ancak Resûlullah„tan iĢitmiĢ gibi naklettiği hadise sahâbe mürseli, denilmiĢtir.390 Sahâbe mürselî dıĢında “tâbiîn mürseli” veya “sahâbe olmayanların mürseli” Ģeklinde
385 Cüveynî, el-Burhân, md., 537; Apaydın, “Haber-i Vâhid”, XIV, 357. 386
Dîb, Ġmâmu‟l-Harameyn, Hasâisuhu-Eseruhu-Menziletuhu, s. 176 387
Ġbn Manzûr, Lisânu'l-Arab, XIX, 1644.
388 Osman b. Abdurrahman eĢ-ġehrezûrî Ġbnu‟s-Salâh, (v. 643/1245), Ulûmu'l-Hadis, en-Nûreddin Itr (Thk.), Dâru‟l-Fikri‟l-Muâsır, 1986, s. 52.
389 Ġbnu's-Salâh, a.g.e., s. 52. 390
Salahattin Polat, “Mürsel”, DĠA, TDV Yayınları, Ġstanbul 2006, XXXII, s. 52; GeniĢ bilgi için bk., Polat, Mürsel Hadisler ve Delil Olma Yönündeki Değeri, TDV Yayınları, Ankara 2010. s. 61- 71; Koçyiğit, Hadis Istılahları, s. 291.
103
taksimatlar ve isimlendirmeler de yapılmıĢtır.391
Mürsel hadislerin bu taksimatına göre de farklı temayüller ve hükümler ileri sürülmüĢtür. Mürsel haberleri reddetme ve kabulü hususunda Ġmâm ġâfiî‟ye iki ayrı görüĢ isnat edilmiĢtir. Bu hususta ZerkeĢî, ġâfiî‟nin görüĢlerini de içeren on sekiz görüĢ zikretmiĢtir.392
Fakat bunları genel olarak üç grupta ele almak mümkündür:
1. Mürsel haberi belli Ģartlarla kabul edip delil sayanlar. Ġmâm ġâfiî, ġîrazî, Cüveynî, Sem„ânî bu görüĢtedirler.
2. Mürsel haberi zayıf görüp delil saymayanlar. Usûl ulemasının ekseriyeti ile Gazâlî bu görüĢtedirler.
3. Mürsel haberi mutlak olarak kabul edip delil sayanlar. Âmidî bu görüĢtedir.393
ġunu tekrar belirtelim ki mürsel haberler hususundaki bu üç görüĢ taraftarları da kendi aralarında farklı yaklaĢımlar sergilemiĢlerdir. Ancak biz bu hususta konumuzla ilgili kısımları ele alacağız. Ayrıca araĢtırmamıza konu olan usûlcülerin birçoğu mürsel haber konusunda tercih ettikleri bazı kavramlar bulunmaktadır. Mesela mürsel haberi rivâyet eden râvî için mursil/fer„, kendisinden hadis alınan kiĢi için şeyh/mürsel/mervî anh/asıl, bu Ģekilde rivâyet etmeye de rivâyet/irsâl terimlerini kullanmıĢlardır. Biz de konunun daha iyi anlaĢılması için yeri geldikçe bu terimlerden yararlanacağız.
Mürsel haber bahsi, gerçekten kafa karıĢtıracak derecede ihtilafların yoğun bir Ģekilde görüldüğü bir konudur. Âlimler, ilk dönemlerden itibaren mürsel haber konusuna önemle eğilmiĢler ve bir birinden farklı görüĢler ortaya koymuĢlardır. Ancak usûl açısından ilk defa bu konuyu derli toplu olarak ele alan ve farklı bir görüĢ ortaya koyanın Ġmâm ġâfiî' olduğu öne sürülmüĢtür.394
Ne var ki, ġâfiî‟nin bu çabası da mezkûr konudaki görüĢ ayrılıklarını sonlandırmaya yetmemiĢ, aksine yeni bir
391 ġîrâzî, ġerhu'l-Luma„, II, 621.
392 ZerkeĢî, el-Bahru‟l-Muhît, III, 463-464; Veliyyuddîn Ahmed b. Abdurrahîm el-Irâkî, (v. 826/1423), el-Gaysu'l-Hâmi„ ġerhu Cem„i'l-Cevâmi„,Muhammed Tâmir Hicâzî (Thk.), Dâru‟l- Kutubi‟l-Ġlmiye, Beyrût 2004, s. 465-466.
393 GeniĢ bilgi için bk., ZerkeĢî, a.g.e., III, 463-473. 394 GeniĢ bilgi için bk., Suyûtî, Tedrîbu'r-Râvî, I, 102 vd.
104
tartıĢma alanına zemin hazırlamıĢtır. Çünkü mürsel haber hususundaki ihtilafların temelinde çeĢitli etkenler bulunmaktadır. Bunların ilki, tarihsel süreçte mürsel hadisin tanımında ortaya çıkan ihtilaflardır. Ġkincisi hadis usûlünün bazı genel kâidelerindeki ihtilaflardır. Üçüncüsü ise tarafların mensûp oldukları fıkhî ekolün bu konudaki haklılığını ispat etme endiĢesini ön plana almalarıdır.395
Haddizatında karıĢık bir konu olan mürsel haber konusundaki tartıĢmaların daha iyi anlaĢılması için önce Ġmâm ġâfiî‟nin sonra da ġâfiî usûlcülerin görüĢlerine ele almaya çalıĢacağız.
1.2.3.4.1. Ġmâm ġâfiî‟nin AnlayıĢında Mürsel/Munkatı Haber
Mürsel hadis meselesini ele alan Ġmâm ġâfiî, kendinden önce hiç kimse tarafından savunulmamıĢ orijinal bir görüĢ ortaya koymuĢtur.396
Öyle ki onun bu görüĢü daha sonraki devirlerde birçok âlim tarafından ele alınıp tartıĢma konusu olmuĢtur.
Munkatı„ ve mürsel397
terimlerini aynı anlamda kullanan ġâfiî'ye göre: “Mürsel haber, sahabeyi gören tâbiînin, Hz. Peygamber'den munkatı olarak rivâyet
ettiği hadistir.”398
ġâfiî, mürsel hadisi rivâyet eden râvînin birkaç yönden değerlendirilmesi gerektiğini düĢünmekte ve mürsel hadisi rivâyet eden râvîyi aĢağıda belirtilen nitelikleri taĢıması Ģartıyla kabul etmektedir:
1. Mürsel hadisi rivâyet eden bir râviye, güvenilir baĢka bir râvi katılır ve mana itibariyle benzeri hadis rivâyet ederek Hz. Peygambere isnad ediyorsa onun doğru olduğuna hükmedilir.
2. Bir tâbiî, mürsel olarak rivâyet ettiği hadis konusunda yalnız kalırsa bu
395
GeniĢ bilgi için bk., Polat, Mürsel Hadisler ve Delil Olma Yönündeki Değeri, s. 105-108; Yusuf Ziya Keskin, "Ġmam ġâfiî‟ye Göre Mürsel Hadisin Delil Olma Yönündeki Değeri", Uluslararası
Ġmam ġâfiî Sempozyumu, Ġstanbul, Kent IĢıkları, 7-5-05-2010, s. 191.
396
Keskin, "Ġmam ġâfiî‟ye Göre Mürsel Hadisin Delil Olma Yönündeki Değeri", s. 191. 397
ġâfiî sonrası bu iki kavram özellikle hadisçiler tarafından birbirinden ayrılmıĢtır. Ancak bazı usûlcüler kelimenin lügat manası cihetine giderek mürsel ve munkatı„ kelimelerini aynı anlamdaki kullanmıĢlardır. Hadisçilere göre "Mürsel hadis", isnadında sahabesi düĢmüĢ olan hadistir. Büyük olsun küçük olsun mutlak olarak tâbiînin Peygamber‟den iĢitmiĢ gibi naklettikleri hadislerdir. "Munkatı„ hadis" ise isnadında bir kiĢinin düĢtüğü veya mübhem olarak zikredildiği hadistir. bk., Ġbnu's-Salâh, Ulûmu'l-Hadis, s. 51, 57; Koçyiğit, Hadis Usûlü, s. 68.
105
hadisin muteber râvilerce rivâyet edilen baĢka bir mürsel hadisle bağdaĢıp bağdaĢmadığına bakılmalıdır. Böyle bir mürsel bulunmazsa, sahabenin bu konuda görüĢünün var olup olmadığına bakılmalıdır.
3. Çoğu âlim, mürsel hadise uygun bir tarzda fetva veriyorsa o hadisin doğru olduğuna hükmedilir.
4. Mürsel hadisin râvisi, hadisi kimden aldığını ismen belirtmelidir. Ġsmini zikrettiği kiĢinin bilinmeyen veya rivâyeti makbul olmayan birinin olmaması gerekir.
5. Mürsel hadisin râvisi, mürsel bir hadisin rivâyetinde muhaddislerden biriyle birleĢmeli ve ona muhâlefet etmemelidir.
6. Mürsel hadisin râvisi, Hz. Peygamber'in sahâbîlerini çoğu kez görmüĢ olan büyük tâbiîlerden olmalıdır. Ancak onların kabul edilmesi için de yukarıdaki Ģartları taĢımaları gerekmektedir.399
Ebû Zehra, Ġmâm ġâfiî‟nin râvî Ģartları hususundaki görüĢlerini Ģu Ģekilde değerlendirmektedir:
“Şâfiî, râvîde bulunması gereken şartların, hadis, Hz. Peygamber'e veya
tâbiîye ulaşıncaya kadar her tabakadaki râvîde bulunması gerektiğini ileri sürmektedir. Böylece Şâfiî, senedi Hz. Peygamber'e muttasıl olmayan bazı hadisleri de kabul etmektedir. Ancak mürsel hadisin hüccet bakımından müsned hadisten sonra geldiğini düşünmektedir. Ona göre, mürsel hadis, senedi tâbiîye varıp duran hadistir. Bu hadis türünde tâbiînin kendisinden rivâyet ettiği sahâbînin ismi zikredilmez. Şâfiî, mürsel hadisin kabulü için hassas şartlar öne sürmektedir. Zira o, mürsel hadisi, bir kısım âlimlerin yaptığı gibi şartsız kabul etmemekte ve rastgele de reddetmemektedir. İki görüş arasında orta bir yol izlemektedir. O, mürsel hadisi, ancak ashâbdan birçoğunu görmüş olan (Medineli Saîd b. el-Müseyyeb (v. 94/713) ve Iraklı Hasan el-Basrî (v. 110/728) gibi) tâbiîn büyüklerinden kabul etmektedir. Onların kabulünde de bu mürseli, makbul olan bir mürsel veya sahabe kavli veyahut
399 ġâfiî, er-Risâle, md., 1265-1272, 1277.
106
ulamadan bir cemâatin fetvaları takviye eden bir takım şartlar aramaktadır.400
Özetle ġâfiî, ileri sürdüğü Ģartlar neticesinde sıhhat itibariyle mürsel hadisin, muttasıl hadis derecesinde olmamasını ifade etmektedir. Ona göre bu tür hadisler, sened bakımından munkati„ olup Hz. Peygamber'e aidiyeti konusunda Ģüphe uyandırmaktadır. Ayrıca hem tâbîilerden hem de ilim adamlarından kaynaklanan yanılma, ilimde yetersiz olma, gaflete düĢme, maksatlı hareket etme ve yanılma gibi durumlar söz konusudur. Dolayısıyla bu tür hadislerin kabulü için ya baĢka bir mürsel hadis ya bir sahabe kavli veya fetva ehlinin bir fetvasının onu desteklemesi gerekir.401 Suyutî, ġâfiî‟nin mürsel hadisi zayıf hadis olarak gördüğünü belirtikten sonra yukarıdaki Ģartların tahakkuku halinde sahih olacağını söylemektedir.402
Öte yandan ġâfiî‟nin yukarıdaki sözlerinde de sahâbe mürselini Ģartsız kabul ettiği anlaĢılmaktadır.
1.2.3.4.2. ġâfiî Usûlcülerinin AnlayıĢında Mürsel/Munkatı Haber
Bu konuda ġâfiî usûlcülerden bir kısım, Ġmâm ġâfiî gibi mürsel haberin kabulü için bir takım Ģartlar öne sürmekte, diğer bir kısmı ise mürsel haberi mutlak kabul etme veya reddetme hususunda görüĢ belirtmektedir.
ġîrâzî, mürsel ve munkatı„ ayrımını yapmayan Ġmâm ġâfiî‟nin aksine mürsel haberleri, sahâbî mürseli ve sahâbî olmayanların mürseli Ģeklinde ele almaktadır. Sahâbî dıĢındaki mürsellleri de Sa„îd b. Müseyyeb'in mürselleri ve diğer tâbiînin mürselleri Ģeklinde iki kategoride değerlendirmektedir. Ona göre sahâbî mürselinin kabul edilmesi gerekmektedir. Çünkü onların adaleti sabittir.403
Haber Ģahitliğe
400 Ebû Zehra, eĢ-ġâfiî, s.205; a.mlf., a.g.e., Keskioğlu (Çev.), 213.
Mürsel hadis konusundaki bu tutumu sebebiyle Ġmam ġâfiî, meselâ Hz. AyĢe'den rivâyet edilen Ģu anlamdaki hadisle amel etmemiĢtir. "Hafsa'ya bir yiyecek hediye edildi. O sırada ikimiz de oruçlu
idik. Orucumuzu (bu yiyecekle) bozduk. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) yanımıza girdi. Yâ Resûlullah! Bize bir (yiyecek) hediye edildi. Canımız çekti ve orucumuzu bozduk, dedik. Bunun üzerine Allah'ın Resûlü buyurdu ki: zararı yok; onun yerine başka bir gün oruç tutun." Bu Hadis
mürseldir, zira ez-Zuhrî bunu Hz. AyĢe'den rivâyet etmiĢtir, hâlbuki onu Hz. AyĢe'den duymamıĢtır, Urve b. Zubeyr'den duymuĢtur. Mürsel olan bu Hadisle amel etmediğinden, Ġmam ġâfiî‟ye göre, nâfile oruca baĢlayan kimse bunu tamamlamazsa, baĢka bir gün kaza etmesi gerekmez. GeniĢ bilgi için bk., ġa„bân, a.g.e., s. 75; a.mlf., a.g.e., Dönmez, (Çev.), s. 93.
401
ġâfiî, er-Risâle, md., 1275-1285. 402 Suyûtî, Tedrîbu'r-Râvî, I, 103-104. 403 ġîrâzî, el-Luma„, s. 159.
107
benzemekte ve ikisinde de muteber olan adalettir. Ayrıca Ģahitlik konusunda irsâl, hem Ģahitliğin sıhhatine hem de haberin sıhhatine engel teĢkil etmemektedir.404
ġîrâzî, tâbiînin mürsellerinden Sa„îd b. Müseyyeb'in mürselleri dıĢındakilerle amel edilmeyeceğini ileri sürmektedir. Çünkü haberin sıhhatli olması için adalet Ģarttır. Oysa Sa„îd b. Müseyyeb'in dıĢındaki tâbiînin adil oluĢu sabit değildir. Dolayısıyla durumu bilinene dek bu tür haberlerin kabulü caiz değildir. ġîrâzî, ayrıca ġâfiî‟nin Ġbn Müseyyeb'in mürsellerinin kabulü hususunda istihsânda bulunduğunu ileri sürmektedir.405
Bu konuda aslında ġâfiî ile ġîrâzî‟nin görüĢleri arasında çok önemli fark görülmemektir. Ancak ġîrâzî‟nin mürsel hadisi, mutlak manada isnadı munkatı„ olarak görmesi, haberin sıhhat Ģartında adaleti öne çıkarması ve ġâfiî‟nin istihsânda bulunduğu iddiası gibi hususlar onu farklı kılmaktadır.
Bu konuyu detaylı olarak ele alan ve tartıĢmaya açanların baĢında gelen ġâfiî usûlcülerinden Cüveynî, et-Telhîs'de ġâfiî‟nin öne sürdüğü Ģartların tartıĢmaya açık olduğunu belirtmektedir. Mesela ġâfiî‟nin, “mürsel haber, râvîsi yalnız kaldığı
takdirde başka bir mürsel hadisle bağdaşıp bağdaşmadığına bakılmalıdır.”
Ģeklindeki bu Ģartının tartıĢmaya açık olduğunu ifade etmektedir. Çünkü hadis ilminde irsâl haber/hadis, baĢka bir mürsel hadisle desteklemesi onu sıhhat derecesini arttırmaz. Eğer irsâlin kabulünde topluluğun etkisi olsaydı tek kiĢinin yaptığı rivâyetin kabulünün mümkün olması gerekirdi. Cüveynî, ġâfiî‟nin, “çoğu âlimin,
mürsel hadise uygun bir tarzda fetva vermesi durumunda o hadisin doğru olduğuna hükmedilir.” Ģeklindeki Ģartının gerçekleĢmesi halinde yine de müsned haberi
güçlendirmeyeceğini söylemektedir. Çünkü ihtilafın var olduğu bir konuda çoğunluğun bir mezhep görüĢüne kail olması delil olmaz. Eğer mürsel haberin bu Ģekilde takviyesi mümkün olsaydı zayıf haberin de aynı Ģekilde takviyesi mümkün olurdu.406
Cüveynî'nin dikkat çeken bir diğer tespitine göre ise ġâfiî‟nin, Ġbn
404
ġîrâzî, et-Tebsira, s.326. 405 ġîrâzî, el-Luma„, s. 159. 406 Cüveynî, et-Telhîs, II, 426-427.
108
Müseyyeb'in mürseli dıĢındaki diğer tâbiîn mürsellerini kabul etmediği yönündeki görüĢünün ona nispet edilmesi doğru değildir. Doğru olan ise kabule mahal teĢkil eden husus, mürseldeki özelliklerdir. Cüveynî'nin tercihine göre mürsel haberler hususunda bilinmesi gereken Ģey onların menfi veya müsbet oluĢları kesin olmayıp ictihâd konusu olmalarıdır.407
Cüveynî, ġâfiî‟nin bu konudaki diğer görüĢlerini de değerlendirdikten sonra mürsel haberleri redd veya kabul edenlerin öne sürdükleri görüĢler neticesinde Ģu kuralın belirleyici olduğunu ifade etmektedir: “Haberlerin kabulündeki temel
dayanak zannı galib oluşturan sikalığın/güvenin ortaya çıkmasıdır.”408 Cüveynî, bu kuralı belirttikten sonra kendi görüĢünü Ģu Ģekilde ortaya koymaktadır: Şayet bu
güven zedelenirse onun kabulü için tevakkuf etmek gerekir. Bu aslın dayanağı, naklî, istifâze ve tevatür anlamı yoluyla sabit olan icmâdır. Şayet redd veya kabul edenlerin görüşlerini incelersek onların sayı ve hürriyet gibi taabbudi sıfatları gözetmediklerini, aksine soyut bir sikalığa dayandıklarını görürüz.409
Cüveynî, bu kurala binaen mürsel haberin, bazı yönleriyle reddini, bazı yönleriyle de kabulünü gerekli gördüğünü Ģöyle ifade etmektedir: “Mesela
râvî/mursil, „ben bir adamdan filan kişi şöyle söyledi dediğini işittim,‟ derse bu rivâyet metoduna göre güvenirlik oluşturmaz ve kesin olarak bu rivâyet kabul edilmez. Fakat râvî, „sika ve adil bir kimseden, filan kişinin şöyle dediğini işittim,‟ derse ve aynı zamanda ta„dili makbul olan bir kimse ise adaletinden, doğruluğundan, cerh ve ta„dil bilgisinden dolayı bu rivâyet kabul edilir.”410
Cüveynî'nin ifadelerinden onun bu konuda yukarıdaki kuralı göz önünde bulundurarak tevakkuf görüĢünü benimsediği anlaĢılmaktadır. Bu konuda koyduğu kural veya Ģartlar neticesinde mürsel haberi kabul edenlerin görüĢüne daha yakın görünmektedir. Öte yandan Cüveynî‟ye ait eserleri incelemesiyle bilinen ed-Dîb'in tespitine göre Cüveynî, bu konuda kendi görüĢünü ġâfiî‟nin görüĢüne yaklaĢtırmaya
407 Cüveynî, et-Telhîs, II, 428-429. 408
Cüveynî, el-Burhân, md., 579. تٌبغٌا ٓظٌا ٝف خمثٌا سٛٙظ سبجخ٤ا ٝف ذّزؼٌّا ْأ ذجث ذل 409 Cüveynî, el-Burhân, md., 579.
109
gayret etmiĢse de ikisi arasındaki görüĢ ayrılığı büyüktür.411
Zira Cüveynî, ġâfiî‟nin görüĢlerini zikrettikten sonra kendi görüĢünü içeren Ģu ifadelere yer vermektedir:
“Bana görünen şu ki, İmâm Şâfiî mürseli reddetmiyor, fakat zannı galibin
oluşması için daha fazla desteğin oluşmasını istiyor. Çünkü mervî anh hakkında sükût etmek, meçhullüğün bir çeşit cerh halidir. Bu yüzden Şâfiî de belirttiğim gibi güvenirliği pekiştirmek istemiştir. Benim İmâm Şâfiî‟nin bazı sözlerine binaen anladığım şudur; kendisi genel olarak ta‟dille birlikte mürsel haberler dışında bir şey bulmazsa onlarla amel etmektedir. Dolayısıyla onun yapmak istediği şey, mürsel haberleri, senedi sağlam olan haberlerin hükmüne çıkarmamaktır.”412
Cüveynî'nin bu sözlerinden iki görüĢün birbirinden çok da farklı olmadığı anlaĢılmaktadır. Çünkü her ikisi de mürsel haberin bir kısmını reddederken bir kısmını kabul etmektedirler. Ancak ġâfiî‟nin mürsel haberin kabulü hususunda öne sürdüğü Ģartlar, Cüveynî'nin öne sürdüğü Ģartlardan daha ağırdır. Bu yüzden de kendisinde ġâfiî hakkında, “mürsel haberlerin kabul edilmemesi için bu şartları öne
sürmektedir” Ģeklinde bir algı oluĢmuĢtur.
ġunu da belirtelim ki Cüveynî'nin mürsel haber konusunda ġâfiî'den naklettiği iki görüĢten biri olan “mürsel hadisi kabul görüşü” hususunda ise tereddütlü yaklaĢımların olduğu görülmektedir. Çünkü ZerkeĢî, hem Mâverdî‟yi hem de Sem„ânî'yi referans göstererek ġâfiî‟nin bu görüĢte olmadığını belirtmektedir.413
ed-Dîb de, Cüveynî'nin ġâfiî'den naklettiği bu görüĢe, ġâfiî‟nin hiçbir kitabında rastlamadığını ifade etmektedir.414
Ona göre, Cüveynî'nin görüĢü de iki yönden değerlendirilmelidir. Birincisi Cüveynî'nin ifadelerine dayanan değerlendirmedir ki buna göre ikisi arasında çok ciddi bir fark bulunmamaktadır. Ġkincisi ise ġâfiî‟nin bizzat kendi eserlerine dayanan değerlendirmedir ki buna göre de ikisi arasında çok ciddi görüĢ ayrılıkları bulunmaktadır.415
411
Dîb Ġmâmu‟l-Harameyn, Hasâisuhu-Eseruhu-Menziletuhu, s. 191. 412 Cüveynî, el-Burhân, md., 582.
413 ZerkeĢî, el-Bahru‟l-Muhît, III, 466.
414 Cüveynî'nin Ġmam ġâfiî‟ye nispet ettiği görüĢ Ģudur: “Bir kimse, genel olarak ta„dile bitiĢik mürsel haber dıĢında bir haber bulamazsa mürsel haber ile amel edebilir.” bk., Cüveynî, el-Burhân, md., 582.
110
Sem„ânî'ye göre ise mürsel haber, bir baĢka müsned ile desteklenmeli veya âlimlerin nezdinde kabul görmeli veya inkâr edilmeyecek derecede Müslümanlar arasında yaygınlık kazanmıĢ olmalıdır. Ona göre mürsel haberin kabulü için bunun dıĢında baĢka hiçbir Ģart söz konusu değildir.416
Gazâlî ise Cüveynî ve ġâfiî‟nin aksine mürsel haberin mutlak olarak makbul olmadığı görüĢündedir. Ancak kendisi ġâfiî‟nin de bu görüĢte olduğunu söyleyerek, ġâfiî‟nin, mürsel haberin kabulü hususunda öne sürdüğü Ģartları göz ardı etmiĢtir.417
Gazâlî'ye göre mürsel haberin kabul edilmemesinin delili Ģudur:
“Hadisi bu şekilde rivâyet eden kişi, şayet bu hadisi kendisinden rivâyet ettiği
şeyhini, ta„dîl etmeksizin, zikretmiş olsaydı, belki o kişi bizce meçhul olarak kalacak ve onu kabul etmeyecektik. İsmini hiç zikretmediği zaman ise bu meçhullük daha da artmaktadır. Kendisini tanımadığımız birinin adaletini nasıl bilebiliriz. Şayet, „adil râvînin, mervî anh'dan rivâyet etmesi zaten onu ta„dil etmek demektir.‟ diye bir iddiada bulunulursa buna iki şekilde cevap veririz:
Birincisi, adil râvî bazen öyle birinden rivâyette bulunur ki, o kişi hakkında kendisine bir şey sorulunca duraksar veya onu cerh eder. Mürsel haberde Râvî, mervî anh'unun adaleti hakkında susmaktadır. Şayet cerhi zikretmeyip susmak ta„dîl olsaydı, ta„dîli zikretmeyip susmak da cerh olurdu ki, râvî, mervî anh'u cerh ettiği zaman kendi kendisini yalanlamış olurdu.
İkincisi rivâyet, ta„dîl anlamına geleceği kabul edilse bile, sebep zikredilmediği sürece, onun bu mutlak ta„dîli kabul edilemez. Râvî bunu adil ve sika birinden duyduğunu tasrih etse bile bunun kabul edilmesi gerekmez. Zatı meçhul kişi gelince; râvî şayet bu kişiyi zikretmiş olsaydı belki de biz ta„dîl eden kişinin bilmediği bir fıskını biliyor olabilirdik. Nitekim benzer gerekçeyle, aslı tanıtmadığı ve belirlemediği sürece, fer´î şahidin ta„dîli kabul edilmez. Çünkü belki de hâkim aslı fısk veya diğer nitelikler ile tanımaktadır.”418
416
Sem„ânî, Kavâti„u‟l-Edille, I, 367. 417 Gazâlî, el-Mustasfâ, I, 238.
111
Gazâlî mürsel haberi kabul edenlerin, sahabe ve tâbiînin adilin mürselini kabul konusundaki ittifakını gerekçe gösterdiklerini de ifade ettikten sonra onlara yine iki Ģekilde cevap vermektedir:
“Birincisi, sahabe uygulaması, sahabenin bir kısmının mürsel haberleri kabul
ettiğini gösterir. Ne var ki bu konu içtihadi bir konudur ve bu konuda kesinlikle İcmâ sabit olmaz. Öte yandan sahabe uygulaması verilen örneklerden, sahabenin bir kısmının da mürsel haberleri kabul etmediği anlaşılmaktadır.419
İkincisi, mürsel haberleri inkâr edenlerin bir kısmı sahâbînin mürselini kabul etmiştir. Çünkü sahâbî, bir başka sahâbîden nakletmektedir ve sahabenin tamamı adildir. Kimileri de buna tâbiînin mürsellerini de katmıştır. Çünkü tâbiîler de sahabeden rivâyette bulunmaktadır. Bazıları da sadece büyük tâbiîlerin mürsellerinin kabul edileceğini söylemiştir. Mürselin reddi görüşüne kıyasla tercihe daha şayan olan görüş şudur: tâbiî veya sahâbî, sarîh lafzı veya âdetiyle, sadece sahâbîden rivâyette bulunmakla tanınıyorsa, bunun mürseli kabul edilir; eğer böyle tanınmıyorsa kabul edilmez. Çünkü onlar bazen, hiç sohbeti bulunmayan bedevi vb. gibi, sahâbî olmayan kişilerden rivâyette bulunmuşlardır. Bizim için sabit olan ise sadece, sohbet ehlinin adaletidir.”420
Görüldüğü gibi Gazâlî ġâfiî‟nin mürsel haberi kabul etmediğini düĢündüğünden, ġâfiî‟nin görüĢleri ile tartıĢmaya girmemektedir. TartıĢmayı mürsel haberi kabul edenler üzerinde sürdürmektedir. Ancak kendisi sahabe ile ilgili sözlerinin son kısmında bazı Ģartlarla sahâbîden rivâyet edilen mürseli kabul ettiğini belirtmektedir.
Râzî, bu konuda Ġmâm ġâfiî‟nin öne sürdüğü Ģartları zikretmeden kendi görüĢünü ortaya koyarak ġâfiî‟nin mürsel haberi kabul etmediğini ileri sürmektedir. Ona göre aslın/mervî anh'ın adaleti malum olmadığından rivâyeti de makbul olmaz. Çünkü sadece fer„in/mursilin ondan naklettiği rivâyet bulunmaktadır. Fer„in asıldan rivâyeti ise onun için ta„dil olmaz. Çünkü muaddil, belki kendisine sorulsa hakkında