• Sonuç bulunamadı

Süleyman Aşkar’ın Değerlendirmeler

SAHABEDEN GÜNÜMÜZE HADİSLERDEKİ NEHİYLERE YAKLAŞIMLAR

6. Hz Peygamber’in Terk Ettiği Fiillerin Değeri ve Nehiyle Olan İlişkis

6.3 Süleyman Aşkar’ın Değerlendirmeler

Hz. Peygamber’in terk ettiği veya yapmadığı fiiller ile ilgili değerlendirmeler yapan Aşkar, fiilî olarak “terk” in bir fiilin cevâzına, kerâhetine veya tahrîmine delâlet etmeyeceğini söylemiş ve İbn Teymiyye’nin, hamamlara girme ile ilgili şu değerlendirmesini referans olarak kullanmıştır:

“Kimse Hz. Peygamber’in, Hz. Ebû Bekir’in ve Hz. Ömer’in hamama girmemesini delil göstererek hamamlara girmenin kerâhetini veya müstehab olmadığını iddia edemez. Şayet onlar hamamlara girmekten imtinâ etseler veya bundan uzak dursalar veya imkanları olduğu halde girmeseler bu bir delil olabilirdi. Ancak onların döneminde beldelerinde hamam olmadığı bilinmektedir.”793

Aşkar’a göre, Hz. Peygamber’in Hicâz bölgesindeki bazı yiyecekleri yemediği ve bazı giysileri giymediği bilinmektedir. Ama Müslümanların yaşadıkları Şam, Mısır, Yemen, Horasan vb. bölgelerde kendi ürettikleri veya dışarıdan gelen, Hz. Peygamber’in tercih etmediği, yiyecek ve giyecekler mevcuttur. Bu nedenle, Müslümanların Hz. Peygamber’in terk ettiği yiyecek ve giyecekleri terkin sünnet olduğunu düşünmemeleri gerekir.794

Aşkar, Hz. Peygamber’in terklerini (turûk) “ademî” ve “vucûdî” olarak ikiye ayırmıştır. Ademî terk, Hz. Peygamber’in hükmünü açıklamadığı, hakkında konuşmadığı, söz ve fiili gerektirmeyen terkleridir. Vucûdî terk ise, keff yani vazgeçme, bırakma anlamındadır, fiil veya kavli gerektirir; terki istenen fiil ve kavl terk edilir, ya da ikisinden de imtinâ edilir. Vucudî terk iki çeşittir.

1. Fiili terk edip, ondan uzak durmak

2. Sözü terk etmektir. Yani, herhangi bir soruya cevap vermeyerek susmaktır.795

Aşkar’a göre Hz. Peygamber’in terk ettikleri ile haram, mekrûh ve mübâhlar belirlenir.796 Şayet Kur’ân’da ve kavlî sünnette bir şey emredildi veya Hz. Peygamber’in fiilinden vucûb anlaşıldı ise ancak Hz. Peygamber sonra mutlak olarak

793

Aşkar, Ef’âlu’r-rasûl, II, 45-46. 794 Aşkar, Ef’âlu’r-rasûl, II, 46. 795 Aşkar, Ef’âlu’r-rasûl, II, 47-48. 796 Aşkar, Ef’âlu’r-rasûl, II, 49.

bu fiili herhangi bir şekilde ve sebeple terk etti ise ya emir nesh edilmiştir veya tahsîs edilmiştir veya bu durum, vucûbiyet olmaksızın müstehaplığa hamledilebilir. Örneğin Hz. Peygamber akşam ve yatsı namazlarında cehrî okumayı terk etmiştir. Yine ilk iki rekatte cehrî okumuş son iki rekatte okumamıştır. Gece namazlarında cehrî okumuş, gündüz namazlarında okumamıştır. Bu durum cehrin tahsîsine delildir. Ayrıca O’nun (s.a) cehrî okumadığı namazlarda cehrin terkine delildir.797

Aşkar Hz. Peygamber’in terk ettiği fiilleri bir de şu şekilde sınıflandırmaktadır:

1. Beşerî (Cibillî) Terkleri: Aşkar’a göre Hz. Peygamber’in bu tür terkleri bizim için tahrîm veya kerâhet ifade etmemektedir. Örneğin Hz. Peygamber’in keler etini yememesi gibi.798 Bu fiil Hz. Peygamber’in nefsânî arzularıyla ve tercihleriyle gerçekleştirdiği bir fiil veya tercih olduğu için Aşkar’a göre ümmet için bağlayıcı bir nitelik taşımamaktadır. Hz. Peygamber istediği, arzu ettiği yemeklerden de olsa bazen bazı yemekleri yemiyordu. Şu rivâyet bunu desteklemektedir: “Hz. Peygamber hiçbir yemekte kusur bulmamıştır ancak canı çekerse yer, istemezse (hoşlanmazsa) yemezdi.”799

Meymûne’nin getirdiği havluyu almadığı ve kurulanmadığı800 için Hz. Peygamber’in kurulanmayı kerîh gördüğünü Abdurrahman b. Mehdî ve bazı alimlerin ileri sürdüğünü İbn Kudâme (v. 620/1223) nakletmiştir. Ardından İbn Kudâme itiraz sadedinde şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Hz. Peygamber’in terki kerâhet ifade etmez. Hz. Peygamber mübâh olanı yaptığı gibi bazen terk de edebilir.”

797 Aşkar, Ef’âlu’r-rasûl, II, 50-51. 798

Buharî, Et’ime, 10. Hz. Peygamber kendisine sunulan keler etini yememiş, keler etinin haram olup olmadığını soran Halid b. Velid’e “ hayır, haram değildir, ancak bu kavmimin yaşadığı yerde yenmez, ben de ondan hoşlanmıyorum” demiştir., Hz. Peygamber’in bu tür, fıtrat gereği olan fiillerini haram, mekrûh gibi bir hüküm ifade etmeyeceği söylenmiştir, bk. Güleç, “Hz. Peygamber’in Fiilleri”, s. 73.; Ancak sahabe, Hz. Peygamber’in keler etini yememesinin teşriî bir değeri olmadığını anlayana kadar bu terke teşriî bir anlam yüklemiştir, bk. Zekeriya b. Gulâm, Min usûli’l-fıkh alâ menheci ehli’l-hadîs, (Cidde: Dâru’l-harrâz, 1423/2002), s. 75.

799 Buhârî, Menâkıb, 23; Müslim, Eşribe, 187; Ebû Dâvûd, Et’ime, 13. 800 Ebû Dâvûd, Tahâret, 97.

2. Hz. Peygamber’in O’na (s.a) hâs olarak haram kılınan şeyleri terk etmesidir. Sadaka almaması gibi.801

3. İmtisâlî veya beyânî terk. Hz. Peygamber’in ayetin gereğine uygun olarak münafığın cenaze namazını kılmaması gibi.802

4. Mücerred terk. İki çeşittir:

1. Allah Rasûlü’nün sözüyle hükmü bilinen terk 2. Hükmü bilinmeyen terk

Aşkar’a göre, hükmünü bildiklerimizde delil ile Hz. Peygamber’in hükmettiği şekilde hükmeder, hükmünü bilmediklerimizi ise taabbüden veya takarruben kerâhete hamlederiz. Rasûlullah’ın temiz değilken selamı terk etmesi803 gibi.804

Aşkar, terk konusunu teessî eksenli de değerlendirmiş konuyla ilgili görüşlere yer vermiştir. Şevkânî’ye göre, teessî konusunda Hz. Peygamber’in bir şeyi terk etmesi ile yapması aynıdır. Cessâs da bu konuda “fiil konusunda ne diyorsak terk konusunda da aynını söyleriz” demekte ve Şevkânî ile aynı görüşü paylaşmaktadır. Ebû Saîd Sem’ânî (v. 562/1167), “Hz. Peygamber bir şeyi terk ettiğinde ona uymak bize vâcip olur” demiştir. Aşkar, bu görüşlerin fiil ve terkin teessî konusunda müsâvî olduğunu gösterdiğini kabul etmektedir. Kâdî Abdülcebbar’a göre ise, fiil ve terk ayrı şeylerdir. Ona göre teessî konusunda fiile uymak gereklidir. Terklerde ise hüküm biliniyorsa uyulur, hüküm meçhul ise uymak mümkün değildir. Fiilde teessî, terkten evlâdır. Terk, teessînin gerekmediği bir şekilde meydana gelir…Ancak terk bilinen bir vecihle vâki olursa o zaman şer’î bir anlam ifade eder. Kâdî Abdülcebbar’a göre, terkin tahsîs veya neshe delâlet etmesi mümkündür. Eğer tahsîs veya nesh yoksa hâricî bir delille hükmü bilinirse teessî yani terke uyma sahîh olur. Hüküm bilinmezse o zaman bu terk, cibillî bir terktir ve cibillî fiillerde teessî gerekmez.805

801 Ahmed b. Hanbel, III, 252.; Bu türden terkler için bk. Kahraman, Caferî Usulcü Tûsî’ye Göre Bağlayıcılık Açısından Hz. Peygamber’in Fiilleri” s. 25. Kahraman’ın verdiği bilgiye göre, Tusî göre de Hz. Peygamber’in bir şeyi terk etmesi bazen kendine mahsus bir durum nedeniyledir.

802

Müslim, Fedâilu’s-sahabe, 25. İlgili ayet Tevbe sûresinin 84. ayetidir. 803 Ebû Dâvud, Tahâret, 8.

804 Aşkar, Ef’âlu’r-rasûl, II, 53-55. 805 Aşkar, Ef’âlu’r-rasûl, II, 55-56.

Aşkar, daha sonra Hz. Peygamber’in terklerini mutlak ve sebebe dayalı terk olarak ikiye ayırmaktadır. Mutlak terk bir sebeple takyîd edilmemiş terktir. Yaslanarak yemek gibi. Burada Hz. Peygamber yemek esnasında yaslanmayı terk ederek (yaslanmayarak)806 mekrûh bir fiili terk etmiştir. Biât esnasında kadınlarla musâfaha etmemesi807 de bu tür bir terktir. Sebebe dayalı terk ise, bir sebebin varlığı ile var olan terktir. Bu tür terkte sebep olmadığı zaman hüküm de varlığını sürdürmez. Sebebe dayalı terkler şunlardır:

1. Hz. Peygamber’in ümmete farz olur endişesiyle müstehabı terk etmesi. (Terâvîh namazını cemaatle kılmayı terk etmesi)808

2. Bazılarının vâcip zannetmesi ihtimaline binâen müstehabı terk etmesi. (Mekke fethi sırasında her namaz için abdest almayı terk etmesi)809

3. Ümmetin yapması halinde meşakkat ortaya çıkar korkusuyla terk ettikleri. (Tavaftaki son dört şavtta remeli terk etmesi)810

4. Varlığında daha büyük bir mefsedetin ortaya çıkma korkusuyla terk ettikleri (Münâfıkları öldürmekten vazgeçmesi)811

5. Ceza için terk etmesi. (Dinden dönenin namazını kılmaması)812

6. Şer’î bir engel dolayısıyla terk ettikleri (Kazaya kalan namazı hatırlandığı zaman kılın dediği halde güneş doğduğu sırada kazayı kılmaması)813

Aşkar, Hz. Peygamber’in terkleri ile ilgili bu açıklamaların ve nakillerin ardından terklerin nakli ile ilgili bilgiler vermektedir. Nakillerde ortaya çıkan bazı problemlere değinmiştir. Rasûlullah’ın terkleri bize çoğunlukla Sahabe’den يلص كرت اذك ملس و هيلع للها veya اذك ملس و هيلع للها يلص لعفي مل kalıplarıyla gelmektedir. Aşkar’a göre fiil ile terkin nakli aynı değildir. Fiili nakleden gördüğünü naklederken terki nakledende durum böyle değildir. Terki nakledenin Allah Rasûlü’nün her durumuna

806

Ebû Dâvûd, Et’ime, 16. 807 Ahmed b. Hanbel, XI, 576.

808 Buhârî, Terâvîh, 1; Müslim, Salâtu’l-müsâfirîn ve kasruhâ, 177. 809 Tirmizî, Tahâret, 45.

810

Müslim, Hacc, 240. 811 Buhârî, Menâkıb, 8. 812 Ebû Dâvûd, Cenâiz, 47.

muttalî olması gerekir. Çünkü terk fiilin nefyini ifade etmektedir. Nefiy ise çoğu zaman zanna dayanır. Terkin naklinde de çoğu zaman zanna dayanılmaktadır. Örneğin Hz. Âişe “Hz. Peygamber asla Recep ayında umre yapmamıştır”814

demiştir. Bu gizli olmayan bir durumdur. Çünkü O’nun (s.a) hayatı ömrü sınırlıdır. (genel olarak böyle bir bilgiye sahip olunabilir) Ancak Hz. Âişe’nin Hz. Peygamber’in Kur’ân indikten sonra ayakta bevletmediği ile ilgili rivâyeti böyle değildir. Çünkü Hz. Âişe O’nun (s.a) hayatının her anında yanında bulunmamış ve her halini müşahede edememiştir.815

Terk ve fiil arasındaki teâruz konusunda da açıklamalarda bulunan Aşkar’a göre böyle bir teâruz durumunda takdîm veya tercîh yapılır. Recep ayı umresi konusunda Hz. Âişe’nin terk nakli İbn Ömer’in fiil nakline816 takdim edilir. Bevl konusunda ise fiili nakleden Huzeyfe’nin nakli817

cezm, terki nakleden Hz. Âişe’nin nakli818 ise zann içermektedir. Bu durumda Huzeyfe, hadisi Hz. Âişe hadisine takdîm edilir.819

Hz. Peygamber’in terkleri konusunda uzunca değerlendirmeleri bulunan değindiğimiz bu üç âlimin dışında da konu hakkında düşüncelerini açıklayanlar olmuştur. Örneğin Karadâvî, sahabenin Hz. Peygamber’in fillerinin naklinde olduğu gibi O’nun (s.a) maksadını anladıklarında terk etmiş olduğu fiilleri aktardıkları tespitini yaparken Sahabe’nin terklerde de amaç, gaye ve maksadı gözettikleri bilgisini vermektedir.820 Hz. Peygamber’in terklerini bağlayıcılık açısından değerlendiren Mehmet Erdoğan, bu terklerin bazılarının “Eğer şimdiki bildiğimi bilseydim”, “şöyle şöyle olmasaydı şunu yapardım veya yapmazdım” gibi ifadelerinden dolayı bizzat Hz. Peygamber’in de idealine uygun düşmediğini

814

Buhârî, Umre, 3.

815 Aşkar, Ef’âlu’r-rasûl, II, 62-63.

816 Buhârî, Umre, 3. Hz. Aişe Hz. Peygamber’in recep ayında umre yapmadığını söylerken, İbn Ömer O’nun (s.a) hayatında dört defa umre yaptığını, bu dört umreden birinin recep ayında odlunu rivâyet etmiştir.

817 Buharî, Mezâlim, 28.

818 Nesâî, Tahâret,25; Tirmizî, Tahâret, 8.

819 Aşkar, Ef’âlu’r-rasûl, II, 62-63. Huzeyfe Hz. Peygamber’i ayakta bevlederken gördüğünü rivâyet ederken, Hz. Aişe O’nun (s.a), hep ayakta bevlettiğini nakletmektedir.

820Karadâvî, Sünneti Anlamada Yöntem, 46, Karadâvî’nin örnek olarak verdiği ve terk içeren konular şunlardır: Hz. Peygamber’in bayram namazları için ezan okutmaması, Cuma günü vaazı uzatmaması, gusülden sonra yeniden abdest almaması ve yaslanarak yememesi.

belirtmektedir.821 Dolayısıyla Erdoğan’a göre Hz. Peygamber geçmişte bazı terk ettiği davranış veya fiillerin işlenmesinde bir beis olmadığını ifade etmektedir.

Sonuç olarak Hz. Peygamber’in terk ve nehiy eylemi arasında mantalite olarak benzerlikler bulunmaktadır. Hz. Peygamber’in terklerinin birçoğu da tıpkı nehiylerde olduğu gibi yapılması halinde ortaya bir zarar çıkarabilecek niteliktedir. O (s.a) bu düşünceyle birçok şeyin yapılmasını yasaklamış, kendisi de birtakım endişelerinden dolayı gerçekleştirmek istediği birçok fiil veya davranışı terk etmiştir.822

Ancak O’nun (s.a) bütün terklerinin ümmet için bağlayıcı olduğunu ve yasak ifade ettiğini kabul etmek, yapılan değerlendirmeler muvâcehesinde mümkün görünmemektedir. Terk eyleminin Hz. Peygamber’den sadır oluş şekli ve terkin türü bağlayıcılığının ve nehiy ifade edip etmediğinin tespitinde temel teşkil etmektedir.

821 Erdoğan, İslâm Hukukunda Ahkamın Değişmesi, s. 57. Erdoğan, Allah Rasûlü’nün bu türden ifadeleri için 323.nolu dipnotta uzunca bilgi vermektedir.

IV. BÖLÜM

HADİSLERDEKİ NEHİYLERİN ANLAM VE