• Sonuç bulunamadı

Kur’ân-ı Kerim’e Göre Hz Peygamber’in Nehiy Yetkis

4. Dindeki Otoritesi Bağlamında Hz Peygamber’in Nehiy Yetkis

4.1. Kur’ân-ı Kerim’e Göre Hz Peygamber’in Nehiy Yetkis

Kur’ân-ı Kerim, eski toplumlardaki yasakları sonraki dönemlerde yeniden ve vurgulu bir biçimde tekrar ortaya koymuş ve bazı yasakları ise ilgâ etmiştir. Örneğin, İnsan öldürmek, zina, hırsızlık vb. yasaklar daha önceki toplumlara da yasaktı ve bu yasaklar Kur’ân’da tekrar gündeme getirilmiş ve daha ideal bir toplumun oluşturulması hedeflenmiştir.137

Kur’ân’daki yasaklar beşerî ve sosyal erdemi

136Görmez, Metodoloji Sorunu, s. 204. Görmez, ikinci madde için Karafî, İbn Âşûr ve İbn Hibbân’ın tasniflerine, üçüncü madde için Dihlevî’nin ikili tasnifine, dördüncü madde için Şâtıbî’nin zarûriyât, hâciyât ve tahsiniyyât tasnifine, beşinci madde için ise İbn Hibbân’ın taksimlerine balkımasını önermektedir.

sağlamaya, adaleti, doğruluğu, dürüstlüğü tesis etmeye yöneliktir.138

Bu amaç doğrultusunda, Allah (c.c.) Kur’ân- Kerim’de kendi yasakları dışında, Rasûlü’ne de bu yetkiyi vermiş ve buna dikkat çekmiştir. Hz. Peygamber’in bu yetkisine ayette şöyle değinilmektedir:

هوذخف لوسرلا مكاتآ آمو باقعلا ديدش للها نإ للها اوقتاو اوهتناف هنع مكاهن امو

“Rasûl size neyi verirse onu alın, neyi yasaklarsa onu terk edin. Allah’a karşı

sorumluluk duygusuyla hareket edin. Şüphesiz Allah’ın azabı çetindir.”139

Haşr sûresindeki ayetin bağlamı savaş ganimetleriyle ilgili olmasına rağmen ayet, sünnet’in bağlayıcılığı konusunda referans olarak kullanılmıştır. Bu durum, Kur’ân-ı Kerim’de özel bir olay için indirilmiş bir ayette eğer genel ifadeler varsa bu ifadeler sadece o olaya hasredilemez prensibinden hareketle açıklanmıştır.140

Bu ayetle ilgili tefsirlerde yapılan yorumlarda, genellikle Hz. Peygamber’in emirlerinin ve özellikle nehiylerinin bağlayıcılığı konusuna değinilmektedir. Mukâtil b. Süleyman (v. 150/767) bu ayetin birkaç defa nazil olmasının ardından Hz. Peygamber’in mut’a nikâhını nehyettiğini nakletmektedir.141

İbn Cureyc (v. 283/896), ayetteki emir ve nehiylerin umûma hamledildiğini, Hz. Peygamber’in iyi olanı emredip, zararlı olanı nehyettiğini belirtmiştir.142

Taberî (v. 310/923) ise “anhu” deki “hâ” zamirini “el-guluvv” aşırı gitme, haddi aşma olarak tefsir etmiş ve yasağın bu tür konularını kapsadığını söylemiştir.143

Ebû’l-Leys es-Semerkandî (v. 373/983), اوهتناف ifadesini وعنتماا “uzak durun, kaçınınız” olarak açıklamış, Allah Rasûlün’e isyan eden için şiddetli bir azabın varlığından bahsetmiştir.144

Zemahşerî (v. 538/1144), ayetin tefsirinde Hz.Peygamber’in emir ve nehiylerine uymamanın ve Rasûlullah’a muhâlif hareket etmenin azaba neden

138

Emre Dorman, Kur’ân-ı Kerim’deki Temel Emirler ve Yasaklar, (İstanbul: İstanbul yay., 2012), s. 12. Dorman, Kur’ân’da yer alan emir ve yasakların öğrenilerek Yaratıcının kullarından neler istediğinin öğrenilmeye çalışılmasını ve bunların uygulanılmasının gerekliliğini dile getirmektedir. Ayrıca Dorman, emir ve yasaklardaki ilahi hikmetin öğrenilmesi için Kur’ân’ın bir bütün olarak okunması tavsiyesinde bulunmaktadır.

139 Haşr, 59/7.

140 Osmanî, Sünnetin Değeri ve Bağlayıcılığı, s. 54.

141 Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukatil b. Süleyman, (Beyrut: Dâru İhyâi’-t-türâsi’l-arabî, 1423/2002), I, 367.

142 Maverdî, Tefsiru’l-Maverdî, (Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, t.y.), V, 504.

143 Taberi, Câmiu’l-beyân fî te’vîli’l-Kur’ân, (Beyrut: Müessesetü’r-risâle, 1421/2000), XXIII, 280. 144 Semerkandî, Bahru’l-ulûm, (Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, 1413/1993), III, 344.

olacağını dile getirmiş, uygun olanın Rasûlullah’ın verdiğini (emrettiğini) almak, nehyettiğini terk etmektir demiş ve İbn Mesûd’dan şöyle bir nakilde bulunmuştur: İbn Mesûd ihramlı olduğu halde üzerinde dikişli elbise bulunan bir adama onu çıkarmasını söylemiş, adam ise ona Allah’ın kitabından bununla ilgili bir ayet okumasını istemiştir. İbn Mesûd da bu ayeti okumuştur.145

Kurtubî (v. 671//1273), ayetle ilgili kadının teyze ve halası ile aynı nikâh altında bulundurulması konusuna değinmiş, bunun haram kılınmasının bu ayetten kaynaklandığını söylemiştir. Kur’ân’ın iki kız kardeşi aynı nikâh altında bulundurmayı yasakladığını, kadın ile teyzesini aynı nikâh altında bulundurmanın da bir tür kız kardeş durumu olduğunu, çünkü teyze ve halanın anne ve baba gibi olduklarını nakletmiştir. Bu tespitlerden sonra Kurtubî, دحاولا ئشلاك ةنسلا و باتكلا نلا “Kur’ân ve sünnet aynı şey gibidir” diyerek, Kur’ân ve sünnet ilişkisi hakkındaki kanaatini dile getirmiş ve sünnetteki nehiylerin de Kur’ân’dakiler gibi değerlendirilmesi gerektiğine atıfta bulunmuştur.146

Beydavî (v. 685/1286), ayet doğrultusunda, Allah Rasûlü’ne muhâlefetten kaçınılması gerektiğini, O’na (s.a) muhâlif olan için Allah’ın azabının çetin olacağını söylemiştir.147

İbn Kesîr (v. 774/1373), Hz. Peygamber’in “dubâ”148, “hantem”149, “nakîr”150, “muzeffet”i151

yasakladığını ardından bu ayeti okuduğunu nakletmiştir.152 Ebû’s-suûd Efendi (v. 982/1574), ayetin tefsirinde, Allah’ın Rasûlü’ne muhâlif davrananı, O’nun (s.a) emrine ve nehyine aykırı hareket edeni cezalandıracağı yorumunu yapmıştır.153

145 Zemahşerî, el-Keşşâf an hakâikı gavâmizi’t-tenzîl ve uyûni'l-ekâvil fî vücûhi't-te’vîl, (Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-arabî, 1402/1982), IV, 503.

146 Kurtubî, el-Câmi’ li-ahkâmi’l-Kur’ân, (Kahire: Dâru’l-kütübi’l-Mısriyye, 1384/1964), V, 124. 147

Beydâvî, Envâru’t-tenzîl ve esrâru’t-te’vîl, (Beyrut: Dâru İhyâi’t-türâsi’l-arabî, t.y.), V, 200. 148 Dubâ, su kabağıdır, bk. Zemahşerî, el-Fâik fî garîbi’l-hadîs, (Beyrut: Dâru’l-fikr, 1399/1979), I, 407.

149

Hantem, içki taşınılan yeşil çömlek veya küptür, bk. İbnü’l-Esîr, en-Nihâye fî garîbi’l-hadîs, (Beyrut: el-Mektebü’l-ilmiyye, 1399/1979), I, 448.

150 Nakîr, oyulmuş ağaç (kereste) tır, bk. Zemahşerî, el-Fâik, I, 1059. 151 Müzeffet, ziftle kaplanmış kaptır, bk. Zemahşerî, el-Fâik, I, 1059.

152 İbn Kesir, Tefsiru’l- Kur’âni’l-azim, (Dâru’t-tîbe, 1420/1999), VIII, 68. İbn Kesir bu şekilde ayetteki konu ganimetlerle ilgili de olsa, nassın genel olarak Hz. Peygamber’in bütün nehiylerini kapsadığını göstermek istemiş olabilir.

153 Ebûs’s-suud, İrşadu’l- akli’s-selim ilâ mezâyâ’l-Kur’âni’l-Kerîm, (Beyrut: Dâru İhyâi’t-türâsi’l- arabî, t.y.), VIII, 228.

Muhammed Tâhir b. Âşûr, ayetin, Allah’ın, Rasûl’ü vasıtasıyla emrettiklerine tutunmayı ve yasakladıklarını terk etmenin gerekliliğine işaret ettiğini söylemiş, takva’nın emirlere tutunmak ve nehiylerden uzak durmak anlamına geldiğini ileri sürmüştür.154

Sıddık Hasan Han Kannûcî (v. 1307/1890), ayetin Kur’ân’da sünnete ittibayı anlatan en genel ve en açık ayet olduğu görüşündedir. Ayrıca, bu ayetin, Hz. Peygamber’in ümmeti için sünnet olarak belirlediği bütün sünnetlere uymayı emrettiğini kabul etmektedir.155

Seyyid Kutub (v. 1386/1966), ayetin İslâmî bir prensibin bir temsili olduğunu ifade etmiş, teşriin kaynağının Hz. Peygamber’in Kur’ân veya sünnet olarak getirdikleri olduğunu belirtmiştir.156

Ayet-i kerime’nin tefsiri sadedinde Muhammed Esed’in (v.1413/1992) yorumu ise şöyledir:

“Birimizin kalkıp da Rasûl-i Ekrem (s.a) Efendimizin sırf rûhî ve ibadetle ilgili işlere dair emirleriyle günlük hayatımıza ve sosyal meselelere ait emirlerini birbiriyle uzlaştırmak istemesi, İslâm’ı bilmemesinden ileri gelir. (Çünkü onlar zaten içli-dışlı, birbiriyle uzlaşmış bir bütündür.) Bunun gibi birinci neviden olan emirlere uymaya mecbur olduğumuz, ikinci kısım emirlere ise uymaya mecbur bulunmadığımız şeklindeki görüş de sathî ve yanlıştır. Hatta “Kur’ân-ı Kerim ayetlerinden bazılarının, yirminci asırda yaşayan biz –ileri zekalılar(!)- için değil, vahyin indiği asırda yaşayan Araplar için gelmiş olduğu” şeklindeki bu görüş, İslâm’ın ruhuna aykırıdır. Bu, Hz. Muhammed Mustafa (s.a)’in taşıdığı ve temsil ettiği nurun kadir ve kıymetini inkar manası taşır. Nasıl bir Müslüman hayatı, onun rûhî ve bedenî varlığı arasında tam ve mutlak bir dayanışma üzerinde durması gerekli ise Peygamberimizin yolunun da, hayatı bir bütün olarak (en derin ahlâkî, amelî, şahsî ve ictimâî davranışların tümünü) kucaklaması gereklidir; işte sünnetin en derin manası budur!”157

154Tahir b. Aşur, et-Tahrîr ve’t-tenvîr, (Tunus: ed-Dâru’t-Tûnusiyye, 1404/1984), XXVIII, 87., Tahir b. Âşûr’un bu yorumu onun Hz. Peygamber’in nehiylerinin vahiy kaynaklı olduğunu düşündüğünü çağrıştırmaktadır.

155 Sıddık Hasan Han Kannuci, Fethu’l-beyân fî mekâsıdı’l-Kur’ân, (Beyrut: el-Mektebû’l-asriyye, 1413/1992), III, 341.

156

Seyyid Kutub, Fi zilâli’l-Kuran, (Kahire: Dâru’ş-şurûk, t.y.), VI, 3525.

157Muhammed Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, çev. Hayreddin Karaman, (İstanbul: İz yay., 2011), s. 80-81. Daha önce de değindiğimiz gibi emir konusu ile ilgili olmasına rağmen nehiy konusunda da anlam ifade eden bir yorumunda Esed, Rasûlullah’ın emirlerinin önem derecesinin

İlgili ayeti “sünnetin kat’î hüküm bildiren delil oluşu” başlığı altında yorumlayan Musa Cârullah Bigiyef’e göre ayette verilenlerden anlaşılan emirler, yasaklananlardan anlaşılan ise haramlık bildiren nehiylerdir. Bu ayetle Allah (c.c) Hz. Peygamber’e “mutlak teşrî” yetkisi vermiştir.158

Kitap (Kur’ân) ve sünnetlerin nasslarını “talep ve irşâd veya emir ve nehiy bildiren nasslar” ve “talep ve teklif

bildirmeyen ayet ve sünnetler” şeklinde ikiye ayıran Bigiyef, emir ve nehiy bildiren

nassların ibadet, muamelâta ait olduğunu, bu nasslara ilim ehlinin “tekâlîf” (yükümlülükler) adını verdiğini söylemiştir. Ona göre bu tür nassların tamamı naklî delillere dayanır ve hepsi kat’îdir.159

Bigiyef’in bu yorumundan onun hadislerdeki nehiylerin kat’î olarak bağlayıcı olduğu görüşünde olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Muhammed Takî Osmânî, ayete istinaden Hz. Peygamber’in emir ve yasaklarının inananlar için bağlayıcı olduğu ve haramlık ifade ettiğini söylemiştir. Bu nedenle Kur’ân, Hz. Peygamber’e hüküm koyma ve yasaklar getirme konusunda “meşrû bir otorite” vermiştir.160

Ayrıca ayetin, Hz. Peygamber’in dindeki otoritesini açıkça ifade ettiği, O’nun (s.a) tüm karar ve hükümlerinin bağlayıcı bir niteliğe sahip olduğunu gösterdiği öne sürülmüştür. Bu niteliğe istinaden İslam toplumu Hz. Peygamber’in otoritesini tasdîk etmiş, O’nun (s.a) sünnetini izlenmesi gereken bir model olarak kabul etmiştir.161

Hz. Peygamber’in Kur’ân’daki nehiy yetkisi ile birlikte gündeme gelen bir diğer konu Bigiyef’in de temas ettiği gibi O’nun (s.a) “tahrîm” yetkisidir. Kur’ân bu yetkiye şu şekilde değinmektedir:

“Kendilerine kitap verilenlerden, Allah’a ve ahiret gününe inanmayan,

Allah’ın ve Rasûlü’nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğip cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.”162

farklılık gösterebileceğini, daha önemli olanı yerine getirmemizin elbette daha evla olduğunu, ancak hiçbir emri terk etmeye hakkımızın olmadığını dile getirmektedir. Bk. Esed, Yolların Ayrılış Noktasında İslâm, s. 93.

158 Bigiyef, Kur’ân- Sünnet İlişkisine Farklı Bir Yaklaşım, s. 12. 159 Bigiyef, Kur’ân- Sünnet İlişkisine Farklı Bir Yaklaşım, s. 28. 160

Osmanî, Sünnetin Değeri ve Bağlayıcılığı, s. 55.

161Bk.Muhammed Mustafa el-A’zamî, Hadis Metodolojisi ve Edebiyatı, çev. Recep Çetintaş, (İstanbul: İz yayıncılık, 2010), s.27.

Hz. Peygamber’in nehiy yetkisi yanında tahrîm yetkisine de değinilen diğer bir ayette ise şöyle buyurulmaktadır:

فورعملاب مهرمأي ليجنلإاو ةاروتلا يف مهدنع ابوتكم هنودجي يذلا يملأا يبنلا لوسرلا نوعبتي نيذلا للاغلأاو مهرصإ مهنع عضيو ثئابخلا مهيلع مرحيو تابيطلا مهل لحيو ركنملا نع مهاهنيو مهيلع تناك يتلا

نوحلفملا مه كئلوأ هعم لزنأ يذلا رونلا اوعبتاو هورصنو هورزعو هب اونمآ نيذلاف “Onlar ki ellerindeki Tevrat ve İncil’de yazılı bulacakları ümmî Rasûl’e tâbî

olacaklardır. O elçi, onlara iyiliği emredecek, kötülüğü yasaklayacak, temiz olanları helâl, kötü olanları haram kılacak, onların yüklerini ve zincirlerini indirecektir. O’na inanan, destekleyen, yardım eden, onunla beraber indirilen nura uyanlar kurtuluşa ereceklerdir.”163

Bu ayetlerden yola çıkarak Sünnet’in bağlayıcılığı konusu temellendirilmeye çalışılmıştır. Bu temellendirmeye esas teşkil eden görüşe göre, Tevbe suresinde Allah (c.c) ve Peygamber’in “haram kılma” yetkisinden birlikte bahsedilirken, ikinci ayette sadece Peygamber’in tahrîm yetkisinden bahsedilmiştir. Dolayısıyla Hz. Peygamber Kur’ân’da değinilmeyen bir şeyi helâl veya haram kılabilir. Bu da O’nun (s.a) sünnetinin ve otoritesinin bağlayıcılığını gösterir.164

Ancak bu çıkarımın karşısında, Hz. Peygamber’in yasak koyma (nehyetme) eylemi ile tahrîm yetkisini ilişkilendirerek Allah’ın (c.c) yasakları (haram kıldıkları) ile Hz. Peygamber’in yasakları arasında bir fark olması gerektiği (veya olduğu) görüşü vardır.165

Konuyu değerlendiren Hayri Kırbaşoğlu söz konusu görüşü tenkit etmiştir. Ona göre Hz. Peygamber’in Kur’ân’ın helâl kıldığını haram kılması gibi bir durum söz konusu değildir. Bu söylemin altında Tahrîm suresinin ilk ayetleri vardır.166

Ancak ayetin sebeb-i nüzûlü dikkate alındığında bu durumun özel bir durum olduğu görülmektedir. Ayetin nüzûl sebebi olarak Hz. Peygamber’in

163 A’râf, 7/157. 164

Kırbaşoğlu, Hayri, İslâm Düşüncesinde Sünnet, (Ankara: Ankara Okulu yay., 2013), s. 171. 165

Bk. Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Sünnet, s. 172. Bu görüş paralelinde ileri sürülen diğer bazı iddilara göre, ayetlerde sözü edilen Hz. Peygamber’in haram kılma yetkisi sadece Kur’an’daki haramları tebliğdir; Kur’an’daki nehiylere haram, Hz. Peygamber’in nehiylerine yasak denilmelidir; haramlar değişmez ancak yasaklar değişebilir; Hz. Peygamber’e yasaklama yetkisi verilmiş ancak O (s.a) Kur’an’a uymak zorundadır.

166 “Ey Peygamber, eşlerinin gönlünü almak, onları memnun etmek için, Allah’ın sana helâl kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun? Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. Şüphesiz Allah, yeminlerinizi bozmanızı sizin için meşrû kılmıştır.”

eşlerinden birinin ikram ettiği bal şerbetini diğer eşlerinin kıskançlık duygusuna kapılarak, Allah Rasûlü’ne kendisinden kötü bir koku geldiğini söylemeleri üzerine Hz. Peygamber’in bir daha bal şerbeti içmemeye yemin etmesi rivâyet edilmektedir. Kırbaşoğlu bu bilgiye dayanarak Hz. Peygamber’in Kur’ân’ın helâl kıldığını haram kılma iddiasını kabul etmemekte ve bunu şöyle ifade etmektedir:

“…Burada “helâl” olan bal şerbetinin hükmünün değiştirelerek “haram” kılınması elbette söz konusu değildir. Çünkü Hz. Peygamber bütün Müslümanları bağlayıcı bir hüküm olarak “bal şerbeti herkese haramdır” dememiş, sahabeden hiçbirisi de Hz. Peygamber’in bu davranışına bakarak helâl olan bal şerbetinin artık haram olduğunu aklına getirmemiştir. Bir anlamda Hz. Peygamber, hükmü helâl olan bal şerbetini, sadece kendi şahsına yasaklamış, onu içmemeye and içmiştir. Binâenaleyh, olayın genel bir teşriî nitelik taşıdığı söylenemez. Böyle olunca da bu ayete dayanılarak Hz. Peygamber’in Kur’ân’da zikri geçmeyen konularda kullandığı helâl- haram kılma yetkisinin şâibe altına sokulmasının doğru olamayacağı da anlaşılmış olmaktadır.”167

Kırbaşoğlu, Hz. Peygamber’in nehiylerine “yasak”, Allah’ın (c.c) nehiylerine “haram” denilmesi gerektiği görüşünü “haram” kelimesinin lügat anlamından yola çıkarak yanlış bulduğunu ifade etmektedir. Çünkü haram kelimesinin lügat anlamı “yapılması yasak olan şey” dir. Dolayısıyla haram ve yasak ifadelerini birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bu iki kelime arasını anlam açısından ayırmak suretiyle Hz. Peygamber’in haram kılma yetkisinin olmadığı ispat edilemez.168

Kırbaşoğlu’na göre Hz. Peygamber’in “haram-helâl” kılması, Kur’ân’daki helâl-haramların illetlerinin göz önünde bulundurulması ve genişletilmesinden ibarettir. Daha anlaşılır bir ifade ile, Hz. Peygamber’in haram kıldıkları (yasakladıkları) Kur’ân’a dayanılarak haram kılınanlardır (yasaklananlardır).169

Kırbaşoğlu, bu yasaklar hakkındaki hükmün ancak Kur’ân’a aykırılık gerekçesi veya illetin geçerliliğini yitirdiğinin ortaya konulması ile değişebileceğini kabul etmektedir. Aksi takdirde Hz. Peygamber’in haram kıldığı şeylerin hükmünün değişebilirliğini iddia etmek

167 Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Sünnet, s. 176-177. 168 Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Sünnet, s. 178. 169 Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Sünnet, s. 179, 181.

mümkün değildir.170

Bu değerlendirmelerin ardından Kırbaşoğlu’nun ulaştığı nihâî sonuçlar şunlardır:

1. Hz. Peygamber’in Allah’ın kendisine verdiği yetkiye dayanarak, Kur’ân’da temas edilmeyen konularda “haram kılma” yetkisi vardır.

2. Hz. Peygamber’in bu yetkisi sınırsız ve kayıtsız bir yetki olmayıp, Kur’ân’a dayalı ve onunla uyum halinde olma şartı ile bağımlıdır.

3. Bu bakımdan Hz. Peygamber’in “haram” hükmü vermesini, O’nun (s.a) hiçbir kurala dayanmayan mücerred şahsî kanaatinin bir ürünü olarak görmek yanlıştır.

4. Hz. Peygamber’in “haram kılma” yetkisini kullanırken hata ettiğini ve mesela Kur’ân’ın lafzına ve ruhuna aykırı “haram” hükümleri verdiğini gösteren rivâyetlere –şayet varsa- bakılarak Hz. Peygamber’in bu yetkisini kullanmada başarılı olamadığını, dolayısıyla bu hükümlerin tamamının değişebileceğini gündeme getirmeden önce, bu rivâyetlerin doğru olup olamayacağı hususu üzerinde düşünmek ve bu rivâyetleri gerektiğinde reddetmek daha sağlıklı bir yaklaşım olur.”171

Hz. Peygamber’in haram kılma (tahrîm) yetkisinin gündeme getirildiği ayetleri, Hz. Peygamber’i bir tarafa bırakarak sadece Allah’ın haram kıldıkları şeklinde anlama, buna karşın, bu ayetleri “Allah’a rağmen” tahrîm kılabilme şeklinde anlamak doğru bir yaklaşım değildir. Bu durumda tartışılması gereken Hz. Peygamber’in tahrîm yetkisinden önce, hadisin değer ve konumunu da direkt olarak ilgilendiren, O’nun (s.a) hüküm yetkisinin olup olmadığının belirlenmesidir.172

İlgili ayetler bağlamında yapılan Hz. Peygamber’in “tahrîm” veya “yasak koyma” yetkisi diğer deyişle Kur’ân dışı hüküm koyması etrafında gelişen tartışmaların kaynağı, hadislerin mütevâtir olmayışı ve kat’îlik- zannîliktir. Aslında bu konu, Hz. Peygamber’in dindeki otoritesi ile ilgili bir problem özelliği taşımaktadır.173

170 Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Sünnet, s. 181. 171

Kırbaşoğlu, İslâm Düşüncesinde Sünnet, s.182.

172 Yavuz Ünal, Hadisin Doğuş ve Gelişim Tarihine Yeniden Bakış, (İstanbul: Ensar yay., 2010), s. 26- 27.

Zikredilen iki ayette Hz. Peygamber’in Kur’ân’ın helâl ve haram kıldıkları hakkındaki yetkisinden bahsedilmemektedir. Ayetlerde Hz. Peygamber’in eşyanın mübâhlığı veya haramlığı konusunda yeni hukukları ortaya koyabilme, meşrû ve gayr-i meşrû kılabilme, dînî kurallar getirebilme fonksiyonlarından bahsedilmektedir. Tevbe suresinin yirmi dokuzuncu ayetinden hareketle haram koyma yetkisi Allah Rasûlü’ne de verilmiş ve Hz. Peygamber bu yetkiyi Allah’ın izniyle kullanmıştır. Hz. Peygamber bu yetki ve otoriteye sahiptir, dolayısıyla inananlar bu otoriteye Allah’ın otoritesine boyun eğdikleri gibi boyun eğmelidirler.174

Hz. Peygamber’in bu yetkisinin sağlaması yapılabilir. Hz. Peygamber, peygamber sıfatıyla bir şey söyler veya yapar, aksine bir vahiy gelmezse, bu durum O’nun (s.a) söz veya fiilinin zımnen onaylanmış olduğunu göstermektedir.175

Hz. Peygamber’in nehiy yetkisini farklı ayetler176

paralelinde değerlendiren Muhammed Ali Sâbûnî’ye göre Hz. Peygamber’e ait söz, fiil ve takrirler uymamız ve gereğiyle amel etmemiz gereken nasslardır. Çünkü Hz. Peygamber’in tebliğ ettikleri Allah tarafından kulları için konulmuş hükümlerdir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in emrettiğini yapmayan, nehyettiğinden kaçınmayan Allah’ın emrine karşı gelmiş olur.177

Hz. Peygamber’in nehiy ve tahrîm yetkisi ile ilgili tartışmalara rağmen, özellikle Haşr sûresi yedinci ayet çerçevesinde yapılan yorumlara göre, müfessirlerin neredeyse tamamı, Hz. Peygamber’in nehiy yetkisinin varlığını kabul etmişler ve ayete istinâden sünnette yer alan nebevî emir veya nehiylerin bağlayıcılığına ve bu bağlayıcılığın devamlılığına vurgu yapmışlardır. Ancak özellikle son dönemlerde sünnetin bağlayıcılığı hakkında yapılan tartışmalar, Hz. Peygamber’in nehiy ve

174 Osmânî, Sünnetin Değeri ve Bağlayıcılığı, s. 52-53. Osmânî, aynı konuyu farklı bir ayet perspektifinde de değerlendirmektedir. “Kim Rasul’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur” (Nisâ, 4/80) ayetinin yorumunda şöyle söylemektedir: Şu halde Allah emirlerini sadece peygamberleri vasıtasıyla iletmekte ve O’na itaat, peygamberlere itaat olmaksızın gerçekleşmemektedir. Öyleyse bir peygamber bir şey emrettiğinde veya bir şey yasakladığında bunu kendi şahsi yetkisi ile yapmaz, bilakis o bunu Allah’ın bir elçisi sıfatıyla yapar.” bk. Osmânî, Sünnetin Değeri ve Bağlayıcılığı, s. 23. 175 Osmânî, Sünnetin Değeri ve Bağlayıcılığı, s. 46.

176 Ahzab, 33/36 ve Nisa, 4/80. “Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkekle ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah’a ve Rasûlü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur”, “Kim Rasûl’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Yüz çevirenlere gelince, seni onların başına bekçi göndermedik.”

177 Muhammed Ali Sâbûnî, Nebevî Sünnet, çev. Muammer Bayraktutar, (İstanbul: Yasin yay., 2012), s. 59.

tahrîm yetkisi konusuna da yansımış ve O’nun (s.a) Kur’ân’a rağmen böyle bir yetkiye sahip olmadığı dile getirilmiştir. Fakat kâhir ekseriyetin ilgili ayetler çerçevesinde, bu yetkiyi kabul ettiği görülmektedir. Söz konusu yetki, bazı hadislerde bizzât Hz. Peygamber tarafından dile getirilmiş ve vurgulanmıştır.