• Sonuç bulunamadı

Romer’in Yatay Ürün Geliştirme Modeli: AR-GE Temelli İçsel

2. İÇSEL BÜYÜME TEORİSİ VE TEKNOLOJİ BOYUTU

2.2. İçsel Büyüme Modelleri

2.2.2. Doğrudan Teknolojik Gelişme ve Rekabetçi Olmayan Piyasalara Dayalı

2.2.2.1. Romer’in Yatay Ürün Geliştirme Modeli: AR-GE Temelli İçsel

Teknolojik gelişme ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi açıklamaya yönelik

geliştirilen ve içsel büyüme modellerinde Schumpeterian fikirlere yer veren ikinci dönem modellerden ilki, Romer’in (1990b) teknoloji üretimini diğer geleneksel mallardan ayrı

olarak incelediği içsel teknolojik gelişme modelidir. Bu modelde sunulan açıklamalar üç önermeye dayanmaktadır63. Birincisi, teknolojik gelişme ekonomik büyümenin merkezinde yer almaktadır. Büyümenin kaynağı kısmen dışlanabilir ve rakip olmayan bir girdi olan teknolojik gelişmedir. İkincisi, teknolojik gelişme piyasa teşvikleri sonucu bireyler tarafından bilinçli faaliyetlerle ortaya çıkmaktadır. Bunun için çıkarını gözeten bireyler teknolojik gelişmeyi bir süre için dışlayarak bundan kendilerine yarar sağlamalıdırlar. Üçüncüsü, teknoloji girdisinin üretim maliyeti onun ilk sabit maliyetine eşit sayılabilmektedir. Onu tekrar üretme ve kullanmanın maliyeti çok düşüktür. Bu açıdan teknoloji diğer geleneksel mallardan farklı özelliklere sahip bulunmaktadır. Romer bu üç önerme ile birlikte ele alındığında, rekabetçi piyasa koşullarının teknolojik gelişme için

uygun bir ortam olmayacağını belirtmektedir.

Bu modelin esas aldığı mal grubunun rakip olmayan ancak kısmen dışlanabilir

mallar olması önceki modellerden farklı sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Bir malın rakip

63

Romer Paul M.;(1990b) “Endogenous Technical Change”, Journal of Political Economy, 98(5), Kısım.2, s.72.

59

olmaması, o malın bir kişi ya da firma tarafından kullanılmasının diğerlerinin kullanımını sınırlamaması anlamına gelmektedir. Dışlanabilirlik ise, bir malın sahibi ya da kullanıcısı tarafından başkalarının yararlanmasının engellenebildiği bir durumun ifadesidir. Bu yüzden rakip olmama özelliğine sahip bir mal, yasal sistemin gereği olarak sadece bir ekonomik birimin kullanımına açık olabilir. Fikri mülkiyet hakları şeklindeki yasal düzenlemeler, teknoloji ve bilgi gibi bir kez üretildikten sonra tekrar kullanmanın önemsiz sayılabilecek maliyeti olan malların tekrar üretimini teşvik mekanizması görevi yapabilir.

Aksi takdirde ilk sabit üretim maliyeti çok yüksek olan bu tür mallar, rekabetçi piyasa ortamında maliyetinin altında bir fiyat ile değiştirilecektir ve hiçbir rasyonel firma tekrar

üretim yapamayacaktır. Eğer teknolojik gelişme bilinçli ve piyasa merkezli teşviklerle

ortaya çıkacaksa, bu teşvik tekelci piyasaları gerektirmektedir. İlk dönem içsel büyüme

modellerinde, rakip olmayan ve dışlanamaz bir malın üretimi esas alındığından rekabetçi

denge koşulları temin edilmektedir. Ancak bu modellerde teknolojik gelişmenin teşviki

konusu açıklığa kavuşturulamamıştır.

Teknolojik gelişme, işgücünün verimliliğini arttırmakta ve daha etkin yapmaktadır.

Bireyde içerilen teknolojik gelişmenin ekonomik büyüme üzerindeki olumlu etkisi bilinmektedir. Bununla birlikte Romer etkin işgücünün ifadesi olan beşeri sermaye ile

teknolojik bilgi arasındaki önemli bir farkı ortaya koymaktadır. İlk olarak beşeri sermayenin rakip olma özelliği vurgulanmaktadır. Bunun sebebi, bireyin fiziksel varlığı ile sahip olduğu becerilerin birbirinden ayrılmaz nitelikte olmasıdır. Yani bireyde içerilen teknolojik etkinlik bireyin fiziksel varlığıyla birlikte hareket etmektedir. Birey öldüğü zaman beşeri sermaye de birlikte yok olmaktadır. O halde beşeri sermaye hem rakiptir, hem de aynı anda birden fazla yerde kullanılamadığı için dışlanamaz bir yapıya sahiptir. Halbuki teknoloji bu tür bir fiziksel nesneye bağlı değildir. Geliştirilen bir teknolojik bilgi, onu geliştiren birey ölse de varlığını devam ettirmektedir. Diğer taraftan birim başına beşeri sermaye üretim maliyeti, kopyalama olmaması nedeniyle aynıdır. Bu yüzden malların rakip olmama özelliği, Romer’in büyüme modelinde iki önemli unsuru

beraberinde getirmektedir. İlk olarak, rakip olmayan mallar kişi başına bazda sınırsız

olarak biriktirilebilmektedir. Çünkü beşeri sermayede olduğu gibi fiziksel bir nesneye bağlı

yapıda değildir. İkincisi, bilgi ve teknolojinin rakip olmama özelliğini kabul etmek

yayılmaların (dışsallıklar) varlığını ortaya çıkarmaktadır. Bu iki unsur, ekonomik büyüme

için önemli olan artan getirilerin rakip olmama özelliğiyle yakından ilgili olduğunu

60

teknoloji üreten araştırma sektöründe yoğun olarak kullanılmasıdır. Romer’in (1986) bilgi yayılmaları modelinde piyasa ölçeği olarak toplam nüfus ele alınırken, bu modelde ekonomik büyüme oranını etkileyen ölçek değişkeni beşeri sermaye kabul edilmektedir.

Araştırma sektörü, ara malları sektörü ve nihai mallar sektöründen oluşan üç sektörlü modelde sermaye, işgücü, beşeri sermaye ve teknoloji seviyesi indeksinden oluşan dört temel girdi kullanılmaktadır. Modelin işleyişine ilişkin ana varsayımlar ise şöyledir.

- Nüfus ve işgücü arzı sabittir.

- Nüfus içindeki toplam beşeri sermaye stoku ve piyasaya arz edilen beşeri sermaye

miktarı sabittir.

- Sermaye faktörü çıktıdan vazgeçilmesi suretiyle biriktirilebilmektedir. Bu varsayım sermaye mallarının nihai çıktı sektöründeki gibi aynı teknolojiye sahip olan farklı bir sektörde üretildiği varsayımına eşit bulunmaktadır. O halde tüketimden vazgeçmek,

kaynakları tüketim sektöründen sermaye sektörüne kaydırmakla eşdeğerdir.

- Bütün sermaye malları tam ikame özelliğine sahiptir.

- Sermaye malları yıpranmamaktadır.

Nihai mal sektöründe nihai çıktı Y’yi üretmek için, vasıfsız işgücü (L), beşeri sermaye (HY) ve farklılaştırılmış dayanıklı sermaye malları x(i) girdileri kullanılmaktadır.

Buna göre üretim fonksiyonu,

∞ − − = 0 1 ) (i di x L H Y Yα β α β

dır. Sektörde tam rekabet bulunmaktadır ve üretim fonksiyonu ölçeğe göre sabit getiri

teknolojisine sahiptir.

Modelde araştırma sektöründe kullanılan girdiler, beşeri sermaye ve yeni bilgi

üretmek için gereken mevcut bilgi stokudur. Bu sektörün çıktısı ise teknolojik bilgiyi ifade eden projeler şeklinde ifade edilmektedir. Projeler üretildikten sonra ara malı üreten

firmalara satılmaktadır. Bilginin rakip olmayan bir özelliğe sahip olması nedeniyle bilgi

61

rekabet piyasa koşullarında çalışmaktadır. Modelde teknolojik gelişmeyi içsel yapan fonksiyonu gösteren formül, toplam proje stokundaki değişimi gösteren eşitliktir.

A H A& =∂ A

Burada ∂, verimlilik parametresi, HA ise araştırmada kullanılan beşeri sermaye miktarını vermektedir. Bu eşitliğe göre projelerin çıktısı, HA ve A’nın her birinde diğerleri sabit tutulduğu zaman doğrusal olma özelliğine sahiptir. A’daki doğrusallık çok önemlidir,

çünkü sınırsız büyümeyi mümkün kılmaktadır. Toplam proje bilgi stoku ne kadar büyük olursa araştırma sektöründe çalışan bir mühendisin verimliliği o kadar yüksek olacaktır.

Verimliliğin artması araştırma sektöründe çalışan beşeri sermaye miktarının artmasını

temin etmektedir. Aksi takdirde araştırma sektöründeki beşeri sermaye imalat sektörüne

hareket edecek ve ekonomik büyüme yavaşlayacaktır.

Diğer taraftan araştırmaya daha çok beşeri sermaye tahsis edilmesi, daha yüksek bir

yeni proje üretim oranına yol açmaktadır. Bu durumda bilgi faktörü üretim fonksiyonuna iki farklı şekilde girmektedir. İlk olarak, yeni bir proje çıktı üretmek için kullanılabilen

yeni bir malın üretimine imkan vermektedir. İkinci olarak, yeni bir proje toplam bilgi

stokunu arttırmakta ve bu yolla araştırma sektöründeki beşeri sermayenin verimliliğini

yükseltmektedir. Dolayısıyla yeni bir projenin patent şeklindeki koruma sonucu ilk

faydaları dışlanabilir, ancak ikinci aşamada araştırma sektöründe bilgi stoku bütün araştırmacılara açık olduğu için, projeden sağlanan faydalar dışlanamaz bir nitelik kazanmaktadır. Araştırma sektörü bu özellikleri itibariyle artan getiri koşullarında çalışmaktadır.

Ara malları sektöründe nihai mal sektöründe kullanılmak üzere dayanıklı sermaye malları üretilmektedir. Üretim için kullanılan girdi araştırma sektöründen satın alınan projelerdir. Firmalar x(i) birim dayanıklı malları ürettikten sonra nihai mal sektöründeki firmalara kiralamaktadırlar. Ara malları sektöründe daha fazla mal üretmek için vazgeçilmiş tüketimin artması gerekmektedir. Vazgeçilmiş tüketimin oranı ile dayanıklı malların üretim oranı bire birdir. Bir başka ifadeyle, 1 birim vazgeçilmiş tüketim, η ,

62 ) ( ) ( ) (t Y t C t K& = −

formülü ile gösterilmektedir. C(t) toplam tüketimdir. Birim başına değişim, vazgeçilmiş

tüketim açısından

=

= iA xi

K η 1 şeklinde ifade edilir. Bu yüzden H ve L sabitken, K

vazgeçilmiş tüketim kadar büyümektedir.

Bu sektör tekelci rekabet piyasası şartlarında çalışmaktadır. Araştırma sektöründen

projeyi satın alan bir firma x(i) birim dayanıklı sermaye malının tek üreticisi olmaktadır. Bu şekildeki piyasa hakimiyeti modelde, AR-GE’nin bilinçli ve özel kar maksimizasyonu

güden firmalar tarafından sürdürülmesini temin eden piyasa teşvik mekanizmasıdır.

Tekelci firma x(i) sermaye malının üretiminde hakim konumdadır, fakat kullandığı

projenin içerdiği teknolojik bilginin araştırma sektöründe kullanılmasını

engelleyememektedir. i firması sermaye malı x(i)’nin tek satıcısı olacağından aşağı doğru

eğimli talep eğrisiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Sektörde tekelci firmanın karı,

( )t r t P( ) A

π = dır. Yeni bir dayanıklı sermaye girdisi üretme kararı, net gelir akımının bugünkü değeri ile projeye yapılan başlangıç yatırım maliyeti, PA, arasındaki kıyaslama sonucu verilmektedir. r faiz oranını göstermektedir. Bu eşitlik zamanın her noktasında marjinal maliyetin üzerindeki gelirlerin, bir projenin başlangıç yatırım maliyetine ilişkin faiz giderini tam karşılamak durumunda olduğunu göstermektedir.

Sabit beşeri sermaye arzı varsayımı altında sektörler arasında beşeri sermayenin kullanım kısıtı, H = HY +HA şeklindedir. HY nihai mal sektöründe ve HA araştırma

sektöründe kullanılan beşeri sermaye miktarını göstermektedir. Beşeri sermayenin marjinal ürünü aldığı ücrete eşittir. Bu şartlarda araştırma sektöründe projenin fiyatı, PA ve beşeri

sermayenin aldığı ücret, ωH, arasındaki ilişki, ωH =PAA dır. Beşeri sermayenin

sektörler arasında dağılımını belirleyen koşula göre, beşeri sermayeye ödenen ücret her iki

sektörde aynı olmalıdır.

Dengeli büyüme oranı ile faiz oranı arasındaki ilişki, HY =HHA kısıtı altında

63 r H H g A . ) )( 1 ( α β α β α δ δ + − − − = =

Bu eşitlik sermaye malları piyasasında eksik rekabetin etkilerini kapsayan ve modelin teknolojik yönünün sonuçlarını özetleyen bir yapı sunmaktadır. “Araştırma sektöründe beşeri sermayeye yatırım yapmanın getirisi, gelecekte bir projenin üreteceği net gelirin bir akımı şeklindedir. O halde eğer faiz oranı daha yüksekse net gelir akımının bugünkü değeri daha düşük olacaktır. Araştırmaya daha az beşeri sermaye tahsis edilecek ve büyüme oranı da düşecektir64.

Modelde, farklı bir araştırma sektörü ile birlikte beşeri sermayeye yapılan yatırımların piyasa teşvik mekanizması aracılığıyla ekonomik büyümeye olumlu etki

yapması beklenmektedir. Böylece ülkeler arasında araştırma sektöründe çalışan beşeri

sermaye miktarındaki farklılıklar değişik büyüme oranlarını da açıklayabilmektedir. Bu

çerçevede modelden çıkan sonuçlar şöyle ifade edilebilir.

- Fiziksel sermayenin sübvansiyonu büyüme üzerinde düşük bir etkiye sahip

olmaktadır. Bunun yerine götürü vergilerle finanse edilen bir sübvansiyon ile araştırma

sektöründeki istihdamın teşvik edilmesi uzun dönemde büyüme oranının artışına yol

açacaktır.

- Eğer toplam beşeri sermaye seviyesi çok düşük olursa durgunluğun ortaya

çıkması, bir başka ifadeyle büyümenin görülmemesi mümkün olabilir. Bu, bazı ülkelerdeki sıfıra yakın kişi başına gelir büyüme performansını ve büyüme oranlarındaki farklılıkları

izah edebilir.

- Araştırma sektöründe çok az beşeri sermaye istihdamına neden olan iki unsur söz konusudur. Birincisi, araştırmanın pozitif dışsal etkileri nedeniyle araştırmacının projelerin getirisini alamamasından kaynaklanmaktadır. İkincisi, ara malları sektöründeki firmalar tarafından satın alınan proje girdisinin marjinal maliyetinin üzerinde fiyatlama nedeniyle, girdinin marjinal toplumsal ürünü ile piyasa bedeli arasındaki açılarak proje üreticisinin toplumsal getirinin altında yarar elde etmesi durumudur. Sonuçta devlet farklı sektörler arasında beşeri sermayenin dağılımını etkileyemiyorsa, ikinci en iyi politika beşeri sermaye üretiminin sübvanse edilmesi olacaktır.

64

- Büyük nüfuslu ülkelerin yüksek beşeri sermaye stokuna sahip ülkelerle bütünleşmeleri ve ticaret yapmaları büyüme için olumlu etki yapacaktır.

2.2.2.2. Grossman ve Helpman’ın Dikey Ürün Geliştirme Modeli: Kalite