3. BÖLÜMÜN GENEL DEĞERLENDİRMESİ
1.1. Eğitim-Beşeri Sermaye ve Ekonomik Büyüme
Eğitimli işgücü kaynağı içsel büyümenin temel unsurlarından birisi olarak görülmektedir. Eğitim düzeyinin artması, ekonominin beşeri sermaye birikimini veya stokunu yükseltmekte ve işgücünün verimliliğini arttırmaktadır. Bu yönüyle beceri düzeyi artan işgücünün bir üretim faktörü olarak toplam çıktıya yaptığı katkının pozitif olacağı bütün büyüme teorilerinin ortak görüşüdür. Ancak bu olgu içsel büyüme modellerinde
olduğu kadar açık bir biçimde kuramsal düzeyde ifade edilmemiştir. İçsel büyüme teorisi
eğitimin ulusal ekonomik büyümeyi iki yolla etkileyebileceğini varsaymaktadır. İlk olarak,
“beşeri sermaye neoklasik modelin aksine açıkça üretim fonksiyonuna bir faktör girdisi
olarak dahil edilmektedir. Bireysel eğitim ve yatırım tercihleri modele girmekte, ayrıca
çoğu kez beşeri sermayenin dışsal etkilere sahip olmasına imkan verilmesiyle ölçeğe göre
sabit getiri varsayımından uzaklaşılmaktadır. İkincisi, içsel büyümeye yol açan faktörler
(özellikle teknolojik gelişme) beşeri sermaye stokuyla ilişkilendirilmektedir. Bunun nedeni
bir yandan beşeri sermayenin doğrudan yeni bilgi/teknoloji ürettiğinin varsayılması ya da
beşeri sermayenin yeni bilgi/teknoloji üreten bir araştırma sektörü için önemli bir girdi
olmasıdır75. Yapılan çalışmalar eğitimin hem miktar boyutuyla hem de kalite boyutuyla ekonomik büyüme için önemli olduğunu göstermektedir. Fakat beşeri sermayenin üretime
yaptığı katkının ölçülmesinde kullanılacak göstergeler konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Beşeri sermayenin belirlenmesinde, stok değişkenler ( okullaşma oranları, okuryazarlık oranları), akım değişkenleri (okul kayıt oranları) ve kalite değişkenleri (öğrenci-öğretmen oranı, öğretmen ücretleri, okul yılının uzunluğu, uluslararası test puanları) gibi değişkenlere başvurulabilmektedir. Sadece miktar belirten ölçüler dikkate alındığında sonuçlar yanıltıcı çıkabildiğinden, kalite değişkenlerinin de beşeri sermaye ölçümüne dahil edilmesi gerektiği ifade edilmektedir.
Beşeri sermaye faktörünün belirlenmesinde esas alınacak ölçülere ilişkin farklı yaklaşımların gerisinde, ekonomik büyümeyi açıklamaktaki katkısının değişik yönlerden
ele alınması yatmaktadır. Lucas’ın (1988) modelinde ekonomik büyüme beşeri sermaye
birikimi tarafından sürdürülmektedir. Birikim eğitimde akım değişkenlerle ölçülmektedir.
Buna karşılık AR-GE temelli modellerde, araştırma sektöründe istihdam edilen yüksek
eğitimli işgücü miktarı ekonomik büyüme için önemli görülmektedir. Dolayısıyla “genel
75
Sianesi Barbara, John Van Reenen;(2003) “The Returns to Education: Macroeconomics”, Journal of Economic Surveys , 17(2), s.163.
78
beşeri sermaye birikim fikri eğitimin farklı türleri arasında ayrım yapmazken, yenilik üretimi yaklaşımı yüksek eğitimi ve AR-GE temelli büyümeyi sağlayacak gelişmiş
araştırma kurumlarının desteklenmesinin önemini vurgulamaktadır”76. Beşeri sermaye birikimini esas alan modellerden birisinde, Glomm ve Ravikumar (1992) Lucas’ın (1988) yaklaşımını benimsemekle birlikte, beşeri sermaye yatırımlarında kamu sektörünün rolünü incelemektedir. Bireylerin özel eğitim ve kamu eğitimi yapabildikleri bir ekonomide beşeri sermaye yatırımları büyümenin itici gücüdür ve kamu eğitimi bu yönden öncelikli bir
konuma sahiptir. Glomm ve Ravikumar (1992) “kamu eğitiminin gelir eşitsizliğini özel
eğitimden daha hızlı azalttığını ifade etmektedir. Diğer taraftan başlangıç gelir eşitsizlikleri
çok yüksek olmadığı taktirde özel eğitim daha yüksek kişi başına gelir ortaya
çıkarmaktadır”77. Bu nedenle gelir dağılımı eşitsizliği yüksek ve düşük gelir seviyelerinde
başlayan bir ekonomide, kamu eğitimine yapılacak yatırımların ekonomik büyüme için
önemli olduğu vurgulanmaktadır.
Kamu eğitim harcamaları ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkileri Blankenau ve
Simpson (2004) bir içsel büyüme modeli çerçevesinde inceleyerek farklı bir yaklaşım
ortaya koymaktadırlar. Bu modelde kamu eğitim harcamalarının büyüme üzerindeki etkilerinin monoton biçimde gelişmediği, aksine bu harcamaların finansman biçimine bağlı
olarak değişebileceği gösterilmektedir. Finansman biçimi ekonomideki vergi yapısıyla ilgili olduğundan, artan kamu harcamaları bazı durumlarda özel eğitim harcamaları veya büyümeye katkı yapan sermaye birikim sürecini olumsuz etkileyerek ekonomik büyümenin azalmasına yol açabilmektedir. Bu nedenle örneğin tüketim üzerinden alınan vergilerle finanse edilen eğitim harcamaları büyümenin artmasını sağlamaktadır. Modele göre, “beşeri sermaye birikimi büyümeyi sürdürmektedir ve kamu ve özel beşeri sermaye harcamaları beşeri sermaye birikimine katkı yapmaktadır. Kamu eğitim harcamalarının ekonominin çıktısına oranla payının artmasının doğrudan etkisi durağan durum büyüme oranında bir yükselmedir. Bununla beraber büyümeyi etkileyen diğer faktörlerdeki genel denge ayarlamaları tersi yönde hareket edebilmektedirler”78. Vergileme yapısındaki farklılıklar ekonomideki bireylerin tasarruf kararları üzerine etki yaptığından , eğitim
76
Storesletten Kjetil, Fabrizio Zilibotti;(2000) “Education, Educational Policy and Growth”, Swedish Economic Policy Review, 7, s.44.
77 Glomm Gerhard, B. Ravikumar;(1992) “Public Versus Private Investment in Human Capital: Endogenous
Growth and Income Inequality”, Journal of Political Economy, 100(4), s.832.
78
Blankenau William F., Nicole B. Simpson;(2004) “Public Education Expenditures and Growth, Journal of Development Economics , 73(2), s.601.
79
harcamalarındaki artışın büyüme üzerindeki pozitif etkisi, bu vergilerin diğer büyüme kaynaklarında ortaya çıkan negatif etkinin daha baskın olmasıyla sonuçlanmaktadır. Bu ise vergi politikalarının beşeri sermaye birikimi ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkileri belirlemede önemli olduğunu göstermektedir.
Beşeri sermaye birikiminin ekonomik büyümeyi belirlediği içsel büyüme modellerinin büyük bir bölümünde eğitimin getirisinin sabit olduğu varsayılmaktadır Bu
durum beşeri sermaye biriktiren ülkelerin büyümesini sürdürmektedir. Trostel (2004)
beşeri sermayenin getirisinin sabit olmadığını, ancak ekonomik kalkınma ve büyüme
üzerinde olumlu etkisi bulunduğunu ifade etmektedir. Trostel’in analizine göre, eğitime
yapılan başlangıç yatırımları artan getiriye sahipken, eğitim düzeyi arttıkça getirisi
azalmaktadır. Eğitim yılındaki değişmelerin ücret oranında meydana getirdiği yüzde
değişmelerin ortaya koyduğu sonuçlar sabit getiriye karşıt kanıtlar sunmaktadır. Bununla
birlikte “eğer yeterince büyük dışsal getiriler varsa, beşeri sermaye birikimi tarafından
sürdürülen içsel büyüme beşeri sermayenin azalan özel getirisiyle bile hala mümkündür.
Üstelik önemli başlangıç artan getirilerin olduğu bulgusu, beşeri sermaye birikiminin
ekonomik kalkınma ve büyüme geçişlerinde önemli bir role sahip olduğunu ima etmektedir”79. Gemmel (1996) hem akım değişkenleri hem de değişkenlerini kullanarak
oluşturduğu beşeri sermaye kaynağının ekonomik büyümeye katkısını araştırmıştır. 1960- 1985 dönemini kapsayan çalışmada, örneklem gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler şeklinde ve gelir düzeylerine göre sınıflandırılarak çeşitli beşeri sermaye ölçülerinin etkileri tahmin edilmektedir. Bütün örnek için beşeri sermaye stoku ve birikiminin daha hızlı gelir büyümesine neden olduğu görülmektedir. Ayrıca kısa ve uzun dönem gelir büyümesinde, başlangıç dönem beşeri sermaye stokunun pozitif katkısı bulunmaktadır. Düşük ve daha yüksek gelir düzeylerindeki gelişmekte olan ülkelerde ilk ve orta öğretim seviyesi gelir büyümesine önemli katkı yaparken, yüksek öğretim gelişmiş ülkeler için daha anlamlı sonuçlar vermektedir. Gemmel’in sunduğu kanıtlar “Romer’in (1990) daha büyük beşeri sermaye stokunun fiziksel sermayeye daha yüksek yatırımlara olanak vereceği fikrine
destek sağlarken, ondan farklı olarak beşeri sermaye gelir büyümesini doğrudan ve eşanlı
olarak etkilemektedir”80.
79 Trostel Philip A.;(2004) “Returns to Scale in Producing Human Capital from Schooling”, Oxford
Economic Papers , 56(3), s.482.
80
Gemmell Norman;(1996) “Evaluating the Impacts of Human Capital Stocks and Accumulation on Economic Growth: Some New Evidence”, Oxford Bulletin of Economics and Statistics, 58(1), s.25,.
80
Ekonomik büyüme için beşeri sermayenin yetenek dağılımları ve çeşitli eğitim düzeyleri için yatırım tahsislerindeki tercihler de önem taşıyabilmektedir. Murphy, Shleifer ve Vishny (1991) beşeri sermayenin mesleki dağılımının ekonomik büyümeyi açıklamaktaki rolünü araştırmaktadır. Ekonomide kar arayan (verimsiz) sektörler ve üretici (girişimci) sektörlerin getirisi bireylerin mesleki seçimlerini etkilemektedir. Özellikle kamu kesimini genişliği ve bu alandaki yasal veya yasa dışı kazançların fazlalığı ile fikri mülkiyet haklarındaki yetersizlik, kar arayan sektörlere yönelik tercihleri arttırmaktadır. Bu alanlar kaynak yaratmaktan ziyade kaynağın el değiştirmesiyle ilgili olduğundan
ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Bir üretim kaynağı olarak beşeri
sermayenin bu tür sektörlere tahsisi, kaynak israfı ve böylece üretim kapasitesinin daralmasıyla sonuçlanabilmektedir. Murphy et.al (1991), 1960-1985 yılları arasında 91 ülkeyi kapsayan bir analiz için; kar arayan sektörlere yönelik meslek dağılımının bir ölçüsü
olarak hukuk alanındaki kolej kayıtlarını ve girişimci sektörlere yönelik mühendislik
kayıtlarını kullanmaktadır. Çalışmadan çıkan sonuca göre, “mühendisliğin pozitif
doğrudan ve avukatlığın negatif doğrudan etkisi, teknolojik gelişme oranının yetenek
dağılımı tarafından belirlendiğini göstermektedir”81. Böylece mühendislerin kişi başına
ekonomik büyüme için önemi ve yetenek dağılımlarına yönelik izlenecek politikaların kaynak verimliliğine etkisine dikkat çekilmektedir.
Judson (1998) eğitime yapılan yatırımların dağılımları açısından, ekonomik büyüme ile eğitim yatırımları arasındaki ilişkiyi araştırmaktadır. Eğitim ekonomik büyüme için önemli çıkmaktadır. Ancak ülkeler arasında eğitim yatırımlarının farklı ve etkin ya da etkin olmayan dağılımları eğitimin ekonomik büyümeye katkısını etkilemektedir. “Eğitimin düşük seviyelerine yeterli yatırım yapılmaksızın yüksek eğitime çok fazla para tahsis edilirse, yüksek eğitime hazır ve ondan yarar sağlayabilecek çok sayıda öğrenci olmayacaktır. Bu yüzden yüksek eğitimde yatırımın etkinliği şu anda ilk öğretime ne kadar yatırım yapıldığına bağlıdır ve eğitim düzeyleri arasında yatırım tahsisi onun etkinliğini belirlemede önemli bir rol oynayabilir”82. Eğitimde etkin kaynak dağılımı yapmayan
ülkeler bu yatırımdan yeterli getiriyi alamamaktadırlar. Bu nedenle beşeri sermayenin
ekonomik büyümeye katkısı etkin dağılım gösteren ülkelere göre düşük çıkmaktadır.
81 Murphy Kevin M., Andrei Shleifer, Robert W. Vishny;(1991) “The Allocation of Talent: Implications for
Growth”, The Quarterly Journal of Economics, 106(2), s.525
82
Judson Ruth;(1998) “Economic Growth and Investment in Education: How Allocation Matters”, Journal of Economic Growth , 3(4), s.337.
81
Sonuçta beşeri sermaye yatırımları yoluyla ekonomik büyümelerine katkı yapmak isteyen ülkelerin izleyeceği eğitim politikaları önem kazanmaktadır.
Ülkeler arasındaki teknolojik gelişme açıklarının beşeri sermaye stokundaki farklılıklara bağlandığı çok sayıda kanıtlar bulunmaktadır. Benhabib ve Spiegel (1994) beşeri sermaye stokunun ekonomik büyüme oranını belirlediğini gösteren bir çalışma yapmıştır. Beşeri sermaye Mankiw, Romer ve Weil’de (1992) olduğu gibi üretim
fonksiyonuna giren bir üretim faktörü olmasından ziyade, Romer’deki (1990) gibi toplam faktör verimliliğini ve ülkenin teknoloji üretme yeteneğini arttırarak kişi başına gelir
büyümesine katkı yapmaktadır. Bu çalışmanın diğer bir özelliği de, Nelson ve Phelps’in
(1966)83 yaklaşımını benimsemesidir. Ülkeler arasında teknoloji yayılmalarının bir ülkenin
teknolojik gelişmesine yardımcı olması ve gelişmekte olan ülkelerin teknoloji lideri
ülkeleri yakalayabilmesi için, beşeri sermaye stokunun önemi vurgulanmaktadır. “Bu
yüzden eğitim düzeyi bir ülkenin sadece kendi teknolojik yeniliklerini geliştirme
yeteneğini geliştirmez, aynı zamanda diğer ülkelerde geliştirilen teknolojilere uyum ve
uygulama imkanlarını arttırma olanağı kazandırır”84. Beşeri sermaye stoku daha hızlı
büyüyen ülkeler gelişmiş ülkeleri yakalayacaktır. Diğer taraftan beşeri sermaye farklı bir yönden de ekonomik büyümeyi etkilemektedir. Beşeri sermaye stokunun fiziksel sermaye
ile ilişkisi pozitif çıkmaktadır. Dolayısıyla beşeri sermaye stoku için yatırım yapan ülkelerin fiziksel sermaye biriktirme kabiliyeti artacaktır. Bu görüş, Lucas’ın (1990) fiziksel sermayenin beşeri sermaye birikimi yetersiz olan gelişmekte olan ülkelere hareket etmemesi ve bu nedenle koşullu yakınsamanın gerçekleşmediği fikri ile uyumlu görülmektedir.
Hans-Jürgen Engelbrecht (2003) hem Nelson ve Phelps’in (1966) teknolojik yayılma hem de Lucas’ın (1988) beşeri sermaye birikimi modelini temel alarak OECD ülkeleri için bir analiz yapmaktadır. Beşeri sermayenin Beşeri sermayenin büyüme üzerine pozitif ve önemli bir etkisi olmadığı tahmin edilmektedir. Ancak beşeri sermayenin
teknoloji yayılmasına katkısı yoluyla etkisi ve birikim yoluyla ekonomik büyümeye katkısı daha anlamlı bulunmaktadır. Bu açıdan “eğer teknolojik yayılma Nelson ve Phelps
83Nelson ve Phelps’a(1966) göre eğitimli insanların yaratıcılıkları daha yüksektir. Böylece eğitim teknolojik
yayılma sürecini hızlandırır. Nelson Richard R., Edmund S. Phelps;(1966) “Investment in Humans, technological Diffusion, and Economic Growth”, American Economic Review, 56(2), s. 70.
84
Benhabib Jess, Mark M. Spiegel;(1994) “The Role of Human Capital in Economic Development Evidence from Aggregate Cross-Country Data”, Journal of Monetary Economics, 34, s.156.
82
yaklaşımının anahtar özelliği ise, ekonomik büyümede beşeri sermaye modellemelerine göre ampirik bulgular her iki yaklaşımı da desteklemektedir”85. Lee (2001) ülkeler arasındaki teknoloji açığının büyümesinde beşeri sermayenin önemli rolü olduğunu belirtmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin teknoloji geliştirme kapasiteleri düşük olduğu için, gerek teknoloji ithalatı gerekse doğrudan yabancı sermaye yatırımları yoluyla teknolojiyi kullanma zorunlulukları bulunmaktadır. Lee, 57 gelişmekte olan ülkenin 1970- 1995 yılları arasında toplam faktör verimliliklerine katkı yapan değişkenleri incelediği
çalışmasında, beşeri sermaye stokunun anlamlı ve pozitif sonuç verdiğini göstermektedir.
Teknoloji ithalatının da ekonomik büyümeyi olumlu etkilediği görülmektedir. “Bu etkinin
büyüklüğü ekonomideki mevcut beşeri sermaye stokuna bağlıdır”86. Bu durum gelişmekte
olan ülkelerin teknolojik gelişmeleri için beşeri sermayenin tamamlayıcı özelliğine işaret
etmektedir. Tek başına teknoloji ithalatının da teknolojik gelişmeye katkı yapması
beklenmemelidir. Literatürdeki bir çok çalışmada aynı şekilde bu tür kanıtlar
bulunmaktadır.
Ekonomik Kalkınma ve büyümeye AR-GE’nin katkısının olabilmesi için beşeri
sermayenin belli bir eşik değere ulaşması gerektiğini gösteren Sørensen (1999), teknoloji geliştirmenin beşeri sermaye birikimi ile olan güçlü tamamlayıcılığına işaret etmektedir.
Sørensen, II. Dünya Savaşından sonra Almanya, Britanya ve Amerika’da AR-GE faaliyetlerinin artan önemine dikkat çekerek, bu döneme kadar büyümenin öğrenme ile sürdürüldüğünü ifade etmektedir. Buna göre kapitalist kalkınmanın ilk aşamalarında, beşeri sermaye birikiminin ekonomik büyümeye katkısı yüksek iken, belli bir değere ulaştıktan sonra büyümenin belirleyicisi AR-GE faaliyetleri olmaktadır. Sørensen’in (1999) modelinde, Romer’in (1990) beşeri sermayeye stok yaklaşımından farklı olarak beşeri sermaye birikimi (akım) ile genişletilmektedir. Piyasa hacmi beşeri sermaye birikimi ile genişlerken, bu durum beşeri sermaye yatırımlarını teşvik etmektedir. Beşeri sermaye birikimi eşik değere ulaştığında yenilikler daha karlı olmaya başladığı için, teknolojik gelişme süreci kendi kendini beslemeye başlamaktadır. “Durağan-duruma ulaşıncaya kadar
kalkınmanın ikinci aşamasına geçişte, beşeri sermaye birikimi hala ekonomik büyümeye
katkı yapmaktadır. Bununla beraber uzun dönem dengesinde ekonomik büyüme yalnız AR-GE tarafından sürdürülmektedir ve eğitim sadece mevcut beşeri sermayenin
85
Engelbrecht Hans-Jürgen;(2003) “Human Capital and Economic Growth: Cross-Section Evidence for OECD Countries”, Economic Record, 79, Özel sayı, s. 49.
86
Lee Jong-Wha;(2001) “Education for Technology Readiness: Prospects for Developing Countries”, Journal of Human Development, 2(1), s.127.
83
yıpranmasını dengelemeye hizmet etmektedir”87. Modelin sunduğu yaklaşıma göre, gelişmekte olan ülkelerde AR-GE’nin ekonomik büyümeye katkısının olmaması ya da çok az AR-GE yatırımlarının temelinde beşeri sermaye birikiminin yetersiz olması açıklayıcı özelliğe sahip olabilir.
Barro (2001) çeşitli beşeri sermaye ölçütlerini kullandığı çalışmasında beşeri sermayenin ekonomik büyümeye katkısının önemli olduğunu ortaya koymaktadır. 1965-
1995 yılları arasında 100 ülkenin dahil edildiği analize göre, özellikle yetişkin erkek
nüfusun orta öğretim ve yüksek öğretim okullaşma oranlarının büyüme oranlarıyla pozitif
yönde bir ilişkisi görülmektedir. Kadın nüfusun katkısı ise, özellikle ilk öğretim
seviyesindeki eğitiminin daha düşük doğum oranlarına yol açması nedeniyle dolaylı olarak
büyümeyi teşvik etmesi şeklindedir. Barro’nun (2001) kullandığı diğer bir değişken, kalite
boyutunu göstermek üzere öğrencilerin uluslararası düzeyde gerçekleştirilen bilim,
matematik ve okuma alanlarındaki sınavlarda elde ettikleri test puanlarıdır. Buna göre “bilim testlerindeki puanlar büyümeyle güçlü bir pozitif ilişkiye sahiptir”88. Bu nedenle
okul kalitesindeki değişmelerin ülkeler arası farklılıkların açıklanmasında daha önemli
olduğu sonucuna varılmaktadır. Barro (1991) beşeri sermayenin ölçümünde okul kayıt oranlarını kullanmaktadır. “Kişi başına beşeri sermaye miktarındaki artışlar daha yüksek
beşeri sermaye ve fiziksel sermaye yatırım oranları ve bu yüzden daha yüksek kişi başına büyüme oranına yol açmaktadır”89. Çalışmadan çıkan önemli sonuçlardan birisi, beşeri sermaye faktörü ile birlikte ülkelerin kişi başına büyüme hızları başlangıç kişi başına GSYİH seviyesi ile negatif olarak ilişkili olmasıdır. Bu şartlarda neoklasik büyüme teorisinin koşullu yakınsama öngörüsü desteklenmektedir.
Barro (1991) çalışmasında akım değişkenleri kullanmanın daha doğru sonuçlar vereceğini savunarak, ölçüm hatalarının özellikle az gelişmiş ülkelerde stok değişkenlerde ortaya çıktığını belirtmektedir. Ülkeler arasında eğitim kalitesindeki farklılıklarını ölçmek için ise öğrenci-öğretmen oranları kullanılmaktadır. Bu oranın daha yüksek olması eğitim
kalitesinin düşüklüğünü gösterdiğinden beşeri sermaye stokunun başlangıç değerlerini
azaltmaktadır. Diğer taraftan beşeri sermayenin daha yüksek olması doğum oranlarının
87 Sørensen Anders;(1999) “R&D, Learning, and Phases of Economic Growth”, Journal of Economic
Growth, 4(4), s.439.
88
Barro Robert J.;(2001) “Human Capital and Growth”, The American Economic Review, 91(2), s.16.
89
Barro Robert J.;(1991) “Economic Growth in a Cross Section of Countries”, Quarterly Journal of Economics, 106(2), s.409.
84
düşmesini sağlamaktadır. Böylece bireyler tasarruflarını beşeri ve fiziksel sermaye birikimine kanalize edebilmektedirler. Bu durumda fakir ülkelerin daha hızlı büyümeleri ve sermaye biriktirmeleri süreci beşeri sermaye birikim hızına bağlanmaktadır.
Eğitimin ekonomik büyüme üzerindeki etkisini açıklayan istatistik açısından anlamlı sonuçlar bulan çalışmalardan farklı olarak, Bils ve Klenow (2000) ters yönde bir nedenselliğin varlığına dair kanıtlar sunmaktadır. Bils ve Klenow’a göre eğitim ekonomik
büyüme performansının üçte birinden daha azını açıklamaktadır. Modelde içsel olarak belirlenen bir beşeri sermaye stoku üretim fonksiyonuna doğrudan katkı yapmakla birlikte,
teknoloji seviyesini etkileyerek dolaylı bir katkıya da sahiptir. Bu dolaylı etki eğitimin
dışsallığını göstermektedir. Beklenen gelir büyümesi piyasa faiz oranında bir düşüş etkisi
yaparak eğitim talebini arttırmaktadır. “Beşeri sermayeye yatırım yapmanın maliyeti
okulda iken teknoloji seviyesine oransaldır. Bu yüzden bu güne göre gelecekte daha ileri teknoloji seviyesi büyüme oranı, eğitime yatırım yapmanın özel getirisini arttırmaktadır”90.
Böylece gelecekte daha hızlı bir ekonomik büyüme beklentisinin eğitim yatırımlarını
arttırdığı sonucuna varılmaktadır.