• Sonuç bulunamadı

Risale-i Nur Külliyatının (RNK) Anlamı ve Basımı Konusundaki Mücadele Mücadele

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.1. SÜLEYMANLI CEMAATĠ

3.2.4. Risale-i Nur Külliyatının (RNK) Anlamı ve Basımı Konusundaki Mücadele Mücadele

Said Nursi‟nin Risaleleri, 1950‟lere kadar dinsel açıdan itibar sahibi olan kiĢiler tarafından halka okunarak insanların bu eserler hakkında bilgilenmesi sağlanıyordu. Ancak 1950‟lerde çok partili yönetimin yerleĢmesi Nurcu harekete serbestçe geliĢme olanağı sundu (Mardin, 2011). Bu sayede Said Nursi‟nin nüfusu, kitapları ve Kur‟an yorumları daha da yaygınlaĢtı. Said Nursi‟nin kitaplarının yasak yayınlar listesinden çıkarılmasıyla40, yani 1950‟lerden sonra, bu eserler daha geniĢ bir okur kesimine ulaĢmaya baĢladı (Mardin, 2011:18). RNK‟ların Cumhuriyet Türkiye‟sinin yeni kültürüne entegre edilmiĢ olması da Nurculuğun 1950‟den sonra yeni bir ivme kazanmasının temel nedeni olmuĢtur. Yani Nurculuğun, Türklerin nesilden nesile devrettikleri mirasın parçası haline gelerek yeni malzeme ve fikirlerle

37

Talebeden beklenen, kiĢinin “vazife-i hayatiyesini onun (RNK‟nın) neĢir ve hizmetinde bilmesi”dir.

38

KardeĢ; Risale-i Nur‟un “neĢrine ciddi çalıĢan ve beĢ farz namazını eda edenler”dir. 39

Dost, Risalelerin hizmetine taraftar olan, haksızlığa ve delalete taraftar olmayan herkestir. 40

Bu yasakların kaldırılmasındaki en önemli etken, Nursi‟nin 1950‟li yıllarda en güçlü siyasi parti olan Demokrat Partiye destek vermesidir. Said Nursi, takipçilerine, Demokrat Partiyi desteklemekle yükümlü olduklarını ilan etmiĢtir. Çünkü Nursi‟ye göre, Demokrat Parti, Ġslamiyet‟e bir ölçüde daha olumlu bakan bir hükümettir. Böylelikle Nursi, kiĢisel olarak siyasetten uzak durmasına rağmen, takipçilerini siyaset ile ilgilenmeye teĢvik etmiĢ olmaktadır (Mardin, 2011:161).

çalıĢabiliyor olması bu yapılanmanın daha çok insan tarafından tanınmasını ve benimsenmesini sağladı (Mardin, 2011:48).

RNK‟ların yasak yayın listesinden çıkarılmasının yanı sıra, bu eserlerin anlamlandırılması için dershanelere de önem verilmeye baĢlanmıĢtır. Özellikle Said Nursi‟nin ölümünden sonra dershaneler sadece RNK‟ların okunduğu bir mekânı ifade etmemekte, Ġslam kimliğinin Ģekillendirilerek gündelik yaĢama taĢınması iĢlevini de üstlenmektedir. Bu mekânlar aracılığıyla Nursi‟nin mesajları yayılmakta ve ortak bir dil ve davranıĢ kalıpları oluĢturulmaktadır. Toplumun değiĢik katmanlarını bir araya getiren dershaneler siyasi ve kültürel iletiĢim ağı ve özellikle sosyal sıçrama mekanizması görevini de üstlenmektedir. Dolayısıyla söz konusu mekânlar, kapılarını her kesimden insana açık tutarak, Müslüman kimliğinin ifade edildiği sosyal-siyasal bir alan haline gelmektedir. Bu durum dershaneler aracılığıyla bir araya gelen insanların birbirlerini tanıma ve birbirleriyle bağlantıya geçme imkânı bulmasına olanak sağlamakta ve bir nevi aĢiret, etnik, bölgesel ve diğer ulus-altı aidiyetler haricinde bir kamusallık inĢa etmektedir (Yavuz, 2005:277, 283).

Bütün bu faktörler göz önünde bulundurulduğunda, Risale-i Nur Külliyatlarının oldukça geniĢ bir kesime hitap ettiğine dair yorum yapılabilir. Fakat Risale-i Nur‟lar ne kadar geniĢ bir kesime hitap etmeye baĢlasa bile eserin basımı ve yazımı konusundaki çatıĢmalar ortadan kalkmıĢ değildir. Nurcular orijinal haliyle Osmanlıca yazılan RNK‟ların el yazısıyla çoğaltılmasını çok büyük bir hizmet olarak addetmesine rağmen, Nursi‟nin vefatından sonra bu algı değiĢmiĢtir. Nurcular içerisinde yaĢanmaya baĢlayan iç bölünmeler RNK‟ların Latin alfabesiyle basılıp basılmaması konusunda görüĢ ayrılığının ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur.

Nursi‟nin yakın talebelerinden olan Hüsrev AltınbaĢak‟ın (1899-1977) öncülüğündeki “Yazıcılar41” olarak bilinen grup, eserin Latin alfabesiyle yazılması

41

Hüseyin Ongun, 1982 Anayasa oylamasına kadar Nur Cemaatinin Okuyucu, Yazıcı ve Fethullah Gülen grupları olarak faaliyet gösterdiklerini, ancak bu anayasa oylamasından sonra yeni bir bölünmenin meydana geldiğini belirtmiĢtir. Bu bölünmenin Okuyucu grup içerisinde olduğunu ve Okuyucuların Gazeteci ve Şuracı olarak iki gruba ayrıldığını ifade etmiĢtir. Ongun‟un ifadesiyle Ģu anda Nurcular “Gazeteciler, ġuracılar, Yazıcılar ve Fethullah Gülen Örgütü” olarak ayrı gruplar halinde faaliyet göstermektedir (Ongun, 1997:66). Her bir grubun tek amacının Risale-i Nur üzerine yoğunlaĢarak eseri daha iyi anlamlandırmak olduğu

durumunda orijinalliğini yitireceğini düĢünmüĢtür. Eserin matbaada yeni karakterlerle basılmasına karĢı çıkılmasının sebebi budur. Ayrıca Yazıcılara göre metin Latin alfabesiyle basılırsa, sonradan gelen fertler, bu eserlerin ne tür zor Ģartlarda ortaya çıktığını anlamayacak, belki de esere gereken önemi vermeyecektir. Zira bu eserlerin Osmanlıca olarak basılması demek öğrencilere bunların geçmiĢten günümüze kadar korunduğunu göstermek demektir. Bu sayede öğrencilerin bu eserlerin kıymetini idrak etmeleri de sağlanmıĢ olacaktır (Yavuz, 2005:290).

RNK‟nın Latin alfabesiyle basılıp basılmaması konusundaki görüĢ ayrılığı ile birlikte 1980 askeri darbesi de Nurcular arasında yeni bir ayrılığı beraberinde getirmiĢtir. Zaman içerisinde önemini yitiren ve iyice daralan Yazıcılar grubunun ardından, Yeni Asya grubu ortaya çıkmıĢtır. Bu grubun en belirgin özelliği daima siyasetle içli dıĢlı olmasıdır. Yeni Asyacılar 12 Eylül 1980 darbesine kadar kayıtsız Ģartsız Adalet Partisini ve onun lideri olan Süleyman Demirel‟i desteklemiĢ (Çakır, 2012:96-97) ve Demirel‟e olan desteğini sürdürerek darbeye karĢı cephe almıĢtır. Ġki Erzurumlu Nurcu, Fethullah Gülen ve Mehmet Kırkıncı, askeri darbeye olan desteklerini açıktan ifade ederek 1982 Anayasa‟sını desteklemiĢtir. Özellikle Kırkıncı ve Gülen diğer Nurcuları, devletle karĢı karĢıya gelmemeye, onları dershanelerin ve yurtların kapanmaması için anayasaya destek vermeye “teĢvik” etmiĢtir (Yavuz, 2005:292) Bu görüĢ ayrılığı42 Nurcular arasındaki bölünmeyi netleĢtirmiĢtir. Artık

söylenmektedir. Ayrıca her grubun baĢında önder olarak seçilen kiĢinin Said Nursi‟nin geleneğini bizzat kendisinden miras alan (onu gören ve ondan ders alan) öğrencilerden oluĢması önemsenmektedir (Mardin, 2011:46).

42

Nurcular arasındaki görüĢ ayrılığının ortaya çıkması ve bazı Nurcuların, bu Cemaatten ayrılmasındaki ana sebep, Soğuk SavaĢ Dönemine denk düĢmektedir. Bu dönemde, Ġslami hareketler solculuk karĢısında milliyetçi-mukaddesatçı düĢüncenin savunucusu olan Milli Cephe etrafında yerlerini almaktadır. Nurcular imanın komünizme doğru kayan sol hareketlerin panzehri olduğundan yola çıkarak Türkiye Komünizmle Mücadele derneklerinin kimi zaman kurucusu olmakta kimi zamanda en büyük destekçisi haline gelmektedir. Nursi‟nin birçok mahkemede avukatlığını yapan Bekir Berk (1926-1992; yüksek tahsil görmüĢ ve Nursi‟nin etrafında bulunup, bizzat onun derslerine iĢtirak etmiĢ bir Nurcudur) Nurculuğun milliyetçi cepheye yakınlaĢmasında önemli rol oynayan isimdir. Bu sebeple Nur hareketinin sağcılaĢarak milliyetçileĢtirilmesinin Soğuk SavaĢ döneminin ürünü olduğu söylenebilir. Bu milliyetçi-mukaddesatçı çizgi, Nurcuların devletle olan iliĢkilerini ciddi

her grup kendi dergisini ve vakfını kurarak yoluna devam etme kararı almıĢ, her biri kendi okuyucu kitlesini oluĢturmuĢ ve kitlelere de bu sayede ulaĢmaya azmetmiĢlerdir (Yavuz, 2005:289, 292).

Bu bölünme beraberinde, Nur Hareketinin farklı mevzilerde uzmanlaĢmasını sağlamıĢ ve böylelikle Hareketin etkisi azalmaktan ziyade gün geçtikçe artmıĢtır (Yavuz, 2005:294). Bu durum, toplumda etkisini arttıran Nurcu grupların desteğini almak için siyasal partiler arasında bir yarıĢ meydana getirmiĢtir. Mesela Batı Anadolu‟da hareketin içerisinde “Hocaefendi” veya “abi”lerin otoritesini aĢan bir çoğulculuk ortaya çıkmıĢtır. Ancak Erzurum gibi sözlü kültürün ve Ģeyh-mürit iliĢkisinin daha yerleĢik olduğu yerlerde eski Sufi geleneğiyle Nurculuğu harmanlayan birçok oluĢum meydana gelmiĢtir (Yavuz, 2005:292). Zaten Said Nursi zamanında da Ģeyhin faaliyetlerine yer tanımak, bir Ģeyhi desteklemek, dönemin siyasi göstergelerinin temellerinden biri sayılmaktaydı (Mardin, 2011:120). Bu sebeple, sosyal yapının da etkisiyle Doğu Anadolu‟daki Nurcu grupların, Batı‟ya nazaran daha fazla devlet yanlısı ve cemaati bireyin üzerinde gören bir tavır takındıkları söylenebilmektedir (Yavuz, 2005:292).

Bu devlet yanlısı ve milliyetçi tavırlar bölünmenin baĢka bir boyut daha kazanmasına yol açmıĢtır: Kürt-Türk etnik çizgisi. PKK‟nın saldırılarıyla siyasal milliyetçi bir boyut kazanmaya baĢlayan Kürt meselesi, Kürt kimliğini öne çıkarmıĢ ve özellikle Said Nursi, Kürt milliyetçisi olarak takdim edilmeye çalıĢılmıĢtır. Bunun sonucunda Tenvir NeĢriyat etrafında buluĢan bir grup Kürt kökenli Nurcu, Nursi‟nin “Medresetüz-zehra” projesini gündeme taĢıyarak Kürtçe eğitimi savunmuĢtur. Diğer grupları Kürdistan ve Kürt referanslarını elimine ettikleri düĢüncesiyle ve RNK‟yı TürkleĢtirmekle suçlamaya baĢlamıĢlardır (Yavuz, 2005:292). ÇalıĢma kapsamında RNK‟nın TürkçeleĢtirildiğine dair bilgiler yapılan ikili görüĢmelerde Nur Cemaatine mensup bireyler tarafından da dile getirilmiĢtir:

- RNK Fethullah Gülen tarafından TürkçeleĢtirildi. Ancak güvenilir bazı yayınevleri vardır ve bunlar eserin orijinalini korumaktadır. Bu yayınevleri Risalelerin tamamını ezbere bilmektedir. Envar NeĢriyat ile Sözler NeĢriyat,

anlamda yumuĢatmıĢtır fakat bu çizgi aynı zamanda bazı Kürt Nurcuların Cemaatten ayrılmasına da yol açmıĢtır (Yavuz, 2005:291).

Risaleleri sadeleĢtirmeden, değiĢtirmeden yayınlayan ve RNK‟ların ilk günkü halini koruyan yayınlar arasındadır.