• Sonuç bulunamadı

Nurculuk ve Risale-i Nur Külliyatları (RNK)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.1. SÜLEYMANLI CEMAATĠ

3.2.3. Nurculuk ve Risale-i Nur Külliyatları (RNK)

Nurculuk Cumhuriyet dönemi Türkiye‟sinin en güçlü ve en etkin dini hareketlerinin baĢında gelir. Nurculuk Hareketi ve bu hareketin kurucusu Said Nursi, “devir iman davası devri” diyerek modernliğin aklıyla çeliĢmeyen, iman merkezli bir rasyonel akıl inĢa etmeyi amaçlamıĢtır (Alpman, 2012:95). Çünkü Nursi, Müslüman cemaatinin imanını kurtarmak ve bu geniĢ Müslüman cemaat içinde bir tür öncü rolü üstlenmek için daha güçlü bir cemaat kardeĢliği duygusuna sahip ikinci bir Cemaat (Nur talebeleri) meydana getirmek istemiĢtir (Çakır, 2012:89). Bu istek bugün Said-i Nursi‟yi, Türkiye‟nin kuruluĢ yıllarında örgütlenmeye baĢlayan ve sonraki dönemlerde dikkat çekici bir yapılanmaya dönüĢen Nur Hareketi‟nin düĢünsel ve sosyal alandaki kurucusu konumuna çıkartmıĢtır (Yakut, 2014:46).

Nursi‟nin bu konumu kazanmasında yazmıĢ olduğu eserlerin (RNK) ilahi bir ikram ve ilham sonucunda meydana geldiğini anlatması etkili olmuĢtur. Zaten Nurculuğa özgü bir söylem olan tebliğ olunma kavramının içeriğine bakıldığında da bu ilahi nitelik görülebilir. Örtülü olarak “vahy” anlamında kullanılan tebliğ,

Kur‟an‟da “Tanrı Muhammed‟e böyle vahyetti” anlamını karĢılamaktadır. Eyüboğlu‟na göre bu durum Said Nursi‟nin, üstü kapalı olarak Tanrısal bir görev üstlendiğinin, daha açık bir ifadeyle “peygamber” olduğunun, Tanrısal bildirileri halka “tebliğ etmek”le yükümlü sayıldığının göstergesidir (Eyüboğlu, 1998:79). Nursi‟ye atfedilen bu bakıĢ açısından yola çıkıldığında, Tanrı bildirisi niteliği gösterdiğine inanılan RNK‟nın, özel bir formatta ve içerikte olduğuna inanılmakta ve Allah‟ın bu eseri son asrın insanlarına bir nimet olarak gönderdiği düĢünülmektedir (Yavuz, 2005:281).

Çünkü Said Nursi, “Nur fabrikasının elektrik ampulleri” Ģeklinde tasvir ettiği RNK‟ların, Kur‟an hakikatlerini yaymakta bir araç niteliği gösterdiğini iddia ederken bu hakikati yayma görevine katılan herkesi de Cemaatin yandaĢı saymaktadır (Mardin, 2011:49, 251). Önceliğinin Kur‟an‟ı yaymak olduğunu söyleyen Nursi, tarikatları ve klasik anlamda Ģeyh-mürit iliĢkisini Kur‟an‟ı yayma amacı taĢımadıkları gerekçesiyle reddetmektedir. Ayrıca Nur Hareketine katılmak için herhangi bir tören ya da resmi örgütsel yapı mevcut değilken, tarikatlarda bu durumun var oluĢu, Nursi‟ye göre Nur Hareketi ile tarikatların eĢdeğer olmadığını göstermektedir (Mardin, 2011:49).

Buradaki ayrım, Nursi‟nin tarikat geleneğinin dıĢında asrın Ģartlarına uygun yeni bir Ġslam anlayıĢının (Kur‟an‟ı yayma amacı güden) gerekli olduğunu dile getirmesine yol açmıĢtır. Said Nursi, tarikatı meyveye, imanı ekmeğe benzeterek tarikatsız Müslüman olunabileceğini, ancak imansız Müslümanlığın mümkün olmadığı düĢüncesini eserlerinin temel tezleri arasına yerleĢtirmiĢtir (Yavuz, 2005:265). Hatta “Tarikatsız cennete giden çoktur. Ġmansız cennete giden yoktur” sözleriyle de bunu özetlemiĢtir (Çakır, 2012:89). Nursi buradaki asıl amacının tarikatları yıkmak olmadığını, tersine imanı teĢvik etmek olduğunu sözlerinin arasına eklemiĢtir (Mardin, 2011:159).

Said Nursi, tarikatlara karĢı çıkmasının yanı sıra tasavvufa da karĢı bir duruĢ sergilemiĢtir. Nursi tasavvufa Müslümanları Kur‟an‟da belirtilen bazı görevlerden saptırdığını düĢündüğü için karĢı çıkmaktadır. Ona göre, bir Müslümanın kendini teslim ediĢinde esas olan imandır, „kalp‟tir; ancak bu iman, Kur‟an‟ın özel emirleri tarafından bilgilendirilip yönlendirilen faal bir iman olmak zorundadır. Ancak Nursi, mutasavvıf öğretileri Kur‟an‟ın istediği Müslümanları yaĢatmadığı için

reddetmektedir (Çakır, 2012:89-90). Prof. ġerif Mardin de1987 Mayıs ayında Nokta dergisinde yayımlanan yazısında Nurculuk ile tarikat arasındaki farka Ģu sözleriyle yer vermektedir:

- “Tarikatlarda, örneğin NakĢibendilikte, bir manevi liderle manevi köprü kurmak esastır. Ancak Bediüzzaman, çok açık olarak bu köprünün bağlanan kiĢi (salik) ile Said Nursi‟nin mesajı (eserleri) arasında kurulması gerektiğini vurgulamıĢtır. Bugün, Said Nursi‟nin eserlerini okumak için toplanan gruplar, Ģahsi rabıtanın yerine yeni bir örgütlenme ilkesinin örüntüsüyle gruplaĢtıkları zaman „tarikat‟ olarak değil bir inanç hareketi olarak tanımlanabilirler” (akt. Çakır, 2012:90).

Yavuz‟a (2005:264) göre, bu inanç hareketi Said Nursi‟nin bütün eserlerini toplayan Risale-i Nur Külliyatı‟nın (RNK) öğretileri etrafında ĢekillenmiĢ bir “hizmet-i imaniye”dir. Bu hizmetin kendine has bir hareket olmasını sağlayan en önemli özelliği metne sadakattir, yani lideri ya da kiĢiyi değil, eseri/metni merkeze alan bir hareket özelliğini benimsemiĢ olmasıdır. Nurcular metne olan bu sadakatleriyle, Türkiye‟de Ġslami gruplar içerisinde ayrı bir dil ve anlam haritası geliĢtirmiĢlerdir (Yavuz, 2005:280). Bu durum Said Nursi‟nin geri planında yer alan NakĢibendi reformcu dinciliğinin propagandasından çarpıcı bir ayrılıĢını da temsil etmektedir (Mardin, 2011:64). Bu ayrılıĢ, Said Nursi‟nin, yaĢadığı müddetçe daima eserlerine vurgu yapması, kendi talebeliğine değil Risale-i Nur talebeliğine öncelik35

vermesi sonucunda gerçekleĢmektedir (Yavuz, 2005:264).

Böylelikle bir karizmatik liderin kendisinden sonraki bir baĢka karizmatik lideri seçmesi yolundaki gelenek ve basılı sözler, Said Nursi‟nin Risaleleri tarafından devralınmıĢ olmaktadır. Söz konusu karizmayı artık Risale-i Nur taĢıyacağından, Said Nursi‟nin takipçileri36

ve onların ardından gelenler, üstat üzerinde yoğunlaĢmak

35

Külliyatın pek çok yerinde söylenenlerin Bediüzzaman tarafından söylenmediği, onun söylenenlere (açık ya da ima ile) yalnızca aracı olduğu ve söylediklerinin kendisine, Tanrı tarafından söyletildiği vurgulanmaktadır. Bu vurgu ile Said Nursi, kendisinden öte metni öne çıkarmakta, metne tabiiyet istemekte ve metne sadakati zorunlu kılmaktadır. Ancak burada metnin bir nevi “vahiy” olma iddiasında bulunması aynı zamanda metnin ortaya çıkmasına aracılık eden Bediüzzaman‟a olan sadakati de zorunlu hale getirmektedir (Canlı, 2012:87). 36

Said Nursi‟nin ilk takipçileri, çoğunlukla Van‟daki Horhor Medresesindeki öğrencileri ve onun bilgisini takdir eden, kendisiyle yaĢıt olan düĢünürlerdir. Bu kiĢiler toplumsal köken olarak “orta ve alt taĢra sınıf”tan gelmektedir (Mardin, 2011:249).

yerine, onun kitabını kılavuz olarak kullanıp kendi yollarını açmak zorunda kalmaktadır (Mardin, 2011:288-289).

Dolayısıyla Said Nursi, liderin merkezi rolünü, bizzat mesajın/eserin kendisine kaydırarak, Ġslam ile bütünleĢmenin yeni bir biçimini ortaya çıkarmıĢtır. Nur Hareketi ile birlikte tarikatlardaki bir Ģeyhe ya da pir‟e geçiĢle ilgili süreç değiĢikliğe uğratılmıĢ ve bireyler bir taraftan Allah‟ın birliğine ve tekliğine diğer taraftan da

Risale-i Nur‟a yönlendirilmiĢtir (Mardin, 2011:289).

Bu durum bireylerin Nur Cemaati ile bütünleĢmesine olanak sağladığı için en nihayetinde tüm Nurcular, RNK‟yı asrın bütün sosyal sorunlarına çare olduğu varsayımından hareket ederek okumaktadırlar. Nurcular gündelik sorunlarının yanıtını bu eserlerde bulacağına inanmaktadır. Onlara göre Nursi; zamanın siyasi, ekonomik ve toplumsal tartıĢmalarını yakından takip etmiĢ ve bu sayede eserlerinde sosyal problemlere ağırlık vermiĢtir. Burada insanlara düĢen görev, bu eserlere hak ettiği kıymeti verip onları okuyup anlamak ve hayatlarını Risaleler ıĢığında anlamlandırmaktır (Yavuz, 2005:264, 278).

Yavuz‟un (2005:279) ifadesiyle Nur Cemaati, belli bir ahlaki bilince varmak, birlik ve dayanıĢma hissini korumak için RNK‟ların düzenli okunması gerektiğini düĢünmektedir. Onlara göre Risaleler dini bir vazife edasıyla okunduğunda insanlar; bilgilenme, eğlenme, dinlenme ve aydınlanma dıĢında ruhi bir zevk ve tatmine yönelecektir. ÇalıĢma kapsamında yapılan görüĢmelerde Nurcular, RNK‟nın düzenli okunduğu takdirde zihni açtığına, unutkanlığı giderdiğine inandıklarını ifade etmektedir. Bunun yanı sıra Nur Cemaati RNK okumayı yazmaktan daha çok teĢvik etmekte ve eserlere kutsi bir değer atfetmektedir. Cemaat, bu eserlerin son asrın insanlarına Allah‟ın bir nimeti olarak sunulduğuna inanmaktadır ve bu inanç, Risalelerin ibadet amacıyla okunabileceğine dair yargıların önünü açmaktadır.

Nur Cemaatine göre, Risalelerin ibadet düĢüncesiyle okunması okuyucu ile

metin arasında özel bir bağ ve bağlanma oluĢturmaktadır. Risalelerin,

benzetmelerden ve hikâyeciklerden yola çıkarak bir konuyu anlatması, kiĢilerin aynı konuyu farklı Ģekillerde algılamalarına zemin hazırlamaktadır. Günlük olaylara bu eserleri dikkate alarak anlam verme çabası da yorum farkını, yani kiĢilerin metni

farklı Ģekilde algılamalarını adeta zorunlu kılmaktadır. Metni algılama ve yorumlama farkının altında yatan temel sebep, Said Nursi‟nin hayatta iken RNK‟ların Türkçe tercümesini vermemiĢ olmasıdır. Zira Said Nursi‟nin vereceği herhangi bir Türkçe tercüme, onun kendi yorumunu içerecektir ve bu durum RNK‟ların kiĢiye özgü farklı boyutlarda anlaĢılmasını engelleyecektir. Bir baĢka deyiĢle Nursi, eserinin Türkçe tercümesini vermiĢ olsaydı, her ders, her okuma insanlara yeni açılımlar ve manalar getirmeyecekti ve fertler, bu eserdeki “hazine”den yararlanmaya teĢvik edilemeyecekti (Yavuz, 2005:278, 290).

RNK‟nın insanlara, farklı zamanlarda farklı anlamlar çağrıĢtırmasında, toplumun içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik, siyasal ve eğitim alanlarında ortaya çıkan değiĢimler ve fırsatlar etkili olmuĢtur. Her bir ferdin RNK‟yı yorumlaması da anlamlandırması da onların içinde yer aldıkları konumlarından, eğitim seviyelerinden, uzmanlık alanlarından, ilgilerinden, kiĢiliklerinden bağımsız değildir. Bireyler kiĢiliklerinden ayrı düĢünülemeyeceği için, farklı bakıĢ açılarıyla, farklı yorumlarla karĢılaĢmak kaçınılmazdır. Bu yorumlamaya verilen öneme dair en iyi örnek Said Nursi‟nin “Kur‟an böyle söyler” demektense “Benim Kur‟an‟dan anladığım budur” (Yavuz, 2005:287, 290) demeyi tercih etmesidir. Nur Cemaatine mensup olanlar, RNK‟ların daima ve farklı zamanlarda tekrar tekrar okunması gerektiğini söylemektedir. Çünkü bu eserler her okunduğunda, insanlara farklı anlamlar çağrıĢtırabilmektedir.

RNK‟ların farklı Ģekillerde yorumlanması, Cemaatteki bölünmelerin en önemli iç nedenini oluĢturmaktadır. Nur hareketinin lideri veya “kiĢi”yi değil de “eseri” merkeze alarak metne dayalı bir Cemaat özelliği gösteriyor olması, Said Nursi‟nin ölümünden sonra otorite kabul edilen “abilerin” veya “hocaefendilerin” ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur. RNK‟ların bu otoriteler tarafından farklı Ģekillerde yorumlanması Cemaatteki bölünmeleri kaçınılmaz kılmıĢtır (Yavuz, 2005:288-289). Farklı bir perspektif ile aktarmak gerekirse, Bediüzzaman Said Nursi‟nin 23 Mart 1960‟ta ölümünden sonra Nurculuk hareketi metni merkeze aldığı için tek bir kiĢinin liderliği altına girmemiĢ ve bu durum Cemaatin önde gelenlerinden bazılarının Nur talebelerini kolektif olarak yönlendirmeye baĢlamasına neden olmuĢtur (Çakır, 2012:95).

RNK‟nın talebe (Ģakirt)37, kardeĢ (ihvan)38

ve dost39 diye muhataplarını hiyerarĢik olarak üç ayrı kategoriye ayırması da bölünmenin bir baĢka boyutunu oluĢturmaktadır (Yavuz, 2005:288; Mardin, 2011:46). Aynı kaynağa göre, talebe ile kardeĢler ilk beĢ ila on yıllık “çıraklık” döneminde bekâr kalmaktadır ve kendilerine verilen ödevleri yerine getirmekteki maharetlerine göre değerlendirilmektedir. Talebelikten kardeĢliğe geçiĢ, Risale-i Nur mesajının sindirilmesiyle olduğu kadar, eylemci bir sicil oluĢturulmasına da bağlıdır. Dost kategorisine gelindiğinde, burada Cemaate dair sorumluluklar ortaya çıkmaktadır. En üst rütbe de Said Nursi geleneğini, bizzat onun kendisinden miras alan kiĢiler yer almaktadır. Bundan dolayı bu üst rütbenin sahipleri sürekli olarak azalmaktadır (Mardin, 2011:46).

3.2.4. Risale-i Nur Külliyatının (RNK) Anlamı ve Basımı Konusundaki