• Sonuç bulunamadı

NakĢibendiliğin Din Aracılığıyla Toplumda Etkin Duruma Gelememesi Gelememesi

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.3. NAKġĠBENDĠ TARĠKATI

3.3.6. NakĢibendiliğin Din Aracılığıyla Toplumda Etkin Duruma Gelememesi Gelememesi

NakĢibendilik güncel politikanın dıĢında kalmayı, toplumsal olaylara din gözlüğüyle dıĢtan bakmayı kendi çıkarlarına uygun bulmasına rağmen, ülkemizde geçimsel bunalımın baĢladığı, "devlet ekonomisi"nin bozulduğu yörelerde bu tarikatın birdenbire etkin duruma gelmesi de beklenmeyen bir olay değildir. Özellikle

toplumsal sarsıntıların hızlandığı, yasaların uygulama etkinliğinin yıkıldığı, yoksulların çoğaldığı, yaĢam olanaklarının azaldığı, üretilenin tüketilene yetmediği, yurttaĢların devletten umudu kestiği dönemlerde NakĢibendilik, altı yüz yıllık yapısı ile varlığını görünür Ģekilde gün yüzüne çıkartmayı baĢarmıĢtır. Zira devletten umudunu kesen yurttaĢın biricik koruyucu sığınağı ve tek umut kapısı artık tarikatlar ve Tanrı‟dır (Eyüboğlu, 1998:30).

Ġlk olarak NakĢibendilik, Eyüboğlu‟na (1998:31, 35) göre dinsever örtülerin altına girip; devlet kurumlarının etkili ve saygın kiĢilerini çağdaĢ uygarlığı benimseme, uygulama, ileri bir atılım yapma kandırmacasıyla ele geçirmiĢtir. NakĢibendiliğe göre bu durum peygamberin yolunun (sünnet) canlandırılması ve “kötü yenilikçilerin” (biatçıların) önlenmesi için bir gerekliliktir (Mardin, 2011:96). Dahası bu tarikat; güler yüzlü, yurtsever, bilimsever bir tutumla ordu kurumlarına, özellikle okullara girmek için bütün olanakları denemiĢ, bazı devlet büyüklerinden yardım görmüĢtür (Eyüboğlu, 1998:67).

Özellikle farklılığın az olduğu, karmaĢık inanç ve değerlere sahip olmayan doğu ve güneydoğu bölgelerimizde yoğunlaĢmıĢ olan NakĢibendi tarikatı, oradaki insanların bir şeye ait olma ihtiyacını tatmin ederek sosyal yapı içerisinde önemli bir yer edinmektedir (Yücekök, 1983:99; italikler tarafımdan eklenmiştir). Bu tarikatın sosyal yapı içerisinde önemli bir yer edinmesinde Menzil Dergâhının Adıyaman‟da oluĢu büyük bir avantaj niteliğindedir. Tarikat, dergâhın bulunduğu Ġl‟in coğrafi konumu sayesinde terörle mücadelede, “devlet yanlısı” bir tutum takınarak hem devletle hem de güvenlik güçleriyle karĢı karĢıya gelmemiĢtir. Bu durum tarikatın toplum içerisinde etkinliğini sürdürebilmesine fırsat yaratmıĢtır (Yıldırım, 2009:38).

Dolayısıyla salt bir din kuruluĢu olmayan NakĢibendi tarikatı, günümüzde çok büyük kazanç ortaklıkları sağlamıĢ (Eyüboğlu, 1998:67), kendisine sunulan finansal yardımlar sayesinde okullar50, toplumsal kuruluĢlar açmaya baĢlamıĢ, özel vakıflar

50

Bu dönemde okullarda din dersleri de okutulmaya baĢlanmıĢtır. Din derslerinin okutulmasındaki baĢlıca etken NakĢibendiliğin Milli Eğitim kurumlarını dolaylı olarak ele geçirmelerinden kaynaklanmaktadır. Ancak bu din dersleri bir kandırmacadır. Zira hangi dine, hangi mezhebe, hangi tarikat anlayıĢına göre bir din dersi olacağı soruları cevapsız kalmaktadır. Ġlerleyen süreçte okullardaki bu “din derslerinin” NakĢibendi tarikatının anlayıĢına uygun bir içerik taĢıdığı ortaya çıkmıĢtır (Eyüboğlu, 1998:36).

kurmuĢ; öğrenci yurtları, dershaneler, Kur‟an Kursları, hastaneler, doğumevleri inĢa etmiĢtir (Eyüboğlu, 1998:35). Ülke dıĢına özellikle Asya Türk devletlerine taĢmıĢ, inanılmaz gelir kaynaklarının sahibi olmuĢtur. Öte yandan "partileĢmiĢ", birçok seçim bölgesinde baĢarıya ulaĢmıĢ, kimi belediyeleri bile ele geçirmiĢtir (Eyüboğlu, 1998:67).

NakĢibendiliğin bu baĢarısının ardında tarikatın yörelere, daha doğrusu seçim bölgelerine göre değiĢik kollara51

ayrılmasının etkisi büyüktür. NakĢibendilik‟in kollara ayrılmasında yöresel ve kiĢisel inançlar etkilidir ve Eyüboğlu‟na göre kollara ayrılma, tarikatın düĢünce-inanç düĢkünlüğünün göstergesidir. Özellikle toprak ağalarıyla Ģeyhlerin egemenliği altında olan Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde bu tarikat ayrıldığı kollar sayesinde, Ģeyhin, ağanın buyruğu altında olan kırsal kesimin yoksul insanlarından oldukça fazla oy kazanarak siyasi yapılanmanın içerisinde de yer edinebilmiĢtir (Eyüboğlu, 1998:53, 56).

Hâlbuki bazı müritler siyasi yapılanma içerisinde aktif olarak yer almanın tasavvufi terbiyeden uzaklaĢma anlamına geldiğini düĢünmektedir (Çakır, 2012:67). Zira NakĢibendi tarikatının lideri Bahauddin NakĢibendi “iktidarın imanı dünyevi iĢlere bulaĢtırması” ve “Allah‟tan uzaklaĢtırması” nedeniyle bizzat kendisinin de yöneticilerin saraylarından uzak durmayı tercih ettiği (Mardin, 2011:93-94) bilinmektedir. Dahası Bahauddin NakĢibend, siyasete ve iktidara hep negatif, olumsuz bir anlam yüklemiĢ ve iktidarın, kalpleri karartan ve bu yüzden uzak durulması gereken bir güç olduğunu söylemiĢtir (YaĢar, 2005:329). Hatta içindeki iktidar ve liderlik arzusunu yok etmeyen bir Müslüman‟ın kemale ermesinin de mümkün olmadığını belirtmiĢtir (YaĢar, 2005:330).

Bahauddin‟in bu görüĢüne rağmen günümüzde NakĢibendilik seçim bölgelerinde oldukça baĢarı elde etmiĢtir. NakĢibendi tarikatı bu baĢarısını yayılma

51

Eyüboğlu (1998:54) NakĢibendilik‟in eskiden on beĢ kolu olduğunu ve bu kolların kiĢisel adlarla, daha doğrusu kurucularının adlarıyla anıldığını söylemektedir. Bugün ise kolların sayısının yirmiyi aĢtığı bilinmektedir: Ahrariye kolu, Müceddidiye kolu, Camilik, Dehlevilik, Halidilik vs. Günümüzde kolların çoğunun sadece adı kalmıĢtır. NakĢibendilik‟in iki önemli kolu olan Süleymancılıkla Nurculuğun ortaya çıkıĢı, bu durumun baĢlıca nedenidir (Eyüboğlu, 1998:56).

olanağı bulduğu yörelerde ilk olarak etkili olan ve varlıklı kimselerle, yöneticilerle, din görevlileriyle girmiĢ olduğu etkileĢim sayesinde kazanmıĢtır. Tarikat bunun yanı sıra okumamıĢ, bilgisiz kimseleri de kendilerine çekerek onlardan da yararlanma yolunu seçmiĢtir (Eyüboğlu, 1998:74). Mesela toprak ağalarıyla Ģeyhlerin egemenliği altında olan Doğu Anadolu Bölgesinden NakĢibendi yandaĢı olan TBMM üyelerine iki yüz dolaylarında oy sağlandığı bilinmektedir. Bu bölgedeki seçmenlerin neredeyse tamamı kırsal kesimin yoksul insanlarıdır ve Ģeyhin, ağanın buyruğu altındaki kiĢilerdir (Eyüboğlu, 1998:53). Zaten NakĢibendi müritlerinin önemli bir bölümünün de dar gelirli ve eğitim düzeyi düĢük kiĢilerden oluĢtuğu bilinmektedir (Çakır, 2012:66).

Sonuç olarak NakĢibendi tarikatının, kırsal nüfus ile devlet arasında bir nevi kanal iĢlevi görerek önemli bir rol üstlenmiĢ olduğu görülmektedir (Mardin, 2011:293-294). Bu tarikat dine ve dini bir misyon üstlenen otoriteye/Ģeyhe itaatin zorunluluğundan faydalanarak hem Osmanlı Ġmparatorluğundaki en etkili tarikatlardan birisi haline gelmiĢ (Mardin, 2011:91) hem de Cumhuriyet‟in tarikatlara yönelik karĢıt politikalarına rağmen, gücünü muhafaza etmeyi baĢarabilen yegâne tarikat olma özelliği gösterebilmiĢtir (YaĢlı, 2014:79-80). Ancak ne yazık ki Osmanlı tarihi boyunca, ülkeyi sarsan, devlet düzenini bozan ayaklanmaların büyük çoğunluğunun arkasında bu tarikatın olduğu da bilinen bir gerçekliktir (Eyüboğlu, 1998:31-32).

O halde Eyüboğlu‟nun (1998:71), Ġslam‟a inanan kimselerin tarikatları koruması değil, onlara karĢı direnmesi gerektiğini belirtmesi burada oldukça anlam kazanmaktadır. O, Kur‟an içeriğinin, tüm tarikatlara karĢı olduğu halde, tarikatların Kur‟an adına Ġslam‟ı savunmaya giriĢiyor olmalarını eleĢtirmektedir ve sözlerine, bu durumun dinin bilinç dıĢına itilmesinden baĢka bir Ģey olmadığını eklemektedir. Gerek ritüelleri gerek ise Ģeyhe yüklediği üstünlük ile insanların bilinçlerini esaretleri altına almayı baĢararak yeryüzünde varlık alanı bulan NakĢibendi tarikatının, var olmak için bulduğu en uygun ortam olarak Türkiye iĢaret edilmektedir (Eyüboğlu, 1998:50).