• Sonuç bulunamadı

Ebu Said, Gazneliler’in Horasan bölgesinde güçlü bir devlet olarak hüküm sürdükleri dönemde yaşamıştır. Çocukluğunda Sultan Mahmut, Gazne sultanıdır. Babası, Sultan Mahmud’u çok sevdiği için konağının duvarlarını Sultan’ın adıyla ve ona ait şeylerle süslemiştir. Ebu Said’de özel odasının duvarlarını ‘Allah’ ismi ile doldurmuştur ve babasının neden öyle yaptığını sorması üzerine o, “Her kişi evinin duvarlarına emirinin adını yazar.”cevabını vermiştir.206

Gazneliler, 963-1186 yılları arasında Horasan, Afganistan ve Kuzey Hindistan’da hüküm sürmüş bir müslüman Türk devletidir. İlk Gazneli yöneticileri, Samanoğulları’nın valileri olmuşlardır ve uzun bir süre bağımsız olarak yaşayamamışlardır. İlk bağımsızlık ilanını Sebug Tegin zamanında yapmışlar ancak tam bağımsızlığa Gazneli Mahmut zamanında ulaşmışlar ve Orta Asya’da parlak bir dönem geçirmişlerdir. O dönemde, Hindistan’a İslâm’ı yaymak için onyedi sefer düzenlemişler, kuzey-doğuda bulunan Karahanlılar’la zaman zaman şavaşmışlardır. Sultan Mahmud 421/1030’da vefat etmiştir; yerine Muhammed geçmiştir fakat, kardeşi Mesud onu yenip sultan olmuştur. Mesud, yetenekli bir asker olmasına rağmen babası kadar iyi bir yönetici olamamıştır.207

Ebu Said’in babasının evini Sultan Mahmut ile ilgili şeylerle süslemesi, Sultan Mahmud’un başarılı ve sevilen bir sultan olduğunun ve ülkesinde nasıl bir kahraman göründüğünün göstergesi sayılabilir.

Kaynaklara göre, o dönemde Horasan yöresinde çoğu millet emirlik olarak bulunmaktadır ve kimisi de ğöçebe bir yaşam sürmektedir. Selçuklular’ı, Oğuzlar’ı, Gurlular’ı bunlar arasında sayabiliriz. Selçuklular, o zaman çadırlarda yaşayan

206 İbn Münevver, Esrâru’t-Tevhîd, 50

savaşçı bir millettir. İran, Irak, Hindistan, Afganistan, Gürcistan, Doğu Anadolu, Azerbaycan ve Horasan’ı kapsayan bu geniş coğrafyadaki çoğu müslüman olan bu milletler, kendi aralarında durmadan çatışmışlardır.

O dönemde, tarihe önemli ivmeler kazandıran Selçuklular, Oğuz boylarıyla ve Gazneliler’le çok savaşmışlardır. Çağrı ve Tuğrul Beyler zamanında ğüçlenmiş, devlet olma yolunda ilk adımlarını atmışlardır. Selçuklular’ı bu iki kardeş yönetmektedir ve ölene kadar da ikisi hiç kavga etmeden yönetmişlerdir, bu da saltanat kavgaları olmadan büyümelerinde, en büyük etkenlerden birisi olmuştur. Maveraünnehir’den memnun olmayan Çağrı ve Tuğrul beyler, daha elverişli topraklar aramak için harekete geçmişlerdir; Çağrı Bey, 3000 kişilik bir süvari ile Gazneliler’in olan Horasan’dan Anadolu’ya, Tuğrul Bey çöllere hareket etmiştir (1016-1021). Ermeni ve Gürcü topraklarında bir süre kalan Çağrı Bey, tekrar Tuğrul Bey’in yanına dönmüştür. Selçuklu sultanlarının akrabalarının sorumluğu altındaki Oğuz boyları, onların emirlerindeyken Gazneli Mahmud’a Selçuklular’dan zulüm gördüklerini söylemiş ve 4000 çadırdan oluşan Oğuz grubu, Horasan’da kendilerine yer edinmişlerdir fakat, daha sonra Oğuzlar, Sultan Mahmud’u epeyce uğraştırmışlardır. Sultan Mesud döneminde Oğuzlar’ın Serahs ve Ebiverd (Baverd) halkına zulmettikleri haberinin gelmesi üzerine, Mesud onların üzerine bir ordu göndermiş, ama yenilmiştir (1031).208

İbn Münevver’in naklettiği bir menkıbede, Sultan Mesut’un saltanatında gaflet içinde ve zevke düşkün olduğunu, bu yüzden Selçuklular’ın Buhara’dan çıkıp Horasan’a indiklerini ve Baverd ve Mihene’de egemen olduklarını açıklamıştır. Mesud’un Selçuklular’a bir elçi göndererek onları tehdit etmesi üzerine Selçuklu sultanlarının, “Bu iş Allah’ındır, O’nun dilediği olur.” diye cevap verdiklerine yer vermiştir. Tuğrul ve Çağrı beyler Ebu Said’i ziyarete gelmişler, selamlamışlar, elini öpüp huzuruna durmuşlardır. Ebu Said bir süre başını eğdikten sonra, “Biz Horasan mülkünü Çağrı’ya vermiş bulunuyoruz, Irak mülkünü de Tuğrul’a.” dediği açıklanmıştır. Bu olayı duyan Sultan Mesud, Mihene’ye savaş açmış ve Ebu Said ve müridlerinin de içinde bulunduğu hisar’ı kuşatmıştır. Hisarda hedefi şaşmayan 41 okçu, sultanın askerlerine zayiat verdirmiştir. Ebu Said, müridi Hasan Müeddib’i iple kaleden sarkıtıp, Badine

köyünde yaşayan yaşlı bir kadından zeytin yağı getirmeye yollamıştır. Gelen yağı kalenin ortasına yaktırdığı ateşte kızdırmıştır. Mihene valisi teslim olup kaleden dışarı çıkmıştır, sonra Sultan Mesud’un isteği ile 41 okçu dışarı çıkarılmıştır ve Mesud, onların sağ ellerini kesmiştir. Okçuların getirilip Ebu Said’in önceden tahmin edip hazırlattığı kızgın yağa elleri batırılmıştır. Ebu Said, “Mesud kendi mülkünün elini kesmiştir.” diyerek ağlamıştır. Bu olay Gazneliler’in saltanatının sonuna, Selçuklular’ın yükselişine zemin hazırlamıştır.209

Bu anlatılanlarla, Ebu Said’in döneminin kutbu olabileceği ve onun büyüklüğü, öngörüsü, dünyaya tasarruf eden bir veli olduğu anlatılmaya çalışılmıştır.

Esrâru’t-Tevhîd’de yine benzer bir menkıbe de şöyledir: Ebu Said bir mecliste, Tuğrul Bey’in bir zaman Mihene’ye geldiğini, sahrada ordugah kurduğunu, yastığının atının eğeri, yatağının da atının çulu olduğunu anlatmıştır. Tuğrul Bey’in bir aracı ile misafir ve gariban olduklarını söyletip un istettiği, unu alıp Serahs’a gittiği ve orada taraftar toplayıp süvari yaptığı haberi duyulmuştur. Nişabur Sultanı Suri’nin onları tehdit etmesi üzerine, Selçuklu Bey’inin, “Bu iş ne sizindir, ne de bizim. Ulu ve yüce Allah’a aittir. O’nun dediği olur.” diye cevap vermesi üzerine, Ebu Said, bu cevabı beğenerek Dünya devletinin bu zatın eline geçeçeğine karar verdiğini söylemiştir.210

Bu olaydan sonra gerçekten de Selçuklular’ın önlenemez yükselişleri olmuş ve Cihan İmparatorluğuna doğru adım atmışlardır. Sultan Mesud, çeşitli hamleler yapmasına rağmen bir türlü başarı sağlayamamıştır ve en büyük yenilgiye 431/1040’de Merv yakınlarındaki Dandanakan’da uğramıştır. Selçuklular üç gün süren savaş sonunda büyük bir zafer elde etmişlerdir. Sultan Mesud 100 kişi ile kaçıp canını zor kurtarmıştır. Tuğrul Bey, Horasan emiri olarak tahta oturmuştur. Dandanakan zaferinden sonra Tuğrul Bey, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun ilk hükümdarı olmuştur (1040-1063) ve elçisini Bağdat’a Halife’ye göndererek, adil olacağını ve Emir’ül-Mü’minîn’e sadık kalacağını iletmiştir. 449/1058’de Halife, törenle Tuğrul Bey’e yedi siyah hilat giydirmiş ve ona ‘Melikü’l-Meşrik ve’l- Mağrib’ unvanını vermiştir. Merv’de kalan Çağrı Bey, Belh, Toharistan, Tirmiz, Velvaliç, Kubadiyan, Vahş şehirlerini ülkesine katmıştır ve Gazneli Hükümdar’ı

209 İbn Münevver, a. g. e., 164

İbrahim ile barış yapmıştır. Çağrı Bey’in oğlu Alparslan daha sonra 1071’de Malazgirt’te Bizans’ı yenerek Anadolu topraklarına da egemen olmuşlardır.211

Selçuklu İmparatorluğu, 1040-1308 yılları arasında büyük bir Cihan Devleti olarak hüküm sürmüştür.212

IV. hicri, X. miladi yüzyıl Horasan’da değişik mutasavvıfların yaşadığı bir dönem olmuştur. XI. miladi, V. hicri yüzyılda, Bağdat’da Abbasi siyasi nüfuzu azalmıştır; doğuda Büyük Selçuklular hüküm sürmektedir; Mısır’da Fatimiler ve Endülüs’te yani bügünkü İspanya’da Emeviler hakim olmuştur.213

Esrâru’t Tevhîd yazıldığı dönemde coğrafya değişmiş, Gazneliler’in gücü kalmamıştır; XII. yüzyılda Gurlular (Şensebaniler) büyük bir güce sahip olmuşlardır. Horasan, Afganistan ve Kuzey Hindistan bölgesinde hüküm sürmektedirler (1000-1215). Önceleri emirlikle yönetilen, kabile halinde yaşayan Gurlular’ın başına Sultan Gıyaseddin Muhammed b. Sam (569/1173-599/1203 hüküm sürmüştür.) geçince Gurlular’ın hakimiyeti bölgede artmıştır;214

böyle bir ortamda İbn Münevver (v. 574/1178), Esrâru’t Tevhîd’i Gur Hükümdar’ı Ebu’l- Feth Gıyaseddin Muhammed b. Sâm’a ithaf etmiş (1203),٭215 önsözünde ona övgüler yağdırmıştır.216

Esrâru’t Tevhîd’de Ebu Said Ebu’l-Hayr’ın yaşadığı dönemde ve sonrasında Selçuklu Türk sultanlarının ve vezirlerinin menkıbelerine yer verilmiştir. Seçuklu sultanlarından Tuğrul Bey ve Çağrı Bey ilgili menkıbelere 131-132, 133, 163-164, 227. sayfalarda, küçük kardeşleri İbrahim Yenal ile ilgili menkıbelere 226, 131, 227. sayfalarda, Sultan Sencer ile ilgili menkıbelere 352-354, 369, 375. sayfalarda, Sultan Tuğrul’un veziri Mansur Verkani ile ilgili olanlara 131, 328-329, 343’de ve ünlü Selçuklu Veziri Nizamülmülk ile ilgili menkıbelere 84, 110, 179, 180-182, 365-366. sayfalarda yer verilmiştir. Nicholson, Horasan bölgesinde o dönem çok etkili olan Türk varlığından, özellikle yukarıda Esrâru’t Tevhîd’deki sayfalarıyla

211

Sümer, “Selçuklular”, 365-371

212

Sümer, a. g. m., 365

213 Yılmaz, Anahtarlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, 124-125

214 Iqtedar Hussain Siddiqui, “Gurlular”, DİA, XIV, İstanbul 1996, 207-211

٭ Esrâru’t Tevhîd’in yazılış tarihi olarak, S. Uludağ’ın Tevhîd’in Sırları ‘sunuş’ bölümünde

553/1158, 574/1178, 588/1192, 599/1202 dört değişik tarihin verildiği ifade edilmiştir.

215 Nicholson, a. g. e., 1-2; Uludağ, “sunuş”, a .g, e. içinde, 7-39; 35

verdiğimiz Selçuklu Türkleri ile ilgili menkıbelerden Studies in Islamic Mysticism’de hiç bahsetmemeyi tercih etmiştir.