• Sonuç bulunamadı

Resûlullah’ın (s.a.s.) anlattığı kıssanın do laylı olarak Kur’ân’ı açıklaması 168

Az önce söylediğimiz gibi bunlar, esasları Kur’ân’da mevcut olmadığı hâlde Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından anlatılan ve herhangi bir âyetin iza-hını kolaylaştıran kıssalardır.

Birinci Misal:

Ebû Hureyre Resûlullah’ın (s.a.s.) şöyle buyurduğunu söylemiştir:

Peygamberlerden biri sefere çıktı ve çıkmadan önce halka: “Bir ka-dınla evlenmeye niyet eden ve fakat henüz evlenmemiş olan, bir ev inşa eden ve henüz çatısını örtmemiş olan, koyun veya deve satın alan ve on-lardan doğacak, yavruları bekliyen kimse, benimle birlikte gelmesin”, dedi ve (düşmanla) dövüşmek için ilerledi. Bir şehrin yanına geldiği zaman, vakit, ikindi veya ona yakın bir vakitti. Güneş’e dedi ki: “Sen, (Allah’ın emrinde) bir memursun, ben de bir memurum; Allah’ım, onu benim için bir müddet tut!” Ve Allah da, ona zafer verinceye kadar, Güneş’i tuttu.

(Zaferden sonra) ganimetleri topladılar. Bunları yemek (yakmak) için bir ateş geldi, fakat yemekten imtina etti. Bunun üzerine Peygamber dedi ki:

“Aranızda bir sahtekâr var; her kabileden bir kişi bana bîat etsin!” Her kabileden birer kişi gelip ona bîat ettiler. Bunlardan birinin eli, peygam-berin eliyle birleşince, peygamber “Sahtekâr sizin aranızda; kabilesi bana bîat etsin!” dedi. Kabile ona bîat etti; iki veya üç şahsın eli, peygamberin

60 Müstedrek, 2/262 ( Müslim’in şartı üzere, Zehebî de onun tashihine muvafakat eder.); Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 1/51 ve 2/246. Bu mânadaki başka hadisler için aynı eser, 1/51.

eliyle birleşince, peygamber dedi ki: “Sahtekâr sizin aranızda, sahtekârlığı siz yaptınız!” Hz. Muhammed (s.a.s.) devam etti: Bunun üzerine, o şahıslar, öküz başı gibi altın çıkardılar ve diğer ganimetler arasına koydular. Ateş geldi ve (hepsini) yedi (yaktı). Hz. Peygamber (s.a.s.) ilâve etti: Ganimet, bizden evvel hiç kimseye helâl olmamıştı. Fakat Allah bizim zayıflığımızı ve aczimizi görmüş ve onu bizim için meşru kılmıştır.”61

Bu kıssanın esası Kur’ân’da yoktur; fakat “ Onlar dediler ki: “Allah, ateşin yakıp kor haline getireceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti. Onlara cevaben de ki: “Benden önce birçok peygam-ber açık delillerin (mûcizelerin) yanında, sizin öne sürdüğünüz kurbanı da getirdiler. Peki sözünüzde tutarlı iseniz, onları niçin öldürdünüz?” ( Âl-i İmrân, 183) âyeti bu suretle anlaşılmaktadır. İsrailoğullarına ganimetin helâl olma-dığını, ganimetlerin fakirlere dahi verilmediğini, mûcizevî bir tarzda gelen ateş tarafından yenildiğini, ateşin ancak hile karışmayan halis ganimetleri yediğini ve bunun peygamberin doğruluğuna bir alâmet sayıldığını böyle-ce öğreniyoruz. Bu kıssa tafsilâtlı olarak Ahd-i Atîk’te bulunmaktadır.62

İkinci Misal:

Habbab İbnu’l-Eret diyor ki: “(Bi’setin başlangıcında) Resûlullah, Kâbe’nin gölgesinde bir cübbeye bürünmüş bir hâlde iken, kendisine hâ-limizden şikâyet ettik: “Bizim için Allah’tan yardım dilemez misin? dua etmez misin?” dedik. Buyurdu ki: “Sizden önceki ümmetlerde mü’min kişi alınır, onun için yerde bir çukur kazılır, oraya konulup testere getirilir, başı ikiye biçilir, demir tırmıklarla eti kemiğinden taranmak sûretiyle ayrılırdı da, bütün bu yapılanlar onu dininden döndürmezdi. Allah’a yemin ederim ki, Allah bu dini kemale erdirecektir. Öyle ki bir süvari San’â’dan kalkıp Hadramavt’e kadar Allah’tan ve kurdun koyunlarına saldırmasından başka hiçbir şeyden korkmaksızın gidebilecektir, fakat siz acele ediyorsunuz.”63

Bu rivâyet “Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen

61 Hemmâm İbn Munebbih’in Sahîfesi, s. 110; Müslim, 32 No. 32.

62 Ahd-i Atîk, Yûşa, 10/12-13 ve Tekvin, 15/17; Yûşa, 7/16-26 (Hemmâm İbn Munebbih’in Sahifesi, s. 110, Notlar: 238, 241.)

63 Buhârî, İkrâh, 1. bab, 8/56; İbn Kesîr, 1/445.

durumlara mâruz kalmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle ezici mihnetlere, öyle zorluklara dûçar oldular, öyle şiddetle sarsıldılar ki,...” ( Bakara, 214) âyetinde mücmel olarak geçen “evvelkilerin başına gelen hâlleri”, bazı misaller vermek suretiyle açıklamaktadır.

Üçüncü Misal:

Câbir İbn Abdullah diyor ki: “Hz. Peygamber Hicr diyarından geçer-ken dedi ki: “Mûcize istemeyin, zira Hz. Salih’in kavmi mûcize istedi. Ona verilen mûcizevî dişi deve, şu geçitten gelip, şu geçitten de çıkıyordu. Onlar, Rab’lerinin emrini dinlemeyip onu boğazladılar. Nöbetleşe olarak bir gün deve onların suyunu içiyor, bir gün de onlar onun sütünü içiyorlardı. (Nan-körlük ederek) onu boğazlayınca, o müthiş sayha onları ansızın yakalayıver-di. Allah Teâlâ, haremine sığınan bir tek adam haricinde, onların hepsini helâk etti.” Dediler ki: “Kimdi o adam, ya Resûlallah?” Dedi ki: “ Ebû Riğal idi, haremden çıkınca diğerlerinin başına gelen azap, ona da isabet etti.”64

Hz. Salih’in dişi devesi ve Semûd kavminin onu öldürdükleri bazı âyetlerde bildirilirse de,65 Peygamberimiz’in (s.a.s.) anlattığı şekliyle, kıssa-nın bir kısım unsurları Kur’ân’da mevcut değildir. Aynı mevzuya dair, Se-mûd kavminden dişi deveyi öldüren adamın tavsifini ihtiva eden şu hadis de böyledir.

:“אَ אَ ْ َا َ َ َ ْا ِذِا” :َلאَ َ אَ َ َ َ ىِ ا َ َכَذَو َ َ א ا َ َכَ َ  ِ ا ُل ُ َر َ َ َ :َلאَ

.(ِما َ ْ ا ِ ْ ِ ْ َ ا ِّ َ ) َ َ ْ َز ِ َأ َ ْ ِ ِ ِ ْ َر ِ ٌ ِ َ ٌمِرאَ ٌ ِ َ ٌ ُ َر אَ ِ َ َ َ ْ ِا

Resûlullah (s.a.s.) bir defasında, hutbe irad ederken, Semûd kavmine verilen dişi deveden ve onu boğazlayan adamdan bahsetti. “En nasipsizle-ri ayaklandığı zaman” ( Şems, 12) âyetini okuyup: “Kavminde muteber, şı-marık, ( Zübeyr İbn Avvâm’ın amcası) Ebû Zem’a gibi güçlü kuvvetli bir adam, deveye doğru (boğazlamak üzere) ayaklanmıştı.”66

64 Taberî, 12/537 ve Halebî, 14/50; İbn Kesîr, 3/190 (M. M. Şakir: Müsnedu Ahmed, 3/296;

el- Bidâye ve’n-Nihâye, 1/137 vs.) 65 A’râf, 73; Hicr, 80-84; Şems, 11-14 gibi.

66 Buhârî, Tefsir, 4/83-84; Müslim,50 Ha, No, 49; İbn Kesîr, 7/303 ( Ahmed İbn Hanbel ve diğerlerinden); Bu meselenin şerhi için: Fethu’l-Bârî, 10/334.

Bu sıfatlar Kur’ân’da67 zikredilmemektedir. Bu nev’in başka çok örnek-leri mevcuttur.68

3- Hz. Peygamber’in

(s.a.s.)

Kur’ân’ın Manasını Te’kid Suretiyle Beyanı

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Kur’ân’ı açıklama tarzlarından biri de sünne-tin, Kitab’ın mânâsına muvafık bir tarzda varid olması şeklinde görülür.

Beyanın bu tarzından maksat, hükmün takviye edilmesidir. Yoksa aynı mânâ, âyette de ifade edilmiştir. Âyetin ifade ettiği hüküm ve mânâ, farklı vesilelerle belirtilmek suretiyle kuvvet kazanmakta ve böylece Hz. Peygam-ber hatırlatma vazifesini yerine getirmektedir.

Birinci Misal:

.اَ َ ْ ِ ُ َ ْ َأ يِ ْ ِ ْ ُכَ :ُل ُ َ َ َ ِ َ אَ ْا َ ِ اً َ َأ ِ ْ ُ ْ َ אَ אَ َ ْ َ ْ َأ אَ َر :َن ُ ُ َ َ ...

.اً َ َأ ُهَ ْ َ ْ ُכْ َ َ ُ َ ْ َأ َ َ . َيא َ ِر :ُل ُ َ َ ؟اَ َ ْ ِ ُ َ ْ َأ ٍء ْ َ يَأ אَ َر אَ :َن ُ ُ َ َ

Ebû Said el-Hudrî tarafından merfû olarak rivâyet edilen uzun bir

67 Bakınız: Şems, 12.

68 Hz. Peygamberin Kur’ânda mücmel olan kıssaları beyanı için: Bakara, 127 ( Kâbe’nin bina edilmesi) hakkında: Taberî, 3/67. Mâide, 114 (Mâidenin muhtevası) hakkında: Taberî, 11/228-29; Tirmizî, Tefsir; İbn Kesîr, 2/681. Hûd, 40 (Hz. Nuh’un gemisi) hakkında: Ta-berî (Halebî), 12/35; İbn Kesîr, 3/555. Yûsuf, 31 hakkında: İbn Kesîr, 4/24. İbrâhim, 37 hakkında: Taberî (Halebî), 13/229-234. İsrâ, 55 hakkında: Buhârî, Tefsir, 5/227. Kehf, 23 hk.: Taberî (Halebî), 15/273; İbn Kesîr, 4/403. Kehf, 65 hakkında: Buhârî, İlim, 1/38-40;

Tefsir, 5/230-235; Müslim, 43, Ha. No. 170-171; Taberî (Halebî), 15/278-79, 282. Kehf, 81 hakkında: Taberî (Halebî), 16/3; Tirmizî, Tefsir; Ebû Dâvud, Ha. No. 4706; Kenzu’l-Ummal, 2/4 ( Müslim’den); Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 5/119. Kehf, 82 hakkında: İbn Ke-sîr, 4/417 (Ahmed ve Buhârî’den); Müstedrek, 2/369; İbn KeKe-sîr, 4/415. Tâhâ, 40 hakkında:

Müslim, 52 Ha. No. 50; Taberî (Halebî), 16/164. Enbiyâ, 63 hakkında: Buhârî, Enbiyâ, 8.

bab; Tirmizî, Tefsir; Taberî (Halebî), 23/71; İbn Kesîr, 4/570. Enbiyâ, 83-84 hakkında: İbn Kesîr, 5/583 (Sahîheyn’den). Enbiyâ, 87 hakkında: Taberî (Halebî), 17/81; İbn Kesîr, 4/588.

Neml, 15-17 hakkında: İbn Kesîr ( Ahmed İbn Hanbel’den). Kasas, 27 hakkında: İbn Kesîr 5/276-77 ( Bezzâr ve İbn Ebî Hâtim’den). Sâd, 34-39 hakkında: İbn Kesîr, 6/63-67. Sâd, 42 hakkında: Taberî (Halebî), 23/167; İbn Kesîr, 6/68. Ahkâf, 25 hakkında: İbn Kesîr, 6/289 ( Taberânî’den). Bürûc, 4 hakkında: Müslim, 53, Ha. No. 73; Taberî (Halebî), 30/133-34;

Tebarânî, Mu’cemu’l-Kebir, v. 210b-211a; Ma’mer ibn Râşid, Câmi’, v. 72a-b; Tefsiru’n- Ne-sâî, v. 113b-114b; Fethu’l-Bârî, 10/326; İbn Kesîr, 7/257.

hadis69 içinde, Cenab-ı Hakk’ın, hiç bir hayırları olmadığı hâlde Cennet’e yerleştireceği insanların şöyle söyleyecekleri bildirilir: “Ey Rabbimiz! Sen âlemlerden hiç kimseye vermediğini bize ihsan ettin” derler. Kendilerine:

“Size bundan efdal bir atiyyem var” buyurur. “Ey Rabbimiz! Bundan efdal ne var?” derler. Allah Teâlâ: “Benim rızam! Artık bundan sonra ebediyen size gazap etmem” buyurur.

Bu hadis “Allah, mü’min erkeklere de, mü’min kadınlara da -kendileri, içinde ebedî kalıcı olmak üzere- altından ırmaklar akan Adn cennetlerini ve çok güzel meskenler vaad etti. Hepsinden âlâsı ise Allah’ın kendilerinden razı olmasıdır. İşte bu, asıl bu, en büyük saadettir.” ( Tövbe, 72) âyetinde bildirilen mânâyı tekit etmektedir.

İkinci Misal:

Resûlullah (s.a.s.) “Din hususunda aşırılıktan sakının; çünkü sizden ön-cekiler dinde mübalâğa ve aşırılıkları yüzünden helâk olmuşlardır.”70 bu-yurmak suretiyle “De ki: “Ey Ehl-i Kitab, dîninizde haksız yere haddi aşma-yın...” ( Mâide, 77) âyetinin mânâsını, tekit ederek açıklamaktadır.

Üçüncü Misal:

א َ ِإ

﴿

ْ َ َ َ ُ ...אً َ َ ِ ْ َ ْ ا ِ َ َو َ ُ ا َلَ ْ َأ :ُل ُ َ َ َ ُ ِ ْ ِ ا ِ ْ َ ْ َ ...

َن ُ ِ ْ ُ ْ ُכ َ َ ُه ُ ِ َ ْ אَ ِنאَ ْ ا ِ َ َ ْ ِ ٌ ْ ِر ُمَ ْزَ ْاَو ُبא َ ْ َ ْاَو ُ ِ ْ َ ْ اَو ُ ْ َ ْ ا

“.ُ ْ َ ْا ِ َ ِّ ُ ” : ِ ا ُل ُ َر َلאَ َ :َلאَ

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlara kurban kesilen sunaklar, fal ok-ları, şeytana ait murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan geri durun ki felâh bulasınız.” ( Mâide, 90) âyeti nâzil olunca Hz. Peygamber (s.a.s.): “İçki haram edildi.”71 demek suretiyle, âyetin ihtiva ettiği hükmü te’kit ederek açıklamıştır.

69 Müslim, 1 Ha. No. 302; Tirmizî, 39, Ha. No. 2555; Taberî, 6/262, Ha. No. 6751 (Câbir’-den); İbn Ebî Hatim, v. 12a,

70 Mehâsinu’t-Te’vîl, 6/2107 (M.F.Abdulbakî tahricinde: Müsnedu Ahmed. 1/215; Nesâî, 24/218. bab; İbn Mâce, Ha. No. 3029.)

71 Taberî, 4/331. Ha. No. 4143 (A. M. Şakir: Müsnedu Ahmed, Ha. No. 5390; Tayâlisî, 1957;

Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 2/314-315).

Dördüncü Misal:

Resûlullah (s.a.s.): “Allah’tan başka hak ilâh olmadığına ve Muhamme-d’in Resûlullah olduğuna şehadet, namazı ikame, zekâtı eda edinceye kadar insanlarla muharebe etmek bana emrolundu. Onlar bunları yapınca kanla-rını ve mallakanla-rını benden korumuş olurlar. Ancak İslâm’ın hakkı mukabili olmak müstesna. İnsanların (gizli işlerden dolayı olan) hesapları da Allah’a aittir.”72 diyerek, “O halde, haram aylar çıkınca artık öbür müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayıp esir edin, onların geçebileceği bütün geçit başlarını tutun. Eğer tövbe eder, namaz kılar, zekât verirlerse onları serbest bırakın...” ( Tövbe, 5) âyetini te’kit etmek suretiyle açıklamıştır. Bu neviden başka misaller de mevcuttur.73