• Sonuç bulunamadı

Müphemin tayinine dair sualler

Kur’ân’da bazı hususlar müphem bırakılmış, kasten tayin edilmemiş-tir. Tayin etmemek şu gayelere matuftur: Başka yerde açıklandığından ih-tiyaç olmaması, şöhreti sebebiyle bilinmesi, setredilmesinin murat olması, tayininde zikre değer bir fayda bulunmaması, hükmün umumi olduğuna dikkat çekme, ismi zikretme yerine mükemmel bir tavsifle tazim etme ya-hut eksik tavsifle tahkir etme gayesiyledir.47 Bazı Müslümanlar, Kur’ân’da-ki bazı müphemleri sormuş, Resûlullah da onları tayin etmiştir.

Birinci Misal:

İbn Abbas dedi ki: Birisi Hz. Peygamber’den Sebe hakkında ( Sebe, 15)

sorup, “Ey Allah’ın Resûlü! Sebe nedir, erkek mi kadın mı yoksa bir yerin mi adıdır?” Resûlullah buyurdu ki: “Bir adamın adıdır; onun on evlâdı oldu. Onlardan altısı Yemen’e, dördü de Şam’a yerleşti. Yemen’dekileri

46 Şatıbî, Muvâfakât, 4/218-219. (Hülâsa olarak) 47 Süyûtî, İtkân, 2/145.

Mezcih, Kinde, Ezd, Eş’ariyyûn, Enmâr ve Himyer’dir, hepsi de Arap’tır.

Şam’dakiler ise: Lahm, Cüzam, Âmile ve Gassan’dır.”48

İkinci Misal:

Hz. Ali: “Resûlullah’tan hacc-ı ekber gününü sordum, o da: “ Kurban bayramı günüdür.” dedi.”49

Üçüncü Misal: :

ِ َ אِ َ ِإ ُهאَ ْ َ ْرَأَو

﴿

َ אَ َ ِ ا ِلْ َ ْ َ  ِ ا َل ُ َر ُ ْ َ َ : َلאَ ٍ ْ َכ ِ ْ ِّ َ ُأ ْ َ ...

.אً ْ َأ َنوُ ْ ِ َلאَ

َنو ُ ِ َ ْوَأ ٍ ْ َأ

Ubey İbn Kâ’b bildiriyor: “Onu ( Yûnus’u) yüz bin insana, ya da daha fazla olanlara peygamber gönderdik.” ( Saffât, 147) âyetindeki (fazlalığı) sor-dum, Resûlullah “yirmi bin” dedi.50 Bu nevin başka misalleri de vardır.51

2 - Mücmel âyetler hakkındaki sualler:

Mücmel, delâleti vâzıh olmayan, maksadın kat’î olarak anlaşılması için beyan edilmesi gereken söze denir. Kelimenin lügatte müşterek olması, zamir merciinin ihtilâflı olması, atıf veya isti’naf ihtimali, lâfzın garabeti icmal sebepleri arasındadır.52

48 Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/249-250; Tirmizî, Tefsir; Taberî (Halebî), 22/76;

İbn Kesîr, 5/539 (İsnad için hasen der. Ayrca İbn Abdi’l-Berr’e nisbet eder.); İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 10/154 (Hâkim’in tashihini söyleyerek).

49 Tirmizî, Tefsir ve Hac, 110. bab, Ha. No. 957; Aynı hadis sual kaydı olmayarak İbn Ömer’-den: Ebû Dâvud, Ha. No. 1945; Hâkim, Müstedrek, 2/331; Taberî, 14/124, Ha. No. 16447;

İbn Kesîr, 3/361-362.

50 Taberî, (Halebî), 23/104; Tirmizî, Tefsir (garip diyerek); İbn Kesîr, 6/37 (Fazla olarak İbn Ebî Hâtim’den).

51 Meselâ, Ahzâb, 23 hakkında: Tirmizî, Tefsir; Taberî (Halebî), 21/147; İbn Mâce, Mukaddi-me, 11; İbn Kesîr, 5/439-440.

Muhammed, 38 hakkında: Tirmizî, Tefsir; Taberî (Halebî), 26, 66; İbn Kesîr, 6/325.

Fecr, 3 hakkında: Tirmizî, Tefsir; Sa’lebî, 4, v. 1597a.

Necm, 13 hakkında: Tirmizî, Tefsir; Tefsiru’n- Nesâî, v. 96a; Müslim, 1, Ha. No. 291; Taberî, 27/50.

52 Süyûtî, İtkân, 2/18-19.

Birinci Misal:

... ُ َ ِ ا اَو ُدا َا : َلאَ ؟ ُ ِ ا אَ : َلאَ َ ِ ا ِل ُ َر َ ِإ ٌ ُ َر َمאَ : َلאَ َ َ ُ ِ ْا ِ َ ...

Haccın farziyyetine dair âyette “... Ona bir yol bulabilenlerin (gücü ye-tenlerin) Beyti haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde hakkıdır...” ( Âl-i İmrân, 97) buyurulmaktadır. Bir adam buradaki “yol”un mânâsını sorunca, Resû-lullah (s.a.s.) “azık ile binek” olduğunu bildirmiştir.53

İkinci Misal:

َل ْ َ َ ْ أَرََأ :ِ ا َل ُ َر אَ ُ ْ ُ : ِ ا َل ُ َر ْ َ َ َ אَ َأ אَ ْ َ ُ ا َ ِ َر ٍ ِ אَ ِّمُأ ْ َ ...

يِ ا ُ َכْ ُ ْا َכِ ٰذ َنאَכ אَ

(٢٩ :ت כ ا) ﴾

َ َכْ ُ ْ ا ُ ُכ ِدאَ ِ َن ُ ْ َ َو

﴿

َ אَ َ َو َكَرאَ َ ِ ا . ْ ُ َ ُ ِ ْ َ َو ِ ِ ا ِ ْ َ ِ َنوُ َ ْ َ ا ُ אَכ :َلאَ ،ُ َ ُ ْ َ ا ُ אَכ

Ümmü Hâni: “... Toplantı yerinde meşru olmayanı yapacak mısınız?”

( Ankebût, 29) âyetinde bildirilen “meşru olmayan” işin ne olduğunu sorun-ca, Resûlullah “Yoldan geçenlerle alay ediyorlar ve onlara fiske hâlinde taş atıyorlardı.” demiştir.54

Üçüncü Misal:

ِ َ ٍ ِ َ ْ َ ُ َ ْ ُ َ

﴿

َ َ َ אَ َأَ َ َ

ُ ُ א َכ ا ُ ُכאَ ْ َأ

﴿

ْ َ َ َ א َ : ِ ِ ا ِ ْ ِد ُ ْ َ ْ َ ُ ْ اَو ُءאَ ْ َا ِناَدَ ْ َ ْا אَ ُ אَ ِإَو ؟ ُ َ ْ ُ ٍ ِ َ ِّيَأ ْ َ :ِ ا َل ُ َر אَ ا ُ אَ

(٨ : אכ ا) ﴾

ِ ِ ا

. ُن ُכَ َ َכِ ٰذ نِا א َأ :َلאَ ؟ ُ َ ْ ُ ٍ ِ َ ِّيَأ ْ َ َ ٌ ِ א َ وُ َ ْاَو אَ ِ אَ ِر َ َ אَ ُ ُ ُ َو

Mahmud İbn er-Rebî diyor ki: ﴾ُ ُ אَכ ا ُ ُכאَ ْ َأ﴿ nâzil olunca Resûlullah sûreyi bize okudu, “Sonra o gün size verilen nimetlerden elbette sorulacaksınız.”

( Tekâsür, 8) âyetine gelince, yanındakiler: “Hangi nimetlerden sorulacağız ki

53 Süfyân Sevrî, Tefsir, s. 37; Tirmizî, Tefsir; Taberî, 7/39; İbn Mâce, Ha. No. 2496, 2897 ( İbn Abbas’tan); İbn Ebî Hâtim, v. 48a; İbnü’l-Münzir, v. 48b. (Hasanu’l-Basrî’den mürsel olarak); Tefsiru Abdirrezzak, v. 6a ( Katâde’den mürsel olarak); Ali Müttakî, Kenzu’l-Ummâl, 2/2 ( İmam Şafiî ile Tirmizî ve Beyhakî’den ( Hz. Âişe’den). Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 2/56.

54 Hâkim, Müstedrek, 4/283 ( Zehebî tashihine muvafakat eder); Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/227; Taberî (Halebî), 20/145; Tirmizî, Tefsir.

ola ola bir suyumuz, bir de hurmamız var, kılıçlarımız boynumuzda asılı (her an savaş içindeyiz), düşmanımız ise karşıda, daha neden sorulacak bize?” deyince buyurdu ki: “Bu nimetler ileride olacaktır.”55 Gönül ferah-lığının,56 sıhhat ve emniyetin,57 karın doyurma, soğuk su, gölge, güzel ve normal yaratılışın, uyku lezzetinin;58 insanı örtecek esvabın, başını sokacak evin59 sorulacak nimetler cümlesinden olduğuna dair rivâyetler de vardır.

Mücmel âyetler hakkında sualler azımsanmayacak kadar çoktur.60 3- Lûgavî sualler:

Bazı Müslümanlara garip gelen kelimelerin Resûlullah’a (s.a.s.) sorul-duğuna da rastlamaktayız.

Birinci Misal:

ِ ْ ُכْ َ َ َ َ َ אَ َو

﴿

ِ َ ْا ِهِ َ ْ َ ِ ا ِ َ َ َ אَ َا َא ْ َ ُ ا َ ِ َر َ َ ِ אَ ْ َ ...

ُ ِّ َا : َلאَ

(٧٢ : ا)

ٍجَ َ ْ ِ ِ ِّ ا

55 Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/335; Tirmizî, Tefsir; İbn Mâce, Ha. No. 4158;

Humeydî, Müsned, 1/33, Ha. No. 61; Tefsiru Abdirrezzak, v. 109b; Taberî (Halebî), 30/287;

İbn Kesîr, 7/363.

56 Süyûtî, Dürru’l-Mensur. 6/391. ( Ahmed İbn Hanbel, İbn Mâce ve İbn Merdeveyh ve Hâkîm Tirmizî’den.)

57 İbn Kesîr, 7/364 (İbn Ebî Hâtim’den).

58 Aynı yer, ( İbn Ebî Hâtim’den).

59 Taberî (Halebî), 30/287; İbn Kesîr, 7/363 ( Ahmed İbn Hanbel’den az lâfız farkıyla).

60 Meselâ, Zümer, 53 hakkında: Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/260-261; Taberî (Halebî), 24/16; İbn Kesîr, 6/100-101; İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 10/170 (Fazla olarak Tabe-rânî, Mu’cemu’s-Sağîr’den).

Zümer, 63 hakkında: İbn Kesîr, 6/106 (İbn Ebî Hâtim’den), (ve Ebû Ya’lâ’dan).

Mâûn, 5 hakkında: Taberî (Halebî), 30/313; İbn Kesîr, 7/381 (Hâkim, Beyhakî, Ebû Ya’lâ, İbn Cerîr’den nakl ve merfu rivâyeti talil eder.); Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 6/400.

Âl-i İmrân, 169-170 hakkında: Tefsiru Abdirrezzak, v. 15a-15b; Müslim, 33, Ha. No. 121;

Tirmizî, Tefsir; İbn Ebî Hâtim ve İbnü’l-Münzir, v. 87a.

Nisâ, 123 hakkında: Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/121-123; Abd İbn Humeyd, Müsned, v. 2a; Bezzâr, Müsned (Murad Molla), v. 1a; Tefsiru’n- Nesâî, v. 25a; İbn Ebî Hâtim, v. 183b-184a; Taberî, 9/241-243.

Kevser, 1 hakkında: Buhârî, Tefsir, 6/93; Tefsiru Abdirrezzak, v. 110a.

Hz. Âişe’nin sorusu üzerine Resûlullah (s.a.s.) Hac, 78 âyetindeki “ٍجَ َ / harec” kelimesini “darlık” olarak tefsir etmiştir.61

İkinci Misal:

ِ َ ِ ا ُهاَ ْ ِإ : َلאَ ،ِ ا َنא َ ْ ُ :ُنא َ ْ ِ ْا َل ُ َ ْنََأ ، ِ ِ ْ ا ِ َ َ ِ ُ ُ َ َأ  ِّ ِ ا ْ َ ...

(١ :ءا ا)

ِء ا

Bu rivâyete göre Resûlullah’a (s.a.s.) tesbihin yani “sübhanellah” sözü-nün mânâsı sorulmuş, o da “Allah’ı kötülüklerden tenzih etmektir.” ceva-bını vermiştir.62

Üçüncü Misal:

ٌ ِ ٌر ُ َو

﴿

َ אَ َ ِ ا ِلْ َ ْ َ ِ ْ ِ ْ َأ ِ ا َل ُ َر אَ : ُ ْ ُ : ْ َ אَ َ َ َ َ ِّمُأ ْ َ ...

:

(٢٧ : ا ا)

:אً اَ ْ َأ ... ِءاَرْ َ ْا ُ ْ َ ِن ُ ُ ْا ُمא َ ِ :ٌ ِ ، ٌ ِ :ٌر ُ ،َلאَ

(٢٢ : ا ا)

.ٍ ِ اَو ٍدَ ِ َ َ

Ümmü Seleme diyor ki: “Ya Resûlallah, bana Allah Teâlâ’nın ( Vâkıa,

22)﴾ ٌ ِ ٌر ُ َو﴿ kavli hakkında bilgi verir misin?” dedim. Dedi ki: “ Hûr: be-yaz, îyn: ceylân gözlü, etrâb: yani aynı yaştadırlar.” demektir.63 Bu hususta başka misaller de vardır.64

61 Hâkim, Müstedrek, 2/391. ( Zehebî tashihine muvafakat eder.) 62 Taberî (Halebî), 15/2; Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 1/110.

63 Taberî (Halebî), 17/188; İbn Kesîr, 6, 524 (Taberanî’den); Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 6/150-151 ( İbn Merdeveyh’ten)

64 Bu mevzudaki diğer misaller için bkz. Tövbe, 114 hakkında: İbn Kesîr, 3/463 ( İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim’den.)

Sâffât, 48-49 hakkında: Taberî (Halebî), 23/57-58; İbn Kesîr, 6/12 ve 6/524-525 (

Taberânî-’den); Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 6/150-151.

Rahmân, 64 hakkında: Dürru’l-Mensur, 6/149 ( Taberânî ve İbn Merdeveyh’ten).

Vâkıa, 28 hakkında: Hâkim, Müstedrek, 2/479; İbn Kesîr, 6/518-519; Süyûtî, Dürru’l-Men-sur, 6/154-156.

Müzzemmil, 4 hakkında: Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 6/277.

Bürûc, 1 hakkında: Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 6/331.

Furkân, 61 ve Nisâ, 78 hakkında: zikredilen yer.

4- Âyetten maksudun tayin edilmesi için sorulan sualler:

َ אَ َ ِ ا َلْ َ َ ْ َأَرَأ ِ ا َل ُ َر אَ : َلאَ َ ِ ا َل ُ َر َلَ َ ُ َأ ِ ِ א ا ِ ْ َةَدאَ ُ ْ َ ...

אَ ٍء ْ َ ْ َ َ ْ َ َ ْ َ َ َلאَ َ

(٦٤ : )

ِة َــِ ْا ِ َو אَ ْ ا ِة َ َ ْا ِ ىَ ْ ُ ْا ُ ُ َ

﴿

. ُ ِ א ا ُ ُ َ ا אَ اَ َ ُ َ ِ א ا אَ ْؤُ ا َכْ ِ :َلאَ َכَ ْ َ ٌ َ َأ َلאَ ْوَأ ِ ُأ ْ ِ ٌ َ َأ ُ ْ َ ِ َ َ َ

.ُ َ ىَ ُ ْوَأ ُ ِ ْ ُ ْا אَ اَ َ : ٍ ْ َ ِ َو

Ubade İbn Samit’ten rivâyete göre o, Hz. Peygamber’e (s.a.s.) şöyle bir sual sormuştu: “Ya Resûlallah, Allah Teâlâ’nın “Dünya hayatında da âhirette de onlara müjde vardır” ( Yûnus, 64) kavli hakkında ne dersiniz (bu müjde nedir)? Resûlullah buyurdu ki: Ümmetimden hiç kimsenin sen-den önce sormadığı -yahut sensen-den önce hiç kimsenin sormadığı- bir şey sordun, âyetteki buşrâ ( müjde), salih kişinin (bir lâfza göre: Müslüman kişinin) gördüğü veya ona gösterilen sadık rüyadır.”65

Bazı hâllerde âyette varid olan kelimenin mânâsı marûf olur, fakat maksudu anlaşılmaz ve lûgavî malûmat için değil de, maksudu anlamak gayesiyle Hz. Peygamber’e (s.a.s.) sual tevcih edilir. Bu hadiste, Resûlullah

(s.a.s.), Allah’ın veli kullarına dünyada ihsan edeceği müjdenin salih ve sadık rüya, olduğunu tayin etmiştir.

5- Mânâsını bildikleri ismin sıfatlarını sormaları:

a. Hüküm ifade eden ismin tavsifine dair sualler:

Birinci Misal:

ُ َכَ :َلאَ ؟ ُسَא ْ ِ ْ ِ ْا אَ َ ُمَ ا اَ َ ،ِ ا َل ُ َر אَ ُ ْ ُ :َلאَ ٍب َأ ِ َأ ْ َ ...

. ِ ْ َ ْا َ ْ َأ َنِذْ ُ َ ُ َ ْ َ َ َ َو ٍةَ ِ ْ َ ْوَأ ٍةَ ِ ْכَ ْوًأ ٍ َ ِِ ْ َ ِ ِ ُ ا

Âyet, selâm vermeden ve istînas edilmeden66 başka bir eve girmeyi menetmektedir. Ebû Eyyûb diyor ki: “Ey Allah’ın Resûlü, selâmı biliyo-ruz, ya istînas nasıl olur?” Buyurdu ki: Adamın subhanallah,

elhamdülil-65 Ubâde hadisi: Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/175-176; Tirmizî, 35/3. bab, Ha.

No. 2273; İbn Mâce, Ha. No. 3898; Hâkim, Müstedrek, 4/391. ( İbn Hacer’e göre

munkatı-’dır.) 66 Bkz. Nûr, 27.

lâh, Allahu ekber (gibi bir şey) söylemesi, öksürmek suretiyle hane halkına geldiğini bildirmesidir.”67

ِ ْ ا َ َ ُ ْ َ ْا َمَ ْ َ ْنَأ :َلאَ ؟ ُح ُ ا ُ َ ْ ا אَ ِ ا َل ُ َر אَ ٍ َ َ ِ ْ ِذאَ ُ ْ َ ...

. ِعْ ا َ ِإ ُ َ ا ُد ُ َ َ אَ َכ ِ ْ َ ِإ ُد ُ َ َ ُ ِ ا َ ِِإ َرِ َ ْ َ َ َبא َ َأ يِ ا

Muâz âyette68 emredilen “nasûh tövbe”nin nasıl olacağını sorunca bu-yurmuşlar ki: “Kul bulaştığı günahtan tam nadim olur, Allah’tan af diler, sütün memeye dönmemesi gibi o günaha dönmez.”69

b. Herhangi bir ismin tavsifini istemeleri:

Birinci Misal:

،ِ ا ُء َ ِ ْوَا ْ َ : ِ ا ُل ُ َر َ ِ َ َ ْ َ ُ ْا َلאَ َو َ ِ ُ  ِّ ِ ا ِ َ ٍسא َ ِ ْا ِ َ ...

.ُ ا َ ِכُذ اوُؤُر اَذِإ َ ِ َا :َلאَ

İbn Abbas’tan rivâyete göre: “İyi bilin ki Allah’ın velilerine korku yok-tur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” ( Yûnus, 62) âyetinde geçen “Allah’ın veli kulları”nın tavsifi istenmiş, Resûlullah: “O kimselerdir ki görüldükle-rinde Allah Teâlâ hatırlanır.” buyurmuştur.70

İkinci Misal:

ِ ُ ْ ا ِلאَ ْ َ َכ

﴿

 ِ ا ِل ْ َ ْ َ ِ ْ ِ ْ َأ :ِ ا َل ُ َر אَ : ُ ْ ُ : ْ َ אَ َ َ َ َ ِّمُأ ْ َ ...

ُ َ َ َ يِ ا ِفا َــ ْ َ ْا ِ يِ ا ِّر ا ِءאَ َ َכ ُ ُؤאَ َ : َلאَ (٢٣ : ا ا)

ِن ُ ْכَ ْ ا

”يِ ْ َ ا

Hurileri tavsif eden bir âyette71 geçen “Saklı inci timsalleri” gibi tabirinin

67 İbn Kesîr, 5/84 ( İbn Ebî Hâtim’den, “garip” diyerek.) 68 Bkz. Tahrîm, 8.

69 Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 6/245 ( İbn Merdeveyh’ten, aynı mânâda sual zikredilmeksizin İbn Mes’ûd rivâyetiyle Ahmed İbn Hanbel, İbn Merdeveyh ve Beyhakî’den.)

70 Tefsiru’n- Nesâî v. 42a., Taberî, 15/119, Ha. No. 17704; İbn Kesîr, 3/512 ( Bezzâr’dan); Sü-yûtî, Dürru’l-Mensur, 3/310.

71 Bkz. Vâkıa 23.

mânâsı sorulunca, “Onların saffeti, el değmemiş olan, sedefteki inci saffeti gibidir.” demiştir.72 Bu hususta başka misaller de vardır.73

6- Mugayyebata dair sualler:

Birinci Misal:

َ ِ ُ ﴾اًد ُ ْ َ אً אَ َ َכ َر َכَ َ ْ َ ْنَأ َ َ ﴿ :ِ ا ُل ُ َر َلאَ َلאَ َةَ ْ َ ُ ِ َأ ْ َ ...

.ُ َ אَ ا َ ِ : َلאَ אَ ْ َ

Peygamberimiz’den, “Rabbinin, seni övgüye değer bir makama çıkara-cağını, umabilirsin.”( İsrâ, 79) âyetindeki makam sorulmuştu. Onun “ şefaat”

makamı olduğunu söyledi.74

İkinci Misal:

“... Gökleri ve yeri altı günde yaratandır. (Bundan evvel ise) O’nun arşı su üstünde idi.” ( Hûd, 7) âyetiyle ilgili olarak, Ebû Rezîn el-Ukaylî diyor ki:

“Ya Resûlallah, gökleri ve yeri yaratmadan önce Rabbimiz nerede idi?”

diye sordum. Dedi ki: Yüksek ve kesif bir bulutun üstünde idi ki o bulu-tun üstünde de altında da hava bulunuyordu, sonra da Arş’ını su üzerine yarattı.”75

Bu hadis-i şerif, âyet-i kerime gibi müteşabihtir Yani bazı mânâlar anlaşılmakla birlikte, kat’î bir mânâya hükmetmek zorluğu ile karşı kar-şıyayız. Âyet ile hadisin hatırlattığı bir hususu kısaca yazmak istiyoruz:

Astronomide, kâinatın başlangıçta bir gaz bulutu hâlinde olduğu, sonra bu maddeden cisimlerin fırladığı, dünyanın da bunlardan biri olup, oradan

72 Taberî (Halebî), 27/178; İbn Kesîr, 6/524 ( Taberânî’den naklettiği uzun hadis içinde); Süyû-tî, Dürru’l-Mensur, 6/150.

73 Bu neviden diğer bazı misaller için:

Kalem, 13 hakkında: Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/316; Taberî (Halebî), 29/24;

İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, 10/289; Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 6/252.

Yûsuf, 18 hakkında: Taberî (Halebi), 15/585; İbn Kesîr, 4/15.

74 Tirmizî, Tefsir; Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/195; Taberî (Halebî), 15/145; İbn Kesîr, 4/341.

75 Buhârî, 59, 1. bab 4/73; Tirmizî, Tefsir; İbn Mâce, Ha. No. 182; Ahmed İbn Hanbel, Müs-ned, 4/11-12; Taberî, 15/246; Hâkim, Müstedrek, 2/341; İbn Kesîr, 3/537.

yükselen gazların ve buharların yağmur şeklinde tekrar dünyaya dönerek denizlerin meydana geldiği, hâkim bir kanaattir.76

Üçüncü Misal:

َلאَ “ َن ُ ِ َ ْ َ ْ ُכِّ َر َ ْ ِ ِ َ אَ ِ ْ ا َم ْــَ ْ ُכ ِإ ُ ” ْ َ َ َ א َ : َلאــَ ِ ْ َ ا ِ َ ...

َ ْ َ َ : َلאَ ؟אَ ْ ا ِ אَ َ ْ َ َنאَכ يِ ا َ ْ َ ُ َ ُ ُ ْ ا אَ ْ َ َ ُر َכُ َأ ِ ا َل ُ َر אَ :ُ ْ َ ا .ٌ ِ َ َ ْنَذِإ َ ْ َ ْْا نِا: َلאَ َ .ُ َ ٍّ َ يِذ ِّ ُכ َ ِإ ىدَ ُ

“Sonra (ey insanlar), hiç şüphesiz, hepiniz Rabbinizin huzurunda muha-kemeye duruşacaksmız” ( Zümer, 31) âyeti inince Zübeyr: “Aramızda dünyada olup bitenden sonra, yine mi muhakeme tekerrür edecek?” diye sordu, Resûlullah “Her hak sahibine hakkı verilinceye kadar.” cevabını verince Zübeyr: “Öyleyse vaziyet müthiş!” dedi.77 Bu konuda başka misaller de vardır.78

c) Ehl-i kitabın sualleri:

Mü’minler Allah’ın kitabını anlamak ve kendilerinin yapmaları gereken amellerin keyfiyetini öğrenmek için sorarken, diğer taraftan müşrikler, Hı-ristiyanlar ve bilhassa Yahudiler kâh istihza ve imtihan etmek, kâh Müslü-manları şaşırtmak yahut Hz. Peygamber’i (s.a.s.) müşkil mevkide bırakmak

76 Prof. Dr. Abdullah Kızılırmak, Astronomi Dersleri, 2/198-201, Ege Üniv. Matb., 1966; Veli Ulutürk, Kur’ân-ı Kerîm’de Yaratma, Basılmamış seminer, s. 54-59, Erzurum Atatürk Üniv.

İslâmî İlimler Fakültesi, 1979.

77 Tirmizî, Tefsir; Humeydî, Müsned, 1/33, Ha. No. 60, (No. 63’te fazla olarak “Evet, her hak sahibine hakkı verilinceye kadar.” vardır); Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 3/21; Hâkim, Müs-tedrek, 2/435; Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/259-260; Bülûğu’l-Emânî şerhinde;

Zübeyr’in sözü için “Dünyada aramızdaki sevgi ve vifaktan sonra mı böyle olacak? demektir.

O sonra olacak hâdiseyi bilmiyordu.” izahatı vardır.

78 Bu neviden diğer misaller için:

Hûd, 105 hakkında: Abd İbn Humeyd, Müsned, v. 4b-5a; Taberî (Halebî), 12/117; İbn Kesîr, 3/571 (Ebû Ya’lâ’dan)

Feth, 2 hakkında: Müslim, 32, Ha. No. 94; Ebû Dâvud, Ha. No. ( İbn Kesîr, 6/327’den); İbn Hişam, Sîre, 2/322; Taberî (Halebî), 26/70.

İbrâhim, 48 hakkında: Müslim, 3, Ha. No. 34; İbn Mâce, Ha. No. 4279; Hâkim, Müsted-rek, 2/352; Tirmizî, Tefsir; Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/189; Taberî (Halebî), 13/252.

zan ve emeliyle birtakım sualler sorarlardı. Bu sualler mevzu itibariyle, Kur’ân’da tenakuz arama, kevniyat, bed-i hilkatin başlangıcı, geçmiş üm-metlerin ve peygamberlerin ahvali vs. meselelerine râcidir. Şekil itibariyle de sualler ekseriya bir heyet tarafından, mürettep bir tarzda tevcih edi-lirdi.

1- Yahudilerle ilgili sualler:

a. Yahudilerin Peygamberimiz’e(s.a.s.) sormaları:

Birinci Misal:

Yahudiler gelerek Resûlullah’a (s.a.s.) dediler ki: “Senden beş şey sora-cağız. Bunların cevabını verirsen hak peygamber olduğunu anlayasora-cağız.”

Sonra İsrâil’in kendine haram kıldığı şeyi,79 peygamberin alâmetini, ra’di ve sesini,80 çocuğun erkek veya kız olmasının sebebini ve semanın haberini kendisine kimin getirdiğini81 sordular. Peygamberimiz (s.a.s.) bunların ce-vaplarını vererek, ilgili âyetleri açıklamıştır.

Uzunca olan bu hadiste, rivâyete göre Peygamberimiz (s.a.s.) birinci soruya “Deve eti.”, ikincisine “Gözleri uyur, kalbi uyumaz.” üçüncüsüne

“Buluta müvekkel melektir.”, dördüncüsüne: “İkisinin suyu birleşir, er-keğinki galip gelirse çocuk erkek, kadınınki galip gelirse kız olur.”, beşin-cisine “ Cibril” diye cevap vermiştir. Yahudiler tasdik etmişlerse de Cibril hakkında “O bizim düşmanımızdır, harp ve azap indirir, Mikâil deseydiniz tabi olurduk.” demişlerdir.82

İkinci Misal:

Bir Yahudi gelerek Resûlullah’a (s.a.s.) dedi ki: “Sen Cennet’te, Cennet ehlinin yiyip içeceğini iddia ediyorsun?” Cevaben Peygamberimiz buyurdu ki: “Onlardan her birine; yemek, içmek ve cinsî iktidar bakımından yüz

79 Bkz. Âl-i İmrân, 93. 80 Bkz. Ra’d 13. 81 Bkz. Bakara 97.

82 Süyûtî, Lübâbü’n-Nukûl, s. 12-13; Vâhidî, Esbâbu’n-Nüzûl, s. 15 (muhtasar olarak). Süyûtî bu hadisin Ahmed İbn Hanbel, Nesâî ve Tirmizî’den menkul olduğunu bildirir.) İbn Kesîr, (Bakara, 97 âyetinin tefsirinde).

adamın kuvveti verilecektir.” Adam: “Yiyen ve içenin dışarı çıkma ihtiyacı olur. Hâlbuki Cennet’te bu yoktur.” deyince Hz. Peygamber bu ihtiyacın ter şeklinde vücuttan atılacağını bildirdi.83 Bu hâdise vesilesiyle Cennet’te yeme ve içmeyi haber veren âyetlerin tefsiri84 yapılmış olmaktadır.

Üçüncü Misal:

ْ َ ُ َ َ ْ َ َ ، ِّ ِ ا َ ِإ אَ ِ ْ َ ْذِا :ِ ِ ِ א َ ِ يِد ُ َ َلאَ :َلאَ ٍلא َ ِ ْ َناَ ْ َ ْ َ ْتَرא َ َכَ ِ َ ْنِإ ُ ِ َ ِ َ ُ َ ْ ُ َ َ : َلאَ

ٍتאَ ِّ َ ٍتאَ آ َ ْ ِ َ ُ אَ ْ َ آ ْ َ َ َو

﴿

ِ َ ْا ِهِ َ ا ُ ُ ْ َ َ َو ا ُ ْ َ َ َو ،ا ُ ِ ْ ُ َ َو ،אً ْ َ ِ אِ ا ُכِ ْ ُ َ “ : ِ ا َلאَ َ ،َ َ َ َ ٍ ُ ْ َأ َ َ َ ْرَأ ُ َ يِذ َ ِإ ٍءيِ َ ِ ا ُ ْ َ َ َو ،אَ ِّ ا ا ُ ُכْ َ َ َو ،اوُ َ ْ َ َ َو ، ِّ َ ْאِ ِإ ُ ا َم َ ِ ا َ ْ ا ُد ُ َ אَ ْ ُ ْ َأَو -كא َا ٌ َ ْ ُ – ِ ْ ا َ ِ او ِ َ َ َلאَ ْوَأ ً َ َ ْ ُ ا ُ ِ ْ َ َ َو ُ َ ُ ْ َ ِ ٍنאَ ْ ُ

. ِ ْ ا ِ اوُ ْ َ َ ْنَأ ً א َ ْ ُכْ َ َ

Bir Yahudi arkadaşına dedi ki: “Gel seninle şu Peygamber’e gidelim de “Andolsun ki biz Mûsa’ya açık açık dokuz âyet verdik.” (İsrâ, 101) âyeti hak-kında soralım.” dedi. Öbürü: “Onun hakhak-kında peygamber deme, zira seni işitirse sevincinden gözü dört açılır.” dedi. Derken gelip sordular; Nebi

(s.a.s.) dedi ki: (O dokuz âyet şunlardır): Allah’a hiç bir şeyi ortak koşma-yın! Hırsızlık etmeyin, zina etmeyin, haksız yere Allah’ın muhterem kıldığı canı öldürmeyin, sihir yapmayın, faiz yemeyin ve suçsuz birini, öldürtsün diye idareciye teslim etmeyin, namuslu kadına zina iftirası atmayın yahut savaştan kaçmayın! dedi (Bu tereddüt râvi Şu’be’dendir). Ve size mahsus olarak ey Yahudiler, cumartesi günü hududu aşmayın!”85 Bundan sonra Yahudiler, Hz. Peygamber’in elini ayağını öpmüşler, peygamberliğine şe-hadet ettikleri hâlde, Yahudilerin öldürmelerinden korkarak açıkça İslâm’a

83 Abd İbn Humeyd, Müsned, v. 40b; Tefsiru’n- Nesâî, v. 89a 84 Meselâ, Zuhruf, 71-73.

85 Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/197; Tirmizî, Tefsir; Taberî (Halebî), 15/172-173.

İbn Kesîr, 4/358’de ayrıca Nesâî ile İbn Mâce’ye de nisbet ettikten sonra hadîsi ta’lîl eder, müşkil bir hadis olduğunu söyler. Zira, râvîlerden Abdullah İbn Seleme’nin hıfzındaki arıza sebebiyle, muhtemelen dokuz âyetle, “ on emir”i karıştırmış olduğuna, bu emirlerin Firavun’a karşı hüccet olmalarının düşünülemeyeceğini öne sürer.

girmemişlerdir. Yahudilerin sual tevcih etmelerine başka misaller de var-dır.86

b. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Yahudilere sorması:

Yahudiler bir çok meseleyi Peygamberimiz’e (s.a.s.) sorduğu gibi, ba-zen Hz. Peygamber’in (s.a.s.) de onlara sual sorduğuna ve bu sualin herhan-gi bir âyetin tefsirine vesile olduğuna şahit oluyoruz.

؟ ْ ِ ْ َ ِإ ُ ْ َ ْرَأ َ ِ َنوُرْ َ ْ َ :َلאَ َ ِد ُ َ ْا َ ِإ  ِ ا ُل ُ َر َ َ ْرَأ : َلאَ ٍ ْ َز ْ َ ...

ُضْرَ ْا ُل َ ُ َمْ َ

﴿

ِ ا ِل ْ ْ َ ْ ُ ُ َ ْ َأ ْ ِ ْ َ ِإ ُ ْ َ ْرَأ ِّ ِ َ :َلאَ ،ُ َ ْ َأ ُ ُ ُ َرَو ُ َا :ا ُ אَ

:ا ُ אَ َ ْ ُ َ َ َ اُؤא َ א َ َ ،ِ ِ ْا َ ْ ِ َءא َ ْ َ ٍ ِ َ ْ َ ُن ُכَ אَ ِإ

(٤٨ : ا إ) ﴾

... ِضْرَ ْا َ ْ َ . ِّ ِ ا َ ْ ِ َءא َ ْ َ ُن ُכَ

Zeyd diyor ki: Resûlullah, Yahudilere haber gönderdi ve dedi ki: “On-lara niçin haber gönderdiğimi biliyor musunuz?” Dediler: “Allah ve Resû-lü bilir.” Buyurdu: “Ben onlara Allah’ın “O gün ki yer başka bir yere tebdil olunacaktır...” ( İbrâhim, 48) sözü hakkında sormak için haber gönderdim. O gün yer gümüş gibi beyaz olacaktır.” Yahudiler gelince onlara sordu. Ce-vaben dediler: “Beyaz, has undan yapılmış ekmek gibi beyaz olacaktır.”87

2- Hıristiyanların sualleri:

Muğîre İbn Şu’be dedi ki: Hz. Peygamber bazı ihtiyaçları için beni, Necrân ahalisine gönderdi. Onlar bana “Senin inandığın Peygamber, Mû-sa’nın kardeşi olan Harun’un, Meryem’in kardeşi olduğunu iddia etmiyor mu? Hâlbuki Mûsa, Îsa’dan şu kadar sene önce yaşamıştır.” (Müslim ri-vâyetinden) dediler. Buna karşı nasıl cevap vereceğimi bilemedim. “Avdet

86 Meselâ, Hz. Peygamber Medine’ye gelince Abdullah İbn Selâm’ın soruları hakkında: Buhârî, Tefsir, 5/148; Nesâî, Tefsiru’n- Nesâî, v. 3b; Süyûtî, Lübâbü’n-Nukûl, s. 12-13; Fussilet, 9-10 hakkında: Bir Yahudi heyetinin sualleri için Taberî (Halebi), 24, 94; Tefsiru’n- Nesâî, v. 7a;

Müslim, Münâfikîn, Ha. No. 27; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 2/327 (Bu son iki kaynakta Yahudilerin suali zikredilmez) İbn Kesîr, 6/165’te bu hadisleri talil eden, Zümer, 67 hakkın-da: Taberî (Halebî), 24/27. Yûsuf, 4 hakkında: İbn Kesîr, bu âyetin tefsirinde İbn Cerîr, Bey-hâkî, Ebû Ya’lâ, Bezzâr ve İbn Ebî Hâtim’den. Âl-i İmrân, 93 hakkında: Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/105; İbn Ebî Hâtim, v. 45a; Taberî, 3/15; Tâc, 4/81.

87 Taberî (Halebî), 13/250; İbn Kesîr, 4/147-148.

ettiğimde meseleyi Resûlullah’a anlattım.” Buyurdu ki: “Hz. Meryem zamanındaki insanlar, kendilerinden önce geçen peygamberlerinin ve iyi kimselerin isimlerini çocuklarına isim yaparlardı.”88

Necrân Hıristiyanları “Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi. Anan da iffetsiz bir kadın değildi.” ( Meryem, 28) âyetini kaste-diyorlardı. Nesâîu’l-Ahbâr da tarihî malûmatına itimad ederek, âyetteki Harun’un, Hz. Mûsa’nın kardeşi olmadığını söylemişti.89 Hz. Peygamber

(s.a.s.) bu âyetteki kardeşten muradın, aynı ana veya babadan dünyaya gelen çocuklar olmadığını, buradaki Harun’un, Mûsa’nın kardeşi değil de, onun adının verilmiş olduğu başka bir Harun olduğunu bildirmiştir.90 Yahut Mûsa’nın kardeşi olan Harun’un soyundan olduğu için, bu karabete işaret edilmiştir. Nasıl ki Temim kabilesinden olana “Yâ ehâ Temim!” (Ey Te-mim’in kardeşi!), Mudar kabilesinden olana “Yâ ehâ Mudar!” denilir. Ali İbn Ebî Talha ile Süddî bu ihtimale işaret etmişlerdir. Meryem’in kavmi içinde, Harun isimli salih bir adamı, zehadet ve ibadette numune almış ol-ması sebebiyle, o adama nisbet edildiği ihtimali üzerinde de durulmuştur.91 Mezkûr hadis, bu tefsirlere kapı açmış ve Hıristiyanların inkâr mahiyetini taşıyan bu sualleri vesilesiyle âyeti açıklamıştır.

Müşriklerin, Yahudilerin ve Hıristiyanların bir çok sualleri, müteaddit âyetlerin nüzûlüne sebep olmak suretiyle, o âyetlerin anlaşılmasını kolay-laştırmıştır. Fakat bu kabîl haberleri bahsimizden hariç tuttuğumuzdan, burada onlara misal vermeyeceğiz.

4- Hadislerin Sonunda Âyet Okumak Suretiyle Açıklaması:

Hz. Peygamber (s.a.s.) bazen bir hükmü belirttikten yahut izah ettik-ten, bir nasihatta bulunduktan veya herhangi bir davranışta bulunduktan sonra bir âyet okurdu, Taberî bir yerde, Resûlullah’ın (s.a.s.) böyle hareket

88 Taberî, (Halebî), 16/78; Müslim, Edeb, Ha. No. 9; Tirmizî, Tefsir; Tefsiru’n- Nesâî, v. 58b;

Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/207-208.

89 İbn Kesîr, 4/453.

90 Bülûgu’l-Emânî, 18/207-208, not: 3.

91 İbn Kesîr, Meryem, 28 tefsirine bakınız.

etmesi hakkında “âyetle temessül etmesi, temessül suretiyle açıklaması” ta-birini kullanır ki yerinde bir tabirdir.92 Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Kur’ân’ı açıklamasının en mühim unsurlarından ve en çok rastlanan tarzlarından biri budur. Bu konuya başka bir vecihten daha önce temas etmiştik.93 Re-sûlullah’ın (s.a.s.) âyet okuması her zaman aynı gayeye matuf değildir ve aynı makamda cari olmaz, müteaddit hâllerde tezahür edebilir ki şöyle sı-nıflandırabiliriz:

a) Te’kid gayesiyle okuması:

Âyetin mânâsını sadece tekid eden hadisi söyledikten sonra Resûlulla-h’ın (s.a.s.) o âyeti okuması şeklinde tezahür eder.

Birinci Misal:

اَذِإَو ، َכْ َ אَ ْ َ ِإ َتْ َ َ اَذِإ ٌةَأَ ْ ِا ِءא َ ِّ ا ُ ْ َ :ِ ا ُل ُ ُر َلאَ : َلאَ َةَ ْ َ ُ ِ َأ ْ َ ...

ُلא َ ِّ َا

﴿

ِ ا ُل ُ َر َأَ َ ُ َلאَ . َכِ אَ َو אَ ِ ْ َ ِ َכْ َ ِ َ אَ ْ َ َ ْ ِ اَذِإَو ، َכْ َ אَ َأ אَ َ ْ َ َأ

(٣٤ :ءא ا) .﴾

ِءא َ ِّ ا َ َ َن ُ ا َ

Ebû Hureyre’den rivâyete göre Resûlullah (s.a.s.): “Kadınların hayırlısı odur ki, kocası kendisine bakarken mesrur olur, bir şey emrettiğinde yapar, yalnız kalınca kendi ırzını ve onun malını korumakla kocasının hukukunu muhafaza eder.” dedikten sonra “Kocalar eşleri üzerinde yönetici ve koruyu-cudurlar. Bunun sebebi, Allah’ın bazı insanlara bazılarından daha fazla ni-met vermesi ve bir de kocalarının mehir verme, evin masraflarını yüklenmeleri gibi malî yükümlülükleridir” ( Nisâ, 34) âyetini okumuştur.94

İkinci Misal:

َ َ ِ א ا ُ ِ ْ ُ َلאَ ، َ َ ْ َأ אَ ُر ِ ْ ُ َ ا نِإ ِ ا ُل ُ َر َلאَ :َلאَ َ َ ُ ِ َأ ْ َ ...

(١٠٢ :ٍد )

.

ٌ َ ِ א َ َ ِ َو ىَ ُ ْا َ َ ََأ اَذِإ َכِّ َر ُ ْ َأ َכِ ٰ َכَو

﴿

َأَ َ ُ ُ ْ ِ ْ ُ ْ َ ُهَ َ َأ اَذِإ

92 Tirmizî, 14/310.

93 Kitabımızın 60 vd. sahifelerine bakınız.

94 Taberî, 8, 295; (Ahmed M. Şakir ayrıca şunlara nisbet eder: Müsnedu’t- Tayâlisî, 306; Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 2/151.).

Ebû Mûsa’nın rivâyetine göre Peygamberimiz (s.a.s.): “Allah, zalime muhakkak ki mühlet verir, verir de onu yakalayacağı zaman göz açtırmak-sızın anaçtırmak-sızın yakalar.” buyurduktan sonra95 “Halkı zalim olan ülkeleri ce-zaya çarptırdığı zaman Rabbinin çarpması işte böyle olur! Şüphesiz ki O’nun çarpması pek acı, pek çetindir!” ( Hûd, 102) âyetini okumuştur.

Her iki misalde zikredilen hadisler, okunan âyetlerin mânâsını tekid etmektedirler.

b) İstişhad etmek gayesiyle okuması:

Çokça rastlandığı gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadis söyledikten sonra, onun doğruluğuna bir şahit olmak gayesiyle Allah’ın kitabından tasdik edici delilini okurdu. İhtiyacı olmadığı hâlde böyle bir davranışa girmesinin hatıra gelen âmilleri daha önce zikredilmişti.96 Ayrıca buna dair bir çok misaller verilmişti.97 Hadisinin Kur’ân’daki aslını bizzat kendisinin bildirmesiyle Resûlullah (s.a.s.) söylediği sözün, o âyetin tefsirini tazammun ettiğini belirtmiş olmaktadır.

c) Mücmel bir mânâyı açıklamak gayesiyle okuması:

Hz. Peygamber (s.a.s.) bazen bir hadisiyle, âyetin ihtiva ettiği mücmel bir noktayı beyan eder ve beyanının râci olduğu asla dikkati çekmek için, o âyeti okurdu. Bu icmal bazı hâllerde o kadar şiddetlidir ki, Resûlul lah’ın

(s.a.s.) âyeti okumadığını farz ettiğimizde, hadisin âyetle ilgisini bulmak âde-ta imkânsız olurdu.

Birinci Misal:

Birinci Misal: