• Sonuç bulunamadı

Lügavî İzahlarda Bulunması

a) Doğrudan doğruya lügavî izahları:

Karşılaştığımız misallerden anlaşıldığına göre Resûlullah’ın (s.a.s.) Ku-r’ân hakkında lügavî cihetten açıklamalarda bulunmasına, ekseriyetle suale muhatap olması vesile teşkil etmektedir. Onun açıklamaları, ekseriyet iti-bariyle lügat ve tefsir ehlinin lügavî izahları tarzında değildir. Teferruata girmeden, soranın durumuna göre, en kısa yoldan mânanın anlaşılmasını istihdaf eder. Binaenaleyh bazen kelimenin sadece müradifini söyler, bazen tavsifi muhtevi tariflerde bulunur, yahut ondan maksadın ne olduğunu

135 Müslim, 50 Ha. No. 19; Buhârî, Tevhîd, 8/174; Tirmizî, Tefsir; Ebû Ya’lâ, Müsned, v. 238a;

Bezzâr, Müsned, (Murad Molla), v. 158 a-b; İbn Kesîr, 6/107.

bildirirdi. Bazı hâllerde kelimenin şer’i mânâsını belirtirdi. Şimdi, zikretti-ğimiz kısımlara dair misaller vereceğiz.

1 – Kelimeyi müteradifi ile izahı:

Birinci Misal:

َכِ ٰ َכَو

﴿

ُهُ ْכِذ َ ُ ُ ْ َ َכِ ٰ َ ...  ِ ا ُل ُ َر َلאَ : َلאَ ِّيِرْ ُ ْ ا ٍ ِ َ ِ َا ْ َ ...

ُ َ َ ْ اَو

ا ً ِ َ ْ ُכْ َ َ ُل ُ ا َن ُכَ َو ِسא ا َ َ َءآَ َ ُ ا ُ ُכَ ِ אً َ َو ً ُا ْ ُכאَ ْ َ َ . ُل ْ َ ْ ا

Hz. Peygamber (s.a.s.), “Böylece sizi (ey Muhammed ümmeti) vasat bir ümmet yapmışızdır.” ( Bakara, 143) âyetinde varid olan ve müteaddit mânâlara gelen “vasat” kelimesinin, burada “âdil” mânâsına olduğunu bildirmiştir.136

İkinci Misal:

ِ ْ ُכْ َ َ َ َ َ אَ َو

﴿

ِ َ ْا ِهِ َ ْ َ  ِ ا ِ َ َ َ אَ َا אَ ْ َ ُ ا َ ِ َر َ َ ِ אَ ْ َ ...

. ُ ِّ ا َلאَ ﴾

ٍجَ َ ْ ِ ِ ِّ ا

Hz. Âişe “Din (işlerin)de üzerinize hiçbir güçlük de yüklemedi...” ( Hac, 78) âyetinde varid olan “harec” kelimesini, Peygamberimiz’e sormuş, o da:

“darlık” olarak açıklamıştır.137

Üçüncü Misal:

. َن ُ ِ א ا ُ ُ :َلאَ َ

َ ِ ِ א ا

﴿

ِ َ  ِ ا َ ِ ُ : َلאَ َةَ ْ َ ُ ِ َا ْ َ ...

“Tövbe edenler, ibadet edenler, hamdedenler, seyahat edenler, rükû eden-ler...” ( Tövbe, 112) âyetindeki “sâihîn”inhangi mânâya geldiği sorulunca Re-sûlullah; “ Oruç tutanlar” demek olduğunu söyledi.138

136 Tirmizî, Tefsir; Fethu’r-Rabbânî, 18/77; Kenzu’l-Ummâl, 2/1-2; Ebû Ya’lâ, Müsned, v. 68a;

Fethu’l-Bârî, 9/238.

137 Hâkim, Müstedrek, 2/391. ( Zehebî de sıhhatine muvafakat eder.)

138 Müstedrek 2/335 (Şeyheyn şartı üzere sıhhatine Zehebî de muvafakat eder); Taberî, 14/502-503; Dürru’l-Mensur, 3/281. ( Taberî, aynı yer; Ebû Dâvud ( İbn Kesîr, 3/459’da).

Dördüncü Misal:

א َ ِאَ “ ُت ُ ُ ْ ا” ِ ِ ِنآْ ُ ْا ِ ٍفْ َ ُכ :َلאَ ُ َا  ِ ا ِل ُ َر ْ َ ٍ ِ َ ِ َا ْ َ ...

.ُ َ א ا َ ُ

Bu rivâyete göre Resûlullah, (s.a.s.), “Kur’ân’da varid olan “kunût” ke-limesi,139 her yerde tâat mânâsına gelir” demiştir.140 Tâat, bu kelimenin

“sükût eylemek, dua etmek, namazda ayakta durmak”, gibi müradiflerinden biridir.

Resûlullah’ın (s.a.s.) Kur’ân’daki bazı kelimeleri müradifleri ile açıkla-masına dair başka misaller de vardır.141

2 – Tarif etmek suretiyle izahı:

Birinci Misal:

: ِ ْ َا” : ِ ا ُل ُ َر َلאَ َ ِ ْ ِ اَو ِّ ِ ْا ِ َ ُ ُ ْ َ َ :َلאَ ...َنאَ ْ َ ِ ْ ِسا َ ْ َ ...

.“ ُسא ا ِ ْ َ َ َ ِ َ ْنَا َ ْ ِ َכَو َכ ِ ْ َ ِ َكא َ אَ ُ ْ ِ اَو , ِ ُ ُ ْا ُ ْ ُ

Mâide sûresinin ikinci âyetinde ve başka âyetlerde geçen “birr ve ism”

hakkında Resûlullah: “Birr: Ahlâk güzelliği, ism ise vicdanını tırmalayıp seni huzursuz kılan ve insanların muttali olmasını istemediğin şeydir.”142 demiştir.

İkinci Misal:

Bir âyette şöyle buyurulur: “Allah’a karşı gelmekten sakınanlara vâde-dilen Cennet şöyledir: Orada temiz su ırmakları ٍٍ ِ آ ِ ْ َ ٍٍءאَ tadı bozulmayan

139Bakara, 238, 116; Âl-i İmrân, 43; Zümer, 9; Ahzab, 31 vs. âyetlerde bu kelime geçmekte-140 Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/92; Taberî, 5/230-231; İbn Ebî Hâtim, v. 24b; Ebû dir.

Ya’lâ, Müsned, v. 78a. A. M. Şakir: Mecmau’z-Zevaid 6/320’de “Ahmed, Ebû Ya’lâ ve Tabe-rânî’nin rivâyet ettiğini, İbn Lahî’a sebebiyle ilk ikisinin rivâyetlerinin zaif olduğunu” söyler.

Bu zat A. M. Şakir’e göre sikadir. İbn Kesîr “ref’i münkerdir” der. (1/281) İbn Ebî Hâtim’in isnadında İbn Lahî’a yoktur. Ancak İbn Kesîr’e göre senetdeki Darrâc ve Ebû’l-Heysem de zaifdir. (7/113)

141İbrâhim, 5 hakkında: Taberî (Halebî), 13/184; İbn Kesîr, 4/109. Kalem, 13 hakkında: Tabe-rî (Halebî), 29/24; Dürru’l-Mensur. 6/252; Fethu’r-Rabbânî, 18/316. Bürûc, l, Furkân, 61 ve Nisâ, 78 hakkında: Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 6/331.

142 Müslim, 45, Ha. No. 14; İbn Kesîr, 3/87.

süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır.”

( Muhammed, 15)

İbn Ebî Hâtim’in merfû olarak rivâyet ettiği bir hadiste ﴾ ٍ ِ آ ِ ْ َ ﴿ için:

ِ ِ َرِ َכ َ ىِ ا َ ِ א َا ِ ْ َ “safi, bulanıklık bulunmayan”, ﴾ْ َ َ َ ْ َ ٍ َ َ ْ ِ ٌرאَ ْ َأَو

ُ ُ ْ َ ﴿ hakkında ِ َ ِ אَ ْا ِعوُ ُ ْ ِ ْجُ ْ َ ْ َ “davarların memesinden çıkmamış olan, ﴾ َ ِ ِرא ِ ٍة َ ٍ ْ َ ْ ِ ٌرאَ ْ َأَو﴿ hakkındaْ ِ ِ اَ ْ َאِ ُلא َ ِّ ا אَ ْ ِ ْ َ ْ َ “insanların ayaklarıyla sıkıp çıkarmadığı şarap ﴾ َ ُ ٍ َ َ ْ ِ ٌرאَ ْ َأَو﴿ hakkında ْ ِ ْجُ ْ َ ْ َ

ِ ْ ا ِن ُ ُ “arının içinden çıkmamış olan” 143 şeklinde tavsif etmek sûretiyle açıkladığı144 görülmektedir.

Üçüncü Misal:

Ed- Deylemî ve el-Askerî’nin merfû olarak rivâyetlerine göre145 Hz.

Peygamber (s.a.s.) ﴾ً ِ ْ َ َنآْ ُ ْ ا ِ ِّ َرَو﴿ “Kur’ân’ı, tane tane oku” ( Müzzemmil, 4)

hakkında:

ِ ِ ا ُכِّ َ َو ِ ِ ِ א َ َ َ ْ ِ ا ُ ِ ,ِ ْ ِّ ا َ ُه ِ ُ َ َو ِ َ ا َ ْ َ ُهْ ُ ْ َ َ َو ًא ِ ْ َ ُ ْ ِّ َ :َلאَ

.ِةَر ا َ ِ آ ْ כِ َ َا َ ْ ُכَ َ َو َب ُ ُ ْا

“Kur’ân’ı vazıh bir tarzda oku, kötü hurmanın ağızdan savurulması gibi savurma! Onu şiir gibi süratle okuyup geçmeyin, garip ve bedî husus-larında durup düşünün, onunla kalpleri harekete getirin, kastınız (çabu-cak) sûrenin sonuna gelmek olmasın!” demiştir.

3 – Kelimenin şer’î mânâsını bildirmesi:

Birinci Misal:

Resûlullah (s.a.s.) “Kulaklar başa dahildir.” demekle, abdest âyetinde

( Mâide, 6) yıkanması farz olarak emr edilen “vech” i tarif etmekte, kulakların yüzden sayılmadığını belirtmektedir.

Bir defa sakalını örten bir adamı görünce ona: “Aç onu, zira sakal veçhe (yüze) dahildir.” demişti.146

143 Bu izahlar Muhammed, 15 âyetindeki kelimeler hakkındadır.

144 İbn Kesîr, 6/315; Fethu’l-Bârî, 10/202.

145 Dürru’l-Mensur, 6/277.

146 Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 5/258; Ebû Dâvud, Ha. No. 134; Taberî, 10/32; Şerhu Meâ-ni’l-Âsâr, 1/33. İbn Kesîr, 2/508 ( Ahmed İbn Hanbel’den).

İkinci Misal:

Resûlullah (s.a.s.) “ gıybet nedir bilir misiniz?” diye sorduktan sonra “Al-lah ve Resûlü bilir.” diye cevap verdiler. Buyurdu: “Gıybet, din kardeşini hoşlanmayacağı bir şeyle anmandır.”

Bunun üzerine kendisine: “Ya benim söylediğim şey kardeşimde mev-cut ise, buna ne dersin ya Resûlellah” denildi. Buyurdu ki; “Eğer senin söylediğin husus onda varsa, onun gıybetini yapmış olursun, onda bu-lunmuyorsa ona iftira etmiş olursun.”147 Böylece “Kiminiz kiminizi gıybet etmesin” ( Hucurât, 12) âyetini açıklamaktadır.

Üçüncü Misal:

“Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda (ihrama girerek) haccı kendisine farz kılarsa, bilsin ki hacda ne refes, ne füsûk ve ne de cidal olamaz...” ( Bakara, 197) âyeti hakkında Hz. Peygamber’in (s.a.s.):

,אَ ُכ ِ אَ َ ْ َا : ُق ُ ُ ْاَو ِعאَ ِ ْאِ ِءא َ ِّ ِ ُ ِ َ اَو (ُ َ اَ ِ ْا :ُلאَ ُ َو) ُ َ اَ ْ ِ ا: ُ َ َا .ُ َ ِ א َ ِ ُ ا ُلاَ ِ :ُلاَ ِ ْاَو

“Refes: Kadınlarla cinsî münasebete dair fahiş söz veya ima, füsûk:

her türlü masiyet, cidal: kişinin yanındaki kimse ile olan münakaşasıdır.”148 dediği rivâyet olunmaktadır.

4 – Kelimenin maksûdunu bildirmesi:

Birinci Misal:

:ي ِ ْ َ : ُل ُ َ

( َ ِ ِ א َ ا َيِ ْ َ ُلאَ َ َ )

:لאَ  ِّ ِ ا ِ َ ٍ ِ אَ ِ َا ِ ْ ِّ ِ َ ْ َ ...

ِ ُ ُ

“Cenab-ı Allah, Hz. İbrâhim’i insanlara imam (rehber) yaptığını bil-dirince o, zürriyetinden de kendisi gibi imamlar yaratmasını dilemiş, Allah ise: “Zalimlere ahdim erişmez.” demişti.” ( Bakara, 124) âyetinde varid olan

147 Müslim, 45 Ha. No. 70; Tâc, 5/25 (ayrıca Ebû Dâvud ile Tirmizî’den).

148 Süyûtî, İtkân, 2/191; Kenzu’l-Ummâl, 2/11.

“ahd” i, “nübüvvet” ile tefsir etmiştir.149 Bu kelimenin lügattaki bir çok mânâları arasında nübüvvet mânâsı görülmez. Fakat burada ondan nübüv-vetin maksut olduğu belirtilmiştir.

İkinci Misal:

ِ ا ِ َ ِ : َلאَ

ِ ا ِمא َ ِ ْ ُ ْ ِّכَذَو

﴿

 ِّ ِ ا ِ َ ٍّ َ ُا ْ َ ...

Cenab-ı Allah’ın Hz. Mûsa’ya emrini nakleden “... ve onlara Allah’ın günlerini hatırlat!..” ( İbrâhim, 5) âyetindeki “Allah’ın günleri”nden maksu-dun, “Allah’ın nimetleri” olduğunu bildirmiştik.150

Bu mânâya gelmesi “hâliyyet ve mahalliyyet itibariyledir.”151 5 – Kelimenin geniş anlamının kaydedildiğini bildirmesi:

Birinci Misal:

َ ْ َا نِا א َا : َلאَ «ُ َ َ َ ٍء ْ َ ُכ َ َ ْ َا» ِ ِ ْ َ ِ  ِّ ِ ا ِ َ ٍسא َ ِ ْا ِ َ ...

אَ َ ْ َ َ َכ ْ َا ُ ِכَ َو ٍ َ َ َ ِ ْ َ ْ َ ِةَدَ ِ ْا

İbn Abbas Hz. Peygamber’in (s.a.s.), “(Allah) yarattığı her şeyi güzel yaptı” ( Secde, 7) âyeti hakkında şöyle söylediğini rivâyet etmiştir: “Amma (meselâ) maymunun kıçı güzel değildir; fakat onun yaratılışını muhkem kılmıştır.”152 Böylece âyette varid olan َ َ ْ َا ‘nin geniş mânâsının kaste-dildiğini bildirmiştir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) böyle söylediği sabit ise, muhtemelen “(Bu) her şey’i muhkem, sapasağlam yapan Allah’ın sanatıdır...”

( Neml, 88) âyetini nazar-ı itibara almıştır.

İkinci Misal:

،ٌةَآَ ْ اَو ٌ اَدَو ٌمِدא َ ْ ِ ِ َ َ ِ َنאَכ اَذِا َ ِ اَ ْ ِا ُ َ َنאَכ : َلאَ  ِ ا ِل ُ َر ْ َ ...

“.ًאכ ِ َ َ ِ ُכ

149 İbn Kesîr, 1/293-294 (İbn Merdevey’den).

150 Taberî (Halebî), 13/184; İbn Kesîr, 4/109 (Müsnedu Ahmed Zevâid’inden ve İbn Ebî Hâ-tim’den).

151 Kâmûs Tercümesi, YVM maddesine bakınız.

152 Süyûtî, İtkân, 2/199. ( İbn Ebî Hâtim’den)

: َلאَ ُ َا ِا ُ َ ْ َأ َ َ

(٢٠:ة א ا)

אًכ ُ ُ ْ ُכאَ ْ َ َ َو

﴿

: ُل ُ َ َ َ ْ َا َ ْ َ ْ َز ُ ْ ِ َ ...

. ٌכِ َ َ ُ َ ٌمِدא َ َو ٌ ْ َ ُ َ َنאَכ ْ َ :  ِ ا ُل ُ َر َل َ

Bu rivâyetlere göre Resûlullah (s.a.s.), “Bir zaman Mûsa kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim, Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini düşünün ki içiniz-den peygamberler gönderdi, sizi melikler yaptı!” ( Mâide, 20) âyetindeki “ melik”

kelimesinin geniş mânâda kullanıldığına dikkati çekmiştir.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “İsrailoğulla-rında birisinin hizmetçisi, bineği ve karısı olunca onu melik (kral) sayar-lardı.”153

Zeyd İbn Eslem, âyette geçen “Sizi melikler yaptı.” fıkrası hakkında Resûlullah’ın şöyle dediğini rivâyet etmektedir: “Kim bir eve ve hizmetçi-ye malik olursa, o meliktir.”154

Üçüncü Misal:

. ِ ْ ِ ْا َ ِ َةَ َ ِّ اَو َقْ اَو َ َ אَ ِ ْا نِا :َلאَ  ِ ا َ ِ َ ُ َا َ َ ْ َ ُ ْ َ ...

“Kendilerine Kitaptan nasip verilenleri görmedin mi? Cibte ve tâğûta (bâ-tıla) inanıyorlar ve inkâr edenler için: “bunlar iman edenlerden daha doğru yoldadır.” diyorlar.” ( Nisâ, 51) âyetinde varid olan “cibt” kelimesi lügatte put, kâhin, sihirbaz, hayırsız ve faydasız, hasis ve kötü şeye155 denir. Tark: yere çizgiler çizmektir; burada maksut remil ilmidir. İyâfe: kuşlarla tetayyür ve tefeül etmek, bir nevi fal bakmak. Tiyara: kendisiyle teşaüm olunan yaramaz fal demektir. Bu mefhumlar da, cibt’e156 ilhak edilmek suretiyle bu kelimenin delâleti genişletilmektedir.

153 İbn Kesîr, 2/533 ( İbn Ebî Hâtim’den “bu vechden gâribdir” diyerek); Süyûtî, Dürru’l-Men-sur, 2/169-170.

154 Taberî, 10/161; Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 1/270, (Bu mürsel rivâyetin mânasında Müslim’de (53 Ha. No. 37) Abdullâh İbn Amr İbnu’l-Âs’a mevkuf bir haber vardır).

155 Kâmûs Tercümesi, CBT maddesine, bakınız; Bulûgu’l-Emânî, 16/135.

156 Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 16/136; İbn Ebî Hatim, v. 146a; İbn Kesîr, 2/316.