• Sonuç bulunamadı

Hadislerin Sonunda Âyet Okumak Suretiyle Açık la ması

Hz. Peygamber (s.a.s.) bazen bir hükmü belirttikten yahut izah ettik-ten, bir nasihatta bulunduktan veya herhangi bir davranışta bulunduktan sonra bir âyet okurdu, Taberî bir yerde, Resûlullah’ın (s.a.s.) böyle hareket

88 Taberî, (Halebî), 16/78; Müslim, Edeb, Ha. No. 9; Tirmizî, Tefsir; Tefsiru’n- Nesâî, v. 58b;

Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/207-208.

89 İbn Kesîr, 4/453.

90 Bülûgu’l-Emânî, 18/207-208, not: 3.

91 İbn Kesîr, Meryem, 28 tefsirine bakınız.

etmesi hakkında “âyetle temessül etmesi, temessül suretiyle açıklaması” ta-birini kullanır ki yerinde bir tabirdir.92 Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Kur’ân’ı açıklamasının en mühim unsurlarından ve en çok rastlanan tarzlarından biri budur. Bu konuya başka bir vecihten daha önce temas etmiştik.93 Re-sûlullah’ın (s.a.s.) âyet okuması her zaman aynı gayeye matuf değildir ve aynı makamda cari olmaz, müteaddit hâllerde tezahür edebilir ki şöyle sı-nıflandırabiliriz:

a) Te’kid gayesiyle okuması:

Âyetin mânâsını sadece tekid eden hadisi söyledikten sonra Resûlulla-h’ın (s.a.s.) o âyeti okuması şeklinde tezahür eder.

Birinci Misal:

اَذِإَو ، َכْ َ אَ ْ َ ِإ َتْ َ َ اَذِإ ٌةَأَ ْ ِا ِءא َ ِّ ا ُ ْ َ :ِ ا ُل ُ ُر َلאَ : َلאَ َةَ ْ َ ُ ِ َأ ْ َ ...

ُلא َ ِّ َا

﴿

ِ ا ُل ُ َر َأَ َ ُ َلאَ . َכِ אَ َو אَ ِ ْ َ ِ َכْ َ ِ َ אَ ْ َ َ ْ ِ اَذِإَو ، َכْ َ אَ َأ אَ َ ْ َ َأ

(٣٤ :ءא ا) .﴾

ِءא َ ِّ ا َ َ َن ُ ا َ

Ebû Hureyre’den rivâyete göre Resûlullah (s.a.s.): “Kadınların hayırlısı odur ki, kocası kendisine bakarken mesrur olur, bir şey emrettiğinde yapar, yalnız kalınca kendi ırzını ve onun malını korumakla kocasının hukukunu muhafaza eder.” dedikten sonra “Kocalar eşleri üzerinde yönetici ve koruyu-cudurlar. Bunun sebebi, Allah’ın bazı insanlara bazılarından daha fazla ni-met vermesi ve bir de kocalarının mehir verme, evin masraflarını yüklenmeleri gibi malî yükümlülükleridir” ( Nisâ, 34) âyetini okumuştur.94

İkinci Misal:

َ َ ِ א ا ُ ِ ْ ُ َلאَ ، َ َ ْ َأ אَ ُر ِ ْ ُ َ ا نِإ ِ ا ُل ُ َر َلאَ :َلאَ َ َ ُ ِ َأ ْ َ ...

(١٠٢ :ٍد )

.

ٌ َ ِ א َ َ ِ َو ىَ ُ ْا َ َ ََأ اَذِإ َכِّ َر ُ ْ َأ َכِ ٰ َכَو

﴿

َأَ َ ُ ُ ْ ِ ْ ُ ْ َ ُهَ َ َأ اَذِإ

92 Tirmizî, 14/310.

93 Kitabımızın 60 vd. sahifelerine bakınız.

94 Taberî, 8, 295; (Ahmed M. Şakir ayrıca şunlara nisbet eder: Müsnedu’t- Tayâlisî, 306; Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 2/151.).

Ebû Mûsa’nın rivâyetine göre Peygamberimiz (s.a.s.): “Allah, zalime muhakkak ki mühlet verir, verir de onu yakalayacağı zaman göz açtırmak-sızın anaçtırmak-sızın yakalar.” buyurduktan sonra95 “Halkı zalim olan ülkeleri ce-zaya çarptırdığı zaman Rabbinin çarpması işte böyle olur! Şüphesiz ki O’nun çarpması pek acı, pek çetindir!” ( Hûd, 102) âyetini okumuştur.

Her iki misalde zikredilen hadisler, okunan âyetlerin mânâsını tekid etmektedirler.

b) İstişhad etmek gayesiyle okuması:

Çokça rastlandığı gibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadis söyledikten sonra, onun doğruluğuna bir şahit olmak gayesiyle Allah’ın kitabından tasdik edici delilini okurdu. İhtiyacı olmadığı hâlde böyle bir davranışa girmesinin hatıra gelen âmilleri daha önce zikredilmişti.96 Ayrıca buna dair bir çok misaller verilmişti.97 Hadisinin Kur’ân’daki aslını bizzat kendisinin bildirmesiyle Resûlullah (s.a.s.) söylediği sözün, o âyetin tefsirini tazammun ettiğini belirtmiş olmaktadır.

c) Mücmel bir mânâyı açıklamak gayesiyle okuması:

Hz. Peygamber (s.a.s.) bazen bir hadisiyle, âyetin ihtiva ettiği mücmel bir noktayı beyan eder ve beyanının râci olduğu asla dikkati çekmek için, o âyeti okurdu. Bu icmal bazı hâllerde o kadar şiddetlidir ki, Resûlul lah’ın

(s.a.s.) âyeti okumadığını farz ettiğimizde, hadisin âyetle ilgisini bulmak âde-ta imkânsız olurdu.

Birinci Misal:

ٌ ْ َכ ُ َ َכ ِ َ אَ ِ ْا َمْ ــَ ِتْ َ ْאِ ُءא َ ُ :  ِ ا ُل ــ ُ َر َلאــَ : َلאــَ ٍ ِ َ ــِ َأ ْ َ ...

َنوُ ُ ْ َ َو َن ِ َ ْ َ َ اَ َ َن ُ ِ ْ َ ْ َ !ِ ْا َ ْ َأ אَ ُلאَ ُ َ –ِرא اَو ِ َ ْا َ ْ َ ُ َ ُ َ – ُ َ ْ َأ َنوُ ُ ْ َ َو َن ِ َ ْ َ َ َلאَ ؟اَ َ َن ُ ِ ْ َ ْ َ !رא ا َ ْ َأ אَ ُلאَ ُ َو َلאَ ُتْ َ ْا اَ َ ْ َ َ :َن ُ ُ َ َو َتْ َ َ َ ٌد ُ ُ !ِ َ ْ ا َ ْ َأ אَ :ُلאَ ُ ُ َلאَ ُ َ ْ ُ َ ِ ِ ُ َ ْ ُ َ :َلאَ ُتْ َ ْا اَ َ ْ َ َ َن ُ ُ َ َو

95 Buhârî, Tefsir, 5/214; Müslim, 45, Ha. No. 61; Tirmizî, Tefsir; Taberî, 15/475.

96 Kitabımızın 57-59. sahifelerine bkz.

97 Kitabımızın 60-64. sahifelerine bkz.

َ ِ ُ ْذِا ِةَ ْ َ ْا َمْ َ ْ ُ ْرِ ْ َأو” : ِ ا ُل ُ َر َأَ َ ُ َلאَ . َتْ َ َ َ ٌد ُ ُ ِرא ا َ ْ َأ אَ َو .אَ ْ ا َ ِإ ِهِ َ ِ َرא َ َأَو

(٣٩ : )

“ َن ُ ِ ْ ُ َ ْ ُ َو ٍ َ ْ َ ِ ْ ُ َو ُ ْ َ ْا

Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “ Kıyamet günü ( Cennet ehli, Cen-net’e; cehennemlikler de Cehennem’e ayrıldıktan sonra) ölüm, aklı karalı alaca bir koyun suretinde olarak getirilir. ( Cennet ile Cehennem arasında durdurulur). Müteakiben: Ey Cennet ahalisi! Sizler bunu tanıyor musu-nuz? denilir. Cennetlikler hemen boyunlarını uzatıp başlarını ona doğru kaldırırlar ve ona (o koyuna) bakarlar. Ve Cennet ahalisi: Evet, tanıyo-ruz, bu ölümdür derler. Sonra: Ey Cehennem ahalisi! Sizler bunu tanı-yor musunuz? diye sorulur. Onlar da başlarını kaldırarak bakarlar ve: Evet tanıyoruz, bu ölümdür derler. Bunu takiben koyun suretindeki ölümün ( Cennet’le Cehennem arasında) kesilmesi emrolunur ve derhal boğazla-nır. Bundan sonra: Ey Cennet halkı! Cennet’te ebedî yaşayacaksınız, artık ölüm yoktur. Ve ey Cehennem halkı! Sizler de karargâhınızda ebedîsiniz, artık ölüm yoktur denilir.” Bundan sonra Resûlullah şu âyeti okudu: “Sen onları ilâhî emrin yerini bulduğu vakit ile, hasret (ve nedamet) günü ile kor-kut. Onlar hâlâ gaflet içindedirler, onlar hâlâ iman etmiyorlar. Şüphe yok ki arza ve onun üzerindekilere biz vâris olacağız biz! Onlar (nihayet) bize döndü-rüleceklerdir.” ( Meryem, 39) Resûlullah (s.a.s.) bu âyeti okurken eliyle dünyaya işaret etmiştir.98

İkinci Misal:

ِءא َ ا ِ ُ َ َو ِإ ٍ ْ َ ْ ِ אَ :َلאَ  ِّ ِ ا ِ َ ُ ْ َ ُ ا َ ِ َر ٍכِ אَ ُ ْ ُ َ َأ ِ َ َ ...

َ َ َو ِ ْ َ َ אَ َכَ َو ُهاَ َ َ َتאَ اَذِ َ ُ ُ َ َכَو ُ ُ َ َ ُ ْ ِ ُ ُ ْ َ : ٌبאَ َو ُ ُ ْزِر ُ ْ ِ ُجُ ْ َ : ٌبאَ ،ِنאَ אَ

ِضْرَ ْا َ َ ا ُ ِ َ ا ُ ُכَ ْ َ ْ ُ ََأ َ َכَذَو

ُضْرَ ْاَو ُءאَ ا ُ ِ ْ َ َ ْ َכَ אَ َ

﴿

َ َ ْا ِهِ َ . ْ ِ ِ َ َכ ْ ِ ِءאَ ا َ ِإ ْ َ ْ َ ْ َ َو ْ ِ ْ َ َ َכْ ُ א ً ِ א َ ً َ َ

98 Müslim, 51, Ha. No. 40; Buhârî, Tefsir, 5/237; Tefsiru’n- Nesâî, v. 58b; Ebû Ya’lâ, Müsned, v.

68a; Taberî , (Halebî), 16/87; Tirmizî, Tefsir.

Enes İbn Malik (r.a.), Peygamber Efendimiz’den rivâyet ediyor:

“Hiçbir bir kul yoktur ki onun için gökte iki kapı bulunmasın. Kapı-lardan birinden rızkı çıkar, öbüründen yaptıkları ve söyledikleri girer. Kul ölünce, onlar da onu kaybederler ve üzerine ağlarlar.” Resûlullah bunu söyledikten sonra99 “Ne gök, ne yer onların üstüne ağlamadı.” ( Duhân, 29)

âyetini okudu ve kâfirlerin, yerde salih bir amel işlemedikleri gibi, göğe de hiçbir sözlerinin yükselmediğini söyledi.

Üçüncü Misal:

: َلאَ ِءאَ ا َ ِإ אَ ِ ُ َ ْ ُ ُ َأَو ِ ِ אَ ْ ا ِحوُر َ ْ َ َ َכَذ  ِ ا َل ُ َر نَأ ِءاَ َ ْا ِ َ ...

: َن ُ ُ َ َ “؟ ُ ِ َ ْا ُحو ا اَ َ אَ ” :ا ُ אَ ِإ ِ َכِ َ َ ْا َ ِ ٍ ََ َ َ َنو ُ َ َ َ ،אَ ِ َنوُ َ ْ َ َ َن ُ ِ ْ َ ْ َ َ ِءאَ ا َ ِإ אَ ِ ا ُ َ ْ َ َ ،אَ ْ ا ِ אَ ِ َ ْ ُ َنאَכ ِ ا ِ ِ אَ ْ َأ ِ َ ْ َ ِ “ٌنَ ُ ” َ َ َ ْ ا َن ُ ُ ْ َ َ َو ِءאَ ا ُباَ ْ َأ ْ ُ َ ُ َ ُ َ

﴿

: ِ ا ُل ُ َر َأَ َ ُ ُ ُ َ ْ ُ َ َ ُ َ

(٤٠ فا ا)

.

ِطאَ ِ ْا ِّ َ ِ ُ َ َ ْا َ ِ َ

Hz. Berâ’dan (r.a.) rivâyete göre, Resûlullah (s.a.s.) kâfirin ruhunun kab-zedilip göğe çıkarılışını anlatırken dedi ki: Melekler onu yükseltirler, me-leklerden müteşekkil hiç bir meclise uğramazlar ki “Nedir bu habis ruh?”

denilmesin. Yükselten melekler de dünyada iken kendisine verilen en kötü vasıfla onu anarak “Fülâncadır.” diye cevap verirler. Nihayet göğe varırlar ve gök kapısının açılmasını isterler, ama bu kapı onlara açılmaz. Resûlullah bunu söylemesini müteakip: “Bizim âyetlerimizi yalan sayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler (yok mu?) onlar için gök kapıları açılmayacak, onlar deve iğne deliğine girinceye kadar, Cennet’e girmeyeceklerdir. Biz günahkârları böy-le cezalandırırız.” ( A’râf, 40) âyetini okumuştur. 100

Bu üç misalde zikredilen hadislerle Resûlullah (s.a.s.), söz konusu âyetlerde

99 İbn Kesîr, 6/253 (Ebû Ya’lâ ile İbn Ebî Hâtim’den); Tirmizî, Tefsir (“garip” diyerek); Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 6/30 (ayrıca İbn Merdeveyh, Ebû Nuaym ve Hatîb’den).

100 İbn Ebî Şeybe, Musannaf, v. 13a-14a (mutavvel olarak.); Taberî, 12/424; İbn Kesîr, 3/166-167; Ahmed M. Şakir: Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 4/287-88; Ebû Dâvud, Ha. No. 3212;

3753; Hâkim, Müstedrek, 1/37-40 (âlâ şarti’ş-şeyheyn).

geçen “ hasret günü”, “gök ve yerin ağlaması” ve “gök kapılarının açıl ması”

mefhumlarını beyan etmiş, âyetleri okumak suretiyle de onları açıkladığına dikkatleri çekmiştir.101

ç) Âyetle istidlâl ettiğini bildirmek için okuması:

Birinci Misal:

ِ ا ُل ُ َر َأَ َ َو .“ُةَدאَ ِ ْا َ ُ ُءאَ ا” : ِ ا ُل ُ َر َلאَ :َلאَ ٍ ِ َ ِ ْ ِنאَ ْ ا ِ َ ...

َ َ َ َن ُ ُ ْ َ َ ِ َدאَ ِ ْ َ َنوُ ِ ْכَ ْ َ َ ِ ا نِإ ْ ُכَ ْ ِ َ ْ َأ ِ ُ ْدا ُ ُכ َر َلאَ َو

﴿

:

(٦٠ : ا)

.

َ ِ ِ اَد

Resûlullah (s.a.s.) “Dua ibadetin ta kendisidir.” dedikten sonra, “Rab-biniz şöyle buyurdu: “Rab“Rab-biniz buyurdu ki: “Bana dua edin ki size karşılık vereyim. Zira Bana ibadet, yani dua etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelil ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir.” ( Mü’min, 60) âyetini okudu.102 Hz.

Peygamber hadisinde belirttiği hükmü âyetten çıkarmış, âyeti okumak su-retiyle de merciini bildirmiştir.

İkinci Misal:

َأَ َ ُ ِ אِ ِكْ ِّ אِ ِرو ا ُةَدאَ َ ْ َ ِ ُ : ِ ا ُل ُ َر َلאَ :َلאَ ٍכِ אَ ِ ْ ِ ْ َ ُ ْ َ ...

(٣٠ : ا)

.

ِرو ا َل ْ َ ا ُ ِ َ ْ اَو ِنא ْوَ ْا َ ِ َ ْ ِّ ا ا ُ ِ َ ْ אَ

﴿

Huzeym İbn Fatik’ten (r.a.): “Resûlullah (s.a.s.), yalan şahitlik, Allah’a şirk koşmaya denk sayılır.” dedikten sonra “... O hâlde murdardan, put-lardan kaçının, yalan sözden çekinin!” ( Hac, 30) âyetini okuyarak,103 onunla istidlâl ettiğini bildirmiştir.

101 Bu neviden başka misaller için: Enbiyâ, 104 hakkında: Buhârî, Tefsir, 5/240; Dârimî, v. 162b; Müslim, 51, Ha. No. 58. A’râf, 172 hakkında: Taberî, 13/222; Hâkim, Müstedrek, 1/27. Âl-i İmrân, 180 hakkında: Taberî, 7/436; Buhârî, 5/172.

102 Ebû Dâvud, Ha. No. 1479; Tirmizî, Tefsir; Tefsiru’n- Nesâî, v. 87a; İbn Mâce, Ha. No. 3828;

Taberî (Halebî), 24/78.

103 Tirmizî, Şehâdât, 3. bab, Ha. No. 2300; Taberî, (Halebî), 12/154; Ebû Dâvud, Ha. No.

3599; İbn Kesîr, 4/637.

Üçüncü Misal:

ِ ْ َ َ ْכَر ِّ َ ُ ُ ُ َ َ َ ُ אً ْ َذ ُ ِ ْ ُ ٍ ِ ْ ُ ْ ِ אَ : ِ ا ُل ُ َر َلאَ :ٍ ْכَ ُ َأ َلאَ ...

ْ ِ ْ َ ْوَأ اً ُ ْ َ ْ َ ْــَ َو

﴿

ِ ْ َ َ ْا ِ ْ َ אَ َأ َــَ َو ،ُ َ َ ِ ُ ِإ ِ ْ ا َכِ ٰ ِ َ ا ُ ِ ْ َ ْ َ ُ .َ َ ْا

... ْ ُ َ ُ ْ َأ ا ُ َ َ ْوَأ ً َ ِ אَ ا ُ َ َ اَذِإ َ ِ اَو

﴿

“َ َ ْا …ُ َ ْ َ

Hz. Ebû Bekir’den rivâyete göre, Resûlullah (s.a.s.): “Herhangi bir gü-nah işledikten sonra abdest alıp iki rekât namaz kıldıktan sonra, o gügü-nahtan dolayı Allah’a istiğfar eden hiç bir Müslüman yoktur ki Allah onu affetme-sin.” dedikten sonra “Kim bir kötülük yapar, yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret isterse o, Allah’ı tövbeleri kabul eden ve çok merhametli bu-lur.” ( Nisâ, 110) ve “Ve çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine zulmettikle-ri vakit Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının affedilmesini isteyenlerdir...”

( Âl-i İmrân, 135) âyetlerini okumuştur.104 Mağfiret dileyenin affolunacağına dair sözüne, bu âyetlerle istidlâl olunacağına dikkati çekmiştir. Bu hususta başka misaller de vardır.105

d) Makam münasebetiyle âyeti okuması:

Birinci Misal:

،“ َ אَ َ ِ ا ِر ُ ِ ُ ُ ْ َ ُ ِ َ ِ ِ ْ ُ ْا َ َ اَ ِ ا ُ ِا” :َلאَ : ِّ ِ ا ِ َ ٍ ِ َ ِ َأ ْ َ ...

(٨٠ ا)

.

َ ِ ِّ َ َ ُ ْ ِ ٍتאَ َ َכِ ٰذ ِ نِإ

﴿

:َأَ َ ُ

104 Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 1, 2; Ebû Dâvud, Ha. No. 1521; Tirmizî, Tefsir (Âl-i İmrân, 135 tefsirinde); İbn Kesîr, 2/118, 389-390.

105 Bu neviden diğer misaller için: En’âm, 44 hakkında: Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 4/145; Ta-berî, 11/362; (Mahmud M. Şakir; Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, 7/20; Süyûtî, Dürru’l-Men-sur, 3/12).

İsrâ, 13 hakkında: Taberî (Halebî), 15/50-51; İbn Kesîr, 4, 286 ( Abd İbn Humeyd’den).

Kehf, 105 hakkında: Müslim, 40, Ha. No. 18; Buhârî, Tefsir, 5/236; Taberî (Halebî), 16/35.

Nahl, 48 hakkında: Abd İbn Humeyd, Müsned, v. 5b; Tirmizî, Tefsir.

Kasas, 43 hakkında: İbn Kesîr, 5/283 ( Bezzâr’dan); Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 5/129 (Hâkim’-in tashih(Hâkim’-ini söyleyerek).

Sebe, 39 hakkında: İbn Kesîr, 5/558 (Ebû Ya’lâ ve İbn Ebî Hâtim’den).

Fussilet, 23 hakkında: İbn Kesîr, 6/171 ( Ahmed İbn Hanbel).

Ebû Saîd (r.a.) rivâyet ediyor: “Mü’minin firasetinden sakının; zira o Allah’ın nuru ile bakar.” dedikten sonra Resûlullah (s.a.s.) “Elbette bunda işaretten anlayanlar için ibretler vardır.” ( Hicr, 75) âyetini okudu.106 Mü’mi-nin firasetinden bahsetme makamında Hz. Peygamber (s.a.s.), firaset ehline yer veren ve onlara mahsus birtakım ibretler olduğunu bildiren bu âyeti okumuş, ibret alanların da mü’minler olduğuna işaret etmiştir.

İkinci Misal:

ُ ا ُ َ َ َو ِا ،َ َ َ ْرאَ ً َ َرَد َא ْ ا ِ َ ـِ َ ْ َ ْنَا ُ ِ ُ ٍ ْ َ ْ ِ אَ » אً ُ ْ َ َنאَ ْ َ ْ َ ...

(٢١ :ءا ا)﴾

ً ِ ْ َ ُ َ ْכَاَو ٍتא َ َرَد َ َ ْכَا ُةَ ِ َ ْ َ َو

﴿

َأَ َ ُ «אَ ْ ِ ُ َ ْכَا ِةَ ِ َ ْا ِ

“Dünyada çıkmak istediği makam ve dereceye çıkan hiç bir kul yoktur ki Allah, onu âhirette daha büyük bir dereceye koymasın”.107 dedikten sonra, makam münasebetiyle âhiretteki derece farklarının daha büyük ol-duğunu bildiren “Bak, biz onların kimini kiminden nasıl üstün kıldık. Elbette âhiret, derece farkları itibariyle de daha büyüktür, üstün kılmak bakımından da daha büyüktür.” ( İsrâ, 21) âyetini okumuştur.

Üçüncü Misal:

Mekke’nin fethi günü, Kâbe’nin etrafındaki 360 putu, Hz. Peygam-ber (s.a.s.) asasıyla iterken, bu vaziyetin, şu âyetlerin bir nevi tefsiri oldu-ğuna işaret etmek üzere “De ki: “Hak geldi, bâtıl zeval buldu. Şüphesiz ki bâtıl dâim zeval bulucudur.” ( İsrâ, 81) âyeti ile, “De ki: “Hak geldi, bâtıl ( şirk) kayboldu gitti ve geri de dönmez.” ( Sebe’, 49) âyetini okudu.108

5- Siyak Münasebetiyle Açıklaması:

Hz. Peygamber (s.a.s.) bazı hâllerde, âyetle doğrudan doğruya ilgisi olmayan bir mevzu hakkında konuşurken, siyak münasebetiyle konuyu bir âyete getirir ve bu vesile ile o âyet hakkında beyanda bulunurdu.

106 Taberî (Halebî), 14, 46; Tirmizî, Tefsir (“garip” diyerek); İbn Kesîr, 1/576; Tâc, 4/155 (Yal-nız Tirmizî’den).

107 İbn Kesîr, 4/297 ( Taberânî’den.)

108 Müslim, 32, Ha. No. 87; Buhârî, Meğazî, 5/92-93, Tefsir, 5/227; Humeydî, Müsned, 1/46;

Tefsiru’n- Nesâî, v. 52b; Tirmizî, Tefsir; İbn Kesîr, 4/343.

Birinci Misal:

ْ َ ُل ُ َ  ِ ا َل ُ َر َ ِ َ ٍنَ ُ ُ ْ ُنَ ُ ِ َ َ َ ْ َ ِ َأ ِ ْ ِ َ ْ ا ِ ْ َ ْ َ ...

: َلאَ َ َن ُכْ َ ٌمْ َ َכَ َ :َلאَ ُهَءאَ ِ ُ ا َهِ َכ ِ ا َءאَ ِ َهِ َכ ْ َ َو ُهَءאَ ِ ُ ا َ َأ ِ ا َءאَ ِ َ َأ َ ِ َ ُ ْ ا َ ِ َنאَכ ْنِإ א َ َ

﴿

َ ِ ُ ْ ا اَذِإ ُ ِכَ َو َכِ ٰذ َ ْ َ : َلאَ ت ْ َ ْ ا ُهَ ْכَ א ِإ ا ُ אَ ْ ُכ ِכْ ُ אَ

ِ ِ אَ ِ ِ َ َو َ ُ اَو ، َ َو َ ِ ا َءאَ ِ َ َأ َכِ اَ ِ َ ِّ ُ اَذِ َ

ٍ ِ َ ُ َ َو ٌنא َ ْ َرَو ٌح ْوَ َ َכِ اَ ِ َ ِّ ُ اَذِ َ

ٍ ِ َ ُ َ ِ ْ َ َو ٍ ِ َ ْ ِ ٌلُ ُ َ َ ِّ א ا َ ِ ِّ َכُ ْ ا َ ِ َنאَכ ْنِإ א َأَو

﴿

َ َأ

.ُهَ ْכَأ ِ ِ אَ ِ ِ َ َو َ ُ اَو ِ ا َءאَ ِ َهِ َכ

Bu rivâyete göre, bir gün Resûlullah (s.a.s.) diyordu ki:

“Kim Allah’a kavuşmak isterse, Allah da ona kavuşmayı ister. Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.”

Râvi diyor ki: Bunun üzerine oradakilerden bir topluluk yere kapanıp ağ-lamaya koyuldular. “Niçin ağlıyorsunuz?” deyince “Biz de ölümden hoş-lanmıyoruz.” dediler. Bunun üzerine buyurdu ki: “Öyle değil, ölüm gelip çattığında “Şimdi, eğer o, mukarreblerden ise, artık rahatlık, güzel rızık ve Naîm Cenneti onundur.” ( Vâkıa, 88-89) O vakit, ölen kimse bununla müj-delenince Aziz ve Celîl Allah’a kavuşmak arzu eder, Allah Teâlâ ise ona kavuşmayı daha çok ister. Lâkin “(Ölen) eğer tekzipçilerden, sapıklardansa, işte (ona da) kaynar sudan bir ziyafet! Ve Cehennem’e bir atılış.” ( Vâkıa, 92-94)

O adam bununla müjdelenince Allah’a kavuşmayı istemez, Allah Teâlâ ise ona kavuşmayı hiç istemez.”109

İkinci Misal:

ٍ َ ِّ َ ٍ َ ِ َכ ُ َ َ

﴿

: َلאَ َ ، ٌ َ ُر ِ ْ َ َ ٍعאَ ِ ِ  ِ ا ُل ُ َر َ ِ ُأ َلאَ ٍכِ אَ ِ ْ ِ َ َأ ْ َ ٍ َ ِ َ ٍ َ ِ َכ ُ َ َ َو

﴿

· .ُ َ ْ ا َ ِ :َلאَ

...ِءא َ ا ِ אَ ُ ْ َ َو ٌ ِ אَ אَ ُ ْ َأ ٍ َ ِّ َ ٍةَ َ َ َכ

.ُ َ ْ َ ْ ا َ ِ :َلאَ

ٍراَ َ ْ ِ אَ َ אَ ِضْرَ ْا ِقْ َ ْ ِ ْ ُ ْ ا ٍ َ ِ َ ٍةَ َ َ َכ

109 Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 4/260; İbn Kesîr, 6/ 541.

Resûlullah’a (s.a.s.) içinde taze hurma bulunan bir tabak getirilince “Gü-zel bir kelime, kökü sabit (ve sağlam) ve dalları da yukarıda olan gü“Gü-zel bir ağaç gibidir.” ( İbrâhim, 24-25) âyetini okudu ve “O ağaç hurmadır.” dedi. “ Kötü bir kelimenin hâli de (gövdesi) toprağın üstünden koparılıvermiş kötü bir ağaç gibidir ki onun hiç bir sebatı (tutunma ve yerinde kalma kabiliyeti) yoktur.”

( İbrâhim, 26) “O da hanzala (Ebû Cehil karpuzu)dır”110 dedi.111

Hurma getirilmesi, bu âyetlerin böylece açıklanmasına vesile olmuştur.

Üçüncü Misal:

Ebû Hureyre şöyle dedi: Resûlullah (s.a.s.) buyurdu ki:112 “Ey insan-lar Allah tayyiptir (yani noksaninsan-lardan münezzeh, pâktır.) ve tayyip (pâk, helâl) olandan başkasını kabul etmez. Allah Teâlâ (bu hususta) resûllere ne emretmişse, mü’minlere de onu emretmiştir. Resûllere: “Ey resûller, tertemiz ve helâl olan şeylerden yiyin, güzel amellerde bulunun. Çünkü Ben, ne yaparsanız hakkıyla bilenim” ( Mü’minûn, 51). Mü’minlere de: “Ey iman eden-ler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temizlerinden yiyin. Yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, O’na şükredin!” ( Bakara, 172) buyurdu.

Sonra Resûlullah dedi ki: “Bir kimse ki Allah’a itaat yolunda kirlenmiş ve tozlara karışmış olarak uzun seferler yapar, ellerini semâya uzatır: Ya Rabbî! diyerek dua eder. Hâlbuki yemesi haram, içmesi haram, giymesi haramdır, haram ile gıdalanmıştır. İşte sıfatı şunlar olan böylesi için nere-den ve nasıl dua kabul edilir.”

Bir başka hadisinde “Temiz ve helâl ye ki duana icabet edilsin? Mu-hammed’in (s.a.s.) canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki, kişi haram lok-mayı içine yuvarlayınca kırk gün müddetle ondan dua kabul olunmaz.”

demiştir.113

Görüldüğü gibi Hz. Peygamber (s.a.s.) helâl yemenin lüzumundan söz

110 İbrâhim 26 âyetinin okunması ve onun “ hanzala” ile tefsiri yalnız Tirmizî, Taberî ve Müsted-rek’te vardır.

111 Tirmizî, Tefsir; Taberî (Halebî), 13/205; Ahmed İbn Hanbel, Fethu’r-Rabbânî, 18/187; Abd İbn Humeyd, Müsned, v. 105a; Buhârî, İlim, 1/22; Müslim, 50. Ha. No. 64; Taberânî, Mu’ce-mu’s-Sağir, v. 84a; Hâkim, Müstedrek, 2/352; İbn Kesîr, 4/122-123.

112 Müslim, Zekât, Ha. No. 65; Müsnedü’d- Dârimî, v. 157b; Tirmizî, Tefsir.

113 İbn Kesîr, 1/158 ( İbn Merdeveyh)’den).

ederken, siyak münasebetiyle umumi ve mutlak olarak duaya icabet edile-ceğine dair şu âyetleri tahsis etmek suretiyle açıklamıştır:

“Kullarım sana Beni sorarlarsa bilsinler ki Ben yakınım. Onlardan biri Bana dua ederse duasına karşılık veririm. O hâlde onlar da Bana icabet etsin-ler,Beni tasdik etsinler ki doğru yolu bulalar.” ( Bakara, 186)

“Rabbiniz buyurdu ki: Bana dua edin, duanıza icabet edeyim. Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, zelil olarak Cehennem’e gireceklerdir.” ( Mü’min, 60)

Dördüncü Misal:

، ٍ َ َ ٍءאَ َ ِ אَ ْ َ َ َ ِ ْ ُ َ ٍةَزאَ َ ِ ُ َ  ِّ ِ ا َ َ א ُכ : َلאَ ِعَ ْכَ ْا ِ ْ َ َ َ َ ْ َ ...

ُل ُ َر אَ :ا ُ אَ ·، ْ َ َ َو : َلאَ َ ، َכِ ٰذ َنوُد אَ ْ َ َ َ ِ ْ ُאَ ،ىَ ْ ُأ ٍةَزאَ َ ِ ُ َو ْ َ َ َو : َلאَ َ ْ ُ ْ ِ َ אَ َ ِضْرَ ْا ِ ِ ا ُءاَ َ ُ ْ ُ ْ َأَو ِءאَ ا ِ ِ ا ُءاَ َ ُ ُ َכِ ٰٓ َ ْ َا : َلאَ ؟ ْ َ َ َو אَ ِ ا ِ ا ُل ْ َ َلאَ

َن ُ ِ ْ ْ ْ اَو ُ ُ ُ َرَو ْ ُכَ َ َ ُ ا ىَ َ َ َ ا ُ َ ْ ا ِ ُ َو

﴿

:َأَ َ ُ ، َ َ َو ِ ْ َ َ

.

ِسא ا َ َ َءاَ َ ُ ا ُ ُכَ ِ

﴿

: َ َو ل َ

Bu misalden de bir cenaze münasebetiyle Hz. Peygamber’in (s.a.s.) mezkûr iki âyeti açıklamış olduğunu anlıyoruz.

Seleme İbn el-Ekva diyor ki: Hz. Peygamber (s.a.s.) ile beraber bu-lunuyorduk, yanımızdan bir cenaze geçirildi ve ölü hakkında güzel şey-ler söylendi. Bunun üzerine: “Vacip oldu.” buyurdu. Sonra yanından bir başka cenaze geçirildi, ve ölü hakkında başka türlü sözler sarfedildi (yani kendisinden iyi şekilde bahsedilmedi). Yine: “Vacip oldu.” buyurdu. “Ne vacib oldu ya Resûlallah?” dediler. Cevap verdi: “ Melekler, Allah’ın se-mâdaki şahitleri, siz ise yerdeki şahitlerisiniz, neye şahitlik ederseniz vacip olur, olması gerekir.” Sonra da şu âyetleri okudu: “De ki: Çalışın; Allah, Resûlü ve mü’minler amellerinizi göreceklerdir!” ( Tövbe, 105) Dedi ki: (Bu) Allah Teâlâ’nın şu sözünün mânâsıdır: “Tâ ki insanlar hakkında şahidler olasınız.” ( Bakara, 143)114 Peygamberimiz’in (s.a.s.) siyak münasebetiyle beyan ettiği başka âyetler de vardır.115

114 Taberî, 3/149, Ha. No. 2185. (Ahmed M. Şakir: Hadis, Müslim’in şartına uygundur. Mecma-u’z-Zevâid, 3/4’e bakınız).

115 Meselâ, Âl-i İmrân, 195 hakkında: Taberî, 7/491 (A. M. Şakir: Ahmed İbn Hanbel, Müsned,

6- Tefsir Edici Kısa Ziyadelerle Açıklaması

Kısa ziyade kelimeler kullanmak suretiyle bazı veciz âyetleri açıklama tarzının ilk nümunelerini Hz. Peygamber’in (s.a.s.) tefsirinde bulmaktayız.

Bu ziyadeler kısa olmakla beraber bazen çok mühim izahlara medar olur-lar. Umumun tahsisi, mücmelin beyan edilmesi gibi vazifeler ifa ederler.

Birinci Misal:

.אَ ْ ا ِ ِ ِ َ ْ ُ اًء ُ ْ َ ْ َ ْ َ :َلאَ  ِ ا َل ُ َر نَأ :ِ ِ ِّ ا ِ ْכَ ُ َأ ِ َ َ ...

Hz. Ebû Bekir’den rivâyete göre Resûlullah, “... Kim bir kötülük ya-parsa onunla cezalanır.” ( Nisâ, 123) âyetini, kısa bir ziyade ile “Kim bir kö-tülük yaparsa onunla dünyada cezalanır.” şeklinde, dünya hayatına tahsis etmek suretiyle tefsir etmiştir.116 Başka hadislerden, bu tahsisin mü’minler hakkında olduğu anlaşılmaktadır. Meselâ, Hz. Âişe’nin rivâyet ettiği bir hadiste, bu âyet hakkında Hz. Peygamber (s.a.s.); “Mü’min, işlemiş olduğu en kötü amelle dünyada cezalanır.” dedikten sonra hastalık, meşakkat, mu-sibet gibi elem veren durumların, mü’minin günahlarına keffaret olacağı ve onun, dünyadan temizlenmiş olarak çıkacağı bildirilir.117

Ha. No. 6570; Hâkim, Müstedrek, 2/71-72; Ebû Nuaym, Hilyetu’l-Evliya, 1/147.

Lokman, 6, hakkında: Tirmizî, Buyû’, 51. bab ve Tefsir; İbn Mâce, Ha. No. 2168; Taberî (Halebî), 21/60; İbn Kesîr, 5/377’de talil eder.

Hicr, 87 hakkında: Buhârî, Tefsir, 5/199, 222; Müsnedü’d- Dârimî, v. 186b; Ebû Dâvud, No.

1458; Ebû Ya’lâ, v. 311a; Taberî, 23/466.

Kehf, 54 hakkında: Buhârî, İ’tisâm, 8/155-156; Tefsiru Abdirrezzak, v. 54a; Tefsiru’n- Nesâî, 54b; İbn Kesîr, 4/400.

Nisâ, 110 hakkında: Taberî, 2/491.

Yâsîn, 12 hakkında: Müslim, 5, No. 281; Hâkim, Müstedrek, 2/428.

Sâffat, 65-66 hakkında: İbn Kesîr, 6/18 ( Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce’den).

A’râf, 182 ve Zuhruf, 55 hakkında: İbn Kesîr, 6/231 ( İbn Ebî Hâtim’den).

116 Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 1/6; Ebû Ya’lâ, Müsned, v. 3a; Taberî, 9/241, Ha. No. 10522 (Ahmed M. Şakir, Ahmed İbn Hanbel rivâyetini taz’îf eder).

117 Bu rivâyetler için: Taberî, 9/244, Ha. No. 10530 (Ahmed M. Şakir tashih eder ve Buhârî; Tir-mizî, (İnşikâk sûresi tefsirinde) ve diğerlerine nisbet eder. Bu hadisi Ebû Dâvud, No. 3093;

İbn Ebî Hâtim, v. 184a’da rivâyet ederler. Başka rivâyet için: Fethu’r-Rabbânî, 18/122.

İkinci Misal:

َ ْ َ ُ َ َ َ ِ אَ ِإ ْ ُ ْ َ َذ َ ْ َأ : ِ ا َلאَ ... ِّيِ َ ْ َ ْا ٍכِ אَ ِ َأ ْ َ ...

. ْ ُ ْ َ َ ْ ا اَذِإ ِرא ُכْ ا َ ِ

Rivâyete göre Hz. Peygamber (s.a.s.), “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar vere-mez.” ( Mâide, 105) âyetine, kısa bir ziyade ile şu açıklamayı getirmiştir: “...

Kendiniz doğru yolu bulunca kâfirlerden sapanlar size zarar vermez.”118 Böyle bir açıklama olmasa, bu âyetten bir çoklarının anladığı gibi, herkesin sadece nefsi ile ilgilenmesi şeklinde bir mânâ çıkarılırdı.119 Bu tefsir, mü’-minlerin kendi aralarında “neme lâzım”cılık olamayacağını, mârufu emir, münkerden nehyetmelerinin lâzım geldiğini göstermektedir.

Üçüncü Misal:

َ ِ َلאَ

ٌةَ َ ُ ٌجاَوْزَأ אَ ِ ْ ُ َ َو

﴿

ِ ِ ْ َ ِ  ِّ ِ ا ِ َ ِّيِرْ ُ ْ ا ٍ ِ َ ِ َأ ْ َ ...

. ِقاَ ُ ْ اَو ِ َ א َ اَو ِ ِ אَ ْ اَو ِ ْ َ ْ ا

“Cennetlikler için orada temizlenmiş eşler vardır.” ( Bakara, 25) âyeti hak-kında, Ebû Said el-Hudrî Hz. Peygamber’in (s.a.s.): “Hayızdan, gaitadan, tükürük ve balgam gibi hâllerden temizlenmiş” izahını rivâyet etmiştir.120

Dördüncü Misal:

ْ ُ

אً ِ ا ُ אَכَو ْ ُ َ ِد ا ُ َ َ ِ ا نِإ

﴿

: َلאَ  ِ ا ِل ُ َر ْ َ َةَ ْ َ ُ ِ َأ ْ َ ...

.ِ ُ ْا ِه ِ َ ْ ِ ِ َ َ ا ُ ْ َأَو ِتאَ ُ ا ُ ْ َأَو ِعَ ِ ْ ا ُ ْ َأ

118 Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 2/339 ( Ahmed İbn Hanbel, Taberânî, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merde-veyh’ten).

119 Bu âyet hakkında, başka yönleriyle, Peygamberimiz’in (s.a.s.) ayrıca uzun açıklamaları da vardır. İbn Kesîr, Taberî gibi müfessirlerin bu âyeti tefsirine dair sayfalarında bu rivâyetler bulunabilir.

120 Taberî, 1/397; Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 1/39 (Hâkîm’in Şeyheyn şartı üzerine tashihini söy-leyerek); Süyûtî, İtkân, 2/191. “ İbn Kesîr, Tefsirinde ref’ine itiraz, Tarih’inde ise isnad için

‘hasen’ der.” demektedir.

Rivâyete göre Hz. Peygamber (s.a.s.) “Dinlerini (bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr etmek sûretiyle) parça parça edenler, ayrı ayrı fırkalar olanlar (yok mu?) sen, hiç bir vecih ile onlardan değilsin.” ( En’âm, 159) âyetine şu fık-rayı ziyade ederek “Onlar da senden değildirler, onlar bu ümmetten olan bid’at, şüphe ve dalâlet ehlidir” demiştir.121 Böylece, itikadı ve ameli düz-gün olan mü’minlerin birbirleri hakkında bu âyeti kolayca tatbik ederek, büyük zararlara yol açılmasına mani olmuştur. Bu neviden, başka misaller de mevcuttur.122

121 Taberî, 12/270-271, Ha. No. 14266 (Mahmud M. Şakir: Bu haber merfû olarak sahih değil-dir. Bu ümmet ve ehl-i salat hakkında olduğuna dair Ebû Hureyre’ye mevkuf 14264 ve 14265 numaralı haberler sahihtir. İbn Kesîr Hz. Peygamber (s.a.s.)’e refini reddeder. Mecmau’z-Zevaid 7/22-23’de tahric eder, Taberânî’nin Mu’cemu’l-Evsat’da sahih isnadla rivâyet ettiği-ni bildirir. diyor). Süyûtî, İtkân, 2/194’de Taberânî’ettiği-nin ve başkalarının “ceyyid bir isnadla”

rivâyet ettiğini söyler. Sonra: “ Taberânî sahih isnadla Ebû Hureyre’den tahric ettiğine göre Resûlullah dedi ‘ki “Dinlerini parça parça edenler, ayrı ayrı fırkalar olanlar” bu ümmetteki bidat ve heva ehlidir.”

122 Bu neviden diğer misaller için: Bakara, 119 hakkında: İbn Kesîr, 1/248. Bakara, 152 hak-kında: Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 1/148. Ra’d, 39 hakkında: Süyûtî, İtkân, 2/196, Hicr, 47 hakkında: İbn Kesîr, 4/156 ve 4/10 ( İbn Ebî Hâtim’den). Enbiyâ, l hakkında: Tefsiru’n- Nesâî, v. 67b; Ebû Ya’lâ, Müsned, v. 70a; Taberî (Halebî), 17/1. Zumer, 53 hakkında: Tirmizî, Tefsir. Rahmân, 55 hakkında: İbn Kesîr, 6 525-526 ( Taberânî’den). Vâkıa, 37 hakkında:

Taberî (Halebî), 27/188. Cumu’a, 10 hakkında: Taberî (Halebî), 28/103; Dürru’l-Mensur, 6/220. Talâk, 2 hakkında: Dürru’l-Mensur, 6/232. Kıyâme, 22-23 hakkında: Taberî (Hale-bî), 29/193; Süyûtî, Dürru’l-Mensur, 4/290.

HZ. PEYGAMBER’İN (S.A.S.)

TEFSİRİNİN BELLİ BAŞLI

KISIMLARINA DAİR MİSALLER