• Sonuç bulunamadı

Rekabet ortamı iĢ barıĢını bozar’

Buyruk (2014), merkezi sınavların öğretmenlerin performans göstergesi olarak değerlendirilmesinin okullarda rekabete yol açtığını belirtmektedir. Görüşmelerde, üniversite sınavlarına hazırlık sürecinde okullarda öğretmenler arasında iş birliği ve bilgi paylaşımının yetersiz olduğu ifade edilmektedir. Daha önce yönetim tarafından ya da kendi istekleri doğrultusunda sınıfları ve ders programları belirlenen öğretmenler, bu yıl ilk defa destekleme ve yetiştirme kurslarında öğrenciler tarafından seçilmişlerdir. Görüşmelerden öğrencilerin tercihlerine göre kurslarda görev alacak öğretmenlerin seçilmesinin öğretmenler arasında bir rekabet ortamı oluşmasına yol açtığı, aralarındaki ilişkileri olumsuz yönde etkilediği anlaşılmaktadır. Öğretmenler arasında oluşan rekabet ortamı şu şekilde dile getiriliyor:

Destekleme kurslarına gelince sıkıntı başlıyor. İster istemez bir gerginlik çıkıyor çünkü burada öğretmenin tercih edilme durumu var. Tercih edilmeyen öğretmen bundan alınabiliyor. Dolayısıyla, diğer arkadaşa ister istemez gizli gizli hınç besliyor. Bu seneki ilişkiler arasında hissediliyor, fark ediliyor yani. (Ö1Matematik)

Bir şekilde kavga dövüş oluyor hakikatten. A öğretmenler B öğretmen kavga etmiş diye duyuyoruz. Direk öğrenci tarafından tercih ediliyorsun. Bu çok ezici. Burada rekabet iş barışını bozar. (Ö1Fizik)

Öğretmenler arasında tabi ki rekabet ortamı oluşturuyor ama bu rekabet ortamı bizi ileriye götürmek amaçlı değil daha çok sürtüşmeye yönelik bir rekabet ortamı. (Ö2Edebiyat)

Özellikle zümre öğretmenleri arasındaki ilişkilere olumsuz yansıması oluyor. Ya rekabet şeklinde ya da benim kazandırdığım bilgi ve beceri diğer öğretmen tarafından da verilmiyorsa diye ciddi bir sıkıntı ortaya çıkıyor. (Ö5Tarih)

Öğretmenler arasındaki paylaşım ve iş birliğini olumsuz etkileyen başka bir unsur olarak bazı öğretmenlerin öğrencileri üniversite sınavlarına hazırlamak için çaba harcayıp özveride bulunması, bazı öğretmenlerin de ders içinde ve dışında üniversite sınavlarına hazırlama anlamında bir isteksizlik göstermesi belirtilmektedir. İki gruba ayrılan öğretmenler arasında sorunlar yaşandığı anlaşılmaktadır. Görüşme yapılan öğretmenler bazı iş arkadaşları ile iş birliği yapamadıklarını şu şekilde ifade etmektedirler:

Bu noktada yetersiz olduğumuzu düşünüyorum. Herkes aynı çaba ve gayret içerisinde değil. Kolay geri çekiliyoruz, kolay vazgeçiyoruz... Sistem oluşmuyor, bireysellikte kalıyor çabalar. (Ö6Edebiyat)

Bu sisteme adapte olamayan arkadaşlar olabiliyor. Yani akademik başarının olması gerekliliği ve mücadelesine. Böyle olunca diyelim ki siz 12. Sınıfta aldığınız öğrencilerin, 9. Sınıftan itibaren bütün yükünü yüklenmiş oluyorsunuz. Diyorsunuz ki 9. Sınıftayken şu kaynaklar alınsın, çözülsün. Öğrencilerin akademik başarısı biraz soru çözümü ile de alakalı bir şey. Farklı soru tipleri ile karşılaşması gerekiyor. Dolayısıyla o noktada çatışma ortamlarının doğduğunu yaşadık bizzat...Olaya şöyle bakıyoruz artık, sen 9‟a giriyorsun ama o 9 yarın öbür gün bende 10 olacak, sende 11 olacak, öbüründe 12 olacak. Hep birlikte hareket etmemiz lazım. (Ö4Edebiyat)

Aslında iş birliği ve bilgi paylaşımı çok da güzel olur ama böyle iş birliğine ve paylaşıma çoğu öğretmen açık olmuyor ne yazık ki. Bir sınıfın matematik dersine ben giriyorum ama onların astronomi dersleri başka bir hocada. Aslında benim eksik olduğum şeyleri tamamlayabilir ya da kaldığım yerden devam edebilir ama bunu yapmak, istemek çok zor oluyor. (Ö2Matematik)

Öğrencilerin sınav başarısına göre öğretmenlerin ve okulların karşılaştırılması ve sıralanması velilerin performansa göre okul ve öğretmen tercihi yapmalarına yol açmaktadır (Buyruk, 2014). Öğretmenlerin merkezi sınavlara hazırlama anlamındaki yaklaşımlarının merkezi sınavlara hazırlık sürecinde velilerin yöneticilerden belli öğretmenlerin çocuklarının dersine girmesi yönündeki beklentilerini ve taleplerini ortaya çıkardığı ifade edilmektedir. Yöneticilerin bu taleplerin önüne geçmek için öğretmenlerin her yıl sınıf bazında dönüşümlü olarak şubelere girmelerini öngören bir sistem benimsedikleri anlaşılmaktadır. Yöneticiler yaşadıkları süreci ve benimsedikleri yönetim anlayışını şöyle açıklıyorlar:

Bizim dersimize A öğretmeni girmesin B öğretmeni girsin. Niye o girmiyor? Beklenti hep bu yönde açıkçası bizim okulumuzda. Biz kimseye taviz vermiyoruz. Öğretmenimizi de kırmak istemiyoruz çünkü. Zaten bizim okulumuzda dönüşümlü bir sistem uygulanıyor. A şubesine 9. Sınıfta A öğretmeni gelmişse 10. Sınıfta B öğretmeni 11‟de C öğretmeni geliyor. Mümkün mertebe bu şekilde bir döngü var. Böyle bir sistem uygulanıyor zaten diyoruz. Dolayısıyla devamında bir şey söyleme gibi bir durumları kalmıyor. (Y3)

Hangi sınıfa hangi öğretmen atanacak, hangi dersi verecek bunun kararını verme noktasında olmuşluğum var. Ben şöyle yapıyorum: Bu sene 11-A‟ya girdiyse seneye 11-B‟ye veriyorum. 11-B‟ye gireni de bu sefer çaprazlayıp 12-A‟ya veriyorum. Başarı ya da başarısızlığı da ikisine de paylaştırarak ikisini de suçlamamaları yönünde (mücadele ediyorum). Dolayısıyla okuldaki iş ortamını huzurlu tutmaya çalıştığımı, gücümün yettiği kadar buna gayret ettiğimi hatırlıyorum. (Y2)

Yeni süreçle birlikte devlet okullarında ilk defa öğretmenlerin öğrenciler tarafından tercih edilmesine olanak sağlayan bir sistem başlamıştır. Bu durumun öğretmenlerin arasında rekabeti arttırdığı vurgulanmaktadır. Öte yandan, dershanelerin kapatılması ile üniversite sınavlarındaki başarıda okullara daha fazla sorumluluk yüklenmesinin öğretmenler arasında fazla özveride bulunulması ya da yeterince çaba gösterilmemesi noktasında gerginlik yarattığı ifade edilmektedir. Yöneticilerin merkezi sınavlarda sınıfların başarı ya da başarısızlığına yönelik

sorumluluğu öğretmenlerin arasında paylaştırmak için her yıl öğretmenleri dönüşümlü olarak şubelere atama anlayışı benimsedikleri anlaşılmaktadır.