• Sonuç bulunamadı

Eleştirel Kuram olarak da değerlendirilen bu yaklaşımın en önemli temsilcisi Horkheimer, Adorno, Marcuse'un üyesi oldukları Frankfurt Okulu'dur. Frankfurt Okulu Marxist teoriyi benimsemiş ve değişimin devrimle olacağını kabul etmiştir. Bunun sağlanması ise yeni sınıfların iktidara gelmesiyle olacak, bu iktidar ise sınıf içindeki bireylerin sınıf bilincine sahip olması ve bu bilincin yönlendirdiği eylemler ile olacaktır. Bireyin eyleminden toplumsal değişmeye geçiş sınıflarla olmaktadır. Dolayısıyla, sınıf bilinci ve "kültür endüstrisi" Adorno ve Marcuse'un ilgi odağı olmuştur (Tekeli, 1999: 67 - 94).

Mevcut toplumsal değişimin insana getirdiği sınırlamaların nasıl aşılabileceğini sorgulamışlardır. İnsanların bilincinin, ilişkide bulundukları ideolojik üst yapıların egemenliğinde oluştuğu düşüncesini eleştirerek, bunu yanlış bir bilinçlenme (false conciousness) olarak tanımlamışlardır. İnsanların bireysel iradeleri önemlidir ve toplumsal yapıların oluşmasında, değişmesinde yaratıcı ve özgür insanların iradeleri ve etkileşimleri önemli rol oynar.

İnsan atomistik bir birey olarak değil, "toplum içinde insan" olarak düşünülmektedir. Toplum yapılanmış, farklılaşmış ve değişkendir. Böyle bir toplum içinde yaşayan insanlar da ilişki içindedirler.

Bu çalışmalar daha sonra Frankfurt Okulunun son temsilcisi olan Habermas'ın iletişimsel eylem kuramı (1996) ile yeni bir kimlik kazanmıştır. Habermas "rasyonelliği, araçsal ve toplum dışından değerlendirilen bir şey olmaktan çıkararak karşılıklı iletişimle ortaya konulan bir şey haline" getirmiştir (Tekeli, 1999: 93).

2.5.1 Oyun ve Simgesel Etkileşim Kuramı

E. Goffman'ın (1959) Oyun Kuramı'nda, hayat bir tiyatro sahnesidir. Toplumsal çevre tarafından tasarlanan metne göre, bireyler de yaşam dramının aktörleridir. Onlar, bazen metni izlerler, bazen de ona karşı hareket ederler. Kişiler - aktörler, "kabul gören bir benlik imajı sunabilmek için sistemi işletirler" (Poloma, 1993: 218). Goffman burada,

fonksiyonalist - yapısalcı kuramdan farklı olarak yapılar yerine bireyleri, bireysel davranışın önemini vurgular.

Poloma'ya göre; Mead'ın sosyal - psikolojik yaklaşımına dayanan "simgesel etkileşim", sosyolojik çözümlemenin ihmal edilmiş bir boyutu olan insan davranışının öznel ve yorumlayıcı yönlerini öne çıkarmıştır. Simgesel etkileşime göre; birey, nesnel yapı ya da durum tarafından belirlenmiş bir ürün olmaktan çok, en azından kısmen özgür bir birim olarak değerlendirilir. Bireysel eylem de, toplumsal bir uyarana bir tepki olarak değil, "sosyolojik aktörün nesnel uyaranı öznel tanımlaması ve yorumlaması" olarak değerlendirilir.

Mead'ın sosyal psikolojik yaklaşımında, toplumsal gerçekliğin durağan bir görünümünden çok süreçsel kavranışı söz konusudur. Hem insanlar, hem de toplumsal düzenler, tamamlanmış olgular değil, olma sürecindedirler. Mead'ın bireyi ikili bir benliğe sahiptir; biyolojik ve psikolojik "ben" ile sosyolojik "bana"nın bileşimidir. Simgesel etkileşim, en önemli sembol olan dilin kullanımı ve jestler aracılığı ile gerçekleşir. Simgeler de insanlar ve toplumlar gibi devam eden bir süreç halindedirler. Simgesel etkileşimci çözümlemenin konusu "anlam"ın taşınması sürecidir. Mead'a göre, sosyolojinin konusu, toplumsal durumlarda, farklı aktörler arasında örgütlenmiş ve kalıplaşmış etkileşimdir. İkili benlik diyalektik bir anlayış, süreç ve etkileşim düşünceleri de dinamik bir yaklaşım olduğunu göstermektedir.

Mead'ın yaklaşımını toplumsal gruba ve nesnelliğe taşıyan H. Blumer (1969) olmuştur. Blumer'e göre insanoğlunun kendini belirtme süreci "bireyin şeylere dikkat ettiği, değerlendirdiği, onlara anlam yüklediği ve bu anlama dayanarak eylemde bulunduğu, hareketli ve iletişimsel bir süreç"tir. İnsanoğlunun eylemi, yorum ve anlamla sarmalanmıştır. Bu eylemlerin diğerlerinin eylemleriyle bir araya gelmesi fonksiyonalistlerin toplumsal yapı dedikleri şeyi oluşturur. Blumer ise bu toplumsal fenomeni "birlikte eylem" (joint action) ya da "farklı katılımcıların farklı eylemde

bulunmalarının toplumsal organizasyonu" olarak tanımlar. Birlikte eyleme katılan

insanlar toplumsal yapıyı oluştururlar. Fakat bu kurumlar durağan değillerdir ve davranış bağlantıları benzese de farklıdırlar (Poloma, 1993: 224 - 232). Fonksiyonalist - yapısalcılara göre, insanlar içinde bulundukları toplumların ürünü olsalar da, simgesel etkileşimcilere göre, toplumsal yapı, etkileşimde bulunan kişilerce oluşturulur.

Blumer'in bireysel belirleyiciliği, toplumsal statüyü anlam yüklenen bir nesne olarak görmesi ve rolün de bu yoruma bağlı olarak farklılaşması eleştiri konusu olmuştur.

Habermas (1996), Durkheim'ın kollektif bilincin ortaya çıkmasında önemli bir role sahip olduğunu düşündüğü ritüel eylemlerle, simgesel etkileşimler arasında yapısal benzerlikler görmüştür. Ancak, ona göre ritüel eylemler uyum sağlatıcı işlevlerini yitirmiştir. "Etkileşim yönetimi tek tek bireylerin organizmasında bulunan genetik bir programdan özneler arasında paylaşılan kültürel bir programa dönüştürülebilir" (Habermas, 1996: 482).

Simgesel etkileşim ve iletişimsel eylem kuramları, bireysel davranışın rolünü ve önemini hatta belirleyiciliğini vurgulayan yaklaşımlar olması nedeniyle, iletişim ve etkileşime dayalı yönetişim modeli arayışımız için ipuçları taşımaktadır.

Habermas'a göre toplumsal eylem:

Şekil 2.5 Toplumsal eylem (Habermas, 1996: 351)

Bu tanımlamaya göre, son yıllarda geliştirilmeye çalışılan iletişimsel planlama yaklaşımı için stratejik eylemden farklı bir eylem tanımlaması gerekmektedir. Bu tez bağlamında bir sonraki bölümde incelenecek olan kendi - kendine organizasyon ve

Toplumsal Eylem

İletişimselEylem Stratejik Eylem

Örtülü Stratejik Eylem Bilinçli Yanıltma Aç ık Stratejik Eylem Bilinçsiz Yanıltma (Dizgesel olarak

sinerji kuramları sonucunda arabulucu ve iletişimsel planlama; "sinerjist planlama" olarak tanımlanacaktır. Dolayısıyla iletişimsel eylem karşılığı da "sinerjik eylem" olarak tanımlanabilecektir.

2.5.2 İnsan İlişkileri ve Davranışçılar - Katılımcı Yönetim

Wren (1979) sosyal sistemler konusunda Mayo ve Roethlisberger'in yaptıkları Hawthorne araştırmalarını değerlendirerek, işçilerin fiziksel ihtiyaçları olduğunu fakat daha önemli olan sosyal ihtiyaçlarının da olduğunu belirtmiştir. İnsanlar sadece gerçekler ve mantıkla motive edilmezler, kişisel olarak bakıldığında sosyal değerlerle ilgili hisler, duygular çok güçlü etkiler yaratabilirler. Örgüt içindeki bireylerin değer yargıları ve beklentilerinde farklılaşmalar olduğu kabul edilmiştir. Bunların, örgütsel yaşama yansımalarının önemli olduğu, sosyal ilişkilerin iyi olması halinde örgütün sağlayacağı faydalar vurgulanmaktadır. Mikro düzeyde; grup dinamikleri, karar verme sürecinde katılım, liderlik, grup motivasyonları, makro düzeyde ise; örgütlerin formel ve informel yönleri arasındaki etkileşimlerin açıklanması için analitik yöntemler ve kavramsal modeller geliştirmişlerdir.

Taylor ve Fayol'un geliştirdikleri "bilimsel yönetim" yaklaşımına karşı olarak, Mayo ve arkadaşlarından sonra McGregor'un geliştirdiği "bireysel ve örgütsel amaçların kaynaştırılması" düşüncesine dayanan İnsan İlişkileri Yaklaşımı örgütlerde beşeri ilişkilerin önemini ortaya koymuştur. Bilimsel yönetim anlayışında insan, ekonomik adam olarak görülürken, bu yaklaşımda "sosyal bir varlık" ve "örgüt ortamında kendi benliğini bulan (self-actualizing) bir varlık" olarak görülmeye başlanmıştır. Wren'e göre Taylor ve Mayo iki karşıt anlayışı temsil etseler de ikisinin de amaçları benzemektedir. Her ikisi de yönetim ile işçiler arasındaki çatışmayla ilgilenmiş ve çözümü uyum mekanizmasının gelişmesinde görmüşlerdir. Ancak Taylor yönetimin uygulayacağı akılcı bir devrim (araçsal rasyonalist), Mayo ise insanların işbirliğine (iletişimsel rasyonalist) dayanan bir çözüm üzerinde çalışmışlardır. Taylor, sorunların giderilmesinde yönetimin çalışma, planlama ve organizasyon sorumlulukları üzerinde çalışırken, Mayo ise sosyal yetenekler ve danışmanlık anlayışını geliştirmiştir. Taylor bireysel elemana odaklanırken, Mayo grup elemanı olarak bireye odaklanmıştır. Taylor insanlar arası ilişkilerle ilgilenmezken, bu konu Mayo için önemlidir. Mayo örgütü

sosyal bir çevre olarak görürken, Taylor'a göre örgüt ekonomik bir birimdir (Wren, 1979).

1970'lerden sonra, örgütlerle ilgili daha genel bir uyum ve katılım arayışı ile örgütlere sosyal - psikolojik yaklaşım söz konusudur. Örgüt içinde bireysel davranışlar ve örgüt olarak diğer örgütlerle ilişkilerde örgütsel davranışların önemi, analizi ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar söz konusudur; G.V. Homans'ın "insan grubu", C.Argyris'in "olgunlaşma kuramı" (Eren, 1991).

İnsan ilişkileri yaklaşımı içinde, katılım, kontrolün paylaşımı, örgütsel amaçların tartışma sonucu varılan bir uzlaşma ile belirlenmesi, çatışma ve uyum önemli konular olmuştur.