• Sonuç bulunamadı

Murat ERTEN

4. İBN RÜŞD ÖRNEĞİ

İslam felsefesinin yüzyıllara yayılan yönelimlerinin belki ilki olan felsefe ile dinin te’lif edilmesi çalışması, belki en felsefi dilini İbn Rüşd’de bulmuştur. Sıkı bir Aristotelesçi olan İbn Rüşd, felsefe ile dinin aynı memeden süt emmiş kardeşler olduğu düşüncesiyle, dile getirdikleri hakikatlerin bir aynı hakikatin farklı ifade biçimleri olduğunu ileri sürmektedir. Zira daha önce Farabi ve İbn Sina’da rastladığımız bir düşünce ile dinin, geniş halk kitlelerine hitap eden ve mesel/hitabet yönü ağır basan bir anlatım biçimi olduğunu; buna karşın felsefenin, akla hitap eden yönü ile daha seçkin bir zümrenin düşünce yapısını ifade ettiğini ileri sürmektedir. Bu anlamda din insanları ikna ederken felsefe burhanidir, delil göstermek dolayısıyla düşüncesini aklen ispatlamaktadır. Din ve felsefenin dile getirdiği doğruların

Murat Erten

150

birbiriyle tenakuz ifade etmesi ihtimali düşüktür. Zira varlık alanında bilim ve felsefe yoluyla elde edilen bilgi ve çıkarımlarla metafizik alana ait düşünceler, birbirlerini nefyeden yapıda değildir. Adeta bilgiye ulaşmada başvurulan farklı iki metodu ifade etmektedirler. Sıklıkla görülmese de, bu iki tefekkür alanının tenakuza düştüğü konularda İbn Rüşd, hangisinin hangisine tabi olması gerektiği konusunda net değildir. Felsefe, yapısı gereği dinden daha spesifik olduğu halde, dinin esas/temel doktrin olması dolayısıyla felsefeye üstün olduğu ve ona hoşgörüyle bakması gerektiği düşüncesindedir. Kaldı ki bu ikisini bir araya getiren esas kaynak Kur’an-Kerim’dir. Bu yönde ayet alıntıları yapmaktadır.

Felsefe tarihindeki yerlerini aldıklarından bu yana, Platon ile Aristoteles’in te’lif edilmesi veya bu iki büyük filozofun felsefelerinin bir araya getirilmesi düşüncesi, her düşünür gibi İslam düşünürlerini de cezp etmiştir. Bu yolda düşüncelerini serdeden ilk Müslüman filozof Farabi’dir. Fakat onun dönemine kadar yapılmış bazı çevirilerin hatalı oluşu, Yeni- Plâtoncu yazarlara ait olduğu halde Aristoteles’e ait sanılan bazı eserlerin varlığı, filozofu bu çalışmasında desteklemiştir. Ancak eserlerin asıl sahipleri tanındığında, söz konusu te’lif çalışması o kadar da mümkün görünmemiştir. Farabi’den yaklaşık 250 yıl sonra yaşamış ve Yunan düşün eserlerinin hemen tamamıyla çevrildiği bir dönemde İbn Rüşd, bu türden bir te’life değil daha temel bir çalışmaya yönelmiş ve din ile felsefenin, İslam ile Yunan/Aristoteles düşüncesinin bir araya getirilmesi düşüncesine ağırlık vermiştir. Burada detaylarına inemeyeceğimiz bu çalışmanın sonucunda da, yukarıda sözü edildiği şekilde ikisinin bir ve aynı hakikatten beslendiğini, ifade ettikleri düşünceler bakımından paralel olduklarını ve farklı dil ve yöntem kullansalar da aynı özden müteşekkil olduklarını belirtmektedir.

Batı düşünce tarihinde Averroism diye bilinen İbn Rüşdçülük akımının kurucusu Brabantlı Siger’dir. Yukarıda sözü edilen düşüncelerden etkilenen Siger, İbn Rüşd’ün düşünceleri ile pek bir benzerlik göstermeyen ve sonunda kendi hayatına mal olacak bir uyarlama ile iki türlü hakikat olduğu düşüncesini ileri sürmüştür. Çifte hakikat teorisi diye bildiğimiz bu ifadede kabaca, dinin ve felsefenin birbirinden farklı ve aynı zamanda var ve doğru olan hakikatlerinin bulunduğu anlatılır. Bir kimse iki farklı şeye inanıp, iki farklı şeyin aynı zamanda doğru olduğunu söyleyebilir ki bu olduğu gibi doğru olabilir. Çünkü biri felsefi diğeri dini olan bu iki ifadenin ikisi de ayrı gerçeklik boyutuyla kaimdir. Bu mümkündür. Örneğin bu kimse felsefi olarak dünyanın ezeli ve ebedi bir yapıda olduğunu söyleyebilirken, öbür yandan din çerçevesinde dünyanın bir tanrısal kudret tarafından yaratılmış olduğunu söyleyebilir. Bu iki zıt ifade aynı zamanda fakat biri felsefi diğeri dini açıdan doğrudur.

Felsefi Düşüncenin Evrimi: İslam Düşünce Geleneğinden Üç Örnek

Bu düşünceleri yayılmaya başlayan Brabantlı Siger, İbn Rüşd metinlerinin batı dillerine henüz yoğun biçimde çevrilmediği bir dönemde, 1260’lı yıllarda ismini duyurmuştur. Fakat çok geçmeden, önce Engizisyon tarafından, 1270’te 13 maddelik, bu yetersiz kalınca 1277’de 219 maddelik condenmation/kınama metinleri yayınlandı. Bizzat Brabantlı Siger’e yönelik olarak oluşturulmuş bu yasaklamalarda; İbn Rüşd adının, ondan alıntılanan bir kelime, tabir, cümle veya ifadenin, onun bir kitabının veya onun her hangi bir düşüncesinin eserlere alınması yasaklanmaktadır. Elbette İbn Rüşd’ün adı anılarak değil ama kendisinin eserlerinde özellikle Tehafütu’l-Tehafüt’ta tartıştığı konuların takip edilmesi yasaklanmaktadır. Örneğin ölümden sonra ruhların birleşmesi, sebeplerin zorunluluğu, dünyanın ezeli oluşu ve tanrısal kudrete ve bilgiye her hangi bir sınırın konulması gibi. Dönemi itibariyle bu düşünceler İslam düşünürleri tarafından dile getirilip işlenmiş, İbn Rüşd tarafından da olgunluğa kavuşturulmuştur. Bu düşünceleri Batı düşüncesinde takip eden ilk düşünür Brabantlı Siger’dir ve olan bitenden hoşnut olmayan Kilise, sözü edilen yasaklamalara gitmiştir.

Bu kınama metinlerinde yalnız İbn Rüşd ve onu takiben yapılan Aristotelesçi okumalar değil Thomas Aquinas’ın da bazı önermeleri yasaklanmaktaydı. St. Thomas her ne kadar İbn Rüşd’ü yoğun biçimde eleştiriyorsa da ondan oldukça fazla etkilendiği sır değildir. Bu yasaklamalara konu edilmesi de bunun bir göstergesi sayılabilir. Ancak dinsel düşüncenin Aristoteles ile te’lif edilmesi düşüncesinin zamanla kabul görür olması dolayısıyla St. Thomas’ın bu önermeleri 1325’te serbest bırakılmış, kendisi de affedilmiştir.

5. SONUÇ

Evrim düşüncesi, sıklıkla karşımıza çıktığı üzere, yalnıza fen bilimleri alanı ile sınırlanır ve buna ilişkin veriler yalnızca biyoloji, astroloji vb. gibi çalışma alanlarında aranmak istenirse, sonuçta düşüncede bir durağanlığa girmek kaçınılmaz olacaktır. Kaldı ki genel olarak insani-toplumsal alanda, tüm insanlık tarihi boyunca meydana gelmiş değişim, dönüşüm ve bir anlamda gelişim sürecinin tümü dıştalanmış olacaktır. Bu sürece en yakın şahit bilim ve düşünce tarihidir. O halde, insanın gerek kendinde –fizik yapısında ve düşünme yetisinde- ve toplumsal yaşamında yaşadığı evrim, bu kavramın konu edildiği her toplantının önemli başlıklarından olmayı sürdürecektir.

Bu anlamda, çalışmamızın konusu olarak seçtiğimiz üç örnek, temel olarak felsefi düşüncenin, yüzyıllar içinde yaşadığı değişimin, aynı türden konulara karşı geliştirdiği farklı bakış açılarını serimlemek ve bunu da düşüncede yaşanan evrim sürecine misal olarak göstermek amacındadır. Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gibi evrim bir süreçtir –özellikle

Murat Erten

152

insani-toplumsal alanda- ve bu sürecin ihtiyaç duyduğu kudret, ancak kendisinden kaynaklanmalıdır. Başka deyişle felsefede yaşanacak bir değişim ve dönüşüm, yine filozoflar eliyle gerçekleştirilmelidir. Metnin konusu olan örnekler tam da bu durumun açık örnekleridir.

İslam filozoflarının felsefe geleneğine dâhil edilmemeleri, sığ bir dinsel karşıtlık düşüncesinden kaynaklanmıyorsa, felsefe tarihinin kendisini, bu düşünceye daha fazla bir dayanak sağlamayacaktır. İslam düşünce geleneğinin Batı felsefe geleneğine etki ve katkılarının tartışılmadığı bu metinde daha detaylı bir açılım amaçlanmamakta olsa da, tek cümleyle söylemeli ki, Avrupa’da din ile devlet arasındaki çekişmenin yüzyıllara yayıldığı bir dönemin, İslam coğrafyasındaki veya Müslüman düşünürler nezdindeki ürünleri, unutulmaya yüz tutmuş Yunan düşüncesinin sahiplenilip yeniden ayağa kaldırılması olmuştur. Kaldı ki 12. yy. sonlarından itibaren yoğunlaşmaya başlamış bulunan Arapçadan Latinceye çeviriler, yalnızca unutulmuş antik metinleri aktarmakla kalmamış, en az bu metinler kadar etkili özgün çalışmalarla da Batı felsefesine katkıda bulunmuştur.

Bunlardan olarak söylemeli ki İslam düşünce eserleri, felsefi bir geleneğin ürünleridir. Müslüman düşünürler, te’lif eserlerle felsefe tarihindeki yerlerini almışlardır. Bu düşünce geleneğinin olduğu gibi kalmayıp değişip dönüşmesine en yüksek seviyeden katkılarda bulunmuşlar ve felsefe tarihini yalnız Batı felsefe tarihinden ibaretmiş gibi okumak isteyen okuyucunun elinden, bu arzuyu almışlardır.

Kaynakça

Gazali, İmam; Tehafüt el-Felasife, çev. Bekir Sadak, Ahsen Yayınları, İstanbul, 2002. Atay, Hüseyin; İbn Sina’da Varlık Nazariyesi, Gelişim Matbaası, Ankara, 1983.

Hyman, Arthur and James J. Walsh; Philosophy In The Middle Ages, 2. ed. Hackett Pub. Co., Indianapolis, 1984.

Bedevi, Abdurrahman; Batı Düşüncesinin Oluşumunda İslam’ın Rolü, çev. Muharrem Tan, İz Yayıncılık, İstanbul, 2002.

Avicenna Commemoration Volume, ed. V. Courtois, Iran Society, Baptist Mission Press,

Calcutte, 1956.

A History of Muslim Philosophy, v. I-II, ed. M.M.Sharif, Otto Harrassowitz, Weisbaden, 1963.

K. Yakut ve A. Şen (Editörler): Mantık, Matematik ve Felsefe VI. Ulusal Sempozyumu: Evrim

DOĞANIN GERÇEKLİĞİ, TANRI’NIN DOĞASI: