• Sonuç bulunamadı

BABİL VE ANTİK YUNAN DÖNEMİNDE ASTRONOMİ 1 Babil dönemi

BİR DÖNÜM NOKTASI OLARAK KOPERNİK: DÜŞÜNCENİN EVRİMİ

2. BABİL VE ANTİK YUNAN DÖNEMİNDE ASTRONOMİ 1 Babil dönemi

Babilliler için göksel olayların büyük bir önemi vardı, buna göre; her astronomik olgu, iyi ya da kötünün bir işareti olarak değerlendirilmekteydi. Dolayısıyla göksel olguları nasıl ve ne zaman olacağını belirleyebilmeleri çok önemliydi. Böylece göksel olayları gözlemleme ve kayıt etme geleneğini geliştirmişlerdir; Babil astronomik gözlem örnekleri MÖ 1600 yıllarına kadar uzanmaktadır [1]. Bu gözlemler çok hassas değildir ancak Babil kültüründe gözlem pratiğinin gelişmesi ve elde edilen sonuçların kayıt edilmesi, Antik Yunan astronomlarının çalışmalarını yönlendiren önemli bir etki olmuştur. Astrologlar, çalışmalarının devamlılığı için göksel cisimlerin gelecekteki konumlarının tablolarına ihtiyaç duyarlar ve bu gereklilik 2000 yıl boyunca böylesi tabloların üretilmesine neden olmuştur (Gökcisimlerinin konum hesaplamalarının bulunduğu tablolar Ephemeris ya da Gök Günlüğü olarak bilinir). Babilliler için astronomi bilgisi, tarıma dayalı bir yaşam tarzları olduğundan, özellikle mevsimlerin belirlenmesi için önemliydi ve genellikle de tarımsal takvim için kullanılmıştır. Bunların yanında, yukarıda da değinildiği üzere, astroloji için de gözlemsel kayıtlar çok önemliydi. Böylece astronomi, özellikle astroloji için önemli bir yardımcı halini almıştır. Ancak astroloji metinlerinde astronomideki teorik metinler yerine sadece gözlemsel astronomik tablolara yer verilmekteydi (ya da gönderme yapılmaktaydı). Bu gök günlükler, göksel cisimlerin konumlarını belirlemek için yeterli idi ve böylece burçlar, gezegenlerin konumları ve önemli göksel olaylar aracılığı ile insanın geleceğinin ve kişisel özeliklerinin nasıl olacağını saptamak olası olduğu düşünülüyordu. Bu farklılık günümüzde bir bilim olarak astronomi ve bir fal olarak astrolojiyi de birbirinde ayıran özellik olarak değerlendirilebilir.

Babilliler gözlemsel kayıtları matematiksel teoriye MÖ 500’lü yıllarında başlamışlardır. Ayrıca yaklaşık bu tarihlerde astronomik olayların hesaplanmasını kolaylaştırmak amacı ile zodiac (burçlar kuşağı) kavramını geliştirmişlerdir. Gözlem verilerini incelediklerinde, çok önemli bir özelliği fark etmişlerdir; birçok astronomik olay göz önüne alındığında gökcisimlerin sabit bir döneme sahip olmaları. Böylece, göksel cisimlerin konumlarının önceden tahmin edilmesi olanaklı bir hal almış ve Babilliler de bu dönemleri

arcamışlardır.

 

4 Babil dönemi hakkındaki bilgiler Boiy, 2004 (sayfa 288-317) ve Linton, 2004 (sayfa 10-14)

Tuncay Doğan

Şekil 2. Babil astronomisinde Güneş’in hareketindeki değişimin temsili. [4], sayfa 300- 302.

Babilliler, temel bir öneme sahip olan Güneş’in hareketi ile özellikle ilgilenmişler ve tekbiçimli olmayan Güneş’in hareketini nasıl modelledikleri, oluşturdukları gök günlüklerinden elde edilebilir niteliktedir.5 Buna göre iki farklı yöntemleri vardır: Güneş’in

hareketinin iki noktada aniden değiştiği Sistem-A ve maksimum ve minimum noktaları arasında salınan belli ölçüde sürekli bir değişim olan Sistem-B (Şekil 2). Güneş, Sistem-A’da yılın yarısında her ortalama kavuşum ay6 için, 60 tabanında, 30 ve yılın geri kalanı için 28; 7,

30 uzaklığındadır.7 Sistem-B’de ise, 30; 1, 59 maksimum ve 28; 10, 39, 40 minimum yapan

bir değişim söz konusudur ve her iki sistemde de 1 yıl 12; 22, 8 kavuşum ayına eşittir.8 Bu

değerler günümüzde yapılan modern hesaplamalardan 1.5 saatten daha fazla bir farka sahip değildir. Ayrıca dikkati çeken diğer bir özellik ise, Sistem-A ve Sistem-B için kullanılan fonksiyonların aritmetik olmasıdır, geometrik bir model kullanılmamıştır.

      

5 Babilliler 60 tabanlı sayı sistemini kullanmaktaydılar ve bunu Sümer ve Akad uygarlıklarından ödünç

almışlardır. Yerleşim yerleri de Sümerler ve Akadaların önceden yaşadıkları yer olan merkez Mezopotamya’nın kuzeyindedir. Oluşturdukları gök günlükleri ve sayı sistemler hakkında daha ayrıntılı bilgi için bkz. kaynak [4].

6 Kavuşum ay (synodic month): Güneş ve Ay’ın ardıl iki kavuşumu arasındaki zaman süresidir.

7 Onluk tabanında 28+7/60+30/602=28.125 değerine karşılık gelir. Diğer verilen değerler de 60

tabanındadır ve benzer şekilde 10 tabanına dönüştürülebilir.

 

118

Bir Dönüm Noktası Olarak Kopernik:Düşüncenin Evrimi

sonucu değişmiştir. MÖ 300 yıllar

       

Gezegenlerin hareketleri çok daha karmaşıktır, ancak Babilliler Güneş’in hareketi için kullandıkları matematiksel teknikleri gezegenler için de kullanmışlardır. Ayrıca, bazı gezegenlerin geriye dönüş hareketini yaptıklarını dahi belirleyebilmişlerdir ancak tüm hesaplamaları aritmetiktir, geometrik ya da fiziksel bir model geliştirmemişlerdir. Geometrik bir model geliştirmemelerine rağmen, gök günlükleri oluşturmaları ve gözlem verilerinin yapılan gelişmiş hesaplama teknikleri ile sürekli kayıt tutmaları, antik Yunan astronomisinde geometrik modellerin geliştirilmesi ve testi için eşsiz veri kaynağı olmuştur.

2.2. Antik Yunan Dönemi9

Antik Yunan uygarlığından önce ve antik Yunan uygarlığının belli bir dönemi için; astronomik olguların kozmolojik yorumlarının çoğu, doğadaki fiziksel süreçlerden yola çıkarak nedensel bir açıklama oluşturmak yerine, mitsel ve insanın duygu dünyasına hitap eder niteliktedir. Örneğin; Mısırlılarda, Güneş’in günlük hareketi; Güneş tanrısı Ra’nın havada günlük yolculuğa çıkması ve sonra da her gece suyun içinden geçmesi ile açıklanmaktadır. Ay, her ayın 15. gününde kılıç ile saldırıya uğramakta, 2 hafta süren işkenceden sonra ölüp tekrar doğmaktadır.

Yunan uygarlığının göksel açıklamalara ilgi duyduklarına ilişkin en eski örnek Homer’in yazımlarıdır. Bu yazımlara göre, göksel kemer ile kaplanmış ve okyanus nehirleri ile çevrelenmiş olan Yer, düz dairesel disk şeklindedir. Homeros destanı, MÖ 8. yy’da doğa hakkında Yunan anlayışının ilksel bir özelliği olduğunu göstermektedir. Ayrıca astronomik olguların farkındalığı konusundaki bilgileri, çağdaşları olan Babillilerdekinden daha azdır. Erken dönem Yunan astronomi bilgisi için diğer bir örnek, Hesiodos’un ‘Works and Days’ şiirinden elde edilebilir; bu şiirde tarımsal takvimin tanımı yapılmaktadır. Hesiodos yıldızların helissel doğuşunu ve batışını mevsimler ile ilişkilendirmiş ve Homer’in aksine, göksel olayları insanların yaşamlarına bağlamıştır.

MÖ 300’e kadar Yunan astronomisi neredeyse tamamen niteliksel açıklamalar içermektedir. O dönemde, göksel olayların kesin tahmininin amaçlandığına dair bir kanıt bulunamamıştır.[1] Bu durum Yunanlıların Büyük İskender döneminde, imparatorluğun topraklarını genişletmesi ile birlikte, Babil astronomisindeki niceliksel yöntem ile tanışması ında ya da Eudoksus tarafından evrenin ilk matematiksel

 

9 Antik Yunan dönemi hakkındaki bilgiler Linton, 2004’ten [1] elde edilmiştir (sayfa 14-24). Daha fazla

Tuncay Doğan

 

120

modelinin geliştirilmesinin öncesinde, dört önemli felsefi düşünce okulu vardır. Bunlardan biri İyonya’da (Anadolu, günümüzde Türkiye) Miletos’lu Thales tarafından yaklaşık MÖ 600’lü yıllarında oluşturulan İyonya Okulu’dur. Diğer bir okul ise İyonya Okulu’nun üyelerinden bir olan Kolophon’lu Ksenophanes’in (Colophon’lu Xenophanes) güney İtalya’ya göç etmesi ve burayı önemli bir felsefi merkez haline getirmesi ile oluşan Elea’daki okuldur. Bir diğer okul, yine güney İtalya’da, belki de erken dönem Yunan felsefi okullarının en önemlisi olan, Thales’in öğrencisi olduğu söylenen Pisagor’un kurduğu okuldur. Son olarak ise Atina’daki Platon’un (Eflatun) Akademi’sidir. Bu antik dönemdeki düşünürlerin benimsedikleri teoriler hakkındaki bilgilerin çoğu, daha erken dönemdeki (güvenirliği de tartışmalı olabilecek) yazarlardan edinilmektedir. Bu güvenirlik durumu göz ardı edilmeden, günümüzdeki modern bilimde yer alan bazı kavramlara kaynaklık edebilecek olan ve düşüncenin evrimi bakımından önemli olabilecek bazı düşüncelere kısaca yer verilebilir.

Aristoteles’in değindiği üzere, Miletos’lu Thales (Mısır’a, Akdenize ve yakın doğuya yaptığı geziler sırasında) suyun her şeyin temeli olduğunu ileri sürmüştür.[5] Bu, fiziksel olguların altında yatan temel bir yapı taşının olduğuna işaret etmesi açısında önemlidir ve böylece doğanın, duyularımızın bize gösterdiği bir biçimde olmayabileceği anlamına gelmektedir. Thales ayrıca matematik tarihi açısından da önemli bir konuma sahiptir; Geometrik teoremleri ilk kanıtlayan kişi olarak anılmaktadır.

İyonyalı filozoflardan önemli bir isim de Anaximender’dir. O’nun düşüncesine göre, her şeyin yapı taşı su ya da başka bir şey değil, sadece sonsuzluktur. Burada Anaximender’in ‘sonsuz ortam’ düşüncesi ile eter arasındaki benzerlikler, eter kavramının kökeni niteliğindedir. Anaximender’in yaptığı değerlendirmelerden çok, sorduğu sorular dikkat çekicidir; Yıldızlar ne kadar büyüktür?, Ne kadar uzaktadırlar? gibi.

Eleatik filozoflardan önemli bir isim de Kolophon’lu Ksenophanes’in öğrencisi olduğu tahmin edilen Parmenides’tir. O’na göre, küresel ve Yerküre merkezli olan Evren, eşmerkezli katmanlardan oluşmuştur. Burada, bir ilk olarak, Yer merkezli küreler sistemi fikrinin ortaya çıktığı görülmektedir ve bu düşünce gelecekteki astronomik teorilerin gelişiminde çok önemli bir rol oynayacaktır.

Eleatik ve İyon düşünürlerin batı düşüncesinin kökeni olarak kabul edilse de astronomi tarihine yaptıkları etkilerin, Pisagorcularınki kadar olmadığı söylenebilir. Pisagor, 8. yy’ın ilk yarısında doğmuştur ve kendisi hakkında olduğu gibi grubu hakkında da çok az şey bilinir. Hatta grup içerisinde üretilen düşünceler gruptaki bir kişiye atfedilmektense, genellikle tüm Pisagorculara mal edilmekteydi. Onlara göre, Evreni anlayabilmemizin tek yolu

Bir Dönüm Noktası Olarak Kopernik:Düşüncenin Evrimi

matematiktir. İyonyalı düşünürlere benzer olarak, fiziksel olguların ardında temel bir özniteliğin var olduğunu düşünüyorlardır ve bu öznitelik pozitif tam sayılardır. Matematik dört farklı kola ayrılmıştır; aritmetik, geometri, müzik ve astronomi. Aritmetik ve geometri arı matematik, Müzik ve astronomi ise uygulamalı matematik olarak değerlendirilmektedir. Onlara göre, müzikteki ahenk bir aritmetik uygulaması ve astronomi de bir geometri uygulamasıdır. Böylece Evren’in ardında matematiksel yapıların var olduğu düşüncesinin Pisagorcular kaynaklı olduğu düşünülür ve düşünce evrimine görülmemiş bir etkisi olmuştur. Ayrıca matematiği, bir çok kişinin ilgi duyduğu ya da duyabileceği müzik ile de ilişkilendirmiş olmaları, bu etkinin sürekliliğini de sağlamıştır.

MÖ 4. yüzyılında Atina civarında ileri düzeyde öğrenim için birçok merkez vardır. Bunlardan biri, Sokrates’in öğrencisi olan Platon’un kurduğu Akademi’dir. Platon bir matematikçi olmamasına rağmen, Pisagorcuların öğretilerinden etkilenmiştir. O’na göre matematiksel kavramlar gerçek, bağımsız bir varlığa sahiptirler ve doğru bilgi sadece bu Platonik biçimlerin çalışılması ile olanaklıdır. Böylece, O’na göre, doğal Dünya değişmeyen matematiksel yasaların aracılığı ile anlaşılabilirdir ve duyumlardan da bağımsızdır.

Evrenin yapısı hakkında Platon’un düşünceleri Timaios adli kozmolojik bir söylence olan kitabında bulunabilir ve burada Timaios, Platon’un Pisagorcu fikirlerini ortaya koyan diyalogtaki ana karakterdir. Platon’un evreninde Yer merkeze sabitlenmiştir ve etrafında da Ay, Güneş, Venüs, Merkür, Mars, Jüpiter, Satürn küreleri ve en dışta sabit yıldızların küresi yer almaktadır. Platon’un modeli sadece gözlemlenmiş ham verilerin açıklanmasıdır fakat ardında çalışma ortağı olan Eudoksus’un, Evren’in ilk matematiksel Yer merkezli modelinin temeli vardır. Timaios’ta Platon’un betimlediği kozmolojinin, Ortaçağ’da batı düşüncesine büyük bir etkisi olmuştur. Bunun nedenlerinden biri olarak 12. yy’a kadar Latinceye çevrilmiş tek çalışma olması sayılabilir.

3. YER MERKEZLİ VE GÜNEŞ MERKEZLİ EVREN MODELLERİ