• Sonuç bulunamadı

Rönesans: Batı’da milattan sonraki asırlar boyunca siiregelen Hıristiyan akidesinin ve bu akideyi sosyo-ekonomik alanda me ruiyet ve niifuz aracı olarak, XII

B. MODERN DÖNEM DİN-AHLAK-EKONOMİ İLİŞKİSİ

1) Rönesans: Batı’da milattan sonraki asırlar boyunca siiregelen Hıristiyan akidesinin ve bu akideyi sosyo-ekonomik alanda me ruiyet ve niifuz aracı olarak, XII

yüzyıldan itibaren, talya önciilii iinde önce önderler sonra toplum nezdinde Kilise’nin kar lsına dikilen “modern zihniyef'in temelinde; -geleneksel yerine ikame edilmek istenen- sekiiler dünya görii ii ve -manevT de erler yerine ikame edilmek istenen- yeni de erler sistemi ile Rönesans'in oldu u söylenebilir. Bundan dolayı Rönesans;

173 Mardin, a.g.e., s. 126. Bir Fransız tarihçisi, Daniel Halévy, bu etkenin ön plana gegmesine, önemi dolayısıyla “tarihîn hızlanmasi" adimvermi tir. Bkz. Mardin, a.g.e., s. 127.

79

konumuzu, Batı’da asırlar boyunca Hıristiyan topluluklannın dim otorite (kilise) ile me rula tinlmak istenen sosyal yapısında radikal bir zihniyet dönii umüne yol açtı 1 toplumsal vektör konumuyla -kar lhkh etkile im içinde oldu u co rafî/teknolojik ke ifler ve Reform hareketlerinden- daha detayh olarak ilgilendirmektedir.

XVIII. yüzyıla kadar ahlakcilarm aym zamanda “ekonomist” olmalan gibi filozoflar da aym zamanda do a bilimciydi (fizikçi, kimyacı, matematikçi). Bir ba ka deyi le din, felsefe, ahlak, matematik bilimleri bütüncül bir bakı acisıyla “Tann"mn, kâinatın, insamn sırlanm çözmeye ?alı lyorlardı.174 Aralanndaki, özellikle XVI. ve XVII. yüzyıllann büyük “felsefi ihtilaflan", esas itibariyle benimsenen yöntemlerle ilgiliydi. Ortaça için evren; hiyerar ik ve organik olup, Tann tarafından düzene sokulmu bir varhk alamnı temsil etmekteydi. Rönesans içinse o plüralistik, makine benzeri ve matematiksel olarak düzenlenmi bir varhk alamydı. Bütün bunlar XV.

yüzyıl sonu itibariyle apacik hale gelmi ti. Nitekim, Floransah büyük sanatkar, bilim adamı, hümanist ve mekanik dehası Leonardo da Vinci’nin “Not Defterleri” nin (Notebooks) daha hemen ba langıç sayfalannda u tie önermenin bulundu unu göriirüz:

1. Deneyim, iyi yazan herkesin dostu oldu undan, onu dostum olarak kabul ediyor ve ona her hususta müracaat ediyorum.

2. Araçsal bilim veya mekanik bilimi, harekete geçirilmi olan bütün cisimlerin, turn eylemlerini ona uygun olarak gerçekle tirdi ini gördu umüze göre, en soylu ve hepsinden daha yararh bilimdir.

3. Ki inin matematiksel bilimlerden herhangi birini veya matematiksel bilimlere dayanan ba ka herhangi bir bilimi uygulayamadı I yerde, hiçbir kesinlik olamaz.

Bu tie önermede sayılanlar sırasıyla; empirizm ilkesi, mekanistik bilimin savunuculu u ve matematiksel aciklamaya beslenen inançtır. Rönesans bilimi ve felsefesi kendisini, adeta bir kaya gibi gördu u bu tie formül üzerine in a eder. Gerçekten de, Leonardo’nun tezlerinin her birinden sırasıyla, empirizm ilkesinden Francis Bacon’un, mekanizmden

174 Yunanistan’ın ilk filozoflan fizikî dtinyamn da teorisyenleriydiler; Pythgoras ve Platon hem filozof hem de matematikçiydi; Aristoteles’te ise felsefeyle do a bilimi arasında agik-segik bir aynm hig olmadı. Felsefe telakkisi bakımından Yunanlılara ait bu derinli i Rönesans da devam ettirdi. Galileo ve Descartes aym anda hem bir matematikçi ve fizikçi hem de bir filozoftu; ve fizik, “do a felsefesi”

adim, en azından Sir Isaac Newton ‘un 1727 yılındaki öliimiine kadar korudu Cevizci, Ahmet, Felsefe Tarihîne Giri§, stanbul: Paradigma Yay., 2002, s. 82.

Thomas Hobbes’un, matematiksel a9iklamaya duyulan ihtiya9tan da Rene Descartes’ın duunce ve eserleri türeyecek ekilde, Rönesans felsefesinin tie büyük akımı

9ikmı tır.175

Rönesans öncesinde, özellikle geleneksel olan ve bilinen eylere de er verilmekteyken onunla birlikte “yeni olan”, ilgi görmeye ba lamı tır. Bu de i en tutum, yukandaki örnekte oldu u gibi, bilim kar lsında da kendini gösteriyordu. Ortaça 'in metafizik telakki ve bilim anlayı ina kar 1 da ele tirel bir tutum geli iyordu. Bu ele tiriler özellikle “skolastik” du unceye yönelikti. Antik kültüriin; kilise babalannın ve skolastik bilginlerinin gözüyle incelenmesinden vazgeçildi ve tamnmı metinler yeniden yorumlandı. Yava yava yeni bir bilim ideali belirmekteydi. Bilim adamlan, gözlem ve o^umlerle tamnan gerçeklik (ampri) üzerinde yo unla maya ba ladılar ve do aya duyulan hayranh 1 daha pratik kullamm gayesiyle terk ettiler. “Tann mucizesi”

olan do a, gizemini kaybetti. Bilimsel bilgi birikimi, zamam, ekonomik bir ekilde kullanmaya dayah pratik bilgi ihtiyacı tarafından te vik edildi. Bu ekilde bilim, “pazar ekonomisi”yle ili ki kurmu oldu. Tüccarlar ve bankacılar, daha dakik olan hesaplama yöntemlerine ihtiyaç duyuyorlardı. Yalmz onlar de il, yapı ustalan, ressamlar ve denizciler yamnda; mühendisler, ara9-gere9 yapımcılan ve alan o^umciileri de bunlara gereksinim duyuyorlardı. ehirlerde dini olmayan okullar ortaya 9ikıyordu. Bu okullarda verilen e itim, sanayi burjuvalannın ticari ama^anna yönelikti.176 Böylece bilimsel bilginin ara9sal kullammı, modernle menin 90k erken bir döneminde, yani Rönesansla gündeme gelmi tir.177 Rönesansı izleyen dönemlerde ise sadece evren ve ba ka bilinmeyen dünyalar ke fedilmekle kalmamı , aym zamanda bizzat insamn kendisi de ilgi merkezi haline gelmeye ba lamı tır. Böylelikle Rönesans yeni bir insan tipine zemin hazırlamı tır. bu yeni insan modeli; giri imci, kendi gücünü zorlayan, dur-durak bilmeyen ve görece co rafi ve kültürel kısıtlamalara daha az boyun e en özellikler ta imaktadır. Jacop Burckhart ünlii yapıtında* bu yeni insan tipinin ortaya 91b mi yani “birey” olgusunu dikkat 9ekici bir ekilde tasvir etmi tir. Ona göre, Rönesansla birlikte insan, kendi ya amına ve 9evresine nasıl bi9im verilebilece inin

Cevizci, Ahmet, Felsefe Tarihîne Giriş, İstanbul: Paradigma Yay., 2002, s. 82.

Van Der Loo, Hans, Williem Van Reijen, çev. Kadir Canatan, İstanbul: İnsan Yay., 2003, ss. 61-62.

Van Der Loo, a.g.e. s. 123.

Eserin adı, “İtalya’da Rönesans Kültürü” (Die Kultur der Renaissance in Italien) dür.

81

bilincine varmıştır. Toplum ve devlet, artık değişmez bir veri olarak değil etkilenebilir ve değiştirilebilir bir olgu olarak algılanmaya başlanmıştır.178

Rönesansa kadar, bireysel kimlikten daha önemli bir kollektivitenin üyesi ve parçası olarak görülen bireyler böylece “özgür birey” konumunu elde etmişlerdir.

Reformların, kilisenin aracı rolünü devreden çıkararak birey ile Tanrı arasında doğrudan ilişki yolunu açması gibi Rönesans, estetik ve heroik (kahraman) insan görüşüyle, daha sonra ortaya çıkan kişisel gelişme ve kendi kendini gerçekleştirme kavramlarına zemin hazırlamıştır.179 Toplumsal farklılıkların, sosyal değişme kuramları doğrultusunda

“zihniyet değişimi”nden; medeniyetlerin ve millî kültürlerin ise psikolojik kuramlar doğrultusunda temellerindeki insan prototipi ya da “ben idraki” telakkisinden kaynaklandığı düşünüldüğünde Rönesans, bu konularda ivmesini oluşturduğu toplumsal dönüşümle, XVIII. yy. Batı toplumlarında din-ahlak-ekonomi ilişkisinin kırılmasının da öncüsü olur. Bir başka deyişle, Batı dünyasında “geleneksel paradigma”dan “modern paradigma”ya geçişi ifade ettiği kabul edilen Rönesans, çalışmamızı aynı geçiş doğrultusunda insanın bireyselleşen ahlakî, dinî ve yeni belirmeye başlayan özerk ekonomik hüviyeti zaviyesinden ilgilendirmektedir. Batı’da rasyonel akılcılık ve sanayicilikle ortaya çıkan ve ferdin, kendi dışındaki içtimaî ya da manevî bütün unsurlara üstün tutulması olarak özetlenebilecek bireyci zihniyetin (individüalizm) akılcı kökünün, geçmişe doğru izini sürdüğümüzde de en önemli durağımız yine Rönesans olacaktır.

Sonuçta, sadece bilimsel/teknolojik şartların değil toplum içinde ferdin yatay ya da dikey mobilitesi ve beraberinde toplumsal kurumlarda ve kurumlar arası ilişkilerde hareketlilikle ortaya çıkan sosyal değişmenin öncülü olarak Rönesans; bu bağlamda “ferdiyetçilik”, “sekülerizm” ve “rasyonel aklın”, özetle Batı’daki toplumsal değişmenin bileşkesi olarak modernist ve kapitalist zihniyetin en önemli davetçisi olmuştur.

2) Coğrafî ve Teknolojik Keşifler: Toplumsal hayatın ve kurumların, dinî ve