• Sonuç bulunamadı

K N C BÖLÜM

D. Görü leri

3. Ekonomi Görii leri

XVIII. yiizyıl ngiltere’sinde, “fabrika”ya olan hayranhk ve korku dı inda toplumun kafasına takılmı en büyük sorun “her yerde hazır ve nâzır, i e yaramaz

Smith, a.g.e., s. 372.

Smith, a.g.e., ss. 383-384.

Smith, a.g.e., s. 365.

yoksullardı.”349 1720’de toplam nüfusu on iki-on 119 milyon olan ngiltere’de yoksullann sayısı bir bu9uk milyona ula mı tı. Dolayısıyla ortahk, bunlan da ltma projelerinden ge^lmiyordu.350 Mandeville’in sözleriyle “durumlannı iyile tirmenin makul, dertlerine 96züm bulmamn budalaca olaca 1"351 yoksullann, devletin refahı i?in gerekli ve toplumun vazge^lmez katmanlan oldu u yolundaki yakla lmlann, Adam Smith’in görii lerindeki izdii umii, ikinci temel yapıtimn adim ve muhtevasim ortaya

?ikaran bir ba lamda tezahür eder. “Ba ka toplumlara göre daha büyük bir kısmı yoksul ve sefalet i^nde olan bir toplumun geli mi ve mutlu bir toplum olması asla mümkün de ildir.”352 Barber’e göre de Smith’in analizinin odak noktası kitabın tarn isminde a9ik5a dile getirilmektedir: “Uluslann Zenginliği’nin Tabiatı ve Nedenleri Üzerine Bir Ara§tırma”. £a da terimlerle ifade etmek gerkirse Smith bir “iktisadT büyüme teorisi”

geli tirmeye ?alı maktadır. ktisadT büyüme ile ilgili temel a9iklamasim, kitabın ilk sayfalannda yer alan ve o günden beri iktisat9iların dillerinden du meyen bir terkiple yapar: “ bölümu".353 Daha Glasgow’da verdi i derslerde, sonradan “Uluslann Zenginliği”nde detayh olarak i leyece i temalar arasına girecek olan “i bölümu" yer almaktadır. Smith -daha o zamanlar- görii unü öyle savunmaktaydı: “ bölümü kamu refahimn artmasında en büyük amildir ki, bu, ahmak?a samldı 1 gibi altın ve gümii miktanyla de il, halkın ?ah kanh lyla orantihdır” 354

“ bölümu" ifadesinin ilk bakı taki basitli i sadece aldatıcıdır. Smith ifadeyi, birbirinden oldukça farkh iki anlamda kullanmı tır. Birincisi, iktisadT ilerlemeye e lik eden i gücünün uzmanla tinlması anlamındadır ki, “bu durumda, erne in üretim gücündeki en büyük geli menin ve emek harcarken gösterilen ya da yönlendirilen maharet, beceri ve muhakeme yetene inin büyük bölümünün, i bölümü sonucu ortaya ciktı 1" anla ıhr.355 Bununla birlikte vazifelerin giderek artan bölünü linden tarn anlamıyla yararlanmak, üretimin ancak mübadele gayesiyle yapılabildi i bir toplum için mümkündür. “ bölümüne yol a9an ey mübadele etme gücü oldu u gibi, i bölümünün

349 Heilbroner, R. L., İktisat Du?unürleri, gev. Ali Tartano lu, Ankara: Dost Kitabevi, 2003, s. 54.

350 Heilbroner, a.g.e. ss. 54-55.

351 Mandeville, Bernard, Fable of The Bees, Oxford: Calerendon Press, C.I, 1929, s. 194’den nakleden Robert L. Heilbroner, a.g.e., s. 55.

352 Smith, A., TheWealth of Nations, New York: Modern Library, 1937, s. 643’den nakleden, Heilbroner, a.g.e., s. 55.

353 Barber, William].,iktisadî Du?unce Tarihî, stanbul: ule Yay., 1999, s. 35-6.

354 Smith, A., Letters on Justice, Police, Revenue and Anns, ed. Edwin Carman, Oxford: Oxford University Press, 1896, s.172-3’ den nakleden Barber, a.g.e., s. 34.

355 Smith, a.g.e., s. 19.

157

boyutlan her zaman bu i gücünün büyüklu u bir ba ka deyimle pazann büyüklu iiyle sınırh olmak zorundadır.”356 Dolayısıyla bir geçim ekonomisinin, bu tür üriin artincı yenilik ve uyarlamalan gerçekle tirme kapasitesi oldukça sınırhdır:

"hkogya’nın dağlık kesimlerindeki gibi gok az insanın oturduğu bir bölgede, oraya buraya dagilmi^ vfak köylerdeki arazide tek ba$ına evde oturan hergiftgi; ailesinin kasabi, fmncısı, biracısı olmak zorundadır. Bu yörelerde bir demirci, doğramacı ya da duvarcimn aym zenaata sahip bir ba^kasından, en az yirmi mil uzakta bulunduğunu unutmamahyz ”357

Bu mülahazalardan ortaya cikan sonuç, i bölümünün “pazann büyüklu ii"

ölciisiinde geni leyebilece i ve piyasayı gerek co rafi acidan (yani ta ımacılık ve haberle medeki geli meler vasıtasıyla) gerekse iktisadT acidan (yani ticaret üzerindeki engellerin ortadan kaldinlması yoluyla) geni letecek tedbirlerin, toplum genelinin cikarma oldu udur. Smith’in “i bölümu" yorumu uzmanla ma ile de sınırh de ildir. O, bu kavramı aym zamanda i gücünün farkh istihdam alanlanna bölii türiilmesi anlamında kullamr. Bu alanlar, “yararh i te çall tınlanlar” ve “böyle bir i le istihdam edilmeyenler”i kapsar.358 Bu ikinci anlamdaki “i bölümu" Smith’in “sermaye birikimi”

ve “geli me süreci” ile tammladı 1 “iktisadT büyüme”nin analizinde önemli bir rol oynamı tır. Bir ba ka ifadeyle “i bölümu"nün, zenginle menin temelindeki sosyal dinamik ya da saik oldu u du unüldu iinde onun ortaya cikması i?in gerekli e ilim, Smith’e göre359 piyasalar vasıtasıyla, yani piyasalarda insanlann do al mübadele e ilimlerini yansıtan özgür de i im ili kilerine girmeleriyle geli ecektir. Polanyi’nin ifadesiyle Smith, “takasla u ra an vah inin” politik iktisadın temel aksiyomu haline geli inde önemli bir rol oynamı tır.360 Sonuç olarak i bölümünün verimlili i tie nedenden kaynaklamr: 1. Her gün aym i i yapan i çi, do al olarak o i te ustahk kazamr.

2. Bir i ten di erine geçmek suretiyle kaybolacak zamandan tasarruf edilir. 3. Aym i te kazamlan uzmanhk dolayısıyla hizmet eder. bölümünün yararlan ise yine tie maddede özetlenebilir: 1. Üretkenlik artı I i bölümünden ileri gelir. 2. bölümü, pazann geni li ine göre büyür ya da darahr. 3. Serbest ticaret, pazan alabildi ine geni letir.

Bütün bunlardan dolayı uluslar arası serbest ticaret, azami çizgisine ula mı i bölümü

356 Smith, a.g.e., s. 28.

357 Smith, a.g.e., s. 28.

358 Smith, a.g.e., s. 13.

359 Smith, a.g.e., s. 28.

360 Polanyi, K., Büyük Dönüşüm, İstanbul: Alan Yayıncılık, 1986, s. 67.

demektir. Her ülkenin en ucuz üretebildi i mallarda uzmanla masını sa layarak dünyamn toplam servetini arttinr.361

Smith’in, i bölümünün düzenleyicisi olarak piyasaya atfetti i önem, iktisadT sürecin tabiatına ve özellikle de iktisadT de erin belirlenme biçimine daha derin bir nüfûzu gerektirir.362 Bu ba lamda Smith’in ilk yaptı 1 ey “kullamm de eri” ile

“mübadele de eri”nin arasim ayırmak olmu tur. Böyle bir ayinm yaptıktan sonra Smith kullanma de eri üzerinde fazla durmamı hatta bunun mübadele de eri için gerekli dahi olmadı 1 görii unü savunmu tur. Sonralan, “marjinal fayda” kavramimn geli tirilmesine büyük etkide bulunacak olan elmas ve su örne inde öyle demektedir:

“Higbir $ey sudan daha yararlı değildir; ancak su, hemen higbir $eyi satın alamaz; ya da su kaqıhginda hemen higbir §ey elde edilemez. Oysa bir elmasın pek az kullamm alam vardır; ancak elmas goğunlukla diğer mallann gok büyük miktarlan ile mübadele edilebilir ” 363

Smith, iktisadT de er meselesini tie a amah bir program üzerinden analiz eder:

1. De erin “reel” ölcusünii tespit etmek, 2. De erin de i ik bile enlerini tespit etmek, 3.

“Piyasa fiyati"nm “do al fiyaf'tan sapmasım aciklayan ya da ikisinin örtii mesini önleyen faktörleri analiz etmek.364

Sonraki yorumculann pek 90 u tarafından metafizik olarak de erlendirilen bu analizlerin ilkinde Smith de erin ölcusiinün emek oldu unu iddia eder ki, görii u hem kendi felsefesi hem de dönemin entellektüel akımlanyla uyu ur. En azından Locke’dan beri ngiliz du uncesinin etkili bir kolu, erne i, iktisadT sürecin temel veya orijinal bir unsuru olarak görmeye meyyaldir. Fakat Smith emek-de er teorisindeki emekle de er arasındaki ili kiye, kapitalist a amayı da yakından ilgilendiren farkh bir boyut daha

Huberman, Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla, çev. Murat Beige, 5.b., stanbul: leti im Yay., 2003, s. 62.

Barber, a.g.e., s. 39.

Smith, a.g.e., s. 36, lerleyen sayfalarda Smith’in verdi i bir di er örnek, zamanının realitesini yansıtması açısından kayda de erdir. Aynen iktibas ediyoruz: “Kiiba ve St. Domingo’nun yoksul insanlan, saglanna ve elbiselerinin birtakım yerlerine siis olarak kiiciik altın pargalan takıyorlardı.

Onlara, bizim, gakıl ta lanmn biraz giizellerine verdi imiz kadar de er verip, dolayısıyla toplama zahmetine de er bulduklan, ancak isteyen bir ki iye vermemezlik edecek kadar da de er vermedikleri saymadıklan anla llmaktaydı. Çok de erli bir arma an sunuyormu gibi göriinmeden, kendilerinden ilk istenildi inde bunlan yeni misafirlerine veriyorlardı. spanyollann altın pargacıklanm elde etmek için cilgına döndiiklerini göriince a ndılar; herhangi bir yerde, kendilerinde hep kıt olan yiyece in, birçok ki ide bu ölciide fazla oldu u bir ülkenin bulunabilmesini ve bu ki ilerin, 0 pinldayan eylerin gok kiiciik bir miktanna kar llik bir aileyi topluca, yıllarca besleyecek yiyecek vermesini akıllan almadı. E er bunlan anlayabilmeleri sa lansaydı, spanyollann altın tutkusu onlan a lrtmazdı.” (Smith, a.g.e., s. 149-150).

Smith, a.g.e., s. 36.

159

katar. Erne in, mübadele de eriyle e tutuldu u durum, toplumun sermaye birikimi ve özel mülkiyetin ortaya cikmasından önceki “erken ve kaba” durumuna atfedilirken;

mallann reel de erinin ücret, kâr ve rantla belirlendi i durum, “geli mi ve medenile mi toplum”a atfedilir.365 Ik durumda “erne in bütün üriinü emekçiye aittir;

herhangi bir mail elde etmek veya üretmek için harcanan emek miktan, bu malm satın alabilece i, hükmedece i ya da mübadele edece i emek miktannı belirleyebilecek tek arttır.”366 Herhangi “bir ülkenin topra 1 tümüyle özel mülkiyete dönii tu iinde ise toprak sahipleri topra in do al üriinleri için bile rant isterler... Her toplumda ya da çevrede, erne in ve mal-mevcudunun farkh kullanımlanna göre... ortalama ya da ah llmı bir rant oranı vardır... Bu ortalama ya da ah llmı oranlara, ücret, kâr ve rantın do al oranlan adı verilebilir”.367 Bir malm fiyatı, bunlan (yani, toprak rantim, emek ücretini ve o metayı yeti tirmek, hazırlamak ve pazara götürmek için kullamlan mal mevcudunun kannı) kar llayacak seviyenin üzerinde veya altında de ilse do al fiyatı adı verilebilecek bir fiyattan satılmaktadır. Bu durumda bu mal tarn de erinde ya da kendisini piyasaya getiren ki iye maliyetine denk satihyor demektir.368 Yukandaki söylenenlerden, Smith’in emek-de er teorisinin gerisinde “tabii kanun felsefesi”ne ait

“mülkiyet teorisi”nin yattı 1 cikanlabilir. Bu felsefeye göre mülkiyetin tabii kayna 1 bir mala harcanan emektir. Bireyin, erne inin üriinüne sahip cikması en tabii hakkıdır.

Herkesin kendi erne inin üriinüne sahip ciktı 1 “tabii mülkiyet sistemi” ise tarn özgürlük, dolayısıyla, “laissez-faire” gerektirecektir.369 Nitekim Smith, “Uluslar n Zenginligfnde, “her insamn erne ine sahip olması, di er bütün mülkiyetlerin kayna ldır; dolayısıyla ki inin, en vazgeçilmez ve tannsal hakkıdır” demektedir.370

Göriinii te 90k masum olmalanna kar in bu formülasyonlar önemli bir sosyal mesaj içermektedir. Do al fiyatın, bir üriinün reel de erini temsil etti inin kabul edilmesi, -gerek hükümetler tarafmdan (örne in ticarete simrlamalar getirmek veya patent sahibi irketlere imtiyazlar vermek suretiyle) gerekse özel cikar çevreleri tarafmdan (tekeller veya ?irakhk tüzükleri ekillerinde) ba latılan- piyasamn i leyi ini engelleyici türn uygulamalann toplumsal kınamayı hak ettiklerini kabul etmek anlamına

Smith, a.g.e., ss. 50-54.

Smith, a.g.e., ss. 50.

Smith, a.g.e., ss. 52-56.

Smith, a.g.e., ss. 56.

G. Myrdal, The Political Element in the Development of Economic Theory, London, 1955’den nakleden Kazgan, a.g.e., s.71

Smith, a.g.e., s. 107.

gelecekti. Böylece Merkantilist uygulamalann ilk ve en amansız ele tirmeni olarak liberal Smith, i lerin, piyasanın”g6riinmez eli” tarafmdan yönlendirilmesinin 90k daha iyi sonuçlar verece ini ileri sürmu tiir.371

Bu noktada Smith’in argümanı, toplumun her biri belli bir miktar gelir payı alan 119 “sınıf”a bölündu u yolundaki, döneminin sosyal yapısını da ortaya koyan bir görii etrafında ekillenmektedir. Ücretler i ?i sınıfına ödenmekte, kârlar sermaye ya da stok sahiplerine gitmekte, rantlarsa toprak sahipleri tarafından toplanmaktadır. “Sınırlan bulanık olmasına kar ın bu ayrım Smith’in 9a inda mevcut olan belli ba h sosyal sınflara a a 1 yukan tekabül etmekteydi.”372 Ger?ekten de Adam Smith’in 9a inda feodalizmin katmanlan coziilmii fakat kapitalizmin sınıflan heniiz olu mamı tı; toplum tarn e itlik idealine hi?bir zaman bu kadar yakın olmamı tı. Hakh olarak “her insamn kendi 6z erne i üzerindeki mülkiyeti turn di er mülkiyetin asıl temelidir” denilebilecek mutlu bir dönemdi.373 Gelir da lhmı analizini, "tic farkh halk zümresi” etrafında bina ederken, Smith’in bu zümreleri kapah bölmeler olarak görmemi oldu unu vurgulamak gerekir. O, bir insamn sosyal hiyerar ideki konumunun do u tan tespit edilmi oldu u görii unü kabul edemeyecek kadar bir “Aydınlanma £a 1 90CU uydu”.374 Stark’a göre bu durum, sadece sayısız ferdT örneklerde a9i a 9ikmakla kalmıyordu; genel hatlanyla toplumsal ger?ekli i yansıtıyordu. çilikten patronlu a yükselmek Smith’in ça inda henüz imkânsız de ildi.375 Bununla birlikte, bir insamn herhangi bir zümreye mensubiyetinin ezelden takdir edilmi olmamasına kar in, bir sosyal gerçeklik olarak sınıf farkhlıklarımn varh inı kabul etmek gerekirdi.376 Nitekim Smith u görii u ileri sürmu tii: “Birbirine hie benzemeyen insanlar, örne in bir filozofla basit bir hamal arasındaki fark yaratıh tan 90k, ah kanhk, gelenek ve e itimden kaynaklamyor gözükmektedir.”377

Smith’in i e, sosyal sınıf aynmı ile ba laması ve tezinin analitik yapısımn biiyiik bölümünü bu ayrım üzerine kurmu olması, okuyucuda, milli gelirin ve merkezi önem atfetti i ulusal zenginli in toplumun farkh sınıflan arasında nasıl bölii ulece inin

371 Barber, a.g.e., s. 43-44.

372 Barber, a.g.e., s. 50.

373 Stark, Werner, “ ktisadî Dii tince ve Toplumsal Geli me”, İktisat Risaleleri (i?inde), der. Mustafa Özel, stanbul: z Yay., 1997, s. 270.

374 Barber, a.g.e., s. 51.

375 Stark, a.g.m, s. 271.

376 Barber, a.g.e., s. 51.

377 Smith, a.g.e., s. 27.

161

haklı istifhamim uyandinr. Smith’in cevabı iki a amah ekilde geli ir. Ik önce ücretler, rantlar ve kârlann tesbitine mahsus özellikleri ve kurumsal ortamın, bunlann her birinin düzeyindeki de i iklikler üzerindeki etkisini büyük bir dikkatle incelemi tir. Fakat ona göre bütün bunlardan önemli olan bir etki daha vardır: Toplumun genel ko ullan, yani bir bütün olarak ekonominin dura an, geli mekte, çökmekte olması veya olmaması. Bu yüzden ücretler söz konusu oldu unda belli bir andaki yaygın ölçeklerin, ayn ayn i lere has farkh faktörlerden etkilenmeleri mümkündür. Bu faktörler; i lerin “ho luk veya naho luklan" yani bizzat mesleklerin niteliklerinden kaynaklanan e itsizlikler, e itim siire^erinin niteli i (6 renmenin kolayhh 1 ya da zorlu u, ucuzlu u ya da pahahh 1), co rafi konumlan, tahminT süreleri (süreklili i ya da sürekli olmayı 1), i 9inin alternatif istihdamlar ile bu istihdamlann artlan hakkında bilgi sahibi olu u veya olmayı 1 eklinde özetlenebilir. Smith aym zamanda dönemindeki önemli bir ba ka hususa, i çi ve i verenlerin gerekli pazarhk gii^erine de dikkati 9ekmi ve bu konudaki avantajlann i verenden yana oldu unu belirtmi tir.*

Gelişmekte olan bir ekonomide ücretler muhtemelen artacak, gerileyen ekonomide düşecek, sabit bir ekonomide ise ücret düzeylerinde bir değişmenin gerçekleşmesi için pek bir neden bulunmayacaktı.378 Dolayısıyla “emeğe verilen cömert ödül, artan zenginliğin sonucu olduğu gibi, artan nüfusun da nedenidir. Bundan yakınmak, en önemli kamu refahının zorunlu nedenine ve sonucuna ağıt yakmak”

“Ortalama emek iicretleri; her yerde, çıkarlan kesinlikle aym olmayan bu iki taraf arasında genellikle yapılan bir anla maya ba lıdır. çiler olabildi ince çok almak, patronlar ise olabildi ince az vermek ister. Birinciler emek iicretlerini arttırmak amacı ile ikinciler ise dii iirmek amacı ile bir araya gelip birle irler. Ancak, hangi tarafın, ola an hallerde avantajlı oldu unu ve bir anla mazlıkta di erini kendi ko ullanna uydurmaya zorlayabilece ini öngörmek zor de ildir. Sayıca az olan patronlar çok daha kolay bir araya gelebilirler, aynca yasalar da birle melerine izin verir ya da hie de ilse yasaklamazken, i cilerin birle melerini yasaklar. in fiyatim dii iirmek amacıyla birle meye kar 1 cikan hiçbir parlamento yasası yoktur, ancak, bu fiyatı yiikseltmek için birle meye kar 1 cikan birçok yasa vardır... Zanaat i cilerinin birle melerini sık sık duydu umuz halde, patronlannkini pek duymadi lmız söylenir. Oysa bu nedenle, patronlann bir araya gelip birle medi ini dii linen bir kimse, diinyadan habersiz oldu u gibi, bu konudan da habersiz demektir. Patronlar, her zaman ve her yerde, emek iicretlerini fiilî oranın iizerine çıkarmamak amacı ile bir tiir gizli, ama daimi ve kalıcı bir birlik içindedirler. Bu birli i bozmak, bir patron için her yerde, en sivri eylem, yakınlan ve di er patronlar arasında bir tiir erefsizlik olarak kabul edilir. Gerçekten de, bu birlikten söz edildi ini duymayız. Ciinkii bu, bugiine kadar kimsenin i itmedi i en ola an, deyim yerindeyse do al bir durumdur. Patronlar bazen de, emek iicretlerini bu oranın bile altına indirmek amacıyla bazı birle melere giderler. Bunlar, uygulamaya geçinceye kadar biiyiik sessizlik ve gizlilik içinde yüriitiilür ve i ciler bazen yaptıklan gibi etkisini iddetle duymakla birlikte, patronlara direnmeyip

artlanm kabullendikleri zaman, bu birliklerin varli lm di er insanlar duymaz.” (Smith, Uluslann Zenginliği, s. 64).

Barber, a.g.e., s. 54.

demektir.379 Toplumun ilerlemesi, ashnda, biitiin farkh kesimler acisından mutluluk ve canlihk verici bir durumdur:

“Duraklama kasvet, gerileme melankoli getirir. Cömert emek ödülü, üremeyi te^vik ettiği gibi, basit halkın gal^ma gayretini de arttinr. Emek ücretleri, bu gal^mayı te^vik eder ve diğer insan nitelikleri gibi gal^ma giicij de aldigi te^vik oramnda geli^ir ”380

Ekonominin biiyiime sürecinin tahlili, iiretim girdileri paylanndaki de i menin analizini gerektirir. Yüksek ücret rejimi, yukanda almtıladı lmız gibi i çi veriminde telafi edilir bir artı a yol açabilece i gibi iktisadT geli meye e lik edeceklerini umdu u kapitalistler arasındaki rekabet aciklamalannda daha önemli bir yer tutar:

“Bir iilkenin zenginligi, gok fazla olmasına rağmen eger uzun süredir gelqmiyor ise, orada emek ucretlerinin gok yüksek olmasim beklememeliyiz.

Ücretlerin ödenmesi igin aynlan kaynaklar, o iilkede ya^ayanlann geliri ve mal-mevcudu gok bijyiik olabilir; ancak bu kaynaklar birkag yüzyldır aym ya da yakla^ık aym buyuklükte kalmi^larsa, her yıl gal^tırılan emekgilerin sayısı bir sonraki yl igin istenen sayy, hatta fazlasim rahathkla sağlayabilir. i$gi sıkınhsı gok ender görülür, patronlar ise bu qgileri gal^tırmak amacıyla birbirlerine kaqi fiyat yükseltmez Diğer yandan, bu durumda qgilerin saysı tabii artacakhr. Sürekli olarak i? eksikliği gekilebilir ve emekgiler bir i? elde edebilmek igin birbirilerine kaqi rekabete girmek zorunda kahrlar Böyle bir iilkede, emek ücretleri, emekginin gegimi ve ailesinin bakımı igin yeterli olandan fazla olsa bile, emekgilerin rekabeti ve patronlann gikan, bu ücretleri hemen genel bir insancillikla uyu^abilecek en dti^ük düzeye indirecektir "m

Fakat Smith’e göre yine i adamlan sermayenin ortalama gelir oranını rekabetle du urebilirler: “Bir iilkede sermayeler arttıkça, onlan kullanmak suretiyle elde edilecek kârlar kaçınılmaz olarak azahr. Herhangi bir yeni sermayeyi iilke içinde kazanç getirecek ekilde kullanmayı sa layacak bir metot bulmak giderek daha da zorla ir.”382

Ekonomik geli me sürecinin daha aynntih bir aciklaması kârlar ve rantlar arasındaki ili kinin de analizini gerektirir. Toprak sahipli i ve buna ba h gelir payı (rant), Smith’in kuramında özel önem ve niteliklere sahiptir. Sayfalar boyunca i lenen konunun, u paragrafm iddiasında en giiclii ekilde dile getirildi ini söyleyebiliriz:

“Yüksek ya da dii$ük ücret ve kâr, yüksek ya da du^ük fiyatlann nedenleridir Yüksek ya da du^uk rant ise yüksek ya da du^ük fiyatin sonucudur Belirli bir metay pazara getirmek igin ya yüksek, ya da dti^uk ücret ödenmesi gerektigi igin, bu metanw fiyatı yüksek ya da dii$iik olur Ancak fiyatı yüksek ya

da diisiik yani bu ücretleri ve kan ödemeye yeterli olandan gok fazla, biraz

379 380 381 382

Smith, a.g.e., s. 75.

Smith, a.g.e., s. 75.

Smith, a.g.e., s. 67-68.

Smith, a.g.e, s. 68.

163

fazla, ya da tamıtamına aym olduğu igindir ki, bu meta yüksek bir toprak rantı ya da dti^tik bir toprak rant ödeyebilir ya da higrant ödeyemez.”383

Smith bu konuda, Fizyokratlann görii leri do rultusunda ziraatin, “girdi”lere oranla 90k fazla “gikti" verebilmeye muktedir oldu una inamr. Bu inan? temelde tabiatın cömert oldu u varsayımına dayahdır. Fakat, özerk iktisat biliminin habercisi olarak o, Fizyokratlann aksine “tabiatın cömertli inin ger?ekte ula aca 1 miktannın büyük 6l9ude toplumun toprak üriinlerine olan ihtiya^anna ba h oldu unu”384

vurgulamı tır. Farkh bir deyi le, geli en bir ekonominin, toprak üriinlerine olan talebi artıraca mi ummaktadır. Bu talep artı 1 Smith’e göre iki ekilde gerçekle ir. Her eyden önce niifus artı 1, yiyecek maddelere olan talebi arttinr: “Turn di er hayvanlar gibi insanlar da, do al olarak geçim araçlanna oranla 90 aldıklanndan, yiyecek i?in, her zaman az ya da 90k talep hazırdır. Yiyecek, daha 90k, ya da daha az miktarda olmak iizere, her zaman emek satın alabilir.”385 Üstelik “yiyecek sadece rantın esas kayna 1 olarak kalmaz. Toprak iiriinlerinin sonradan rant getiren turn di er kısımlan da;

de erlerinin bu par?asını, topra in i lenmesi ve geli tirilmesi yoluyla yiyecek iireten erne in iiretim gücündeki artı tan ahrlar.”386 Yani ziraat dı 1 sektörde meydana gelen geli me, topraktan ?ikan hammaddelere olan ihtiyacı arttıracaktır. Üriinii, insan gıdası olan ekili topraklann rantı, di er ekili topraklann büyük 90 unlu unun rantını düzenler.

Do rudan do ruya insan yiyece i olarak kullamlan ba hca toprak üriinü Avrupa’da tahıl oldu una göre bazı özel ko ullar dı inda, tahıl ekili tarlanın rantı, turn di er ekili topraklann rantını düzenleyecektir. Dolayısıyla " Britanya’mn, ne Fransa’mn ba lanm ne de talya’mn zeytinliklerini kıskanmasına gerek yoktur. Özel bazı ko ullar dı inda bu iiriinlerin de eri tahılın de eriyle ayarlanmaktadır ki, tahıl ekimi a9isından Britanya’mn verimlili i, bu öteki iki ülkeden de pek a a 1 de ildir.”387 Smith’in zihnindeki hammaddeler, endüstriyel geli me i?in yiin ve keten gibi gerekli ham maddelerin yamnda kereste ve ta gibi in aat i?in gerekli olan ve kömiir gibi enerji kaynaklanm da kapsamaktadır.388 ZiraT üriinlere olan talepte meydana gelen büyük artı , toplumun farkh tabakalan arasında gelirin da lhmını önemli 6l9ude etkiler. Sonu9ta “do al olarak kiracımn, topra in mevcut ko ullannda ödeyebilece i en yüksek miktar”389 eklinde

Smith, a.g.e., s. 126.

Barber, a.g.e., s. 57.

Smith, a.g.e., s. 126.

Smith, a.g.e., s. 141-142.

Smith, a.g.e. s. 136-137.

Smith, a.g.e., ss. 124-150.

Smith, a.g.e., s. 125.

383 384 385 386 387 388 389