• Sonuç bulunamadı

ve medeniyetlerin ölciildii u 90k daha kısa olan ‘sosyal zaman’ derecesi; ve hatta daha da kısa olan bireysel zaman yani be erî olaylann tarihl.”71 Böylece “do rusal zaman”da yüriiyen ve tarihîn “modern zamanlann"in bir üriinü olarak sosyolojinin, zihm/bilimsel parametrelerdeki köklü de i imlere istinaden kavramsalla tırdı 1 klasikle mi tarih kesitlerine -ister istemez- ba vuracak olmamızı, sakıncalanyla birlikte belirtmi bulunuyoruz.

iktisadT olaylann, di er toplumsal ili kilerin karma lk dokusundan farkhla arak ba lmsız bir hüviyet kazanması ve o hüviyeti ile bilimin ve politikanın konusu haline gelmesi toplumlar i?in olduk?a yeni bir olgudur. Modern zamanlarda, parasal ili kilerin, pazar ili kilerinin giderek geni lemesi ve derinle mesi sonucudur ki iktisadT olaylar di er toplumsal ili kilerden ba lmsız bir hüviyet kazanma imkam bulabilmi tin72

Yazann; modernle meyi din-ahlak-ekonomi ili kisinin de i imine eksen olarak ah lmızla ve pre-modern dönemlerde bu ili kinin toplumsal realitedeki tezahiirii ile ilgili dii uncemizi destekleyen görii ii, aym zamanda ara tırmamızın zorlu una da atıfta bulunur: “Din, siyaset, ahlâk, aile, cemaat, tarikat ili kilerinin karma lk yuma 1 içinde sırf iktisadT ili kileri ayıklamak, ?ayda erimi ekeri çıkanp ayıklamak kadar zordur.”73

Bu zorlu u a mak iizere hi?biri genel kabule mazhar bir izah olu turamayan, sayısız toplumsal/iktisadl a9iklama denemeleri vardır. Toplumsal, tarihl kuramlar e li inde farkh hususlara yapılan -sübjektif- vurgularla; ortaya 91b lannda farkhhk arz eden bu görii lerin, aym sorulara cevap arama konusunda ise birle tiklerini göriiriiz. Batih bir bakı a9isı olarak “Biiyiik Dönii urn"den ahntı yapmak, bu konudaki görii lerimizi tamamlayıcı olabilir: “ nsan ekonomisi, ekonomik ve ekonomik olmayan kurumlann i9ine gömülüdür ve a lanna sarmalanmı tır. Ekonomik olmayam olana dahil etmek ya amsaldır. Zira ekonominin yapısı ve i leyi i bakımından din ve yönetim, parasal kurumlar ya da erne in yükünü hafifleten alet ve makinelerin elde edilebilir olması kadar önemlidir.”74

Maclntyre’a göre de, “modern öncesi diinya birle ik bir ahlak! cemaate, yani Gemeinschaft’a dayamyordu. Böyle bir toplumda ahlakT pratik, dinsel inan? ve Hıristiyan sembolizmi arsında do al bir birlik vardı. nsanlar din, ahlak ve hukuk arasında anlamh bir kültürel farkhla mamn olmadı 1 bir dünyada ya amaktaydı;

geleneksel toplumlar 9a da 90 ulcula ma sorununun meydan okumasıyla kar lla mamı lardı. Bunun sonucunda toplumsal roller toplumsal de erleri dolaysız olarak ifade etmekteydi.”75

Ernest Wolf Gazo’nun sert, kesin hath dikotomik aynmı; modern toplumlann geleneksel toplumlara göre “ileride” ve "iistiin” oldu unu, bu üstünlu u yakalamamn

72 Gene, Mehmet, Osmanh imparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, stanbul: Ötiiken Ne r., 2000, s. 44.

73 Geng, a.g.e., s. 44.

74 Block, Fred; Somers, Margaret R., a.g.m., s. 65.

75 Stauth, G.; Turner, B. S., a.g.e., ss. 49-50.

40

yegâne yolunun tek model olarak modernite do rultusunda evrilmek oldu unu ima eden Avrupa-mekezli bakı acisına ra men konumuz acisından önemli doneler ihtiva eder.

Aym zamanda oryantalist yakla lm ile klasik modernle me kuramim dikotomik yapısim ve dikotomik coziimlemenin ana mantı mi kavrama açısından, bu tabloyu vermeyi uygun buluyoruz. (Bkz. Tablo: 1) ktisadl faaliyetlerin dim ve ahlakT saiklerle ve dinî/ahlakî prensipler do rultusunda cereyan etti i pre-modern cemiyette aym faaliyetlerin bu sebepten dolayı müstakil bir iktisat ilmi e li inde incelenemeyece ini bir kez daha vurgulayabiliriz. ktisat ilminin müstakil bir disiplin olarak (economics), ilimler sahasına inmek için tezimizin kahramanlanndan Adam Smith’i bekleyecek olması, iktisadT faaliyetin toplumsal hayatta di er faaliyetlerden (din, ahlak, felsefe, hukuk, vb.) daha az önemli oldu unu göstermez. Bu durum bilakis ispatlamaya çall tı lmız hipotezle do rudan alakahdır: Pre-modern dönemde iktisadT faaliyetlerin modern dönemdeki rasyonel ekonominin aksine, di er faaliyetleri yönlendiren normatif bir yapıya de il, onlarla birlikte hatta onlar tarafmdan güdülenen bir edilgenli e sahip olması onun önemsizli inin de il; “din” ve “ahlak”ın toplumsal hayattaki normatif etkinli inin göstergesidir. Yoksa iktisadT faaliyet daha önce de belirtti imiz gibi toplum içinde insamn; çall ma, kazanma, sahip olma gibi do al güdüleri, hatta egoizm (di erinden fazla sahip olma), fırsatcihk, ihtikar, tahakküm ve otorite arzusu gibi negatif güdüler ve mübrem, bireysel/toplumsal ihtiyaçlar, mübadele gereksinimi, toplumsal rol ve state edinme gibi sosyo-kültürel ili kileriyle varolagelmi tir. Bu varhk “insamn ihtiyaçlarımn fiziki vechesinin, insan olma durumunun bir parçası olması ve bu tür maddi (substantive) ekonomiye sahip olmayan hiçbir toplumun var olamadı iyla76 ilgili ontolojik ve tarihl bir realiteyle örtii ur. Aym realiteden dolayı “iktisadT dedi imiz türden eyin alamnı sadece piyasa olgulan yönünde daraltmak, insanhk tarihlnin en büyük bölümünü sahneden tasfiye etmektir.” 77

Yukandaki izahlar, konumuz acisından destekleyici bir ba ka unsuru da bünyesinde ta lr. Bu da, Batı’da hemen hemen XVIII. yy’a kadar iktisadT faaliyetlerin Do u’yla ortak bir özellik arzeden ekilde felsefi, ahlakT ve siyasi görii lere miindemiç olarak takip edilece idir. Buradan yükselece imiz bir ba ka sonuç; aym zamanda slam toplumlannda ticari hayata, slam toplum du uncesinde ise iktisadT görii lere önem

Polanyi, Karl, The Livelihood of Man, New York: Academic Press, 1977, s. 6.

Polanyi, a.g.e., s. 6.

MODERN BAT1TOPLUML4RHU OZELUKLERI 1. Modern bir bilinc ve m odem teknolojiye sariptirler 2. R estn i sozlesm e iliski leri egem endir.

3. Din, |H>litik ve etwiKHiik .il.aiLii gilii, ozel ve k.dims.J

;J.uJ;u da l>iil>ii la iinlen <r,ii gnvgtii.

4 Toplun hakkinda saghkli nicel veri elde edimi ve pozitivist msntiginkacinlmazbir SCTIUCU olarak buverilerin, toplun sal kontrdun biraraa olarak kullanmi tern el misyondur.

SL Kadin- erkek esitligi vardir.

K. Bireysellik gelismistir.

J. Yazili kultur ve yaah aktan m mekanizmalan egemendir.

8. Okur-yazar orarlan yuksektir.

ft. Demokrasiyi gerceklesiirebilmis;torjlLinlardir.

10. Bilimsel etkinliklerde bnciJdurler.(Wolf-Gazo, burn ozEllikle oryantalizim baglaninda vrrgular.)

11. "Aydirlanma" deneyimini yasamisiardir.

1?. Laiklik ve rasyonellikle ritelerirler.

13. Nicellestirebilen, felseteyi ve bilimsel metodugelistiren,

"elestirel akil'la sahip olanve evreni matematiksel olarak dogru ok uvabilen toplun lard r.

Ya IL Geleiieksel, Mi:MiiiiiL Olfci Dogiiuya <li Genedflrtamda DOGULU TOPLUMLARIII Ozelikleri 1. Modern tekmolojiyi kullansalar bile "fcilincbidmleri"gelenekseldir 7. Konum elde etmede kissel iliskileronemlidir

3. Dili, pollik ve «kononik il.aJii <pl>i ozel ve k.ain 1: J ,il,n J.i ilt bii NileiiiMlen .lyii ; r i i i i n j m .

4. Toplun hakkinda saglikli ve ricel veri toplama ahskarii g gelisniemisiir.

5. Kadn-erkek aynmi net ve belirieyicicir. Cinayetglik vardir.

K. Bireysellik gelismemeistir.

7. Sozel gelenek ve buna bagli olarak da sozel aktarim mekanizmalan 8. Okur-yazsrlann say si azdr, birbasj;a device topi urn da cehalet egemendir.

9. Arti demokratiktutumlarsadecepolitik alanda degl.egitimde ve toplun un diger alanlannda da karg miza cikar.

10. Bilimsel Bilgi Uretmekte ve Batililara kendl bilimsel ve felseti birikimleriritantmakta/aktarmadabasansizclriar, hatta kendi toplumlari hakkinda bile oryantalizmin oncUleritaratindan irsat edilmek durununda kalmisjardir.

11. Bati'damevdana geldigi sekliyle "Aydirlanma"yi gerceklesiirememis;

lercir.

12. Dinfdogmalarignde akis^p kalmakla, "siyasi gelismemisM",

"tanatiklik" ve "irrasvonellik"le ritelenirier.

13. AJIahi n em irieriri N evlon1 nun yapl g gibi m atematik dile cevirememisja' vebuna bagli olarak da "nicellestirme" yetenegni gelistirememisjerdir. Matematigin, metodun, felsef enin ve elestirel akl 1 n gelistiril em em esi buidan dolayi di r.

T.ilJo I: E1 nest Wolf-Giizo'nu cikotonik $eif everte B i t i l i ve D<Mpriiito|>liiiJ.ii.. ..tfeftiii ozelNMiH.

42

verilmedi ini öne süren Batık bakı acisına cevap mahiyeti ta lr. Son ara tırmalar tarn tersine, stanbul’un fethine kadar -ki bu tarihl daha da geciktirebilir hattâ kesin bir tarihle kayıtlayamayabiliriz- dünya yüzündeki hemen bütün topluluklann inane ve geleneklerinin yönlendirdi i bir iktisadî faaliyet sahasına ve bu kabul do rultusunda ekillenen, dolayısıyla inan? ve ahlak görii lerinin üzerinde yükselen iktisadT anlatılara sahip olduklanm ortaya koymaktadır. Hattâ bununla yetinmeyip, tarihte “iktisadT durgunluk” (“Biiyiik Fâsıla”) olarak kabul edilen ortaça in, slam du uncesinde hem günlük ticari uygulamalar hem de ilml sahada Batı zihniyetinin üzerine 9ikan bir ekilde ele almması gerekti ini du unenler göriilmektedir. Daha a9ik bir deyi le Spengler’in de dirayetle gözledi i gibi “Ortaça slam dünyasında iktisadT davram a dair bilgilerin kapsamı Müslüman bilginlerin eline dokuzuncu yüzyıl ortalannda ge9en Yunan eserlerinden 90k 90k geni ti. Bu iktisadT fikirler mecmuasında önemli olan eylerin 90 unun men ei slamiyet’in ilk iki bu9uk yüzyılmda (yedinci ve sekizinci yüzyıllar) bulunuyordu”.78 Bundan dolayı slam dünyasimn iktisadT fikirleri, Skolastikleri önceleyen Müslüman müelliflerin iktisadT eserleri79, yedinci yüzyıldan on dördüncü yüzyıla kadar hem Müslüman Do u’da hem Müslüman Batı’da mevcut olan iktisadT süre9 ve kurumlar ne kadar fazla incelenirse, Schumpeter’in “Büyük Fâsıla”sı hakkında*

ve iktisadT du iince tarih^lerinin Müslüman bilginlerin on 119, on doit ve on be inci yüzyıllarda iktisadT du iince ve kurumlann geli imine katkılanm görmezden gelmeleri hususunda o kadar iipheci oluruz.80 “Hal böyleyken, Avrupa’mn slam ve Bizans

Mirahor, Abbas, “ slam Alimleri ve ktisadî Dii iince”, İktisat Risaleleri (içinde), der. Mustafa Özel, stanbul: z Yay., 1997, s. 47.

slam felsefesinin Batı dii iincesini etkilemesi sadece iktisadî acidan de il pek çok yoldan olmu tur.

M. erif bu yollann bir listesini verir: 1- Bati'da hümanist hareketi ba latmi ; 2- Batıyı tarihsel bilimlerle ve bilimsel yöntemle tarn tırmi ; 3- Felsefeyle imamn arasim bulmada Batılı skolastiklere yardımcı olmu ; 4- Batı mistisizmini te vik etmi ; 5- talyan Rönesansının temellerini atmi ; 6-Bir dereceye kadar Immanuel Kant dönemine ve bazı bakımlardan daha sonrasına kadar modern Avrupa dii iincesine biçim vermi tir. Bkz, Sharif M. M , ed. A., History of Muslim Philosopy, vol: 2, Wiesbaden, 1966, ss. 1349-1380.

Joseph Schumpeter ba eseri History of Economic Analysis’de, Yunan-Roma iktisatmi tarti tıktan sonra, unlan söyler: “Konumuzu ilgilendirdi i kadanyla, emniyet iginde be yiiz yıl atlayıp,

“Summa Theologica”sı dii iince tarihînde Chartres Katedrali’nin giineybatı kulesinin mimari tarihîndeki yerine benzer bir yer tutan St. Thomas Aquinas (1225-1274)'mn dönemine gelebiliriz.”

Bkz. Schumpeter, Joseph A., History of Economic Analysis, New York: Oxford University Press, 1954, ss. 73-74. Bu yiizden kitabimn ikinci bölümiinün bu kısmına “Biiyiik Fâsıla” ba h 1m koymaktadır. Bu ifade, Schumpeter’in kitabimn bu böliimiindeki di er fikirlerle birlikte be yiiz yıl boyunca iktisatla herhangi bir ekilde alâkalı higbir eyin söylenmemi , yazılmami veya uygulanmami oldu unu dile getirmektedir. Bu yöniiyle Schumpeter’in, iktisadî dii iince tarihî kapsamında 1800’lerin sonlarından beri varolan ve giiniimüz ders kitaplanna kadar iktisadî dii iince tarihîne dair hemen biitiin gah malann muhtevasına girmi olan bir tutumu yansitti 1 rahathkla söylenebilir.

Mirahor, a.g.m., s. 43.

Bütün bunlardan; Müslüman âlimlerin sadece Yunan fikirlerinin “aktanci"lan olmalanmn ötesindeki rolünün, iktisadT du unce tarihçilerinin “Büyük Fâsıla”yı slam alimlerinin on 119 ve sonrasındaki yüzyıllann iktisadT du unceleri üzerindeki etkisine dair mevcut malumatla doldurmalan gereklili inin yam sıra; iktisadT du unce tarihlnde Yunan ve Romahlann sahip oldu u özel konumun, disiplinin süreklili i adına Müslüman âlimler söz konusu oldu unda da dikkate almması ile ilgili sonuçlara ula llabilir. Fakat her iki du unce dünyasından da ayrıntılanna girilerek ortaya konulacak eserler ya da toplumsal pratikler, ba langıcı Aristo’ya dayandinlan pre-modern dönem iktisadT hayatı ve du unceleriyle ilgili u çarpıcı ger?e i de i tiremez:

Pre-modern dünyada, “ki isel kazanc" temeli üzerinde örgütlenen bir sistemin uygunlu u du uncesi hiçbir zaman kök salmamı tır ve geleneksel hiçbir toplumda ekonomi, ayn bir varolu alamna sahip de ildir. Bundan dolayı, toplumsal ba lamından kurtulmu , ayn ve kendi kendine yeterli bir iktisadT dünya hiçbir zaman tasavvur edilmemi tir. Bir ba ka deyi le geleneksel toplumlarda ekonomi, ayn bir kurum olarak de il, topyekün toplumsal yapıya gömülü olarak i lemektedir. Bu toplumlarda iktisadT faaliyete, ilke olarak gelenek yön vermektedir. Yani, teknik ve ahlak bakımından uygun iktisadT davram biçimleri, sa lam biçimde gelenek zeminine oturtulmu tur.

Dolayısıyla, ayn bir iktisadT du unce bütünü ne mevcuttur, ne de böyle bir ey için toplumsal ihtiyaç vardır. Tıpkı ekonominin ona i tirak edenler tarafından ayn bir toplumsal kurum olarak görülmemesi gibi, ekonomik du unce de topyekün toplumsal bilgiden ayn olarak du unülememektedir.85 Sonuç olarak geleneksel toplumlarda iktisadT faaliyeti, inane sistemlerinin tezahürii olarak gelenek yönlendirmekte, bundan dolayı, “toplumsal bilgiden soyutlanmı bir iktisadT du unce yapısı da ortaya cikmamaktadır. Toplumsal kurumlan (aile, mülkiyet, devlet...) onlann be erl kökenlerini a an bir konuma yükselten din, me rula tırmamn a a 1 yukan tek kayna ldır.”86 Dinin, toplumsal kurumlan me rula tırma tarzı ise “onlara nihai olarak geçerli bir ontolojik statü kazandırmak yani kutsal ve kozmik bir referans çerçevesi sa lamaktır.”87

Wisman, John D., “Legitimation, Ideology-Critique and Economics”, Social Research, 46/2, Summer, 1979.

Özel, M., “İktisadi Meşruiyet ve Japon Burjuvazisinin Oluşumu”, Dergâh, C.II., Sayı: 14, Nisan, 1991, s. 14.

Berger, P. L., Dinin Sosyal Gerçekliği, çev. Ali Coşkun, İstanbul: İnsan Yay., 1993, s. 16.

Özetle, pratik işler dünyasının, ayrılmaz biçimde siyasî, sosyal ve dinî hayatla kaynaşmış olmasından dolayı, bildiğimiz biçimiyle kâr güdüsü ancak “modern insan”

kadar eskidir. Servetin her zaman mevcut olması ya da harisliğin en azından Kitab-ı Mukaddes’teki meseller kadar eski olması, birkaç kişinin tekelinde olan servetin uyandırdığı kıskançlık ile topluma tamamen nüfuz etmiş “servet yolunda genel mücadele” arasındaki keskin farkı hiçbir zaman gidermemiştir. Doğu ve Batı’nın dikotomik hatlarla birbirinden ayrılmadığı bir dönemin coğrafyasının ürünü olarak toplumlar, bu dünyadaki hayatın, ebedî hayatın “çetin bir geçidi” olarak kabul edildiği tek bir kültür içselleştirdiği sürece, genel bir teşebbüs ruhu ne bir teşvik görmüş ne de kendiliğinden beslenmiştir. Çalışma; kendi içinde para ve malları da kapsayan bir amaç olmasına rağmen nihai olarak bir geleneğin parçası ve doğal bir hayat biçimi olarak kabul edilmiştir.88 Velhasıl iktisadî hayat ile toplumsal hayat bir ve aynı şeydir.

Pre-kapitalist toplumlarda ekonomilerin işleyişi hakkında ise kısaca şunlar söylenebilir: Ekonomik mekanizma, toplum içindeki her aklı başında bireyin “iktisadî”

alanda neler olup bittiğini kavrayabileceği kadar basit, yalın ve şeffaftır. Toplumsal yapıda temel ekonomik birim, genellikle üretim ile tüketimi kendi içsel süreci içinde gerçekleştiren “hane halkı”dır. Ekonomi; bireylerin çevresinde değil, ailelerin çevresinde gerçekleşmektedir. Dolayısıyla bu durum, modern anlamda bir ekonomiden, yani toplumsal ilişkilerden bağımsız bir alan ve ilişkilerden bahsetmemizi de önlemektedir. Bunun temel nedeni ise, araştırmanın ispatlamayı amaçladığı hipotezden başka bir şey değildir. Bugünkü anlamıyla ekonomik ilişkiler, pre-modern toplumlarda bir bütün olarak toplumsal ilişkilerle iç içedir. Gerek servet ve gerek onu elde etmek için harcanan gayretler, bizzat bir gaye olmayıp daha üstün bir gayenin emrinde ve hizmetindedir. Toprak ve emek (tabiat ve insan) çok küçük istisnalar dışında piyasa konusu değildir. Hatta bu durumda, “XVIII. yüzyılın ortalarına kadar ‘iktisadî faaliyet’

yerine ‘maddî faaliyet’ ifadesini kullanmak daha doğru” olabilir.89 Ülgener’e göre ise

“henüz kendi içinde maddeleşmemiş bir dünya görüşü, kapitalist ekonomiye ayak basmamış bir çağın ve muhitin müşterek sıfatıdır”.90 Bütün bu genel açıklamalardan sonra; pre-kapitalist toplumlarda din-ahlak-ekonomi ilişkisi bağlamında, ekonominin,

Heilbroner, Robert L., The Worldly Philosophers, 2. ed., New York, 1972, ss. 16-39.

Özel, a.g.m., s. 14.

Ülgener, S., “İktisadî Gelişme Yenilenmenin Zihniyet Muhasebesi”, Türkler, C. 7, Ankara: Yeni Türkiye Yay, 2002, ss. 812-821.

46

dolayısıyla ona yapılacak attflann, dinin ve din kökenli hatta otonom da olsa ahlakın belirledi i bir alan olarak simrlı kalaca mi söyleyebiliriz. Bu 9er?eveyi, henüz bu a amada ?izmekle; pre-modern dönem din-ahlak-ekonomi ili kileri ile ilgili temel bir özelli i ortaya koyarak bu dönemle ilgili bölümün muhtevasını da sınırlamı oluyoruz.

Yöntemsel a9idan da yine aynı döneme ait toplumsal ve kurumsal ili kileri, tıpkı

“ahlak”ta oldu u gibi “ekonomi”de de -Batı’da- felsefe/etik, teoloji; -Do u’da- “ slam felsefesi”, “kelam” ve “ slam hukuku” e li inde inceleyece imizi de zımnen belirtmi olmaktayız.

Nitekim on yedinci yüzyıla kadar en kuciik aynntılan bile her zaman ve her yerde gelenek ve kanun vasıtasıyla toplum tarafından denetlenegelen iktisadT faaliyetler aynı do rultuda filozoflann, ahlak?ilann ve hatta teologlann toplumsal/siyasi istikran ve ahlakT düzeni esas alan risalelerinin içine yedirilmi vaziyette ya da alt bölümler halinde yer almı tır. XVII. yüzyılm Smith tarafından “merkantil sistemin yazarlan"

olarak tavsif edilen risale yazarlanmn yukandakilerden en büyük farkı da tarn bu noktada belirir: ktisadl politikamn sosyal ve siyasi amach olmasim savunmalanndan 90k, iktisadT olgulan sosyal ba lamlanndan kopararak ele almak 1620’lerden itibaren ve özellikle XVII. yüzyılm ikinci yansında kaleme alınan bu kitaplarda “iktisadT geli me”,

“birey”leri dim ve siyasî dayam mamn deste ine muhtaç olmaktan cikardıkça bireyi simrlayan dim veya geleneksel buyruklar sorgulanmaya ba lanacaktır. Modern iktisadT du uncenin de temellerini atan bu pratik du unürler hem iktisadT ili kileri gerçek yani sosyo-kültürel ba lamlanndan soyutlayacak hem de iyi-kötü, do ru-yanh hükmünü verirken dim buyruk ve otoritenin yerine “iktisadT verimlili i” referans kayna 1 olarak alacaklardır. Fakat Adam Smith’in “göriinmeyen el”i Fizyokratlar sayesinde tutacak olmasına ra men -kendilerinden sonra gelenler bunun tarn tersi bir amacı onlann fikirleri üzerine in a edecek olsa da- ne onlar ne de Smith XVIII. yy’da ekonomiyi;

piyasa, para ve fiyatı a an bir toplumsal varolu alam olarak kurmayı amaçlamaksızın, toplum içinde ayn bir iktisadT alan fikrine muhalif kalacaklardır.

Böylece adim “modern” ya da daha ihtiyath bir tutumla “modern’e do ru”

olarak tammlayaca lmız on sekizinci yüzyılda durumun kavramlann ili kileri hatta mahiyetleri acisından tamamiyle de i ti ini göriiyoruz: Özerk bir disiplin olarak iktisadın temellerinin atılması, siyaset anlayı inda “liberalizm”in boy göstermesi, ulus-devletlerin ortaya 9ikması ve aynı süretferde sekülerle meye ba layan toplumda, dinin,

o zamana kadar toplumsal yapı ve ilişkileri düzenleyen geleneksel aksiyolojik fonksiyonunu kaybetmesi, bütün bu değişmeler sonucu ortaya çıkan yeni “birey” ve yeni “toplum” anlayışlarının, yeni disiplinler tarafından ele alınmasını zorunlu kılmıştır.

Psikoloji, sosyoloji ve iktisadın doğuş sebebine de parantez açan bu düşünce, aynı zamanda konumuz açısından birey ve toplumun yeni ilişki, organizasyon ve yapılanma süreçlerinde ele alınma şekilleriyle yani muhtevalarıyla ilgili büyük önem taşır.

Dolayısıyla modern dönemde din-ahlak-ekonomi ilişkilerinin nasıl cereyan ettiği, hangi düşünce ve kuramlarla ortaya konduğu hakkında, araştırma alanımız olan sosyolojiden ve onun bir türevi olarak din sosyolojisinden destek alacak olmak, bir yandan da konumuzun doğrudan bu disiplinleri alakadar etmesinin temel gerekçesidir.