• Sonuç bulunamadı

2. MESLEKLERİN KURAMSAL ANALİZİ

3.1. Profesyonel Kültür

3.1.2. Profesyonel Kültürde ‘Mücadeleci Sınıf’

Profesyonel yönetimin yapısal boyutları II.Dünya Savaşı’ndan sonra farklı ve değişik şekillere dönüşmüştür. Bu argüman özellikle sonraki kuşakları derinden sarsarak yönetimin sınıfsal kimlikler altında değerlendirilmesini destekleyen araştırma ve çalışmaları beraberinde getirmiştir. Profesyonel yönetimde ‘mücadeleci sınıf’ı karakterize eden anlayış protesto eğilimi ve entelektüel heyecandır185. Karakterize edici bu anlayışı profesyonel kültürün tarihsel arka planını besleyen PYS’nda görmek mümkündür. Aşağıda Tablo 7’ye yansıtılan özellikleri ağırlıklı olarak Birleşik Devletler’deki oluşumu içeren kültürel yapıya bağlamak gerekir.

Tablo I. 7. Profesyonellerin Zaman Çizgisi: ‘Mücadeleci Sınıf’ 1946 öncesi : Gelenekçiler 1947-1967 : “Baby Boomers” 1968-1980 : X Kuşağı 1980-1995 : Y Kuşağı -Bütünüyle “şirket”e bağlı,

-İşsiz kalma korkusu yaşayan -‘Gemiyi terk etmeyen’ -Kayıtsız şartsız sadakat gösteren, -Aşırı duyarlı ve duygusal, -Yukarıdan aşağıya doğru akan, tek yönlü bir iletişim ve yönetim tarzı

-İşkolik kişiler, -‘Çalışmak için yaşayanlar’

-Stresi işin bir parçası olarak gören gergin ve agresif kişilik,

-Tasarruf ve fedakarlığa sahip,

-Unvan/statü sembollerine değer vermeyen,

-Acılı ve çileci bir yaşamı vazgeçilmez gören, -Teknolojiyi sadece gerektiğinde kullanan, -Kişisel yaşamda kariyerin önemli olduğuna inanan, -İşverenlere karşı güvensiz ve şüpheci, -Birçok iş tecrübesine sahip,

-“Ben” merkezli ve narsist karakterli, -Fazla mesai yapmaktan hoşlanmayan -Teknolojiyi kabul eden, - Hızlı sonuç almak isteyen, -İş ve kişisel yaşamı dengeleyen,

-Kişisel yaşam alanında aşırıya kaçmayan, -Belirli bir “şirket”e bağlı değil,

-Mükâfat bekleyen, -Özgür ve bireyci -Az çalışıp çok tüketmek, -Teknolojiye bağımlı olan,

-Bireysel olarak karar almaktan hoşlanan,

Kaynak: Roberts Trudie, “Is Professionalism Changing?”, University of Leeds, Slayt, [yy] London, 1995. s.7.

• 1946 Öncesi: Gelenekçiler: Robert Perruccı’nin Toplumdaki Profesyoneller: Amerikan Toplumundaki İşverenler adlı çalışması, doktoralı (Phd) profesyonellerin doktorasız profesyonellere oranla mesleki bilgiye erişmede ve profesyonel bir kuruma katılmada daha etkin ve başarılı olduğunu tanıtlar.

Kuşkusuz bu çalışma sadece II. Dünya savaşı öncesi kuşağı kapsamaz. 1946 öncesi sınıfı karakterize eden temel anlayış tipik olarak bu kişilerin örgüt insanı olmalarına dayanır. Profesyonellerin çalışmasına amaçtan çok araç olarak bakılıp değeri, örgüte sağladığı hizmetin derecesiyle ölçülürdü. Bireysel başarının değerlendirilmesi grup normlarına uymadaki başarıyla orantılıydı. Kadın veya erkek herhangi bir profesyonelin ya da yöneticinin başarısı kişisel üretkenliğinden çok, onun bu oyunu nasıl oynadığıyla bağlantılıydı186. 1946 ve öncesinin sosyal panoramasını ortaya koyan bu yaklaşım her şeyden önce statüye önem veren ve örgüt hiyerarşisinde yükselmeye dayanan inancı yansıtır.

• 1947-1967: ‘Baby Boomers’: ‘Baby Boomers’ kavramı II.Dünya savaşından sonra artan doğum oranlarına işaret ettiği için Türkçe’ye bebek patlaması metaforu ile tercüme edilebilir. 1960’ların mücadeleci sınıfının, mesleğini öncelikle tercih ettiğini göstermemektedir. Bunların çoğunun yüksek eğitim görmüş olmaları, bazılarının dikkâtleri toplumun radikal analizine çekmek istediği, kariyer eğilimli fakat aşırı saldırgan olmadıkları görülmektedir. Bu yılların mücadeleci sınıfı uzmanlığa dayanan meslekleri kabul etmiştir. Benzer şekilde profesyonel hizmetlere olan talebin artışı, meslek okulları sayısındaki artış ve parasal yardım olanaklarının sağlanması önemli bir etkendir. Bu durum yüksek bir sosyal güvenlik sistemini tesis etmeye olanak hazırlamıştır. Öyle ki bu yılların mücadeleci sınıfından bir çok kişi askerliğini Vietnam’da yapmamak uğruna akademide kalmayı bile göze alacak kadar entelektüel heyecana sahipti. Bu dönemde üretimde hızlı ve aralıksız genişleme söz konusuydu. Yaşam görece rahat olmasına rağmen dönemin baskın unsuru, siyasal ağırlıklı olayların öne çıkmasıdır. Özellikle Küba füze krizi, ABD Başkanı J. F. Kennedy’nin öldürülmesi ve ırk ayrımı gösterileri sonucunda Martin Luther King suikasti dönemin siyasal ağırlığını hissettirmiştir. Genel hatlarıyla bu dönemin mücadeleci sınıfının çizdiği portre; sokak gösterilerine varacak boyutta otoritenin reddi, statü gerektiren işlerden çok, ortak kararların alınacağı bürokratik ve mesafeli yaklaşıma son veren ve insancıl temalara vurgu yapan katılımcılık, mağdur durumda olanlara adanmış bir hizmet ahlâkı, kariyeri özgürlük ve bağımsızlığın

engelleyici unsuru olarak gören anti-kariyerciliktir. Alman filozof Nietzsche’de, Baby Boomers kuşağının ‘mücadeleci sınıf’ını vurgulamak için olmasa bile mücadeleci insan ruhunun ethos’u hakkında bir paralellik ve koşutluk aramak olasıdır.

“ Mücadeleci insanın ruhu, bilimle olan inancını doğa ve tarih dünyasının dışında görmez. ‘Öbür dünya’yı evetlediği sürece, karşıtı olan ‘bu dünya’yı inkâr etmiş olur. Oysa mücadeleci insanın ruhu, çoğunlukla bu dünyayı evetleyip öte dünya mitine yönelmemiştir ve inancının altında yatan metafizik öğretiden arınmış dünyasal bir varlıktır”187.

Gerçekten de öbür dünyanın metafiziğine sırtını yaslamayan ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyaya gelen bu kuşak günümüzde büyük örgütlerdeki çoğunluğu kısmen temsil etmektedir. Temel karakteristikleri otoritenin sorgulanması, maddi standartlardan kaçınma, kişisel tatmin ve entelektüel derinliğe sahiplik olarak değerlendirilebilir

• 1968-1980: X Kuşağı: Bu dönem profesyonellerde olduğu gibi yöneticilerde de insancıl görüşlerin yavaş yavaş belirdiği dönemdir. Yöneticilerin örgütsel bağlılığının arttığı ve kısmen profesyonellerden bile fazla olduğu söylenebilir. Bu dönem, kariyerin önemli olduğu ve farklı iş tecrübelerinin bile kariyer için gerekli olduğuna inanılarak hiyerarşinin geçerli olduğunu savunan eğilimi yansıtır. Aşağıda profesyonellerin ve yöneticilerin temel sosyal değerleri gösterilmektedir188

Tablo I. 8. Profesyonellerin ve Yöneticilerin Temel Sosyal Değerleri PROFESYONELLER

(1960’lı yılların etkisinde)

YÖNETİCİLER

(1950’li yılların etkisinde)

Katılım Hiyerarşi

Otoriteye baş kaldırma Otoriteye saygı

Sosyal adalet Örgüt verimliliği

Bireysel inisiyatif Toplumsal inisiyatif (Ekibe uyum)

Yaşam kalitesi Kariyer

187 Friedrich W. Nietzsche, Ahlâkın Soykütüğü Üstüne (Çev:Ahmet İnam), Yorum Yay., Ekim, İst.,

2001. s.56.

• 1980-1995: Y Kuşağı: Belirli bir örgüte bağlı kalıp kariyer gibi hiyerarşide ilerleme olmadığını düşünen ve bunu bağımsız çalışmada gören özgür ve bireyci bir kimlik tipolojisi bu dönemin eğilimini yansıtmaktadır. Uzmanlaşmanın doğasında yatan bireyselliğin önem kazandığı ve bu uğurda genel ahlâk anlayışının umursanmaz olduğu dönemdir. Bunun temel nedeni profesyonellik geleneğinin tamamen bireysel inisiyatife indirgenmesinde yatmaktadır. Uzmanlaşmaya giderek daha çok yönelen ve bireysel inisiyatife dayanan profesyonellerin ahlâkı, kendisini kanıtlama ahlâkına dönüşmüştür. Bu dönemin profesyoneli teknolojik hedefler peşinde koşan ve kendisini salt hedefler dünyasına kapatan kişi olarak düşünülebilir.

3.1.3. Profesyonellik Sonrası Toplum Düzeni

Yönetsel açıdan iki farklı kültürün ortaya çıkmasına yol açan bir eğilim özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası kuşağı temsil eden ‘mücadeleci sınıf’ın otoriteyi sorgulama ve reddetme düşüncesinin başka bir biçim altında kendisini yeniden göstermesi anlamına gelir. Bu iki türlü biçim profesyonellik sonrası bir ethosΘ yaratmaktadır. Dolayısıyla profesyoneller ve yöneticiler için ‘mücadeleci sınıf’ olarak kullanılan ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki kuşağa atfedilen terminoloji günümüzde farklı bir terminolojiye aracılık eder. Bu terminolojik açılım Batı dillerinde Post Professional Ethos, Türkçe karşılığı ile Profesyonellik Sonrası Toplum Düzeni’dir. Bu kültürel kod, bilinç düzeyinde akla gelmez sanılan olguların akla geldiği ani bir imaj değişimi olarak açıklanabilir. Toplumsal düzen konusunda daha önce hiç akla gelmeyecek kelimelerle dolu bir dilin icat edilmesi de bu dönemin özelliğidir189. Profesyonellik Sonrası Toplum Düzeni profesyonellerin özerklik ve otoritesinin müşterilerin verdiği değerden çok hukuksal kural ve düzenlemelerin bürokratik bir örgütsel gelenek olarak düşünülmesine dayandırılabilir. Bu düşünce sanayi sonrası toplumu insan tüketimine yönelik mal ve hizmetlerin üretilmesinde olduğu kadar insan hizmetlerinin iletilmesine yönelik toplumsal örgütlerin bürokratik

Θ ethos: Ahlâk veya belirli bir davranış kalıbına dayalı olarak üyelerin kendileri için oluşturdukları

meslek anlayışları (kaynak: Hughes, a.g.e., s.25-41).

189Ivan Illich,”Geleceğe Yaptığımız Atışların Gölgesi” (ed)Nathan Gardels, Yüzyılın Sonu, Büyük

Düşünürler Çağımızı Yorumluyor (Çev:Belkıs Dişbudak), Türk.İş.Bank., Kültür Yay., Mart, İst.,

biçimlerinin devam edeceği bir toplum olacağı olgusuna dayanır. Böylesi bir ethos, “bürokratik güç ile beslenen profesyoneller otoriteyi sürekli üzerinde taşıyacaktır” öngörüsünü taşır. Ancak buna karşın profesyonellere ters açıdan bakan ve profesyonel düşüşü içinde barındıran bir anlayışa da sahiptir. Bu durum tekerleğin cıvatalarını sıkıştırma konusunda uzmanlaşmış otomotiv işçisiyle, iç kulak ameliyatında uzmanlaşan bir doktorun aynı ligde∗ bulundukları anlamına gelir. Mesleğini iyi yapmaları açısından profesyonel, aynı kategoride bulunmaları açısından ise profesyonel düşüş eğilimine sahiptirler. İvan Illich, bugünün profesyonellerini ‘karşı’ çerçeveden kinayeli ve çarpıcı bir şekilde eleştirerek profesyonellik sonrası toplumsal düzeni aşağıdaki gibi dile getirir190:

“ Bizler bilhassa sınırlı modern araçlarla donatıldığımızdan dolayı ‘özgür insan’ın neler yapabileceğini hayal etme yeteneğine sahip değiliz. Profesyonellik sonrası oluşacak davranış kültürü, geçmiş ve günümüz kültürlerini de bir arada sunacağı için daha renkli ve farklı bir sosyal panorama ile sonuçlanacaktır”.

Görüleceği üzere yukarıdaki söylem geleceğe yönelik bir düşünceye atfedilmiştir. Illich’in yukarıda bahsettiği ‘özgür insan’, bugünün makine dünyasına hapsedilmiş ve teknolojinin sınırladığı, esiri olmuş olan ‘sınırlı araçlarla donatılan insan’a karşıt ve mücadele veren bir olgudur. Bu modelin ‘ethos’u ise şöyledir;

“ Uzmanlar artık otorite ve seçkin kalmak konumunu kaybedecek ve müşterilerine karşı güven iddialarında bulunmayacaklardır. Uzmanlara güven besleme yerine, bilgisayar yoluyla kurulmuş olan partnerlik uygulamaları ile uzmanın deneyimli müşterilerle görüşmesi mümkün olacaktır. Bu durum hastaların kendi doktorlarını, öğrencilerin kendi öğretmenlerini seçmeye imkan tanıyan kamu yararı ilkesine göre örgütlenecektir ”191.

Profesyonellik sonrası oluşacak toplum düzeninin üçüncü dünya ülkeleri perspektifinden incelenmesi gelecekte mesleklerin ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlu özelliğine vurgu yapmaktadır. Illich’in Disabling Professions adlı

Bu durum emeğin yeniden toplanması (re-aggregation) olarak yorumlanabilir. Yani parçalara

ayrılmış görevleri yeniden bağlayarak mavi ve beyaz yakalı işçiler arasında uzmanlaşmanın doğurduğu yabancılaşmaya tepki olarak çıkan bir akımı temsil eder. Buna örnek olarak bir grup otomotiv işçisinin baştan sona kadar parçalara ayrılmış montaj bantları olmaksızın bir arabayı birleştirmeleri verilebilir(Volvo gibi). Bir başka örnek pratisyen veya genel bir bilgiye sahip doktor gibi çalışan aile doktorlarının ortaya çıkmasıdır(kaynak:Haug., a.g.e., s.132).

190 Morrell, a.g.e., s.19. 191 Illich, ‘Okulsuz...’, s.119.

çalışmasında gelişmiş ülkelerdeki baskın mesleklerin az gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan alt meslekler tarafından ‘devre dışı’ kalacağını savunması dikkât çekicidir. Çünkü bu meslekler artık neye ihtiyaç duyduğunun ve neyi kontrol ettiğinin yoksunluğu içindedir. Dolayısıyla sağlık, eğitim ve adalet gibi kavramların refah devletini aşmış toplumlarda yeniden gözden geçirildiği söz konusudur. Çünkü az gelişmiş üçüncü dünya ülkelerindeki ‘ehliyetsiz meslekler’ gelişmiş ülkelerin mesleklerini tehdit edici boyuta varmıştır192. Belki de bu durum az gelişmiş ülkelerin ve yoksul kitlelerin tarihte ilk kez görülen zaferidir. Profesyonellik Sonrası Toplum Düzeni bir başka terminolojide sibernetik’ tir. Sibernetik genellikle bilimsel ve toplumsal anlamda “fantezi”, “kurgu”, “yapay zekâ” gibi değişik isimlerde dile getirilmektedir. Oysa gerçekte sibernetik, insan beyni ile hareket, kontrol ve dengeyi sağlamaya yönelik iletilen emirlere bağlı olarak çalışan makineden meydana gelmiş bir yapıdır193. Sibernetiğe dayalı çeşitli bilim dalları ve mesleklerdeki uygulamalı ethos, psikiyatr mesleğinde hipno-sibernetik, hukuk mesleğinde kriminal sibernetik, mimarlık mesleğinde mimari sibernetik, yönetim bilimlerinde yönetsel sibernetik, sanat aktivitelerinde ise sanatsal sibernetik gibi isimler almaktadır194. Aşağıda profesyoneller ile yöneticiler arasında sibernetik ilişkisi gösterilmektedir.

Şekil I. 3. Sibernetik Yönetimin Düalistik Yapısı

(buzdolabındaki termostat gibi)

(araba kontağını çevirmek gibi)

(sosyal ilişkileri gibi)

Gündelik hayatın içinde kaçınılmaz olarak yer kaplayan böylesi bir ethos bir başka açıdan aşağıdaki gibi özetlenebilir195.

192 Ivan Illich, Disabling Professions, Marion Bayars Press, London, UK, 1977. s.38.

193 Norbert Weiner, Sibernetik (Çev:İbrahim Keskin), Say Yay., No: 9, 2.Baskı, Şubat, 1982. s.30. 194 Toygar Akman, Bilimler Bilimi: Sibernetik, Milliyet Yay., İst., 1977. s.270-295.

195 Daniken, a.g.e., s.190. Makine-Makine Makine-İnsan İnsan-İnsan Otomasyon Teknoloji İdeoloji

“ Gerekli bilgilerin babadan oğul’ a geçirilmesi artık tarihe karışmıştır. Yalnızca bir düğmeye basarak çalıştırılan radyoyu onaran teknisyen genellikle plastik bir tabaka üzerine yerleştirilen karmaşık devreler hakkında her şeyi bilmek zorundadır. Kısa bir süre sonra bu bilgisine mikro elektroniğin ufak parçalarını da katmak zorunda kalacaktır. Gündelikçi işçiler bile çıraklarına öğretmiş oldukları bilgilere yenisini katmaktadırlar. Eskiden belli bir dalda uzmanlığa sahip kişiye elde ettiği bilgiler ömür boyu yeterdi. Ancak bugünün ve yarının profesyonelleri, eski bilgilerine hiç durmadan yenilerini eklemek zorundadırlar. Dün geçerli olan şey, yarın geçersiz olacaktır.”

Anılan bu düşünce biçimini farklı alanlarda ve farklı disiplinlerde düşünürlerin kendi terminolojileri ile açıkladıkları görülmektedir. Profesyonellik Sonrası Toplum Düzeni her şeyden önce belli bir gelenek oluşturmak için yapılması gereken alışkanlığı vurgular. Profesyonelleri yönetmenin geçmişte olduğu gibi bugün ve yarın da yönetilmesi söz konusu olabilir. Aslında bu öngörü bile bilimsel gelişmelerde “savlı” olmaktan kaçınmak gerektiğini ortaya koyar. Ancak, asıl önemli olan nokta yönetimde karar almayı yüksek düzeyde uzmanlık gücüne sahip; sosyoloji, psikoloji, antropoloji, felsefe gibi bilimlerarası düşünce derinliği olanların mı alacağı; yoksa Profesyonellik Sonrası Toplum Düzeni’nin bugünkü dil ile çözümleyemeyerek gelecekçi yaklaşımlara terk ettiği fantastik bir evrenin varlıklarının mı? ya da tüm bunların ‘rafa kaldırıldığı’ eski çağlara ait söylence ve mitlerin görünür yüzleri ile ortaya çıktıkları başka türden varoluşlar mı? gerçekleştireceğine dayanmaktadır. Kuşkusuz bunu hem bir sorunsal hem de bireyin düş gücünü uyaracak geniş bir malzeme olarak değerlendirmek gerekir. Aslında yönetimin bilim ve sanat olarak düşünülmesini gerektiren temel sebebin arka planı da burada yatmaktadır.