• Sonuç bulunamadı

2. MESLEKLERİN KURAMSAL ANALİZİ

2.4. Mesleklere ve Meslekleşmeye Tarihsel Bakış

2.4.2. Avrupa’da Meslekler

Bu başlık altında Kıta Avrupası ile Anglo-Sakson geleneğindeki mesleklerin tarihsel sürecinde yaşanan temel bakış açıları irdelenmektedir. El sanatları ve ticaretle ilgili “küçük meslekler” Ortaçağ’ın sonunda kent uygarlığının gelişmesiyle birlikte büyük canlılık kazandı. Chartres katedrali’ nin vitrayları loncaların büyük bir bölümü üzerine bilgi vermektedir. Resimli elyazmalarında bir marangoz atölyesi, bir kumaşçı dükkânı betimlenmiştir. İnşaat alanıyla ilgili meslekler ise Babil kulesinin yapımıyla canlandırılmıştır. Ayrıca Metsys’in Tefeci ile Karısı, Aertsen’in Aşçı Kadınlar, Passorotti ve Annibale Carracci’nin Kasap Dükkânları ve Rembrant’ın Altın Tartıcısı adlı tabloları dönemin mesleklerini resmetmiştir160. Ortaçağ pratik sanatları içinde en önemli yeri tutan görkemli bina

158 Eric Von Daniken, Tanrıların Arabaları (Çev:Zeki Okar), Milliyet Yay., No:3, 1973. s.130-132. 159 Daniken, a.g.e., s.138-139.

inşaatındaki gelişmeler anlamlıdır. Bina inşaat tekniğinde o dönemde sağlanan gelişme, o dönemi izleyen beş yüz yıllık sürede gözlemlenen Rönesans mimarisinden, hatta günümüzdeki betonarme inşaat tekniğinden daha ileri ve hızlı olmuştur161. Kuşkusuz Ortaçağ hem entelektüel hem de teknik düzeyde bazı gelişmeler kaydetmiştir. Ortaçağ anlayışıyla modern bilim anlayışı arasındaki önemli bir ayrılık gerçeğe duyulan yetki konusudur. Ortaçağ bilginleri için kutsal kitap, Katolik dinin dogmaları, Aristotates’in tümdengelimci katı gerçekleri gibi sebepler üzerinde çözümlemeye gidilmesi gereken sebeplerdi. Sözgelimi, cisimler kütleleriyle orantılı hızla mı düşerler?, Jüpiter gezegeninin uyduları var mıdır? gibi soruların karşılıkları gözlem yoluyla değil, Aristotales’e ya da Kutsal Kitaba dayanan tümdengelim ile veriliyordu. Din ile bilim arasındaki bu çatışma özü itibariyle yetki ve gözlem çatışmasıydı162. Meslek kavramının epistemolojisi başlığında ele alındığı gibi meslekler baskın bir şekilde 16.yy’da ruhban sınıfının sıkı denetimi altındaydı. Fransız filozof-aydın ve edebiyatçı Sartre’a göre 16.yy’a kadar ruhban, bilgiyi elinde tutan kişiydi. Özellikle bu dönemde baronlar ve köylüler okuma-yazma bilmedikleri için bu işi rahipler sınıfı gerçekleştiriyordu. Kilise, ekonomik (uçsuz bucaksız zenginlikler yarattığı için) ve politik (feodallere uyulması gereken kuralları dayattığı için) güce sahipti. Bu özellikleriyle kilise, kendisini ifade eden ve başka sınıflara dayattığı bir ideolojinin, dolayısıyla Hıristiyanlığın temel savunusunu yapma misyonunu eline geçirmişti. Din adamı, derebeyi ile köylü arasında meslekleri dengeleyen orta sınıf görüntüsüne sahipti. Karşılıklı olarak onları ortak bir ideolojiye taşıdı. Dogmaları koruyup, geleneği aktaran ve uyarlayan bir sınıf olduğu için mitik bir dünya amacı sunmuştur. Bu durum kilisenin sınıf bilincini ifade ederken, kutsal bir evreni değişmez bir yazgı olarak totaliter anlamda sosyal hiyerarşiye bağlamıştır. Mesleklerde pratik bilgi uzmanı∗ burjuvazinin gelişmesiyle ortaya çıkmıştır. Böylesi bir tüccarlar sınıfı, oluştuğu andan itibaren kilisenin ticari kapitalizminin gelişmesini baltalayan ilkeleri (adil fiyat, tefeciliğin lanetlenmesi gibi) yüzünden bu kurumla çatışmaya girmiştir163. Bu sınıf, kilise ideolojisini benimsemekle birlikte teknik uzmanlarını

161 M.Postan, Ekonomi ve Tarih Profesörü, “Ortaçağlarda Bilim Neden Geri Kalmıştır?” Cambridge,

[yy], London. 2005. http://kimyaokulu.com/tarih/Bilimtarihi,2005 .

162 Bertrand Russell, Din ile Bilim (Çev:Akşit Göktürk), Yapı Kredi Yay., İstanbul, 1997. s.16. Jean Paul Sartre Aydınlar Üzerine adlı eserinde meslek icra eden profesyonel gruplar için bu tabiri

kullanmış ve Avrupa’nın düşünce bunalımını buna bağlamıştır.

kendi arasından seçmiştir. Tıbbın gelişerek sanat alanında burjuva gerçekçiliğinin izlerine rastlamak ise kökeninde anatominin varlığına işaret eder. Açıkçası uzmanlar ve teknik profesyoneller batıda burjuvazi içinde doğar ve ticari kapitalizm ile bütünleşik hale gelerek genişler. Avrupa’da mesleklerin öncülü burjuvazinin kendisini bir ideoloji olarak onaylamasıyla anlam kazanır. Burjuvazinin bu küresel dünya görüşü bir sınıf olarak kendisini tasdik etmesi anlamına gelir. Bu ideoloji artık ruhban sınıfı tarafından değil, pratik bilgi uzmanlarınca oluşturulur164. Avrupa geleneği içerisinde mesleklerin büyük bir bölümünün sanat, el ustalığı gibi uğraşlardan ibaret olduğu çağlar boyunca gözlemleniyordu. Özellikle 17.yy’da flaman ressamlar diş çekenleri ve panayır soytarılarını sıkça konu edinmişlerdir165. Ancak, batıda büyük ve görkemli eserler üretemeyen gözden düşmüş sanatçılar, heykeltraşlıktan vazgeçip küçük heykeller ve kuyumculuğa yönelmişlerdir. Batıda ticaret kapitalizminin son evresinde sanatçıların çoğunluğu heykel yerine para, meslek yerine iş alanlarına yöneldiler. Sözgelimi küçük zanaatçılar masa, masa altlığı, şamdan veya dinsel içerikli ikonalar yaparak geçimlerini sağlayacak kadar sanatı benimser oldular. Oysa sınırlı ve az sayıda olan büyük sanatçılar heykel yapmayı sürdürerek sanatın tümden gözden düşmesine engel oldular. Sözgelimi, alçıdan bir taslak mermer oluncaya kadar zorlu birçok aşamadan geçer. Alçı, bir kitabın müsvettesi, mermer ise kitap haline gelmiş, basılmış şeklidir. Balzac, görkemini ve sanatçı yanını koruyarak sanatın gözden düşmesine engel olan özellikle heykelcilik alanında büyük sanatçılar için şunları söyler166;

“ Paganini üç gün çalışmazsa eğer kemanının tahtası, yayı ve telleri arasındaki ahengi yitiriverir. Bu bir uyumdur ve bu uyum yok olursa kendisi de sıradan biri haline geliverir. Sürekli çalışma hayatın olduğu gibi, sanatın da kuralıdır. Sanat idealleştirilmiş bir yaratmadır. Bundan dolayı iyi sanatçılar ne sipariş ne de müşteri beklerler. Onlar sadece yaratım içindedirler. Canova atelyesinde, Voltaire ise çalışma masasında ömrünü tüketmişti.

19.yy sanatçıları meslekleri betimlemeyi sürdürürler. Gazete karikatürleri biçiminde taşbaskının ve fotoğrafın bu alanda kazandığı önemi vurgulamak

164 Sartre, a.g.e., s.18.

165 Büyük Larousse, C:XV, 1986. s.8051

gerekir. Buna karşılık 20.yy sanatçıları mesleklerden çok sanayi dünyasını betimler. Sözgelimi demirci, dokuma, fahişe, iş, işçi, sanayi, satıcı, tüccar gibi kişileri ve kişilikleri ele almışlardır167. Ancak ne var ki toprak soylularının ve tarıma dayalı düzenin Sanayi Devrimi ile birlikte yaratmış olduğu “geçiş dönemi” eski öğretileri, yıpranmış kurumları ardında bırakarak güvensizlik ortamının doğmasına yol açmıştı. At arabalarının, yelkenlilerin yerini trenlerin, buharlı gemilerin almasıyla 19.yy’ın ikinci yarısında ulaşım ve iletişim büyük bir hız kazanmıştı. Sözgelimi İngiliz pazarının yanı sıra sömürgeler ve başka ülkeler için sanayi ürünü yapılan bölgelerde büyük altyapı yatırımları gerçekleştirilmişti. Kuşkusuz ekonomik gücün toprak sahiplerinden sermaye sahiplerine geçmesiyle giderek büyüyen burjuva sınıfı siyasal gücünü de arttırmış, parlamentoyu da etkisi altına almıştı. Uzmanlıklara dayalı meslekler hem nitelik hem de nicelik açısından kendilerini güncellemekteydiler. 1841’deki nüfus sayımının meslekler kapsamında yalnızca hukukçular, hekimler, din adamları yer alırken; 1861’de öğretmenler, mühendisler, mimarlar, gazeteciler, yazarlar, tiyatrocular gibi profesyoneller de sayımın kapsamına girmişti168. Kentlerin kenar mahallelerinde kümelenen yoksul işçi sınıfı, örgütlenip demokratik hak taleplerinde bulunma yollarını aramaktaydı. Sisli, dumanlı, kirli kent sokakları güvenilir olmaktan çıkıyor, suç işleyenlerin sayısı hızla artıyordu. Avrupa’da mesleklere ilişkin 20.yy’ın başlarında zanaat işleri gibi yapılan işlerde gurur duyma eğilimlerinin yavaş yavaş yok olmaya yüz tuttuğu görülmektedir. Sözgelimi modern sanayi toplumunda Taylorcu işbölümünün kapitalist sistem yaratacağına kökten inanan Karl Marx ve Charlie Chaplin gibi birçok düşün insanı ve sanatçı bu durumu sıkı bir eleştiri alanına sokmuştur. Eleştirinin odağında insanların organik bağlarla değil de yasa ve kurallar ile ilişki kurma eğilimleri göze çarpar. Bu konuda Hıristiyan geleneğinin bile ölümü, yaşamda çekilen acıların mükafatı olarak ele alması ilginç ve bir o kadar da düşündürücüdür. Kuşkusuz mezar taşlarında “huzur içinde yat!” sözü 20.yy rasyonelliğini pekiştiren bir sebep sayılabilir169. Fukuyama, mesleklerdeki değişen ilişkiler ağını toplumların ‘düşük güvenli’ ve ‘yüksek güvenli’ olmalarına bağlamaktadır. Ayrıca Fukuyama, Taylorizmi düşük

167 Büyük Larousse, a.g.e., s.8051.

168 Şakir Eczacıbaşı,Oscar Wilde:Tutkular,Acılar,Gülümseyen Deyişler, Remzi Kitabevi, 3.Basım,

Mart, İst., 2004. s.10.

169 Francis Fukuyama, Güven, Sosyal Erdemler ve Refahın Yaratılması (Çev:Ahmet Buğdaycı),

güvenli toplumlar için fabrika disiplinini sağlayan tek yol olarak görmekteydi. Alman sanayisinin hiçbir zaman Taylorcu hatlarla organize olmadığını tanıtlayan Fukuyama, bunun nedenini Almanya’nın yüksek güvene dayalı kendiliğinden sosyalleşmeyi170 yaratmış olduğuna bağlar. Aslında Fukuyama’nın belirtmek istediği temel nokta, fabrika örgütünün aşırı kontrole dayalı düşük güvenli bir disiplin içermesidir.