• Sonuç bulunamadı

2.1 Kamu Tercihi Teorisi

2.1.4. Pozitif ve Normatif Kamu Tercihi

2.1.4.1. Pozitif Kamu Tercihi

Pozitif kamu tercihi gerçek yaşamdaki politik yapıları ve karar alan kişilerin davranışlarını ekonomik olarak inceler. Hükümetin ne yapması gerektiğini değil; gerçekte ne yaptığını açıklamaya çalışır (Browning ve Browning, 1983: 53).

Oy kullanmada halkın yaklaşımı nedir?, Komiteler ve yasama organı nasıl çalışır?, Özel çıkar gruplarının etkisi nedir?... gibi soruların cevaplarını aramak Pozitif Kamu Tercihi Teorisinin ilgi alanıdır (Ekelund ve Tollison, 1986: 441).

2.1.4.1.1. Oylama Kuralları Teorisi

Bir oylamanın herkesi memnun etmesinin tek kuralı oybirliğinin olmasıdır. Ancak rasyonellik kuralı gereği genellikle bu sağlanamaz. Bunun yerine nisbi oybirliği ya da oy çokluğu kuralı kullanılır. Ancak hiçbir kural çoğunluğun azınlığı sömürmesini engelleyemeyeceğinden olması gereken tek kural oybirliğidir (Aktan ve Dinleyici, 2007: 20).

Kamu Tercihi Teorisi, temsilcilerin seçilmesi ile ilgili olarak üç farklı hususta analizler yapmıştır. Birinci husus, temsilcileri seçen seçmenlerin tercihlerinin nasıl oluştuğu konusudur, ikinci husus, temsilcilerin seçilme yöntemleri ve nihayet son hu-sus, seçmenlerin ve temsilcilerin karar alma süreçleridir (Çoban, 2014: 79). Bu üç hususun dikkatle incelenmesi seçim sistemlerinin geliştirilmesinde önemli bir yol gösterici olacaktır. Bireyin, seçmen ve siyasetçi olarak karar alma ve uygulama stratejileri aslında demokrasinin nasıl işlediğini ve sistemin var olan hatalarını gösterecektir.

2.1.4.1.2. Politik Rekabet ve Ortanca Seçmen Teorisi

Pozitif kamu tercihi siyasi partiler arası rekabet ve bu rekabetin ortanca seçmene etkilerini de inceler. Politik rekabet piyasa rekabetine benzer. Ekonomide arz rekabeti yeterli ölçüde olursa tüketici istekleri piyasaya egemen olur. Ancak yeterli arz ve rekabet olmaz ise arz edenin hâkimiyeti oluşur (Murat Yay. 2013: 471).

Politikada ise kazananın tek kaybedenin ise diğer hepsi olduğu bir sistem vardır. Burada rekabet seçimle bitmez diğer seçim için hem kazan hem de kaybeden oy hesabı yaparak karar almaya devam eder. Bu durum siyasileri ortanca seçmenin çıkarlarını karşılayacak politikalar üretmeye zorlar. Demokrasilerde oy maksimizasyonunun ortanca seçmenin menfaatlerinin maksimizasyonu ile doğrudan ilişkili olduğu ortadadır (Aktan ve Dinleyici, 2007: 22).

Siyasilerin oylarını arttırmak için politikalarını daha geniş olan orta tabakaya yöneltmesi diğer kesimleri ihmal etmektedir. Bunun sonucunda da tüm kesimlerin

temsili mümkün olmamakta, kamuda verimli ve etkin hizmet sunulamamaktadır (Kızılboğa, 202: 101).

Siyasi partilerin temsili demokraside ortaya çıkardığı sorunlardan birisi de temsilciliği bir meslek haline getirmiş olmalarıdır. Bu durum, temsil kavramına ve temsilciliğin doğasına aykırı olduğu gibi, seçimlerin rekabetten ve katılımcılıktan uzak olmasına neden olmaktadır. Toplumsal sorunların parlamentoya taşınmasına engel olmakta ve temsilcilerin zamanla halktan uzaklaşmasına yol açmaktadır (Sitembölükbaşı, 2005: 146). Siyaseti meslek haline getirmiş kişiler, mesleklerini ellerinde tutmak için gönüllü olarak lider diktasının altına girecek ya da çeşitli yöntemlerle yeni siyasetçilerin ortaya çıkmasını engelleyecektir. Bunun sonucunda da sürekli yönetenler ve sürekli yönetilenler sınıfı doğacak, siyasi oligarşi veya aristokrasi ortaya çıkacaktır.

2.1.4.1.3. Çıkar Grupları Teorisi

Vatandaşlar bazı nedenlerle çıkar grupları içerisinde yer alabilir ve lobicilik yapabilirler. Tek bir seçmenin hükümeti etkileme gücü oyunun gücü kadardır; ancak vatandaşlar birlikte hareket ederse hükümeti baskı altına alabilir.

Baskı ve çıkar gruplarını, ortak menfaatler etrafında birleşen ve bunları ger-çekleştirmek için siyasi ve idari otoriteler üzerinde etki yapmaya çalışan örgütlü ve bilinçli gruplar olarak tanımlamak mümkündür. Ortak menfaat, yalnızca maddi, ekonomik çıkarı değil; aynı zamanda fikri ve manevi bir değeri de ifade eder (Kapani, 1983, 156). Çıkar grupları için önemli olan kimin siyasi iktidar olduğu değil, kimin onların çıkarlarına hizmet ettiğidir. Özellikle elitistler iktidarı baskı altında tutarak kendi idealleri doğrultusunda hareket etmesini sağlamaya çalışır.

Siyasal karar alma sürecinde baskı ve çıkar grupları; iktidar partisi, diğer partiler, bürokrasi ve seçmen üzerinde etkili olmaya çalışırlar (Aktan, 2002: 15). Gruplar grup olmanın maddi ve manevi maliyetlerini karşılamak için hükümete çeşitli çıkarlarını elde etmek amaçlı baskı yaparlar. Bunun sonucunda da hükümet karar alırken grupları göz ardı etmez.

Şekil- 1: Siyasal Süreçte Etkileşim ve Çıkar İlişkileri

(Aktan,1999a: 42)

2.1.4.1.4. Bürokrasinin Ekonomik Teorisi

Aydınlanma dönemi düşünürleri, devletin, halkın durumunu iyileştirmesi, refahını artırması, monarşinin demokratik devlete ve kraliyet görevlilerinin kamu görevlileri haline dönüştürülmesini savunmuştur. Sanayi devrimi ve bilimsel bilginin gelişmesi, buna yeni unsurlar eklenmiş, daha çok işbölümüne gidilmiş teknik bilgi ve uzmanlığa daha çok önem verilmiş; hızlı ekonomik gelişme isteği, kamu sağlığı ve beşeri gelişme programları önem kazanmış ve bunlara devletin anlamlı katkı yapması yolundaki düşünceler genel kabul görmüştür. Devlet yollarının yapılması, gaz, elektrik ve telefonun ortaya çıkması, eğitilmiş memurlar topluluğuna ihtiyaç göstermiştir (Eryılmaz, 2013: 17). Bunun sonucu olarak da günümüzdeki devlet yapısı ve bürokratik sistem ortaya çıkmıştır. Özellikle yirminci yüzyılın sonlarına doğru

bütün dünyada çok karmaşık ve teknokrasiye dayalı bir bürokratik sistem yerleşmiş ve Oligarşinin Tunç Kanununun öngörülerini ortaya koymuştur.

Günümüzde devlet oldukça büyük ve karmaşık bir yapıdadır. Bu nedenle siyasi otorite ve parlamento her konuda karar alma yeterliliğine ve uzmanlığına sahip değildir. Bu durumda bazı konuları devlet bürokratlarına havale eder. Ancak buradaki sorun bürokratların siyasi otoriteyi kendilerinin ya da kurumlarının lehine yönlendirebilmeleridir.

Bürokratların faaliyetlerini, piyasa sisteminde söz konusu olan rekabet kontrol etmektedir. Bürokratların temel amacı, prestij ve otorite kazanma arzusudur. Bürokratların rekabeti, bürokrasideki üst makam ve rütbeler içindir. Piyasa sisteminde rekabet, iyi ve ucuz mal üretmeye yönelikken, bürokrasideki rekabet iktidardakilerin takdirini kazanmak için girişilen entrikalarda başarılı olabilmektir (Mises, 1947: 89). Bu nedenle bürokratların aldıkları kararları birimlerinin başarısından çok kendilerinin şahsi başarıları ve ikbal planlarını gerçekleştirmek üzere aldıkları savunulmaktadır.

Bürokrasi, siyasi gücü artırmak ya da baskıcı bir devlet yönetimi oluşturmak isteyen siyasi ve bürokratik elitin aleti olabilir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde siyasi ve bürokratik elit, bürokrasi vasıtasıyla rakip ya da karşıt potansiyel otorite merkezlerini ellerinde tutmaya veya bunların gelişmesini denetim altına almaya çalışırlar (Eryılmaz, 2013: 123). Böylelikle içinde bulundukları imkanların sürekliliğini sağlama veya arttırma imkanı bulacaklardır. Kamunun imkânlarını çalıştıkları birim için kullandıkları var sayılsa da aslında kendileri için kullanmış olacaklardır.

Bürokratların devlet yönetimi içinde üç amaçları vardır: Bunlar; yüksek maaş, güç ve prestijdir. Bunu gerçekleştirmenin yolu ise bütçeden büyük pay almaktan geçer (Niskanen, 1971: 36).

Bürokrasi, tarafsız bir kurum olması gerekirken, idari gücü ve yeteneği sebebiyle tarafsızlığını kaybedebilmektedir. Bürokraside, zaman içinde grup çıkarı ve kimliği gelişebilmekte ve bu amaç haline gelebilmektedir. Bürokrasilerin bir toplumda yaygın bir nitelik göstermesi, demokrasiyi zayıflatır (Ashraf ve Sharma,

1988: 17). Özellikle karar alma mekanizmasını elinde bulunduran siyasetçilere karşı teknokrat olma gücünü kullanarak baskı kurmaya ve kendi istekleri doğrultusunda karar aldırtmaya çalışacaklardır.

2.1.4.1.5. Devletin Başarısızlığı Teorisi

Kamu tercihi teorisyenleri en baştan beri kamu ekonomisinin de piyasa ekonomisi gibi başarısız olabileceği ve bunun nedenleri üzerinde durmuşlardır. Piyasada var olan sorunların benzerlerinin devlet ekonomisinde de mevcut olabileceğini savunanlar bu durumu devletin başarısızlığı ile açıklamaya çalışmışlardır (Memişoğlu ve Durgun, 2007: 10). Kamu Tercihi Teorisi temel olarak devletin ekonomik piyasayı yönetme girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanacağını ve piyasayı da başarısız hale getireceğini savunur. Eğer devlet piyasaya olan müdahalelerinden vazgeçerse piyasa kendi dengesini sağlayacak ve olumsuzluklar ortadan kalkacaktır.

Bu teorinin amacı; devletin başarısızlıklarının sonuçlarını ortaya çıkarmaktır. Bu sonuçlar hem politik hem de ekonomiktir. Dolayısıyla politik iktisat disiplini ortaya konmakta; ekonomi ve politika sentezlenmektedir. Kamu tercihine göre devlet ve piyasa olması gereken yerde kendi üzerine düşeni yapmalıdır. Her iki yapıda ilişki içinde bulunmalı ancak birbirlerinin işleyişlerine müdahale etmemelidir.

Kamu Tercihi Teorisi devlet ve politik organizasyonunun etkinlik, güvenliği sağlama ve adalet gibi konularda yetersiz kaldığını savunur. Dolayısıyla devlet bütün piyasa eksikliklerini gidermek konusunda yeterli güce sahip değildir. Bunun nedeni ise politik karar alma süreci içinde yaşanan yozlaşmalardır (Buchanan, 2002, 66). Kamu Tercihi Teorisi devletin kendi görevleri içerisinde kalmasını ve bu görevlerine anayasal sınırlar çerçevesinde yaklaşmasını öngörmektedir. Çünkü devlet her alana yetecek kadar güçlü değildir. Bu nedenle piyasa kendi üzerine düşeni ve devlette kendi üzerine düşeni yapmalıdır. Birbirlerinin alanlarına müdahale ederlerse bireylerin özgürlükleri sınırlanacak ve piyasanın tam rekabet ortamı ortadan kalkacaktır.