• Sonuç bulunamadı

Anayasal İktisat Kuramı- Kamu Tercihi Teorisi

4.5 Büyük Devleti İstemeyen Ekoller

4.5.3 Anayasal İktisat Kuramı- Kamu Tercihi Teorisi

Kamu seçimi ekonomistleri, devletin sürekli bir şekilde büyüdüğünü, bunun da ekonomik ve politik yozlaşmaları beraberinde getirdiğini iddia etmektedirler. Devletin büyümesi sorunları beraberinde getirirken vatandaşların politik, ekonomik ve sosyal hak ve özgürlüklerini de kısıtlamaktadır (Aktan, 1995: 86). Bireylerin ve kurumların kendi çıkarlarını düşünen ve bu düşünce çerçevesinde rasyonel hareket eden birimler olduklarını ve rasyonel hareket sonucunda devasa büyüklükte bir arz fazlasının ortaya çıktığını belirtir (Aksoy, 1998: 7).

Günümüzde devletler temel çıkış işlevini yitirmiş, devletin halk için var olduğu gerçeği unutulmuş ve halkın devlet için var olduğu mantığı geliştirilmiştir. Devlet sonsuz bir güce kavuşturulmuş, devleti yöneten kişinin Tanrının gölgesi olduğu gibi tanrılaştırma gerçekleşmiştir. Hâlbuki devlet vatandaşlara hizmet etmek

ve ancak bütün vatandaşlar adına kullanılabilecek özel yetkilerin kullanması için kurulmuştur.

Çıkar guruplarının baskısı sonucu ortaya çıkan çarpıklık devletin harcamalarını olumsuz etkilemekte ve bu çıkar gruplarının yerine getirilen istekleri kaçınılmaz sonu hazırlamaktadır.

Devlet ve kurumları toplumun iyiliğini maksimize etmek için değil aksine kendi çıkarlarını maksimize temek için çalışır. Politikacılar oylarını, bürokratlarda bürolarını ve kurumlarını maksimize etmek için çalışırlar (Aksoy, 1998: 8). Bunun için kullanılacak yegâne kaynak ise kamu yani toplumun kaynağıdır.

Devletin yetki ve sorumlulukları sınırlandırılırken bireyin ekonomik hak ve özgürlüklerinin korunması için “ekonomik anayasa”ya şiddetle gereksinim vardır. Ekonomik anayasada, iç ve dış güvenliğin korunması, adaletin temini gibi hizmetler dışında, devletin başka görevleri yerine getirip getirmeyeceği açıklığa kavuşturulmak istenmektedir. Kamu harcamalarına ilişkin bazı niceleyici sınırlamalar getirilmesi önerilmektedir. Maksimum vergi oranlarının ne olacağı ve bunların belirli bir süre değişmemesi talep edilmektedir. Denk bütçe ilkesinin güvence altına alınması ve hangi hallerde bu ilkeden vazgeçilebileceği belirtilmek istenmektedir. Devletin borçlanma hakkı ve yetkisini nasıl kullanacağı, bunun sınırlarının çizilmesi önemlidir. İdareler arası mali bölüşüme ilişkin esasların yer alması ve devletin vergileme yetkisinin kısmen mahalli idarelere devredilmesi planlanmıştır. Devletin para yaratma hakkı ve yetkisi mutlaka anayasal normlar ile sınırlandırılmalı; Merkez Bankası ancak belirtilen oranda para arzını artırabilmelidir. Devlet, serbest piyasa ekonomisinin işlerliği için rekabeti teşvik ederek, aksak rekabeti engelleyecek kuralları saptamalıdır (Kerman, 2006: 57).

Özetle; devlet giriştiği her faaliyeti anayasal düzen içerisinde yapmalı ve bu yasalar özellikle iktisadi konuları içermelidir. Ayrıca devlet piyasaya müdahale yetkisi bir kenara dursun ekonomi ile ilgili kendi üzerine düşen görevleri yapmak için karar verirken bile anayasal sınırlar içerisinde hareket etmelidir.

BEŞİNCİ BÖLÜM

Devletin başarısızlığı ve yeniden yapılanması konusunda son dönemlerin en çok öne çıkan ve tartışma yaratan kuramı Anayasal İktisat Kuramı olarak görünmektedir. Bu nedenle devletin yeniden yapılanması ve küçültülmesi konusunda önerileri iktisatçılar tarafından sürekli incelenmektedir. Bu nedenle çalışmanın bu bölümünde “Anayasal İktisat Kuramı devletin küçültülmesi konusunda neler önermektedir?” problemi ele alınacaktır.

Bu bölüm çalışmanın temel probleminin ele alındığı bölümdür. Bu bölümde öncelikle anayasal iktisadın temelini oluşturan Kamu Tercihi Teorisi kısaca hatırlatılarak problem incelenmeye başlanacaktır. Kamu tercihinin temel varsayımları ve “anayasal yeniden yapılanma” önerisi ele alınacaktır.

Devletin başarısızlığına yol açan; kamu ekonomisinin maksimizasyonundan ortaya çıkan sorunlar, kamu ekonomisinin işleyişinden kaynaklanan sorunlar ve büyüyen devletin genel ülke ekonomisinde doğurduğu sorunlar ile bu sorunların alt başlıklarını oluşturan sorunlar incelenerek anayasal iktisadın devletin büyümesinde gördüğü sorunlar incelenecektir.

Büyük devletin sebepleri ve sonuçları ortaya konduktan sonra anayasal iktisada göre “devletin sınırlandırılması ve yeni devlet yapısının nasıl olması gerektiği” problemleri incelenerek anayasal iktisadın bakışı ortaya konacaktır. Daha sonra anayasal iktisadın devletin büyümesini engelleyecek ve küçülmesini sağlamak için önerdiği ekonomik anayasa kuramı alt başlıklar halinde incelenecektir.

Anayasal iktisadın hantal devlet yapısının doğurduğu sorunlara çözüm önerisi olarak sunduğu piyasalaşma, gönüllüleşme, yerelleşme, oligarşik büyümeyi engelleme, eğitim, saydamlık, düzenleme ve denetim başlıkları alıntılarla zenginleştirilmiş bir şekilde ayrıntılı olarak incelenecektir. Son olarak ideal devlet yapısının oluşturulması için Anayasal İktisatçı düşünürlerin önerileri maddeler halinde açıklanarak incelenecektir.

5. ANA

YASAL İKTİSADIN DEVLETİN KÜÇÜLTÜLMESİ OLGUSUNA BAKIŞI

Dünya ülkelerinin büyük bir kısmını etkisi alan ve özellikle 1980 sonrası dönemde ön plana çıkmaya başlayan küreselleşme süreci, devlet anlayışını da yakından etkilemiştir. Bu süreçte, neo-liberal bir yaklaşımla, devletlerin müdahaleci olmaktan çok, düzenleyici ve yönlendirici rolü üzerinde durulmuş ve serbest piyasa ekonomisi anlayışı benimsenmiştir (Ener ve Siverekli Demircan, 2007: 205). Çünkü sosyal refah devleti ve vaatleri istenileni verememiş ve devletin her şeyi yönetmeye çalışırsa dengeleri sarsacağı görülmüştür.

Neo-Klasik iktisatçıların piyasa başarısızlığı teorisine karşı oluşturulan devletin başarısızlığı teorisi temelli Kamu Tercihi Teorisi (Kızılboğa, 2012: 93) kamu ekonomisinin de başarısız olabileceğini ortaya koymuştur. Yeni sağla birlikte özelleştirme, yerelleştirme ve yeniden bürokratik yapılanma politikalarının kaynağı olarak klasik liberal iktisada başvurulmuştur (Özalp, 2008: 112). Liberalizmin piyasa ekonomisiyle ilişkisi iki açıdan ortaya çıkar. Bir kere, liberal doktrin, diğer sivil özgürlükler gibi, mülkiyet ve miras hakkı ile, mübadele ve sözleşme özgürlüklerini de özgür bir toplum için vazgeçilmez görür. Bu özgürlükler ise piyasa ekonomisinin temelidir ( Erdoğan, ET: 27.03.2015).

Anayasal İktisat teorisinin amacı, ekonomi yönetimindeki keyfiliğe ve popülizme son verilmesine yönelik olarak, siyasi iktidarın ekonomik alandaki harcama, vergileme, borçlanma ve para basma gibi yetkilerinin anayasal kurallarla sınırlandırılması ile bireyin ekonomik hak ve özgürlüklerinin korunmasıdır ( Acar ve Bilir, 2013: 88). Anayasal İktisat teorisi altında devletin varlığı yanında, sahip olduğu bütün yetkileri vatandaşların özgür iradelerinden kaynaklanan bir uzlaşma sonucu elde ettiği varsayımı esastır. Bunun doğal bir sonucu olarak, devlete verilmiş bütün yetkiler de vatandaşlar tarafından her zaman ve her ölçüde sınırlandırılabilir (Işık ve diğerleri, 2010: 1).

Kamu Tercihi Teorisi ve kaynağını bu teoriden alan Anayasal İktisat, temel yaklaşımını devletin başarısızlığı üzerine inşa etmiştir. Devletin Başarısızlığı Teorisi devletin ekonomiye yaptığı düzenleme ve müdahalelerin olumsuz sonuçlarını ortaya

koymaktadır. İyi yönetilmeyen ve sürekli büyüyen bir devlet başarısız olmaya mahkûmdur. Başka bir ifade ile bu teori içerisinde devletin görev ve fonksiyonlarının aşırı büyümesi, devleti yönetenlerin güç ve yetkilerinin sınırsız olması nedeni ile devletin kendisinden beklenenleri yerine getirmede başarısızlığa uğrayacağı belirtilmektedir (Aktan, 1999b: 50). Tıpkı 200 kilogramlık çok şişman bir insanın on katlı bir binanın çatı katına merdivenlerden çıkmaya çalışması gibi devlette üzerindeki yüklerin altında ezilecek ve hareket kabiliyetini kaybedecektir.

Kamu tercihi iktisatçılarına göre; devlet sürekli bir şekilde büyümekte, bu da ekonomik ve politik yozlaşmaları ve sorunları beraberinde getirmektedir. Öte yandan devletin büyümesi, vatandaşların politik ve ekonomik hak ve özgürlüklerini sınırlandırır. Bu nedenle vatandaşların politik ve ekonomik alandaki hak ve özgürlüklerinin korunması için devletin hem politik hem de ekonomik hak ve yetkilerinin belirlenmesi ve sınırlanması gereklidir. Kamu tercihi iktisatçıları “Anayasal İktisat” adını verdikleri bir yeni disiplin içerisinde devletin güç ve yetki-lerinin çerçevesini çizmeye ve sınırlarını ortaya koymaya çalışmaktadırlar.

Anayasal İktisat, iyi bir toplumsal düzeni oluşturacak politik kuralların ve kurumların toplumsal sözleşmeye dayalı olarak belirlenmesini savunmaktadır. Anayasal İktisat, toplumun hem hukuki, hem de kurumsal yapısını yönlendirecek anayasaların, vatandaşların bilinçli gayretleriyle ideal şeklini alacağını kabul eder (Aktan, 1999b: 154).

Dolayısıyla seçilmişlerin yaptığı yasaları değil; katılımcı demokrasi ile oluşturulmuş sosyal metinleri anayasa olarak kabul eder. Hatta bazı savunucular seçilmişlerin yasa teklifinde bulunmasının bile sakıncalı olacağını çünkü yasa hazırlayanların bir şekilde çıkar ilişkisi içine gireceğini savunur.