• Sonuç bulunamadı

1.3. POSTMODERN EDEBİYAT TEKNİKLERİ

1.3.4. Postmodern Edebiyatta Fantastik ve Fantezi Kavramı:

Postmodern edebiyat dönemine kadar geride kalan bütün edebiyat düşünceleri her zaman, hakikati okura anlatmayı amaç edinmiştir. Bu bağlamda her metinde bir gerçeklik olgusu bulunmaktadır ve metin kendi sınırları içerisinde bir hakikate işaret etmektedir. Kendinden önceki bütün bir geleneği yıkarak tekil bir anlamın/hakikatin olamayacağını savunan postmodern edebiyat bu sebeple fantastik durumu kendisinde barındırmaktan son derece memnundur. ‘’Hayali, gerçek olmayan’’ anlamlarındaki Fransızca kökenli fantastik terimi, postmodern anlatılar için en uygun kavramlardan birisidir. İnsan aklının neden-sonuç ilişkisi ile ortaya bir anlam koymasının mümkün olamayacağını savunan postmodern anlatı, bu neden-sonuç ilişkisini ortadan kaldıran, bilincin sınırları dışında bulunan fantastik dünyayı adeta kendi evi gibi kabul etmiştir.

Özellikle bilinçaltının insan zihni için oldukça önemli bir kavram olduğunu Freud’un ortaya çıkarmasının sonucunda edebiyatta modernizmle birlikte bilinçaltının önemi giderek artmıştır. İnsan bilincinin her zaman onu sınırladığı, toplumsal düşünce ve ahlaki yargıların yazar yaratıcılığına engel olduğu görüşü giderek hâkimiyet kazanmıştır. Yazarlığın kendi bilinçaltını ortaya koymak olduğu, yazarın kendisini bu tip bilinç sınırlarından uzak tutması gerektiği dile getirilir. Freud’a göre yazarlığın en temel noktası insanın fantezi kurma isteğidir. Yazar, gerçek dünyanın içinde kendisinin yarattığı ikinci bir kurgusal dünya ortaya koyar. Yaratıcısının kendisi olduğu dünyada, gerçek dünyadaki eksiklikleri ortadan kaldırma şansını elde eder ve

69

Orhan Pamuk, Laurence Sterne, Tristram Shandy /Beyefendi’nin Hayatı ve Görüşleri (önsöz), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1999

70

kendi arzularını doyurmayı hedefler. Buradaki bu yaratıcılık imkânı oyunsuluk durumundan hareketle ortaya çıkmaktadır. Yine Freud, ‘’Çocuğun oyun oynarken aslında yaptığı işin, çevresindeki nesneleri kendi arzularını tatmin etmek için yeni anlamlar ve işlevlerle yükleyerek yeniden düzenlenmesinden ibaret olduğunu ve sanatçının da yaptığının bu sürecin kılık değiştirmiş bir biçimi olduğunu söyler.’’71 Bilincin sınırlarını zorlamak, sanatta ürün ortaya koymak için çok önemlidir. Çünkü bilinçaltı insanın yaratıcı zekâsının bulunduğu yerdir. Çoğu ünlü yazar bu tip bir tetiklenme yaşayarak metinlerini ortaya koyduğuna dair örnekler vermiştir. Dostoyevski büyük eserlerinin en derin kesitlerinin, yıllar boyu uğraştığı migren sancılarının en ağır olduğu anlarda aklına geldiğini söyler. Belki de oradaki sancılı durum, yazarın bilinciyle bilinçaltı arasındaki sınırları ortadan kaldıran ve yaratıcılığına imkân veren bir durumu tetiklemektedir. Çoğu yazar da metinlerini yazma sürecinin başlarında, eserin de etkisiyle kendi rüyalarında hikâyeyi geliştirdiğini gizlemez. Bu durum son derece anlaşılırdır. Çünkü metin yazmak da tıpkı bir rüya gibidir. İnsan hem rüyanın yaşayan karakteridir hem de rüyanın izleyicisidir. Sanatçı da kendi kurgusunu izlerken aynı zamanda kurguyu yaşayan, onu yaşatandır.

Fantastik eser hangi dönemde kaleme alınırsa alınsa her zaman gelenekselin dışında kalmayı hedeflemiştir. Fantastik eser, yazarın yorumlamalarıyla şekillenir. Bu yönüyle Todorov, fantastik metni bir dil kabiliyeti olarak yorumlar. Çünkü yazar, kendisine ait bir dünya kurarken elinden geldiğince gerçek dünyadan uzaklaşmalıdır. Bunu tam manasıyla başarabilmesi için de dilsel bir kabiliyete ihtiyaç duyar. Edebi metnin dünyasını dil oluşturur. Yani kelimeler, kurgulanan dünyanın anahtarıdırlar. Ona göre fantastik edebiyatta akıl ve mantık geri plandadır ve fantastik edebiyatta merkez, artık gerçeklikten olabildiğince uzaklaşmak olmuştur. Bu türün amacının, okuyucuyu şüpheye düşürmek ve dahası okurda bir hayret duygusu uyandırmak olduğunu söyler.72

Todorov’un bu tanımlaması, fantastik edebiyattaki oyunsuluk kavramına da işaret etmektedir.

71

Murat Gülsoy, Büyü Bozumu: Yaratıcı Yazarlık, Can Yayınları, İstanbul, 2017, s. 66

72

Diğer bir yandan Gönül Yonar, fantastik kelimesinin tanımına bir eleştiride bulunmaktadır. Ona göre, ‘’İnsanlığın birikiminin rasyonel kavramına yüklenen anlam ile kesintiye uğramasının temel ayrıştırıcısı olarak görünen modernitenin, bu mantalitenin yaygınlaşmasındaki payı yadsınamaz. Tam da bu noktada fantastiğe ‘hayal edilebilen alanlar’ ya da ‘sadece imgelem dünyasında var olan şey’ tanımlarının yapılması mevcut dayatmacı modern mantalite ile örtüşür. ‘’73

Türk Edebiyatında ise, fantastik edebiyatın bir manada kurumsallaşması oldukça geç bir döneme tekabül eder. Tanpınar, roman özelinde fantastik kavramının bu gecikmesine eleştiride bulunurken,

‘’Niçin bütün bir bolluğa rağmen bu kısırlık mevcuttur?’’ diye sorar. ‘’En realist sayılabilecek hikâyede bile bu harikuladenin, insanın talihiyle karşı karşıya gelmesine nasıl mani olduğu (ortadadır.) Filhakika hangi kaynaktan gelirse gelsin, Müslüman hikâyesinde çok defa bu harikulade tesadüfler, periler ve cinler vardır. İşte bu yüzden Şark hikâyesi folklor sınırı içinde kalmıştır. Ve bu harikuladenin kendisi de az çok dinin himayesi altında idi. Hiç olmazsa müphem şekilde bürünürdü.’’ der.

Türk edebiyatında fantastik türünün gelişmemesinin başka bir sebebi de içerisinde gerçeklik barındırmayan metinlerin değersiz kabul edilmesidir. Özellikle Tanzimat’tan sonra şekillenmeye başlayan roman ne olursa olsun toplumsal bir nitelik taşımaktadır. Ana hedefi bireyden çok halkın sorunlarıdır. Bu durum beraberinde edebi eseri bir araç hâline getirmiştir. Dönemin önemli şahsiyetleri, fantastik öğeler barındıran eserler kaleme alsalar da bu tür ya göz ardı edilmiş ya da hoş karşılanmamıştır. ‘’Gerek Tanzimat ve sonrası dönemde gerekse 2000’li yıllara kadar olağanüstü, doğaüstü olayları bünyesinde barındıran romanlar, iltifata mahzar olamamış, ‘edebi’ nitelik taşımadığı iddia edilerek ‘popüler’ tür kabul edilmiştir.’’74

Okurlar, yazarlar ve otoriteler tarafından görmezden gelinen fantastik türü özellikle dünya edebiyatında J.R.R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi ve J.K. Rowling’in Harry

Potter kitaplarını yazmaları ve devamında bu eserlerin sinemaya uyarlanmasıyla

kendinden söz ettirmeye ve kitlelere kendini kabul ettirmeye başlamıştır.

Türk edebiyatı özelinde fantastik romanı inceleyen Nuran Özlük, fantastik romanı iki türe ayırmaktadır:

73

Gönül Yonar, Türk Edebiyatında Fantastiğin Kökenleri, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2011, s.26

74

‘’1.Tür Fantastik Romanlar: Okuyucuya gerçek olanın, bilinenin dışında coğrafyalar, ırklar, hayatlar vb. sunmayı amaçlayan romanlar.

2.Tür Fantastik Romanlar: Romanın genelinde gerçek dünyanın içinde gerçeküstü unsurlara yer vererek okuyucuyu şaşırtmayı, tedirgin etmeyi, tereddütte bırakmayı, kararsız kılmayı, kafasını karıştırmayı hatta eğlendirmeyi amaçlayan romanlar.’’75 ‘’Murat Gülsoy’un, Tanrı Beni Görüyor mu? Adlı Eserinin Postmodernizm ve Deneysel Edebiyat Bağlamında İncelenmesi’’ adlı çalışmada, fantastik kavramının postmodern edebiyat başlığı altında incelenmesinin sebebi, ikinci tür fantastik romanın özelliklerini taşımasındandır. Çünkü tıpkı fantastik romanda olduğu gibi, postmodern edebiyat yazarı da okuyucusuyla bu tarz bir ilişki içerisindedir. Daha önceki başlıklarda da açıklandığı gibi, postmodern dönem yazarı okurunu bir oyun sahasına çekmeye çalışır. Onu tereddütte bırakarak sürekli olarak heyecanını yüksek tutmasını sağlar. Metnin bir kurgu olduğunu her fırsatta ona hatırlatma ihtiyacı duyar. Özellikle de fantastik türündeki okuru eğlendirme isteği postmodern edebiyat döneminde de yazarların ana hedeflerinden biri hâline gelmiştir. Özlük, postmodern dönem ve fantastik edebiyatın birbiriyle ilişkili olduğunu hatta fantastik edebiyatın biraz da postmodern dönemin armağanı olduğunu düşünmektedir. Ona göre ‘’Fantastik roman, bize ve dünyaya öncelikle modernizm ve sonrasında gelişen postmodernizmin armağanıdır. Çünkü: ‘Neden-sonuç ilişkisinin dışında grotesk/soyut bir düzlemde soluk alan, konusal bir bütünlük içermeyen bellek/bilinç yolculukları kurguluyordur yazar… Sanatçı tam olarak kavrayamadığı bu nedenle de doğrudan yansıtmanın söz konusu olamayacağı yeni gerçekçiliği dile getirme yollarını aramakta, onu sezgi/düş gücü aracılığıyla biçimin kıvrımlarında yeniden üretmeyi denemektedir.’76’’77

Bu iki kavram arasındaki bağa, ‘’Postmodernist Fiction adlı metninde, Brian Michel de dikkat çekmektedir. Fantastikte bizim gerçek dünyamızla birlikte bir de onun ötesinde, doğal yasalardan farklı yasaları olan bir dünyanın varlığının söz konusu

75

Özlük, a.g.e., s.12

76

Yıldız Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2004, s. 29

77

olduğunu ve fantastik edebiyatta genellikle bu iki dünyadan yarattıklarının ötekini işgal ettiğini dile getirir.’’78

Diğer bir yandan bir eserin fantastik sayılabilmesi için metinin barındırması gereken üç unsur bulunmaktadır. Todorov’un fantastik kuramından hareketle Nuran Özlük bu üç unsuru şöyle sıralamaktadır:

‘’1.Eser, okuyucunun anlatıdaki kişilerin dünyasını canlı kişilerin yaşadığı bir dünya olarak görmesini ve dile getirilen olaylarla ilgili olarak doğal bir açıklama ile doğaüstü bir açıklama kararsızlık duymasını sağlamalıdır.

2.Sözü edilen kararsızlıkta eserin kahramanı ile okuyucu özdeşleşmelidir.

3.Okuyucunun metin karşısında bir tavır takınması gerekmektedir: hem alegorik hem de şiirsel türden yorumlamaları reddetmelidir.

Bu üç gereklilik Todorov’a göre eşit değerde değildir. Birincisi ve üçüncüsü gerçek anlamda türü oluşturur, ikincisi olmazsa da yani yalnız okuyucu veya yalnız kahraman kararsızlık içinde kalsa da tür yine fantastiktir.’’79

Sonuç olarak fantastik öğeler, neden-sonuç ilişkisine bağlı olan gerçeklik algısını yıktığı ve kurmacayı okura fark ettirdiği için postmodern anlatıda önemli bir yer tutar. Metnin üreticisi olarak yazarın kendi fantastik dünyasını kuruyor oluşu ise ona postmodern edebiyatın kendisine zemin olarak belirlediği oyunsuluk imkânını verir. Hem yapısal hem de anlamsal olarak fantastik ve fantezi kavramları postmodern anlatı ve yazar için oldukça önemlidir.