• Sonuç bulunamadı

3. MURAT GÜLSOY’UN HAYATI ve ESERLERİ:

4.13. Genleşen Kafka Metni:

Öykü, yeniden yazmak bağlamında pastiş tekniği kullanılarak oluşturulmuştur. Pastiş tekniği en temel manada bilinen/tanınan bir yazarın metnine öykünmek olarak açıklanabilir. Özellikle üslup yönünden öykünen yazar, bu tekniği kullanırken metinlerarası ilişki kurduğu esere ve yazarına saygısını korur. Yaptığı bu dönüştürüm ironik bir tarzda eğlenme amaçlı değildir. Postmodern edebiyat, yeniden yazmanın yazarın yapabileceği tek şey olduğu görüşündedir. Onlara göre, “Sanatkârın yapabileceği şey, kendisinden önceki yazarların kaleme aldıkları metinlerden birtakım parçalar alarak (metinlerarasılık), kendisinin kaleme aldığı veya başkalarından alınmış metin parçalarını bir araya getirerek (kolaj), eskileri taklit ederek (pastiş) konuşmaktır”134

Yazar Murat Gülsoy ise, metni yazmasındaki amacını şu sözlerle ifade eder: “Yapmaya çalıştığım şey, hem bir Kafka okuru olarak yarattığı küçük paragrafın içerisindeki büyük evrene girebilmek hem de okurun, edebiyatın bir organizma gibi nasıl canlı olduğunu görmesini sağlamaktı.” 135

Bu amaçla kaleme aldığı eser, kendisinin de ifade ettiği gibi oldukça canlı bir yapıya sahiptir. Çünkü postmodern ve deneysel edebiyat, okurun metne olan temasını asla yasaklamamıştır. Öyküleri okuyan herkeste yazarın yaptığı gibi bir metin yazma duygusu uyanabilir. Bu istekler sonucunda Kafka’nın metni hareketlilik kazanır, sürekli olarak gelişen ve değişen bir varlığa dönüşür. Gülsoy bu durumu şu sözlerle ifade etmektedir: ‘’Ortaya attığınız metin, bir şekilde okuyucuda yankılanıyor. Bu yankı, dikkatli bir okur için bizim bildiğimizden ve tahmin edebileceğimizden çok daha fazlasını barındırıyor. Okur, metne kendi cümlelerini de ekleme isteği duyabilir. Artık öykülerin okurda nasıl yankılanacağına kalmış.’’136

‘’Yola Çıkış Franz Kafka

Atımı ahırdan alıp gelmesini buyurdum. Uşağım ne dediğimi anlamadı. Kendim gidip, eyerleyip bindim üzerine. Uzaktan bir boru sesi işitip, bu nedir diye sordum. Uşağın bir şeyden haberi yoktu ve bir şey de işitmemişti. Kapıda beni durdurup sordu: Bey nereye gidiyorlar? – Bilmem dedim, buradan uzağa işte buradan uzağa, hep uzağa buradan ancak böylelikle hedefime ulaşabilirim.

134

İsmail Çetişli, Batı Edebiyatında Edebi Akımlar, Akçağ Yayınları, Ankara, 2008, s.168

135

https://ezgiatabilen.wordpress.com/ Bu Öykülerde Bir Tekinsizlik Var (Söyleşi)

136

– Demek hedefinizi biliyorsunuz diye sordu uşağım. – Evet diye cevapladım, söyledim ya. Buradan uzağa. - İşte hedefim.’’ (s.201)

Yazar, yukarıda verilen Kafka’nın metnine eklemeler yaparak kendi öyküsünü oluşturur. Oluşturduğu metinde, her satırın arasına, kendi yazdığı birer cümleyi ekler. Asıl metinde yer alan cümleleri koyu harflerle açık eder. Her bir bölümde, eklenen cümle sayısını bir arttırarak beş ayrı Yola Çıkış öyküsü yazar.

Yola çıkış +1 Murat Gülsoy

‘’Atımı ahırdan alıp gelmesini buyurdum. Sesimin tonu kendimi bile

şaşırtacak derece donuktu. Uşağım ne dediğimi anlamadı. Aslında göründüğü kadar alık biri değildi, sadece aklına yatmayan işleri yapmamak gibi bir özelliği vardı. Kendim gidip, eyerleyip bindim üzerine. Atım bu beklenmedik yolculuk fikrinden hoşlanmışa benziyordu. Uzaktan bir boru

sesi işitip, bu nedir diye sordum. Belki de sormamalıydım. Uşağın bir şeyden haberi yoktu ve bir şey de işitmemişti. Ya da bana öyle söylemeyi

tercih etti. Kapıda beni durdurup sordu: Bey nereye gidiyorlar? İnsanı güç duruma düşüren sorulardan biriydi bu. – Bilmem dedim, buradan uzağa işte

buradan uzağa, hep uzağa buradan ancak böylelikle hedefime ulaşabilirim. Başka ne diyebilirdin ki….– Demek hedefinizi biliyorsunuz diye sordu uşağım. Üstelemekte karalıydı. – Evet diye cevapladım, söyledim

ya. Buradan uzağa. - İşte hedefim. Atımı boru sesinin geldiği yöne doğru

mahmuzladım.’’(s.202)

Örnek üzerinde de görüldüğü gibi yazar, yaptığı dönüştürümde elinden geldiğince metnin özüne dokunmamaya çalışır. Yaşanan an, yine Kafka’nın öyküsündeki kadardır. Olaylarda bir değişikliğe gidilmemiştir. Yazar, yalnızca kişilerin durumları hakkında bulunduğu çıkarımlarını hikâyeye ekler. Öyküyü, özüne sadık bir biçimde ilerletse de diğer bir yandan öyküyü kendisine bir o kadar yabancılaştırmış olur. Gülsoy, yaptığı eklemelere tamamıyla kendisi karar verir. Kaynak yalnızca onun bilincidir. Örneğin; hikâyenin başlangıcında uşakla alakalı bir yargıda bulunur. Onun aslında göründüğü kadar alık olmadığını söyler. Bu detay, yazarın kendi gördüğü bir detaydır. Belki de ne metnin orijinalini okuyan okur ne de kaynak yazar olan Kafka, uşak ile ilgili böyle bir duygu içerisinde değildir.

Burada Gülsoy’a böyle bir çıkarımda bulunma fırsatını tanıyan, postmodernizmin anlam görüşüdür. Anlam daima okur ve metin arasındaki etkileşimde ortaya çıkan bir

durumdur ve bu düşüncenin doğruluğu sorgulanmamalıdır. Anlamın bu denli geniş yapısı, çok seslilik yönünden de metnin yapısını derinleştirmektedir. Edebi eser, okur sayısı kadar yeniden yazılmaktadır. Kafka’nın bu metni ele alındığında, uşağın genel hâli her okumada yeniden değişecektir. Efendisine neden öyle söylediği sorusu ve aldığı cevaplar her okumada farklılaşacaktır. Fransız yazar Derrida’nın söylemiyle anlam, sınırsız sayıda sürekli olarak değişecektir.

Postmodern düşünce, hermenötik yaklaşımdan oldukça beslenen bir yapıya sahiptir. Hermenötik, anlamı bir çember dâhilinde düşünür. Ortaya çıkan ve çıkabilecek olan bütün anlamlar çember içerisinde mevcuttur. Burada belirleyici olan ise, okurun kararıdır. Anlama dair öznenin konumu değiştikçe anlam da o yönde bir savrulmaya gider ve yeni bir anlam sahası açılmış olur. Anlaşılabilirlik için örnek verilecek olursa; herhangi bir roman hiçbir alakası olamamasına rağmen marksist bir bakışla okunabilir. Kuramın ortaya çıkışından çok önce yazılmış bile olsa tüm eserler, yeni tarihselci bir anlayışla yorumlanabilir. Hermenötikte en temel ayrıntı, yorum kavramıdır. Belirleyici olan bu yorumun özne tarafından hangi kanala aktarılacağıdır. Karakterleri nasıl göreceği, bilincinde nasıl tasvir edeceği hikâyenin sınırlarını belirleyen unsurlardır. Okurun, kahramanın bir sözünden çıkarttığı anlam, kahramanın yaratıcısı olan yazarın aklına hiç gelmemiş olabilir. Fakat bu böyle bir yorumlamanın yapılamayacağı anlamına gelmez. Sözgelimi, Alman filozof Nietzsche, bir ‘’übermensch’’ kavramından söz eder ve üstün insan tanımı yapar. Bu teoriyi okuyan aşırı Nazi düşüncesine sahip bir kişi, Nietzsche’nin bu kavramının Hitler’i işaret ettiğini, onu anlattığını söyleyebilir. Tarihsel olarak bilgisi olmayan bu kişi, filozofun übermensch’ini Hitler olarak kabul edebilir. Oysaki Nietzsche, Hitler doğmadan on dört sene önce ölmüştür. İki şahsın da birbiriyle bir alakası yokken, okur bunu böyle yorumlayabilir.

Sonuç olarak söylemler postmodern dönemde her zaman yorumsaldır. Okur bu yorumunu kendi tarihiyle, kendi yaşantısıyla ve bilgileriyle harmanlayarak yapar. Heidegger’in, varlığı bütün bir tarihiyle kabul etmesi bu bakımdan önemlidir. Hem hermenötik felsefeyi hem de postmodern düşünceyi etkileyen bu varlık tanımı, postmodern edebiyatın üzerinde durduğu çok sesliliğe kaynak olmuştur.

Yazar Murat Gülsoy, Kafka’nın metninde, pastiş tekniği vasıtasıyla bu ilişkiyi kurup, metnini yeniden inşa ederken, tıpkı bir pergel gibi bir ayağını Kafka’da sabit tutsa da diğer bir ayağıyla da kendi bilincinin etrafında dönmektedir.

Elbette bunu yapmanın pek çok farklı yolu vardır. Fakat Gülsoy’un tercih ettiği yol metni son derece deneysel kılmaktadır. Deneysel edebiyat, tematik olarak dönüşümlere imkân verse de asıl hedefi, her zaman metni yapısal bakımdan sınırlamak olmuştur. Yazarın, Yola Çıkış adlı eserine, kendi öyküsü içinde ufak bir göndermede bulunarak söz konusu bu metinlerarası ilişkiyi kurma imkânı varken; o, hikâyesinin ‘’ana caddelerini’’ sadece Kafka’nın belirlediği bir yoldan geçirerek bir manada kendisini sınırlandırmış ve deneyselliğin boyutunu bir üst seviyeye çıkartmıştır.