• Sonuç bulunamadı

Yeni-Platonculuk felsefî olduğu kadar dinî bir yapıya sahiptir. Yeni-Platonculuktaki dinî karakteri doğrudan ve yalnızca onu temellendiren düşünür-lerin kişisel yaklaşımlarına dayandırmak eksik bir çaba olur. Onun dinî karakterini dönemin sosyo-kültürel şartlarında aramak da gerekmektedir. Bu noktada karşımıza çıkan en önemli etken Hıristi-yanlık olacaktır.

Yeni-Platonculuğun kendisini Hıristiyanlığa karşı bir rakip olarak konumlandırdığı dahi söy-lenebilir (Copleston, 1993, s. 472). Yeni-Platon-culuk hızlı bir şekilde yayılan Hıristiyanlığa karşı verilmiş dinî ve felsefî bir cevaptır.

İlkçağ felsefesinin genel itibariyle dinî inanca yabancı olduğu hiçbir şekilde iddia edilemez. He-men heHe-men bütün ilkçağ filozoflarının şu veya bu şekilde dinî bir inanca sahip oldukları söylenebilir.

O kadar ki, en tutarlı materyalist filozoflardan biri olan Demokritos’un düşüncesinde bile dinî bir ta-kım referansların mevcudiyetine şahit olunmakta-dır. Hatta ilkçağ düşünürlerinin hem filozof hem de teolog oldukları iddia edilmektedir (Drozdek, 2007). Buna karşın, Hıristiyanlık ilkçağ felsefesi için tamamen yabancı bir unsurdur. Her şeyden önce, Hıristiyanlık monoteist bir dinî geleneği temsil etmektedir. Monoteizm, dönemin yerleşik çok tanrıcı inanç biçimleri açısından bir risk teşkil etmektedir. Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu tarafından resmi din olarak kabul edilmesini müte-akip paganist inançlara karşı verdiği kanlı mücadele göz önünde bulundurulduğunda bu riskin ne denli hayati olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Esasen monoteist gelenek Yahudilerle birlikte ortaya çıkmıştır. Yahudilerin başlıca dinî metinle-ri Septuagint adıyla milattan önce üçüncü yüzyılda Yunancaya tercüme edilmiş, böylece ilkçağ filozof-ları Yahudi dinî inancıyla erken denebilecek bir dönemde tanışmışlardır. Fakat monoteizmin bir

Monoteizm kavramı Yunanca mono (tek) ve theos (tanrı) kavramlarından türemiş olup “tek tanrıcılık” anlamına gelmekte-dir. İlk monoteist (tek tanrıcı) din Yahu-diliktir. Hıristiyanlık ve İslam monoteist dinî geleneğin devamıdır.

tehdit olarak görülmesi Hıristiyanlığın yükselişin-den sonraki döneme rastlamaktadır. Muhtemelen bunun en önemli nedeni Yahudiliğin kendi içine kapalı bir yapıya sahip olmasıdır. Yahudiliğin ev-rensellik iddiası yoktur. Başka bir deyişle Yahudilik, ırk temelli bir din olduğu için yayılmacı değildir.

Bu bakımdan, Yahudi düşüncesi, büyük oranda pa-ganist bir nitelik arz eden yerleşik ilkçağ dinî inanç-ları açısından bir risk teşkil etmemiştir. Hıristiyan-lık ise yayılmacı bir karaktere sahiptir. Bu yayılmacı yeni dinî inanca karşı gerek kitlelerin gerekse dü-şünürlerin endişelerini giderecek bir cevaba ihtiyaç duyulmuştur ki Yeni-Platonculuk tam da böyle bir cevap olarak ortaya çıkmış gözükmektedir. Bu du-rum, Yeni-Platonculuğun felsefî olduğu kadar dinî bir karaktere sahip olmasının temel gerekçelerin-den birini teşkil etmektedir.

Yeni-Platonculuktaki baskın dinî karakter dik-kat çekici olmakla birlikte, Plotinus’un tıpkı Platon ve Aristoteles’in yaptığına benzer şekilde sistematik bir felsefî külliyat ortaya koyduğunu (Zeller, 2008, s. 385) belirtmekte fayda vardır.

Yeni-Platonculuğun gelişimi ile Hıristiyanlığın yükselişi arasındaki dönemsel paralellik hem dü-şünsel bir çatışmanın hem de uzlaşmanın izlerini taşımaktadır. Yeni-Platoncular Hıristiyanlığa kar-şı oldukça sert eleştiriler yöneltmişlerdir. Bunlar arasında bilhassa Porphyry’nin itiraz ve eleştirileri dikkat çekmektedir (Porphyry, 1994; Simmons, 2015). Öte yandan, Hıristiyan düşüncenin, aşağı-da yeri geldikçe işaret edileceği üzere, Yeni-Platon-cu düşünceden çeşitli şekillerde etkilendiğini akılda tutmakta fayda vardır. Ayrıca, Yeni-Platonculuğun etkileri yalnızca Hıristiyan düşünürler üzerinde de-ğil, Farabi ve İbn-i Sina gibi kimi Müslüman düşü-nürler aracılığıyla İslam felsefesi üzerinde de ciddi bazı etkiler uyandırmıştır (Fakhry, 2002). Farabi, Plotinus’un sudur (emanation) teorisini İslam dü-şüncesi ile uzlaştırmaya gayret göstermiştir.

Yeni-Platonculuk salt Hıristiyanlığa yönelik bir tepki olmaktan ibaret değildir. Yeni-Platonculuk hakkında yapılacak değerlendirmeler dönemin di-ğer sosyo-kültürel koşullarını da göz önünde bu-lundurmak durumundadır. Hıristiyanlık ile ilgili endişeler bu koşulların önemli bir kısmını teşkil etmektedir şüphesiz. Bununla birlikte, felsefe ta-rihi kaynakları, Yeni-Platonculuğun neşvünema bulduğu dönemde genel bir dinî ihtiyacın da ken-dini hissettirdiği görüşündedir (Skirbekk ve Gilje,

Yeni-Platonculuk, bir yandan Hıristiyanlığa felsefî bir cevap verme niyetinde, diğer yandan ise Hıris-tiyanlığın revaç bulmasına da yol açan dinî inanç ihtiyacını bizzat giderme çabasındadır.

İşaret edilmesi gereken hususlardan biri de şu-dur: Plotinus ve takipçileri Yeni-Platonculuğun teorik temellerini inşa ederken eskinin paganist kültür ve inançlarına sık sık başvurmuşlardır. O kadar ki Yeni-Platonculuk Hıristiyanlığa karşı paganizmin başlıca mevzii haline gelmiştir (Gök-berk, 2016, s. 117). Nitekim Yeni-Platoncu sis-tem dâhilinde, mutlak anlamda Tanrı ile birlikte, kısmen görünür kısmen görünmez tanrılar olarak kabul edilmesi gereken bir yüksek varlıklar çoklu-ğu mevcuttur. Plotinus söz konusu varlıkların hak ettiği hürmet ve tazimi onlardan esirgeyenleri, ör-neğin Hıristiyanları, kınamaktadır (Zeller, 2008, s.

393). Benzer şekilde, Plotinus Enneadların ikinci cildinde, Hıristiyan Gnostiklerin doğaya duyduk-ları küçümsemeyi reddetmektedir. O, tanrılar adı-na dünya için bilinçli, istenmiş, ayrıntıya yönelmiş herhangi bir endişeye mahal olmadığı kanaatinde-dir (Zeller, 2008, s. 390). Plotinus çoktanrıcılığı reddetmemekte, onların göksel görünümler oldu-ğu kanaatini taşımaktadır. O, ayrıca dünyevî din-lerdeki iyi ve üstün cinlerin varlığına inanmakta-dır. Bir uzaklık içindeki fiziksel eylemin mümkün olduğunu düşünmektedir. Takipçilerinin çoğu, boş inançları abartmış ve popüler çoktanrıcılığı savun-muşlar, Hıristiyanlık dinine saldırmışlardır (Thilly,

İslam filozofları arasında özellikle Farabi’nin Yeni-Platoncu doktrinin bazı unsurlarını, ör-neğin sudur teorisini, İslam inancıyla uzlaştır-ma girişimi, etkileri yüzlerce yıl devam eden bir tartışma doğurmuştur. İslam düşünürlerin-den Gazali sudur teorisini yaratma düşüncesi-ne aykırı olduğu gerekçesiyle eleştirmektedir.

Gazali’ye göre, sudur teorisinde iddia edildiği üzere, şeylerin Tanrı’dan zorunlu olarak türe-diğini söylemek Tanrı’nın zorunlu değil iradi bir şekilde eylemde bulunduğu gerçeğine ay-kırıdır. Yine Gazali’ye göre, böyle bir düşünce Tanrı’nın yaratıcı kudret ve sonsuz bilgi sahibi olduğu inançlarıyla uzlaştırılamaz.

dikkat

Bu ve benzeri tarihsel kayıtlar Yeni-Platonculuk ile Hıristiyanlık arasında doktriner bir farklılığın mevcudiyetine işaret etmesi bakımından önemli-dir. Bununla birlikte, Hıristiyanlık ile Yeni-Platon-culuğu uzlaştırmaya yönelik çabaların olduğunu da hatırda tutmakta fayda vardır. Dinî inancı felsefî bir surette temellendirmeyi amaçlayan Ortaçağ fi-lozoflarının Aristoteles’i keşfedinceye kadar önce-likle Plotinus’un felsefesine başvurmaları (Cevizci, 2015, s. 144) bu tür uzlaştırma çabalarının mevcu-diyetine işaret etmektedir. Hıristiyan filozoflar açı-sından bakıldığında, özellikle Aziz Augustinus’un (d. 354 – ö. 430) Yeni-Platoncu öğretiden fazla-sıyla etkilendiği gözlemlenmektedir (Blumenthal ve Markus, 1981; Camus, 2007; Iozzia, 2015). Ye-ni-Platoncu öğretiyi benimseyen diğer Hıristiyan düşünürler arasında Proclus (d. 412 – ö. 485) ve Boethius (yaklaşık olarak d. 475 – ö. 526) isimleri de sayılabilir.

Plotinus ve diğer belli başlı Yeni-Platoncular kendilerini yeni bir sistemin kurucusu olarak değil Platon’un sadık takipçileri, Platoncu düşüncenin çarpıtma amacı taşımayan, en doğru ve gerçek yo-rumcuları olarak değerlendirmektedirler. Gerçekte ise onların yeni bir sistem yarattıklarını kabul et-mek gereket-mektedir (Störig, 2015, s. 291). Aşağıda

ele alınacak mevzular, Yeni-Platonculuk ile Platon düşüncesi arasındaki paralellikleri göstereceği gibi, Platon’dan çok daha farklı bir kavrayışın izlerini takip etme imkânını da sunmaktadır. Bu durum yalnızca Platon’un fikirleri açısından geçerli değil-dir. Yeni-Platonculuk üzerinde etkisi bulunan diğer düşünceler de Plotinus ve takipçileri tarafından ay-nen benimsenmiş değildir. Örneğin Stoa düşüncesi Yeni-Platonculuk üzerinde etkide bulunmuştur.

Bununla birlikte, Plotinus Stoacılarda görülen ka-dercilik yerine irade özgürlüğünün mevcudiyetini savunmaktadır. Benzer şekilde, Plotinus “şeylerin birbiriyle duygudaşlığı” (sympatheia) doktrininde de Stoacıların, bilhassa Poseidonios’un yaklaşımını benimsemiştir. Fakat Stoacılar sympatheia ile sade-ce nedensel bağlantıyı kastediyorken Plotinus bu dünyanın evrensel canlılığıyla onun parçalarından birini etkileyen her şeyin diğer bütün parçalar tara-fından hissedilmesine dayanan uzaktan bir etkinli-ği kastetmektedir (Zeller, 2008, s. 390-391).

Yeni-Platonculukla birlikte felsefe yalnızca mantık, kozmoloji, psikoloji, metafizik ve ahlakı değil fakat bir din teorisi ve mistisizmi de içermeye başlamıştır. Plotinus’un felsefesi bir tür din ya da bir kurtuluş felsefesi halini almıştır (Cevizci, 2015, s. 145).

Plotinus’un kimi Müslü-man filozoflar üzerindeki etkisine dair bir incele-me için Mehincele-met Murat Karakaya’nın “Plotinus’un Esûlûciya üzerinden Fârâbî’

ye etkisi” adlı doktora tezini okuyabilirsiniz.

Yeni-Platonculuk diğer dinî geleneklere mensup filozof-lar üzerinde ne tür etkilerde bulunmuştur?

Felsefî bir düşünce toplum-sal şartlardan bağımsız bir şekilde, salt entelektüel bir çaba olarak ortaya çıkabilir mi? Gerekçelerinizi arka-daşlarınızla paylaşınız.

Öğrenme Çıktısı

1 Yeni-Platonculuğun ortaya çıktığı tarihsel şartları açıklayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

PLOTİNUS’UN HAYATI VE