• Sonuç bulunamadı

Aristoteles’in Bilgi Anlayışı

Aristoteles’e göre, akla dayalı tüm öğretim ve öğrenim (bilgi diyelim) önceden mevcut olan bir bilgiden doğar. Aristoteles’in bu anlayışı aslında mantık anlayışını da izah etmektedir. Mantık anla-yışını ele aldığımız bölümde onun bazı doğruluğu kabul edilen öncüllerden hareketle bir sonuca var-dığını görmüştük. Gerek tümevarımda gerek tüm-dengelimde gerekse kıyaslamada önceden doğru-luğu kabul edilmiş bir bilgiden yola çıkılmaktadır.

Yine Aristoteles’e göre, bir şeyi bilmenin iki boyutu vardır: evvela sebebini bilmek sonra neden başka türlü olamayacağını bilmek.

Eğer (kanıtlanabilir) bilgi daha önce mevcut olan bir bilgiden doğmaktaysa bu durumda önce-den var olan bilginin 1- doğru, 2- ilksel-aslî-iptidaî, 3- dolaysız olması, elde edeceğimiz bilginin 4- sebe-bi ve 5- öncülü olması ve de 6- elde edeceğimiz sebe- bil-giden daha bilinir olması gerekir. Aristoteles’in “sis-temli olarak yapılandırılmış bilgi” anlamında bilim anlayışının temelini bu ilkeler oluşturmaktadır.

Bu önceden var olan bilgilere aksiyom diyelim.

Bunların;

1. Doğru (aksi halde herhangi bir bilgiye te-mel olamazlar),

2. Daha aslî,

3. Dolaysız olmaları gerekir (aksi halde bunla-rın da arkasında mevcut bir başka bilginin varlığını var saymak gerekir ki bu durumda bunları aksiyom olarak kabule gerek kal-maz), ayrıca bunların,

4. Daha genel olmaları beklenir.

Bunları kabul edince aksiyomların neden bilgi-nin “sebebi” ve “öncülü” oldukları da kavranabilir.

Çünkü bizi bilgiye götüren akıl yürütme yöntemi bu aksiyomlardan hareketle bilgiye ulaşmaktadır.

Aksiyomların aslî ve iptidaî olmaları gerekir de-miştik. Bunu şöyle izah edebiliriz: Eğer X’in sebebi Y ise ve Y’nin sebebi nedir diye sorulacak olursa burada içinden çıkılmaz bir kısırdöngüye (ad in-finitum) düşeriz. Ancak Aristoteles’e göre, her şeyi sonsuza dek geri götürmek, başka bir deyişle bir bilginin sebebini sonsuza dek takip etmek gerek-mez zira bazı şeyler kendi kendinin sebebidir.

Onun biyoloji alanında söylediklerinden bir örnekle konuyu açıklamaya çalışalım: “Neden ineklerin boynuzları vardır?” diye sorulacak olur-sa buna dişlerinin eksikliğini sebep olarak göstere-biliriz. (Yani diş oluşturacak maddeler diş yerine boynuz oluşturmuştur). “Neden dişleri eksiktir?”

sorusunun cevabı dört bölümlü midelerinin olma-sıdır deriz. Yani çok çiğnemeye ihtiyaç duymadan sindirebilirler. “Neden dört mideleri vardır?” diye sorulacak olursa buna çünkü inekler geviş getiren hayvanlardır diye cevap veririz. “Peki, inekler ne-den geviş getiren hayvanlardır?” sorusunun cevabı artık bir son noktasıdır; zira inekler inek olduğu için geviş getiren hayvanlardır. Yani artık burada kendi kendini izah eden bir noktaya geliriz: inekler geviş getirirler çünkü inektirler. Burada kendi ken-dini izah eden noktaya varınca bir tanıma ulaşmış oluruz. Bu tanımlar, Aristoteles’e göre, bir şeyin neliğini açıklar. (Yani inek olmak belli bir tür geviş getiren hayvan olmak demektir.) Aristotelesçi bilim anlayışı nesnelerin ne olduğundan başlayarak iler-leyecek, diğer özelliklerini bununla izah edecektir.

Örneğin hayvan biyolojisi hayvanların özelliklerini tespit edecek, aksiyomlardan teoremler oluşturacak ve bu özelliklerin hayvanların öz niteliklerine (neli-ğine) bağlı olduğunu gösterecektir.

Resim 6.2 Rafael’in Ünlü ‘Atina Okulu’ Tablosu. Ortada Aristoteles ve Onun Sağında Platon Birlikteler

Yukarıda getirdiğimiz açıklamalar bir bilginin nedeni ile ilgili açıklamalardır. Buna nedensellik di-yelim. Aristoteles için “bilmek demek bir şeyin ne-denini bilmek ve neden başka türlü olamayacağını bilmek demektir” demiştik. Şimdi bu başka türlü olamama noktasına dair yorumları derleyelim.

Baş-ka türlü olamamak için gereklilik ilkesi diyebiliriz. Yani, bir şeyin olduğu gibi olması gerekliliği. Aristoteles için bir şey olması gerektiği gibidir. Bu ilkenin tek tek hadiseler ve şeyler için geçerli olduğunu söyleyeme-yiz, zira tek tek nesneler ve hadiseler birbirinden farklı biçimlerde tezahür edebilmektedir. Aristoteles’in bu gereklilik ilkesini ancak evrensel ilkelerin karşılayabildiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla Aristoteles için fani şeylerle ilgili bir asli bilgiden söz edemeyiz. Burada bir paradoksla karşı karşıyayız: Söz gelimi inekler fani varlıklar olduğu için onlara dair bir bilgiden söz edilemez mi? Aristoteles’in kendisi biyoloji üzerine araştırmalar yapmışken bunu söylemek bir çelişki doğurmaktadır. Ancak burada vurgulanmak istenen Aristoteles’in bilim anlayışının genel ilkeleri aradığı, tek tek hadiseleri ve nesneleri daha genel bir bütünün içinde değerlendirdiği olmalıdır.

Aristoteles’in düşüncesinin ve bilim anlayışının dikkate değer bir yönü tabiatta bir amaçsallık olduğuna inanmasıdır. İnsan ediminin belli amaçlar gütmesi gibi tabiat da edimlerinde bir gayeyi hedefler. Tabiat olaylarını anlamaya çalışırken bu hadiselerin “ne için” cereyan ettiğini sormalıyız. Çünkü bu hadiselerin, bu tabiat olaylarının bir telosu, bir gayesi vardır. Bunu bir örnekle izah edelim:

Su kuşlarının ayaklarının perdeli olduğu malumdur. Bunun bir gayesi olmalıdır, o da yüzmektir; yani ördeklerin perdeli ayakları yüzmelerini sağlamak içindir. Demek ki perdeli ayaklar ördekler için iyidir ya da münasiptir diyelim. Doğal fenomenlerin gayesini anlamak önemlidir, zira bu nihai gayeler bu feno-menlerin ne olduklarıyla doğrudan ilgilidir. Örneğimizden yola çıkacak olursak bir ördeğin ne olduğu sorulduğunda onun yüzen bir su kuşu olduğuna atıfta bulunmak gerekecektir. Tabiatta bir nihai gaye aramak teorinin gereği olarak değil, gözlemlerin dayattığı

bir şeydir Aristoteles’e göre. Aristoteles tabii olayları bir nihai gaye ile ya da başka bir ifade ile söyleyecek olursak ereksellik ile izah etmekle birlikte bunun illa her şeyde ol-duğunu da iddia etmez: “Karaciğerdeki safra bir kalıntıdır ve bir şey için değildir –midede ve bağırsaklardaki kalıntı gibi. Tabiat bazen kalıntıları da bir amaçla kullanır; ama bu her şeyde bir nihai gaye aramak için sebep değildir”.

Tabiatta bir gaye olduğu savı kimi zaman Aristoteles’in tabiata bir bilinç atfettiği şeklinde de yorumlanmıştır.

Ancak doğru yorum Aristoteles’in tabiatta bir işlevsellik gördüğü şeklinde olmalıdır. Doğal olayların veya nesne-lerin anlaşılmasında işlevnesne-lerinin ne olduğunu sorgulamak bilim adamının kaçınamayacağı bir tavır olagelmiştir. Do-layısıyla Aristoteles’in teleolojik bakış açısını da bu açıdan anlamak gerekir.

Teleoloji kelimesi ‘amaç, gaye’ gibi an-lamları olan Yunanca ‘telos’ kelimesinden türetilmiştir. Nedensellik karşıtı olarak da anlaşılmaktadır. Nedensellik bir şeyin var-lığının arkasında bir sebep olduğunu ve bunun o şeyin varlığını izah ettiğini söyler.

Ama teleolojik yaklaşımda bir şeyin var-lığını izah ederken onun yöneldiği hedef dikkate alınır. Bu farkı kabaca şöyle ifade edebiliriz: Nedensellik soruyu ‘neden?’ diye sorarken teleoloji/erekbilim ya da amaçsal-lık/ereksellik soruyu ‘ne için?’ diye yöneltir.

Aristoteles’in insanların neden elleri olduğu ile ilgili açıklamalarını okuyalım:

Anaxagoras elleri olduğu için insanın en zeki varlık olduğunu söyler; ama makul olan insanın en zeki varlık olduğu için elleri olduğunu düşünmek-tir. Zira eller araçtır, ve tabiat, zeki bir adam gibi, her zaman bir şeyi onu kullanabilecek olana verir (bir flütü flüt çalabilen birine vermek flütü olan bir

büyük ve yüce olana daha azı verir, az olana büyük ve yüce olanı vermez. Dolayısıyla eğer doğrusu buy-sa ve eğer tabiat şartların elverdiği en iyi şeyi yapı-yorsa, insan elleri olduğu için en zeki varlık değildir aksine en zeki hayvan olduğu için elleri vardır.

Kaynak: Barnes, J.(2000). Aristotle A Very Short Introduction, Oxford: Oxford University Press

yaşamla ilişkilendir

Aristoteles’in Ruh Anlayışı

De Anima (Ruh Üzerine) adlı eserinde ruh ve beden arasındaki münasebetleri araştıran Aristote-les ruhun bedenden ayrı düşünülemeyeceği kanaa-tindedir. Ruh bedenden ayrılamayacağı için beden öldüğünde ruh da varlığına devam edemez. Burada ruhun varlığı konusunda hemfikir olduğu hocası Platon’dan farklı olarak Aristoteles ruhun ölümsüz olduğu ve bedenden ayrı olarak var olabildiği kana-atinde değildir.

Aristoteles’in ruha dair görüşleri hylomorfizm kavramı ile ifade edilmektedir: Ruh bedenin bi-çimi (morphē) ve beden de ruhun maddesidir (hylē). Aristoteles ruhu canlılığın sebebi ve alameti saydığından ona göre tüm canlıların ruhu vardır;

ruhu olmak ile canlı olmak bir yerde aynı anlama gelmektedir, yalnızca canlı varlıkların ruhu vardır.

Ruhu olan, olmayandan yaşaması bakımından ay-rılır. Yaşamak ise türlü türlüdür; bir amip ile bir öküzün yaşaması farklıdır.

Ruh bedenin bütünlüğünü ve bir aradalığını temin eder. Ancak belli bedenlerin ruhu olabilir.

Aristoteles’e göre, ancak organik bedenlerin ruhu olabilir. Burada organik kelimesini gündelik anla-yıştan uzak olarak açıklamamız gerekiyor. Organon kelimesi araç, alet anlamına geliyor; yani beden bir yerde ruhun aletidir Aristoteles’e göre. Bedenin formu, biçimi olarak ruh bir cevherdir (ousia) ve bedenin edimselliğidir (energeia); ama burada form derken bedenin şeklini anlamıyoruz. Ruh olmadan gövdenin bir yaşayan nesnenin bedeni ol-ması mümkün değil-dir; ölü bir bedenin de şekli vardır. Form olarak ruh yaşayan insanın varlık biçi-midir. Zira yaşayan

şeyler için varlık hayattır. Dolayısıyla bir varlığa su-nulan hayat o varlığa verilen ruhun nasıl olduğuna göredir. Düşünebilen bir ruh bir insan bedenine edim kazandırır, böylece uygun bir bedeni insan bedeni yapar. Burada ruh ve beden aynı şey olma-makla birlikte birbirlerine bağlıdırlar; ruh olmadan beden ancak bir ceset olur, beden olmadan da ruh-tan söz edilemez.

Aristoteles’in ruha dair buraya kadar söyledik-lerinden ruhun çeşitli biçimleri olduğu sonucunu çıkarmak mümkündür; zira yaşayan türlü türlü varlıklar vardır, bitkiler, hayvanlar çeşit çeşittir. De-mek ki ruhun da çeşitli biçimleri olduğu sonucu-nu çıkarabiliriz. Eserlerinden anlaşıldığı kadarıyla Aristoteles bunlar arasında bir hiyerarşi ya da ba-sitten karmaşığa bir sıralama olduğunu düşünmek-tedir. Ona göre, bitkilerde beslenme melekesi olan bir ruhun varlığından söz edilebilirken hayvanlarda buna ilave olarak algılama melekesi olan bir ruh, insanda ise bunlara ilave olarak düşünme melekesi de olan bir ruh vardır. Yani düşünme melekesi olan ruh diğer tüm melekelere de sahiptir.

Demek ki Aristoteles ruhu yaşayan nesnelerin yaşam formu olarak düşünmekte, canlı varlıkların hayatiyetlerini ve bedensel bütünlüklerini temin eden ve bedene edimsellik kazandıran bir şey ola-rak tasavvur etmektedir. Ona göre, bedenden ayrı bir ruh düşünülemez. Yani bedenin yok olmasıyla ruh da yok olur. Beden ruh için bir araç, bir alettir.

Bedene edimsellik, eylemsellik kazandıran ruhun kendisidir. Demek ki Aristoteles ruhu edilgen bir şey olarak tasavvur etmiyor. Ona göre, ruh ve be-deni ayrı olarak düşünemeyiz, ruhun ayrılmasıyla bedenin hayatiyeti son bulur -ruhun da varlığı sona erer. Yine görüyoruz ki Aristoteles kendisinden ön-ceki Sokrates ve Platon’un düşündüklerinin aksine ruhu ebedi olarak görmemekte, bedenin ölümüyle birlikte son bulduğunu savunmaktadır.

Aristoteles ruhun ölümlü olduğunu söylemekle ken-disinden önceki Sokrates ve Platon’dan ayrılır.

dikkat

ARİSTOTELES’İN AHLAK VE