• Sonuç bulunamadı

Aristoteles ünlü Metafizik kitabının başında ilk filozof olarak Thales’i işaret eder (Aristoteles, 1996, 983b 20). Thales, öğrencisi Anaksimandros ve Anaksimenes’in ortaya attığı fikirler felsefe ta-rihinin ilk ekolünü teşkil etmektedir ki söz konu-su ekol Miletos Okulu ya da İyonya Okulu olarak anılmaktadır.

Miletos Okulunun felsefe tarihinin ilk ekolü olarak değerlendirilmesinin temel nedeni, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes’in görüşlerinin mitostan logosa geçişi temsil etmesidir. Evrenin düzenini anlama ve açıklama çabalarında Mile-tos Okulu düşünürlerinin gerekçelendirmelerini doğaüstü varlıklara başvurmaksızın doğal neden-lere dayandırmaları, onları yalnızca ilk filozoflar yapmaz, aynı zamanda ilk doğa bilimciler olarak anılmalarını da

sağ-lar. Diğer bir deyişle Miletos Okulunun aynı zamanda ilk filozof unvanını da kazanırlar.

Yunanca theos (tanrı) ve goneia (oluş) ke-limelerinden türeyen theogonia “tanrıların doğuşu” ya da “tanrıların oluşumu” anla-mına gelmektedir. Hesiodos’un meşhur bir şiirinin adıdır. Yunanca kosmos ve go-neia kelimelerinden türeyen kozmogoni ise evrendeki düzenliliği, ya da bizzat evrenin kökenini araştırmaya yönelik düşünsel fa-aliyetlere atfen kullanılır.

Natüralist felsefe doğa ile alakalı mevzuları bizzat doğadan hareketle açıkla-maya çalışır.

dikkat

Miletos Okulunun dü-şünürleri doğayı yine do-ğada var olan nedenlerle açıklama yoluna giderek bilimsel yöntemin geliş-mesine hizmet ettikleri gibi ilk filozof unvanını da kazanmışlardır.

dikkat

Söz konusu yöntemsel değişiklikle beraber bil-gilenmenin amacı da değişikliğe uğrar. Mitolojile-rin evreni açıklama çabalarına eşlik eden tanrıların onayını alma arzusu, Miletos Okulunda yerini yalnızca bilgi isteğine bırakır. Böylece inanç teke-linden kurtulan bilgi, pratik bir fayda için değil, yalnızca bilgilenme amacıyla istenir hale gelir.

Miletoslu filozofların araştırmalarının merke-zindeki soru evrendeki çokluğun ardında yatan birliğin ne olduğu, yani arkheyi neyin teşkil ettiği sorusudur. Her üç Miletoslu da arkheyi farklı mad-delerle tanımlamakla birlikte arkhenin bir madde olduğu konusunda birleşirler. Her şeyin temelinde bulunan ve var olan bütün şeylerin kendisinden meydana geldiği arkheyi bir maddeyle tanımlıyor oluşları nedeniyle Aristoteles, bu filozofların, do-ğayı nedensel bir açıklamayla kavramak için gerek-li olan maddi neden, fail neden, formel neden ve ereksel nedenden yalnızca maddi nedene odaklan-dıklarını ileri sürer (Aristoteles, 1996, 983b 10).

Bu bakımdan, Miletoslu filozofların arkhe anlayışı, dönemin hiçbir şeyin yoktan var, vardan yok ola-mayacağına ilişkin genel düşünme eğilimiyle para-lellik gösterir.

Hem arkheyi tek bir madde olarak belirlemeleri hem de yalnızca maddi nedenle uğraşıyor oluşları Miletoslu filozofların görüşlerine monizmin damga vurmasına neden olur. Ancak arkheyi tek bir madde olarak kabul ediş, evrendeki çeşitliliği kavramada basit ancak işlevsel bir açıklama sunsa da, özellikle değişim ve hareketin olanağını açıklamakta yetersiz kalır. Bir ana-maddenin diğer maddelere değişim ve dönüşümünü açıklayamayan Miletos Okulu dü-şünürleri, bu sorunu maddeyi canlı kabul etmekle çözümlemeye girişirler. Bu nedenle Miletos Okulu düşünürlerinin görüşlerine canlı maddecilik (hylo-zoizm) anlayışı hâkimdir.

Thales (MÖ 640-550)

Miletos’ta (bugünkü İzmir’in güneyinde

Söke-zof olarak gösterilerek en azından bugün bildiğimiz anlamdaki felsefenin başlatıcısı kabul edilir. Thales, görece olarak mitolojik düşünüşten ayrılan yaklaşı-mıyla hem bilimsel hem de felsefi düşüncenin ön-cüsü unvanını alır.

Thales hakkında günümüze ulaşan bilgi-ler oldukça sınırlıdır ve güvenilir olmayan kay-naklara dayanmaktadır. Aristoteles’in öğrencisi olan Eudemos’un hazırladığı matematik tarihine göre, Thales Mısır’a seyahat etmiş ve geometriyi Mısır’dan Eski Yunan topraklarına taşımıştır. Ge-ometrik bilgi İyonya topraklarına taşınmasından çok daha önce Mısır’da ekim dikim işlerinin za-manlamasını ayarlamak üzere Nil nehrinin taşma hareketinin hesaplanmasında kullanılmıştır. Diğer bir deyişle, geometrik bilgi Mısır’da pratik bir fay-da amacıyla kullanılmış olmakla birlikte teorik bir zemine oturtulmamıştır. Thales, Mısırlılardan al-dığı bu bilgiyi empirik ve maddi kaynaklarından ayırarak, bütünüyle soyut ve teorik bir bilgiye dö-nüştürür. Thales’i ilk filozof ve yüzyıllardır bilin-diği biçimiyle geometrinin kurucusu yapan da bu teorileştirme işidir. Thales’in bilgilenmedeki amacı, pratik fayda elde etmek değil, yalnızca insanlığın zihnini kurcalayan soruların yanıtlarını bilme iste-ğidir. Bu açıdan ileride Pythagorasçıların insanları sınıflamasında “yalnızca bilme isteği duyan insan-lar” olarak tanımladığı “filozof” (philosophos) kav-ramı, Thales’in bilme uğraşında somutlaşır.

Thales geometrinin yanı sıra fizik ve astrono-miyle de ilgilenmiştir. Heredotos’un anlattığına göre, Lydia kralı Alyattes ve Media hükümdarı ara-sındaki savaşta, MÖ 585 yılındaki güneş tutulma-sını önceden bilmiştir. Astronomi çalışmalarında Monizm, diğer adıyla bircilik, var olan her

şeyin tek bir gerçeklikten oluştuğunu, ger-çekliğin tek bir ilkeden türetilebileceğini ya da bu ilkeye indirgenebileceğini iddia eden felsefi görüştür.

Thales ilk filozof ve geometrinin kurucusu ola-rak kabul edilir. Onun geometri alanındaki en meşhur başarısı ikizkenar üçgenin taban açı-larının eşit olduğunu göstermesidir. Dairenin çapla iki eşit bölüme ayrıldığını, birbirlerini kesen iki doğruda ters açıların birbirlerine eşit olduğunu söyleyen de yine Thales’tir. Thales geometri bilgisiyle piramitlerin yüksekliklerini gölgelerinden hareketle ölçmüştür.

dikkat

neş ve ayın büyüklüklerini hesaplamış, yıl içinde-ki mevsimleri bulmuş, ayın son gününe otuzuncu gün adını takmıştır. Denizcilere kuzey yönünü bul-mak için Küçük Ayıyı izlemelerini öğütleyen yine Thales’tir.

Tüm bu bilimsel çabalar, Thales’in felsefesinin yolunu aydınlatacak olan yönteminin de arka pla-nını oluştururlar. Özellikle astronomi çalışmaları-nın sonucundan hareketle ortaya koyduğu doğaya düzenliliğin hâkim olduğu bilgisi, “gözlem”in do-ğayı kavramada bir yöntem olarak bilimsel çalış-malara dâhil edilmesi sonucunu doğurur. Böylece Thales ile birlikte doğanın yöntemli bir biçimde izlenmesi başlar. Bu noktada özne sadece pasif bir gözlemci olsa da Thales ile birlikte bilimsel çalışma-nın ilk basamağı keşfedilmiş olur.

Sonuçta Thales’in felsefesini oluşturduğu gö-rüş ve sorular bir yana bırakıldığında ilk filozof sayılması için gereken bazı ipuçları, onun bilimsel kimliğine bağlı olarak yakalanabilir: her şeyden önce, Thales bilgiyi pratik fayda adına değil, ken-dinde bir amaç olarak araştırır. Böylece felsefenin yüzyıllar boyunca süregelecek teorileştirme etkin-liği, Thales felsefesinin bilimden aldığı ilhamla başlar.

Ayrıca Thales’in doğada hareket eden her şe-yin ardında bir düzenlilik olduğu ve bu düzenli-liğin ancak bir yöntem eşdüzenli-liğinde keşfedilebileceği düşüncesi, onun mitolojik ön kabullerden sıyrılan bilgiler ortaya koymasının yolunu açar. Aleksan-der İvonoviç Herzen Thales’in bilimsel yanının yepyeni bir dünya tasarımına yol açtığını vurgu-lar: “Thales’in doğaya başvurduğu andan itibaren Olympos’un kaderi çizildi; Thales, doğada gerçe-ği arayarak ve puta tapıcı tanımlamalarını hesaba katmaksızın kendi anlayışını açıkladı. İyonyalıların içinde yaşadıkları atmosfer Eleusis’in esrarlarının ve diğer puta tapıcı esrarların ölümünü filiz ha-linde içinde taşıyordu. İyonyalıları, şeylerin temel unsuru olarak empirik bir eleman seçmeleriyle or-taya çıkan, düşün alanındaki yetersiz kavrayışları yüzünden kınayacak kimse haklı olurdu; öte yan-dan Yunanlıların, ilkelerini doğanın dışında değil, içinde aramaya, sonsuzu sonlu olanda, düşünceyi varlıkta, ölümsüzü ölümlüde aramaya sevk eden salt gerçekçi dirayeti en doğru biçimde değerlen-dirmek de önemlidir. Onlar bilimsel bir alana el atmışlardı” (Herzen, 2004, s. 57).

Thales’in doğadaki gözlemlerinden elde ettiği ilk önemli sonuç, doğada sürekli bir değişimin var olduğudur; diğer bir deyişle şeyler varlığa gelir ve bir süre sonra yok olurlar. Ancak bu değişimlerin yanı sıra evrende bir düzenlilik de söz konusudur.

O halde evrendeki düzenin hâkimiyeti için sürekli değişen şeylerin arkalarında, değişen şeylere rağ-men var olmaya devam eden bir şeylerin bulunma-sı gerekir. Böylece Thales var olan her şeyin ken-disinden meydana geldiği ve yok olarak sonunda kendisine döndüğü bir maddenin varlığını kabul etmeye yönelerek, görünüş-gerçeklik, çokluk-birlik ayrımlarına ulaşır.

Thales “her şeyin ilk temeli”, “kendisinden meydana geldiği şey”in “su” olduğunu ileri sürer (Kranz, 1984, s. 29). Su her şeyin kendisinden meydana geldiği ilk ilke, ana-madde, arkhedir;

diğer bir deyişle su, tüm var olanların nedenidir.

Thales’in tüm var olanların ardında yatan neden olarak bir maddeyi seçmiş olması, döneminin “hiç-bir şeyin yoktan var olamayacağı” görüşünün “hiç-bir sonucudur. Ancak bu maddenin neden “su” oldu-ğu sorusu, Thales’i arkhe olarak “su”yu seçmeye yö-nelten düşünce zincirini takip edebileceğimiz her-hangi bir çalışmasının günümüze kalmamış olması nedeniyle sadece tahmin edilerek yanıtlanabilir.

Thales’in sadece “bilmek için bilmek” ilke-siyle hareket ederek bilgiyi pratik fayda adına araştırmamasının çağdaşları tarafından eleş-tirilmesine yol açtığı söylenir. Aristoteles’in Politeia’da anlattığı hikâyeye göre felsefenin bir işe yaramadığı eleştirilerine yanıt vermek isteyen Thales, yıldızları gözlemleyerek gele-cek yaza zeytin ürününün bol olacağını bil-miş ve daha kıştan elindeki az parayla Chios ve Miletos’taki zeytin preslerini yaz boyunca kullanmak üzere oldukça ucuz fiyattan kira-lamıştır. Zeytin toplama zamanı geldiğinde ise ürünün bolluğu karşısında pres bulama-yan hemşerileri Thales’in kapısını çalmak ve preslerin kullanımına karşılık istediği fiyatı vermek zorunda kalmışlardır. Böylece Thales filozofların istediklerinde kolayca para kaza-nabileceklerini, ancak tutkuları bambaşka ol-duğu için para kazandırıcı eylemleri tercih et-mediklerini göstermiştir (Russell, t.y., s. 129).

dikkat

Thales’in arkheyi “su” olarak saptamasına yöne-lik modern yorumcular arasında en sık rastlanan açıklama, “(…) suyun kendisini duyulara, o zaman için hiçbir biçimde olanaklı olmayan herhangi bir bilimsel deney aracı olmaksızın, buz, su ve buhar”

halleriyle sergilemesinden kaynaklandığı yolunda-dır (Guthrie, 1999, s. 32). Aristoteles ise Thales’in

“su”yu arkhe olarak seçmesinin gerekçesini “bütün nesnelerin tohumlarının yaradılışlarının nemli ol-ması”, böylece tüm yaşamın kaynağının “su”dan gelmesi olarak sunar (Aristoteles, 1996, 983b).

Thales’in kozmolojisi de her şeyin “su”dan mey-dana geldiğini iddia ettiği ontolojisiyle paralellik gösterir. Thales’e göre, yeryüzü suyun üzerinde duran bir tepsi gi-bidir. Bu türden bir anlayış hem döne-min coğrafya hem de mitoloji

Bu açıdan Thales’in gözlem ufku, su ile sınırlıdır denilebilir.

Gerçekte Thales’in kozmoloji görüşü orijinal bir görüş olmayıp, kendisinden önce gelen mitoloji yazarlarınca da dile getirilmiştir. Homeros İlyada Destanında yeryüzünün tanrısal bir su olan okea-nos üzerinde yüzdüğünü yazar. Hem Thales’i hem de Homeros’u etkileyen, kuşkusuz ki yaşadıkları coğrafyanın su kenarı olması ve yaşamsal üretimin, ticaretin suyla bağlantısıdır. Thales’in deniz ticareti yapılan İyonya topraklarında yaşıyor oluşu, Mısır yolculuğundaysa suyun tarımsal üretim için hayati değerini gözlemleyişi, büyük olasılıkla onun arkhe olarak suyu seçmesinde önemli etkenlerdir. Dolayı-sıyla, Thales’in suyu arkhe olarak seçmesi hem mi-tolojik, hem pratik hem de akılcı gerekçeler içerir.

Thales her ne kadar arkhe seçimi konusunda akılcı argümanlar ortaya koymuş olsa da, hala ya-nıtlanmadan kalan bir soru bulunmaktadır. Evren-deki çokluğun oluşması için arkhenin aldığı itkinin kaynağı nedir? Diğer bir deyişle çokluğun

ardın-leri oluşturan hareketin kaynağı nedir? Aristote-les Metafizik’te ThaAristote-les’i yalnızca “maddi neden”e odaklandığı için oluş ve bozuluş anlamındaki ha-reketi kavrayamamakla eleştirir. Aristoteles’e göre Thales’in açmazı, doğayı açıklamak için yine do-ğadan olan bir maddeden hareket ediyor olmasıdır (Aristoteles, 1996, 984a 23).

Thales ilk maddenin hareketini maddenin ruh-larla, tanrılarla dolu olduğu iddiasıyla açıklamaya çalışır. Thales’e göre su, “mıknatıs taşındaki çek-me kuvveti gibi bir hayat gücü” barındırır (Kranz, 1984, s. 27). Thales’in bu argümanı, onun madde-yi canlı olarak kavrama eğiliminde olduğuna işaret eder. Canlı madde anlayışı (hylozoizm), mitolojik bir açıklama biçimine yaklaşıyor görünse de, Aris-toteles, Thales’in önceki mitoloji yazarlarından ayırt edilmesi gerektiğine dikkat çeker. Aristoteles’e göre Thales’i ozanlardan farklı kılan özelliği, doğa-daki canlılığın

tan-rılardan değil, do-ğanın kendisinden kaynaklandığını ka-bul ediyor oluşudur.

Bu açıdan Thales’in canlı ve cansız ayrı-mını ortadan kaldı-ran bakış açısı ilkel animizme yaklaşır.

Anaksimandros (MÖ 610-545)

Miletos Okulunun ikinci temsilcisi olan Anak-simandros hocası Thales gibi bir bilim insanıdır.

Özellikle coğrafya alanında önemli çalışmalara imza atmış olan Anaksimandros, Karadeniz’e gi-den gi-denizciler için bir harita hazırlamanın yanı sıra dünya ve gökyüzünün haritalarını yapma giri-şiminde de bulunmuştur. Dünyanın büyüklüğünü ölçmeye çalışmış, yer ile gök arasındaki mesafeyi hesaplamayı denemiş olan Anaksimandros, ayrıca dünyanın ekliptik eğriliğini keşfederek bu eğilim sonucunda mevsimlere göre güneşin doğuş ve ba-tışındaki değişimleri açıklamıştır. Güneşin hareket-lerini gözlemlemesi, Anaksimandros’a gronom adı verilen güneş saatinin yapımında yol gösterici olur.

Tıpkı Thales gibi doğunun astronomi bilgilerini kendisine temel alan Anaksimandros’u Babilliler-den öteye taşıyan şey onun astronomi hakkında ya-pılan tüm gözlemlerden ve hesaplardan evrene dair Thales’ten günümüze kalan

yazılı bir eser olmadığı için onun arkhe olarak niçin suyu seçtiğini kestirmek imkânsızdır. Fakat bu ko-nuda bazı tahminler vardır.

Örneğin Aristoteles’e göre, Thales bütün nesnelerin tohumlarının nemli oldu-ğu gerçeğinden hareketle bu sonuca ulaşmıştır.

dikkat

Thales arkhenin ilk hare-ketini her şeyin ruhlarla, tanrılarla dolu olduğu dü-şüncesiyle temellendirme-ye çalışır.

dikkat

Anaksimandros, Thales’in arkheye ilişkin sapta-malarından hem etkilenmiştir hem de hocasının en büyük eleştirmeni olmuştur. Thales arkheyi su ola-rak belirlerken, çevresinde gördüğü denizin uçsuz bucaksızlığından, sınırsızlığından ilham almış, ana-maddenin çeşitliliği meydana getirebilecek sınırsız bir şey olması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Anak-simandros da Thales’in akıl yürütmesine katılarak arkhenin evrendeki çeşitliliği meydana getirebilecek denli sonsuz ve sınırsız bir şey olması gerektiğini dü-şünür. Anaksimandros her ne kadar arkhenin özel-likleri konusunda Thales ile benzer bir düşünceyi paylaşsa da suyun niteliksel ve niceliksel olarak sı-nırlı oluşundan dolayı arkhe olamayacağı sonucuna varır. Arkhe Anaksimandros’a göre her şeyin başında ve sonunda bulunması gereken hem niteliksel hem de niceliksel olarak çeşitliliği sağlayabilecek sonsuz ve sınırsız bir şey olmalıdır. Su gibi belirli bir madde daima karşıtıyla, örneğin toprakla sınırlı olacağın-dan arkhenin sahip olması gereken sınırsızlık ve son-suzluk niteliklerini sağlamakta yetersiz kalacaktır.

Diğer bir deyişle maddenin belirli bir niteliği arkhe olarak belirlendiğinde, karşıtının varoluşunu açık-lamak olanaksız hale gelecek, arkhe tüm karşıtların kaynağını oluşturamayacaktır. Belirli maddelerin ancak karşıtlarıyla birlikte var olduğu görüşünden hareket eden Anaksimandros, bu durumda tüm karşıtların kendisinden kaynaklandığı arkhenin ni-teliğinin belirsiz olması gerektiğini ileri sürer. Ancak bu noktada Anaksimandros’un madde ile niteliği arasında bir ayrım gözetmediğinin de belirtilmesi gerekmektedir. Bu açıdan Anaksimandros’un kastet-tiği, düşünce tarihinde çok daha sonraları belirecek

olan madde-nitelik gibi, başlangıçta ‘su’

ya da ‘nem’ olmuş olsaydı, ısı ya da ateş hiçbir zaman var ol-mayacaktı, çünkü su ateş doğurmaz, an-cak tam tersine ateşi ortadan kaldırır. Bu nedenle, o özdeğin ilk halini, onları, her şeyin tam anlamıy-la iç içe girdiği bir karışımda, gözle

gö-rülmez bir biçimde ya da gizil (potansiyel) olarak içeren, içinde birbirlerine düşman öğelerin ya da özelliklerin henüz ayrı olmadığı ya da ayrışmadığı, olağanüstü büyüklükteki, farklılaşmamış bir kütle olarak tasarlamıştır” (Guthrie, 1999, s. 33).

Anaksimandros’a göre, her şeyin iç içe geçtiği ve kendisinden türediği başlangıçtaki bu kütle apeiron-dur. Apeiron sonsuz, sınırsız ve belirsiz bir ana-mad-dedir. Tüm var olanların kendisinden meydana gel-diği apeiron, aynı zamanda var olan her şeyin tekrar kendisine döneceği şeydir. Zıtlıkları bir arada barın-dırması apeironu tüm var olanların kaynağı yaptığı gibi tüm yok olanların da gideceği yer yapar.

Varoluş ve yok oluş sürecinin başlangıcında ve sonunda yer alan apeiron, aynı zamanda bu devi-nimin düzeninin de kaynağıdır. Anaksimandros’un deyişiyle var olanlar nelerden meydana gelmişlerse zorunlu olarak yok olup ona dönerler; zira onlar birbirlerine zamanın düzenleyişine göre haksız-lıklarının cezasını ve kefaretini öderler. –Apeiron kocamaz, ölmez, yok olmaz (Kranz, 1984, s. 32).

Böylece apeiron doğmamış, doğurulmamış, sınır-sız, kökensiz, sonsuz, belirsiz olandır, var olan her tür nitelik ve bu niteliklerin karşıtları apeiron için-de bir arada bulunmaktadır. Diğer bir için-deyişle apei-ron her şeyin tükenmez, sonsuz kaynağıdır.

Aristoteles, “sonsuz” kavramını ilk kez Anaksimandros’un kullandığını ifade ederken,

“sonsuz”un doğa bilimleri için kaçınılmaz bir baş-langıç olduğunu da kabul eder (Aristoteles, 1997, 202b a20). Her ne kadar doğa bilimleri için sonsuz kavramı üzerine düşünmenin zorunluluğundan söz etse de Aristoteles sonsuzdan sonlu olanların meyda-na gelemeyeceğini ileri sürerek Ameyda-naksimandros’un arkhe seçiminin hatalı bir başlangıç olduğunu iddia eder (Aristoteles, 1996, 1014b).

Anaksimandros Thales’in öğrencisi olduğu gibi onun en büyük eleş-tirmenlerinden biridir.

Anaksimandros’a göre, be-lirli bir maddeyi, örneğin

“su”yu, arkhe olarak kabul etmek, sonsuzluğa yayılan evreni açıklamak bakımın-dan yetersizdir. Evren tıpkı kendisi gibi sonsuz olan bir unsurla açıklanabilir.

Bu nedenle arkhenin son-suz olması gerekir.

dikkat

Yunanca a öneki, eklendiği sözcüğe olum-suz anlam katar. Peiron sözcüğünün köke-nine ilişkin ise iki farklı görüş söz konusu-dur. Bazı yorumcular peiron sözcüğünün peras sözcüğünden türediğini ileri sürer-ler. Peras, “sınır” anlamına gelir. Böylece apeiron sınırsız anlamını taşır. Öte yandan bazı başka yorumculara göre peiron söz-cüğünün kökeninde pereos sözcüğü bu-lunur ki, pereos “geçirgen” anlamındadır.

Böylece bu yorumcular apeiron sözcüğünü geçirgen olmayan, kendisinden başka bir şeye dönüşmeyen olarak yorumlarlar.

Anaksimandros apeironu tüm karşıtların için-den doğabileceği biçimde kurgular. Böylece tek tek şeylerin meydana gelişi sırasında apeiron, oluşan belirli maddeyi karşıtıyla birlikte var eder. Dikkat edilirse Anaksimandros apeironu tüm karşıtların birliği olarak tanımsız bırakır. Apeironun bu ta-nımsızlığı, var olanların tüm niteliklerini içinde barındırabilmesini sağlar. Bu açıdan, apeirondan ayrılarak var olmak aslında görünüşler alanında bir görünüş olmaktır. Gerçek ise her şeyin kendisinden meydana geldiği ve yine ona döneceği apeirondur.

Karşıtlara bölünme sırasında apeirondan ilk olarak karanlık ve soğuk olanlar, aydınlık ve sıcak olanlardan ayrılmışlardır. Toprak karanlık ve so-ğuk, hava aydınlık ve sıcaktır. Toprak, hava, su ve ateş ise belirli oranlarda birleşerek diğer var olanları meydana getirirler. Böylece evrende bildiklerimiz ve bilmediklerimiz apeiron ile kuşatılmışlardır.

Anaksimandros aperionu bir yandan bildik-lerimizi ve bilmedikbildik-lerimizi kuşatan, belirsiz ve sonsuz bir kaynak olarak betimler. Öte yandan çağının genel eğilimlerine uyarak aperionun bir kütlesi olduğunu ileri sürmesi, onun felsefesinde

Anaksimandros aperionu bir yandan bildik-lerimizi ve bilmedikbildik-lerimizi kuşatan, belirsiz ve sonsuz bir kaynak olarak betimler. Öte yandan çağının genel eğilimlerine uyarak aperionun bir kütlesi olduğunu ileri sürmesi, onun felsefesinde