• Sonuç bulunamadı

2.4. Türkiye’de Sivil Toplum ve STK’lar

3.1.1. Platformun Çıkış Noktası Olarak Habitat Vizyonu

Dünya 1972 yılında Stockholm’de düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre Konferansından itibaren 1976 yılında Kanada’nın Vancover kentinde yapılan ilk Habitat toplantısına kadar ortaya konulan çözüm planlarında, tek özne devletlerdi. 1987 yılında Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından hazırlanan “Ortak Geleceğimiz Raporu” diğer adıyla “Brutland Raporu” sürdürülebilir kalkınma programına kağıt üzerinde yeni bir nefes aldırırken 1992 yılında yapılacak olan Rio Konferansında da alt yapı oluşturmuştur. Rio de Jenario’da yapılan Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı “Gündem 21”, çevre ve kalkınma açısından 21. Yüzyılın sürdürülebilir dünyasını amaçlarken “herkes için üstlenecek bir rol vardır: Hükümetler, iş adamları,

240 Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı Habitat II, Türkiye Ulusal Rapor ve Eylem Planı,

ticaret birlikleri, bilim adamları, öğretmenler, yerli halklar, kadınlar, gençler, çocuklar ve hükümet dışı kuruluşlar” diyerek aynı zamanda artık sorunların çözümünde sadce devleti içeren tek özne yerine çok taraflı görev ve sorumluluk belirtmiştir. 1993’te Viyana’da toplanan İnsan Hakları Konferansı, 1994’te Kahire’de toplanan Dünya Nüfus Konferansı, 1995’te Kopenhag’da toplanan Sosyal Kalkınma Konferansı, 1995’te Pekin’de toplanan Dünya Kadın Konferansı ile değişim rüzgarları tüm dünyada esmeye başlamıştır. Türkiye, Rio Konferansının temel belgesi olan Gündem 21’i Hükümet Başkanı düzeyinde temsil edildiği bir katılımla imzalamıştır. Ayrıca 21.11.1988 tarihinde Strasbourg’da imzalanan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Avrupa Kentli Hakları Deklarasyonu ve Avrupa Kentsel Şartını onaylamıştır. 241

30 Mayıs-14 Haziran 1996 arasında, İstanbul’da gerçekleştirilen Habitat II zirvesinde bu değişim sürmüş ve sürdürülebilirliğin yanı sıra “yaşanılabilirlik, hakçalık, aktif katılımcılık, sahiplenme, yönetişim, açıklık ve şeffaflık, yapılabilir kılma” gibi yeni ve doğru kavramların hayata geçirilebilmesi için çok aktörlü (çok özneli) bir yönetişim öngörmüştür. Habitat II Konferansının amacı bir anlamda yeni yaklaşımlarla çözüm oluşturmak olarak ifade edilmiştir. 242 Bu

bağlamda Habitat II Zirvesi, yalnızca hükümetleri değil, yerel yönetimleri iş çevrelerini ve sivil girişimleri de sorunların çözümünde yükümlü kılmaktadır.

Habitat II Konferansında önemle üzerinde durulan kavramlar ise şunlardır: -Yaşanabilirlik -Sürdürebilirlik -Hakçalık -Kentli Bağlılığı

-Yapılabilir Kılma -Yönetişim

-Bilginin Serbest Akışını Sağlamak -İletişim

-Koza

-Açıklık-Şeffaflık

Bu kavramların belli başlılarını çok kısa açıklayacak olursak:

Yaşanabilirlik

Halkın yaşam kalitesi, diğer toplumsal ve ekonomik faktörlerin yanı sıra, köy, kasaba ve kentlerimizin mekansal ve fiziksel özelliklerine bağlıdır. Bu özellikler öyle belirleyicidir ki, hal sağlığının korunduğu, emniyetin ve güvenlik koşullarının sağlandığı, toplumsal bütünleşme, çeşitlilik ve kültürel kimliğin geliştirdiği, tarihi, dini ve kültürel bakımdan anlamlı yapı ve bölgelerin uygun biçimde korunduğu insan yerleşmelerinin; “tasarım, yönetim ve bakım süreçlerini” halkın daha yaşanabilir mahalle ve yerleşmelere olan gereksinimlerini yönlendirmedir.

Yaşanabilirlik ilkesi var olan koşullara razı olmanın değil, var olanı aşmanın, daha iyiyi aramanın söylemidir diye özetlenmektedir.

Sürdürebilirlik

Günün gereksinmelerini, gelecek kuşakların kendi gereksinmelerini karşılama olanaklarını azaltmadan karşılama biçimidir, diye tanımlanabilir. Gelecek kuşakların gereksinmelerini karşılayabilmek kabul edilince de, doğal kaynakların tahrip edilmemesi, ekolojik dengelerin sürdürülmesi ve korunması gereği hemen görülecektir.

Sürdürebilirlik, en dar anlamıyla bile ele alınsa kuşaklar arası bir adalet ilkesidir.

Hakçalık

Hakçalık, bir toplumda kadın, erkek, çocuk, genç, din, ırk ve siyasi tercih gözetmeden, giyim, gıda, sağlık, konut gereksinmelerinin karşılanması ve herkesin eğitimde, yaratıcı ve verimli geçim yollarını serbestçe seçmede ve kişisel, manevi kültürel, kaynakların korunmasında, yaşanabilir yerleşmelerin oluşmasında eşit hak ve sorumluluğun bulunması ve herkesin karar verme süreçlerine katılmakta eşit fırsata sahip olmasıdır diye tarif edilmektedir.

Sürememekte olan haksızlık ve dışlanma; bencillik, antisosyal ve üretici olmayan davranışları besler ve yurttaşlık duygusunu zayıflatır. Günümüzde sivil toplum hareketlerinin geliştirdiği değerlerle; yaşabilirlik, sürdürebilirlik, ve hakçalığın öne çıktığı bir sistemin gerçekleşebilmesi için, gelinen son nokta da yurttaş bağlılığı (kentli bağlılığı), yapılabilir olma veya kılma ve yönetişim (beraber yönetim tarzı) kavramlarının iyi anlaşılması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Yurttaş Bağlılığı – Kentli Bağlılığı

Bir ülke sınırları veya bir kentin coğrafyasını belirleyen sınırlarda yaşayan herkesin temel haklarına sahip çıkmasının yanı sıra, diğerlerinin haklarını da koruma ve ortak iyiye katkıda bulunma sorumluluğudur diye tarif edilebilir. Buna kısaca yurttaş veya kentli dayanışması da denmektedir.

Bir toplumda, bireyler tek tek veya organize bir şekilde sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlarsa o toplumda yurttaş bağlılığından söz edilemeyeceğinden, yaşanabilir bir yerleşme veya sistemden de söz edilemez.

Bu bağlılık, sivil toplum hareketinin özverili ve çıkarsız ürünü olarak toplumda yükselen değer olarak kabul görmekte ve giderek oluşmaktadır.

Yapılabilir Olmak – Yapılabilir Kılmak

Bu kavram tam olarak bir kapasite artımıdır. Bir olayı yapmaya talip olan veya görevli kılınan birim, o konu ile ilgili bilgi, kültür, birikim, deneyim ve

ise bunların yanı sıra organizasyon yeteneği, saygınlık ve dolayısıyla inandırıcılığı olmalıdır.

Bunun ilk adımının oluşturabilmesi için ortamın izin verici hale gelmesi veya getirilmesi gereklidir. Bunlar, siyasi güce ulaşılabilirlik, parasal güç, ortaklıklar oluşturabilme güvenine yada saygınlığına sahip olmak, bilgi ve teknolojiye erişebilmek ve uyarlayabilmek yetilerinin gelişmesinden geçmektedir. Bu da gerçek anlamda çoğulcu demokrasiyi gerçekleştirme çabasıdır diye özetlenebilir.

Bu gerçekte bizi yönetişim (Beraber yönetim biçimi) kavramına getirir.243

Yönetişim: Bu kavram birlikte yönlendirme sürecidir. Bu yönelimde

ortaklık kavramı ön plana çıkmakta demokratiklik, açıklık, hesap verme, çoğulculuk, kararın ilgilere en yakın yerden üretilmesi gibi öncelikleri taşımaktadır. Merkezi bir yönetim yerine, yerinden ve o yerde yaşayanların katılımcılığını ve sahiplenmesini içeren beraber yönetim ortaklığı öngörülmektedir.

Dünyada sorunların nasıl çözülebileceğine ilişkin değerler ve anlayışlar değişmektedir. Bu değerlerden en yenisi ve popüleri “yönetişim” kavramı içinde geliştirilen çözüm önerilerinden oluşmaktadır. Yönetişim Habitat II hazırlık çalışmaları sırasında, dikey hiyerarşik ilişkileri içeren yönetim kavramı karşısında, yatay ilişkilerle karşılıklı etkileşim içinde yönlendirmeyi ön gören bir kavram olarak yerini almıştır.244

Çok aktörlü girişimlerin kendilerine hangi konularda seçmeleri ya da nasıl bir örgütleme içinde olmaları gerektiğini önceden söylemek anlamı değildir. İnsanların ilgi duydukları konularda kendi geliştirdikleri demokratik örgütlenmeler içinde bu gayretleri göstermeleri esastır. Bu oluşumlar zamanla

243 www.1a21turkey.net. Erişim Tarihi: 19.07.2005 244 Tekeli, Habitat II Konferans Yazıları... s.26

değişik modellere ortaya çıkaracaktır. Habitat II konferansı çerçevesinde sivil toplum kuruluşlarının ve yerel insiyatiflerin yüklenebileceği yeni roller üzerinde yoğun ilgi ve heyecan oluşturulmuştur. İnsanların günlük yaşamını etkileyerek sonuçlar alınması, Konferans sonrasında yeri adımlar atılması gerekmiştir.

Habitat II Konferans resmi belgesi Ulusal Eylem Planı’ nda benimsemiş olan ana politikaların somut hale gelmesinin yolunu, Yerel gündemlerin hazırlanmasından geçtiği konusunda görüş birliği oluşmuştur. Yaşama geçirilmesi gereken bu görüşün uygulamasında hangi konuya öncelik verileceği hususunda karar yerel sivil insiyatiflere bırakılmaktadır. Diğer önlemli bir konu, işin hangi aktörlerin işbirliğinde gerçekleştirileceği ve aktörlerin ( sivil toplum ve yerel yöneticilerin) ilişkilerinin düzenlenmesi olup bu ortalıkta yerel yönetimlerin yetkilerini bölüşmeleri karşılığında katılımcı sivil örgütlerin de sorumluluk yüklenmesi gerekmektedir. İlgi duydukları alanlarda faaliyet gösterecek sivil toplum kuruluşlarının, sayılarının artması “özne” olarak işlevlerini yerine getirmeleri ve ilgilendikleri konularda kamu alanında iyinin ve doğrunun ne olduğunun belirlenmesinde etkili olmaları beklenmektedir.

Ulusal Eylem Planı, yerel düzeyde deneyimden gelen bir birikimin oluşmasını amaçlamaktadır ve yeni birikim ve heyecanların paylaşıldığı bir platformun oluşturulmasını öngörmektedir. Sivil Toplum Kuruluşlarının aktif oldukları ortaklıklarda yatay ilişkilerin egemen olmasının, bu anlayışın toplumca benimsemesinin demokrasisin geliştirilmesi bakımından atılmış önlemli bir adım olacağı düşünülmektedir.

Temsili demokrasinin seçimlere dayanan meşruiyet çerçevesi yanında, kamusal alanı yönetimle oydaşarak paylaşama çabaları sivil toplum kuruluşlarının meşruiyet çerçevesini belirleyecektir. Bilindiği üzere siyasi partilerin, temsilli demokrasinin gereği olarak kamusal alanda yarışarak (çatışarak) yer alma çabaları karşısında, sivil toplum kuruluşlarının aynı alanı, yönetime talip olmaksızın, sorumluluk üstlenerek paylaşmaları en önemli avantajlarıdır. “ Kamusal alan”a dönük bu farklı yaklaşımlar farklı ahlak

anlayışları olarak düşünülmektedir. Bu farkın bilincine varılması, Habitat öğretisinin öngördüğü “çözüm”ün başarı sırrını da içinde saklamaktadır. Temel soru, bu iki meşru ancak farklı ahlak anlayışını temsil eden ortakların nasıl işbirliği yapabilecekleridir. 245