• Sonuç bulunamadı

Yurttaşlık kültürünün gelişmesi ve sivil toplum kuruluşları (Bodrum Turgutreis gönüllüleri platformu örneği)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yurttaşlık kültürünün gelişmesi ve sivil toplum kuruluşları (Bodrum Turgutreis gönüllüleri platformu örneği)"

Copied!
142
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI

YURTTAŞLIK KÜLTÜRÜNÜN GELİŞMESİ VE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI

(BODRUM TURGUTREİS GÖNÜLLÜLERİ PLATFORMU ÖRNEĞİ)

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. M. Akif ÇUKURÇAYIR

Hazırlayan

Hatice KURT

(2)

İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER ...I KISALTMALAR ...IV GİRİŞ ... V BİRİNCİ BÖLÜM YURTTAŞLIK KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ

1.1. Demokrasi Anlayışında Yaşanan Dönüşüm ... 5

1.1.1. Yurttaşın Demokratik Süreçteki Yeri... 7

1.1.2. Statü Olarak Yurttaşlık... 9

1.1.3. Yurttaşlığın Günümüzde Taşıdığı Anlam ... 11

1.2. Katılım ve Katılımcı Yerel Yönetim ... 14

1.2.1. Yerelde Katılım İmkanları... 16

1.2.2. Yerel Katılımın Yasal Çerçevesi... 20

1.2.3. Katılımcı Yerel Yönetim ... 24

1.2.4. Gündem 21 ve Yerel Yönetim... 26

İKİNCİ BÖLÜM SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI VE DEMOKRASİ 2.1. Sivil –Toplum Kavrama Teorik Yaklaşım... 29

2.1.1. Aydınlanmacı Düşünürler ve Öncesinde Sivil Toplum-Devlet Anlayışı... 30

2.1.2. Hegel’de Sivil Toplum ve Devlet... 35

2.1.3. Marx’da Sivil Toplum ve Devlet... 42

2.1.4. Gramsci’de Sivil Toplum ve Devlet... 45

2.2. Devletin Kökeni ve Sivil Toplum... 48

(3)

2.2.2. Modern Sivil Toplum Kavramı ... 52

2.2.3. Küreselleşmenin Katılımcılık ve STK’lar Üzerine Etkileri ... 56

2.2.3.1. Küreselleşme ve Sivil Toplum Kuruluşları ... 60

2.3. Sivil Toplum Kuruluşları ve Yerel Katılım ... 67

2.3.1. Sivil Toplum Kuruluşları ve Yerel Yönetimler... 72

2.4. Türkiye’de Sivil Toplum ve STK’lar... 76

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM BODRUM TURGUTREİS GÖNÜLLÜLERİ PLATFORMU ÖRNEK İNCELEMESİ 3.1. Kuruluşu, Amaçları ve İlkeleri ... 94

3.1.1. Platformun Çıkış Noktası Olarak Habitat Vizyonu... 96

3.2. TGP’nun Yürüttüğü Çalışmalar ve Projeleri ... 102

3.2.1. Çöp Toplama Kampanyası ... 103

3.2.2. Atık Kağıt Toplama Kampanyası... 103

3.2.2.1. Projenin Gerekçesi... 104

3.2.2.2. Proje Aktörleri ve Üstlerine Düşen Görevler, Belediyeden Beklenenler... 105

3.2.2.3. Vatandaşların Yapacakları... 105

3.2.2.4. Bakkal, Market ve Benzerî İşletmelerin Yapacakları... 105

3.2.2.5. İnşaat Sahiplerinin Yapacakları... 106

3.2.2.6. Gönüllülerin Yapacakları ... 106

3.2.2.7. Kampanyada Zorunlu Uygulamaya Geçiş... 106

3.2.2.8. Projenin Baş Aktörleri: Emekliler ... 107

3.2.3. Çevre Eğitim Merkezi ... 108

(4)

3.2.5. Kırmızıda Duralım Kurallara Uyalım Kampanyası ... 109

3.2.5.1.Trafik Canavarını Durduralım Kampanyası... 113

3.2.5.2. Trafik Sorununu Halkın İşbirliğinde Çözme Projesi Uygulama Protokolü (Taslak)... 114

3.2.6. İzmarit Toplam Kampanyası ... 115

3.2.7. Tubikom (Turgutreis Belediyesini İzleme Komitesi) Girişimi ... 116

3.2.8. Kent Konseyi Girişimi... 117

3.3. Projelerin Ortak Hedefleri ... 117

SONUÇ ... 122

(5)

KISALTMALAR

ADD : Atatürkçü Düşünce Derneği

BM : Birleşmiş Milletler

CBO : Community Based Organisation

ÇYDD : Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği

HABİTAT : Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı

IULA-EMME : Uluslar arası Yerel Yönetimler Birliği – Doğu Akdeniz ve Ortadoğu Bölge Teşkilatı

SEDAM : Semt Danışma Merkezleri

STK : Sivil Toplum Kuruluşları

TGP : Turgutreis Gönüllüleri Platformu

TUBİKOM : Turgutreis Belediyesini İzleme Komitesi

MUMİKOM : Muğla Milletvekillerini İzleme Komitesi

UNDP : Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı

(6)

GİRİŞ

Bu çalışmanın konusu; Yurttaşlık Kültürünün gelişmesi ve Sivil Toplum Kuruluşları: Bodrum Turgutreis Gönüllüleri Platformu Örneği’dir.

Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm yurttaşlık kültürü ve demokrasi bağlamında geliştirilmiş olup iki kavram arasındaki bağlantı açıklanmıştır. Demokrasi kavramın çıkış noktası ve günümüzde taşıdığı anlamdan yola çıkarak, yurttaş tanımlaması yapılmıştır. Bireyden yurttaşa giden kavramsal nitelikteki değişmelerin statü ve davranış noktasında oluşturduğu kimlik katılımcı yurttaştır. Katılımcı yurttaş çağdaş demokratik toplumun temel aktörüdür ve mevcut demokratik sistemler de daha katılımcı modelleri bünyesine alarak yönetimin hemen hemen her aşamasına yurttaşı dahil etme çabasındadırlar. Zira artık yönetimlerin meşruiyet kaynağı çok katılımlı süreçlerle sağlanabilmektedir.

Katılım noktasında halka en yakın yönetim birimleri olmaları nedeniyle yerel yönetimlerin demokrasiyi tabana yaymadaki işlevlerine değinilmiştir. Katılımcı yerel yönetimin sergilediği yeni katılım yöntemlerinin bazılarından bahsedilerek yerel katılımın ülkemizdeki yasal çerçevesine değinilmiştir.

Çalışmanın ikinci bölümü sivil toplum kuruluşları ve devlet arasındaki bağlantı noktasında temellendirilmiştir. Öncelikle sivil toplumun kökenine, aydınlanmacı düşünürler ve öncesinde sivil toplum ve devlet anlayışına atıfta bulunulmuştur. Çalışmanın bu kısmı, Hegel, Marx ve Gramsci’de ki sivil toplum- devlet fikri üzerine temellendirilmiştir. Daha sonra ulus-devletin değişen yanları ve küreselleşme noktasında konuya açılım getirilmeye çalışılmıştır. Küreselleşmeye koşut gelişen ortamda katılımın yeni boyutları ve sivil toplum kuruluşlarının fonksiyonlarına değinilmiştir. Genel anlamda sivil toplum açılımından sonra Türkiye’de sivil toplumun ve STK’ların gelişim sürecine değinilmiştir.

(7)

Çalışmanın son bölümünde ise bir sivil inisiyatif olarak Bodrum-Turgutreis’te faaliyetlerde bulunan “Turgutreis Gönüllüleri Platformu” örnek incelemesine yer verilmiştir.Bu bölüm, Platform’un çıkış noktası, kuruluşu ve amaçları üzerinde şekillendirilmiştir. Çıkış noktası olarak belirlenen Habitat’ın (Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı) felsefesine değinilmiş; bu noktadan yola çıkarak yürütülen çalışmalar ve projeler açıklanmıştır.Projelerin temelindeki “yurttaş üretmek” amacı vurgulanmıştır.

Araştırmanın ilk iki bölümünü oluşturan teorik kısımların hazırlanmasında genel literatür taraması yapılmıştır. Konuyla ilgili kitap,yayın ve doküman araştırması yapılarak, çalışmanın teorik bölümü oluşturulmuştur. Son bölümde ise teoriye örnek oluşturması amacıyla gönüllü olarak çalışan ve tamamiyle bir sivil inisiyatif olarak çalışan oluşumun faaliyet alanında araştırması yapılmıştır. Yerel nitelikli çalışmaları alanda gözlenmiş ve eldeki yazılı verilerle birleştirilerek bir örnek inceleme konusu oluşturulmuştur.

(8)

BİRİNCİ BÖLÜM

YURTTAŞLIK KÜLTÜRÜ VE DEMOKRASİ

En bildik tanımıyla “halkın kendi kendini yönetmesi “anlamındaki demokrasi “siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik özellikleri ne olursa olsun bütün yurttaşların eşit sayıldığı toplumsal örgütleniş biçimidir.’’1

Halkın yönetimini ifade edişi itibariyle, köklü bir süreci ve bu sürecin işlerlik kazandığı bir kurumsallaşmayı da beraberinde getirmektedir. Doğrudan doğruya halkın yada halkın seçtiği temsilcilerin halk adına yönetimini betimlemesi itibariyle de devlet toplum ilişkisi biçimini belirtmekte ve siyasal iktidarın meşruiyetini sağlamaktadır. Siyasal iktidarı halk belirlemekte ve iktidarın kararları doğrudan ya da dolayı olarak bu seçici toplum tarafından yönlendirilmektedir.2

Demokratik yönetim biçimi dediğimizde anlaşılması gereken temel uygulamaların başında, kamusal alana ait karaların ve hatta tüm politik kararların alınmasında halkın ortak katılımının olması gelir. Kamu oyu alarak nitelendirilen ortak konsensüs alanı demokratik teamüllerin temelini oluşturmaktadır.

Demokrasi, siyasal düşünce sisteminin “iyi toplum”un kriterlerini belirtmek aşamasında bulduğu çözümlerden biridir. “İyi toplumu’’ un nasıl bulunacağı sorusu da demokrasinin öznelerini belirleme gereğini vurgulamaktadır. Demokrasinin yönetsel sınırları içinde kalması ve sadece idarenin bu yönetme işlevlerini üslenmesi de demokrasiyi özneleri açısından kısıtlı bir uygulama yöntemi olarak karşımıza çıkarmaktadır. Oysa demokrasi

1 Özer Ozankaya, Temel Toplum Bilim Terimleri Sözlüğü, Cem Yayınevi, İstanbul Şubat 1995, s. 52 2 İhsan Dağı Necati Polat, Herkes İçin Demokrasi Ve İnsan Hakları, Liberte Yayınları, Ankara Nisan

(9)

yönetsel pratiklerden oluşan uygulamalarla sınırlı değildir. Kişilerin doğrudan siyasetin öznesi olduğu kurumsallaşmış pratikler bütünüyle işlevseldir. Yani temelde, yönetimden ziyade katılım ve katılımcı yurttaş vardır.3

İdeal demokrasi pratiği. yönetimi katılımcı bireylerin oluşturduğu topluluğu ifade eden halkın seçtiği ve halkın istediklerinin tam olarak karşılandığı halkın tercihleri doğrultusunda politikaların yürütüldüğü sistemli bir işleyişi ifade etmektedir.4

Demokrasi, modern zamanın çoğu insanı tarafından bir ideal ulaşılmış bir mükemmellik olarak algılamaktadır ve uzun bir sürecin şekillendirdiği günümüz demokrasisinde değişim ve dönüşümü “yeni dünya düzeni” uygulamalarıyla devam etmektedir. Bu sürecin gelişimi, Kılıçbay’ın ifadeleriyle, “ Fransız devrimine kadar olan tarihi kesintinde demokrasi hemen herkes tarafından zorbalık rejimi olarak algılanmış ve monarşi yönetim tarzlarının en iyisi olarak görülmüştür. Fransız Devrimi, halkın yönetimi anlamına gelen eski demokrasi terimini kabuğunu değiştirmeksizin vatandaşın yönetimi haline getirmiştir ve halk ile vatandaş farkını vurgulamıştır. Eski Yunan yönetim tarzından biri olarak ad alan ve pek de iyi görülmeyen demokrasi halkın yani yönetilenlerin yönetimi ele geçirdikleri an ortaya çıkan bir rejim olarak algılanmaktaydı. Halk toplumunun tümünü değil tabi olan kesimi ifade etmekteydi ki zaten bu gün etrafında ne denli yarı- mistik bir hale oluşturmaya çalışılırsa çalışılsın kavram bundan başka bir şeyi ifade etmemektedir. Dar kimlik bir topluluk, vatandaşlar topluğunun yönetimi olarak demokrasi kavramına geçiş

3 Aylin Özman , Simten Coşar “Yönetselden Yaşamsala Demokrasi Pratiği” Libarelizim Devlet

Hegomanya, Derleyen, E. Fuat Keymen, Everest Yayınları, İstanbul, Mart 2002, s.34

4 M. Akif Çukurçayır, Siyasal Katılma Ve Yerel Demokrasi, Çizgi Kitap Evi; Yayınlar, Konya, Ocak

(10)

uzun bir dönüşsel ve eylemsel tarihe sahiptir. Ve bunun böyle olabilmesi için öncelikle bireyin belirebilmesi gerekmiştir.’’5

Çoğu zaman kabul gören görüş, Antikite’de bireyin ön plana çıktığı bir dönemin varolduğudur. Oysa Eski Yunan’da kişi, siteye, klana ya da sınıfa mensup oluş durumuna göre değerlendirmekte, bu oluşumların dışında kişinin varlığı söz konusu olmamaktaydı. Roma’da da özellikle sınıfa ve klana olan mensubiyet her şeyin belirleyicisi durumundaydı.6

Köleliğin varlığını sürdürdüğü bir ortam olan Eski Yunan’da demokrasi olarak değerlendirilen yönetim tarzında, siyasal hayata katılma hakkı yalnızca yurttaşlara aitti. Yurttaşlar ise polisin genel nüfusuna göre çok az bir kesimdi. Mesela, beşyüz bin nüfuslu Atina’da yurttaş sayısı yirmi bin ya da otuz bin kadardır. Köleler çoğunluktadır ve bunlar insan sayılmaz, mülkiyet konusu bir maldır. Dolayısıyla polisin siyasal yaşamında rol alması da düşünülemez. Köleler dışında, yabancılar (meteikos) da siyasi haklara sahip değildirler. Eski Yunan’da demokrasinin temel niteliklerinden eşitlik ilkesinin varlığından söz etme imkanı yoktur. Aynı şekilde özgürlük ilkesi de sadece yurttaş olarak nitelenen sınırlı sayıdaki kişilerin siyasal özgürlüğünü ifade etmektedir.7 Yurttaşlar da kendi toplumsal düzenlerinde neyin iyi neyin doğru olduğuna karar veremezler, doğru bilgiyi yalnızca “yöneticiler”den öğrenebilirler. Protagoras’ın sözleri de zamanın düşünce sistemini belirtmekte, kurulu yapıyı nitelemekte ve savunmaktadır; “Halk bir kör gibi hiçbir şeyin farkına varamaz ve tek bir ağızdan yöneticilerin kendisine söylediğini tekrarlar ancak.”8

5 Mehmet Ali Kılıçbay, Cumhuriyet ya da Birey Olmak, İmge Kitap Yayınları, Ankara, Nisan 1994,

s.64

6 a.g.k., s.63

(11)

Orta Çağ ise, Antik site örgütlenmesinin, kilise bünyesi içinde yok olup, Antik yurttaş kavramının da silindiği dönem olmuştur. Yeni kavram soyluluktur ve soyluluk özgür olma statüsünü belirlemektedir.9 E.Fromm’un yaklaşımıyla da “Ortaçağ toplumunda birey diye bir şey yoktu, insan dünyada ilk bağlarıyla bağlıydı ve kendini birey olarak algılamıyordu. İnsan yalnızca toplumsal rolünün sınırları içinde vardı. Farklı toplumsal gruplardan olan kişiler birbirlerini yabancı olarak görüyorlardı. Kişi bireysel benliğinin ve ayrı bir varlık olduğu olgusunun gelişmediği bir toplumsal düzen içindeydi. Ortaçağ sonlarına doğru, bireysel ekonomik girişimcilik önem kazandı ve yeni paralı sınıf ortaya çıktı. Bireyciliğin artışı, insan faaliyetlerinin bütününü etkiledi. (Moda, Sanat, Din, Felsefe v.b.) Yeni ekonomik ve kültürel gelişme, İtalya’da daha yoğun olarak yaşanmış, bütün bir yaşam biçimi üzerinde etkili olmuştur. İtalya’da ilk kez feodal toplumda birey ortaya çıkmış ve sınırlarını daraltan bağları koparmıştır. Rönesans, böylece zengin ve güçlü bir sınıfın kültürü olarak ortaya çıkmış ve bunların ekonomik etkinliği, serveti onlara bir özgürlük ve bireysellik duygusu vermiştir.”10

Fransız Devrimi’yle yurttaşlığın sınırları, siyasi ve medeni hakların kazanılmasıyla genişlemiştir. Ulus-devletin yükselişi de yurttaşlığın ulusla özdeşleşmesi sonucunu vermiştir.11 18. yüzyıl Fransa’sında gelişen politikalar, egemenliği yurttaş topluluğunu temsilen devlette toplamıştır. Devletin merkezi yapısı topluma etki derecesini artırmış, hukukta eşitliği, ekonomide bütünleşmeyi amaçlayarak, yurttaşlığa yeni boyutlar eklemiştir. Sosyal ve siyasal boyutlarıyla yeni yurttaşlık oluşumu devlete sadakat ekseninde ulus-devletin iktidarının meşruiyetinin kaynağı olmuştur.12

9 Kılıçbay, a.g.k., s.91

10 Erich Fromm, Özgürlükten Kaçış, Çev Şemsa Yeğin, Payel Yayınları, İstanbul, Mart 1996, s. 48 – 52 11 Füsun Üstel, Yurttaşlık ve Demokrasi, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, 1999, s. 54

12 Ali Yaşar Sarıbay, “Küreselleşme, Postmodern Uluslaşma ve İslam”, Küreselleşme Sivil Toplum ve

(12)

1.1. Demokrasi Anlayışında Yaşanan Dönüşüm

Günümüzde demokrasinin insanlığın şimdiye kadar geliştirebileceği en iyi siyasal rejim olduğu konusunda geniş bir fikir birliği bulunmaktadır. Temelde demokrasi özgür ve eşit bireylerin tercihlerine duyarlı kalan bir rejim olduğu için de sürekli olarak yeni arayışlara konu olmaktadır. Ancak bu arayışların demokrasi uygulamalarını kökten değiştirdiği söylenemez. En gelişmiş demokrasi uygulamalarının olduğu ülkelerde bile bir çok demokrasi formu bir arada birbirlerine eklenerek uygulanmaktadır. Bugün dünyada temsili demokrasi, katılımcı demokrasi ve bir demokrasi çeşidi olarak görülebilecek yönetişim bir arada varlığını sürdürmektedir. Mesela katılımcı demokrasi anlayışının gelişmesi, temsili demokrasinin meşruiyet anlayışı paralelinde gelişmiş kurumsal yapısında çok büyük değişimlere yol açmamaktadır. Bu nedenle değişik demokrasi anlayışlarının kavramlaşması ve sınırlarının çizilmesinde tam bir netlik geliştirilememektedir.13

Demokrasi herkesin istediği gibi tanımladığı, tasavvur edilebilen bütün iyiliklerin kendisine izafe edildiği bir kavram haline getirilmektedir. Bu durumda bir yaşam biçimi olarak algılanan demokrasi bütün doğruların iyilerin içinde barındıran bir ideolojiye dönüştürülmektedir. Bu şekilde olduğunda da gerektiğinde halka karşı bile korunması gereken “militan” bir demokrasi anlayışı ortaya çıkmaktadır. Oysa demokrasinin geleceği halkın nesne değil özne olduğu araç değil, amaç olarak muamele gördüğü siyasal kültürün yeşermesine ve yerleşmesine bağlıdır. Yeni demokrasinin ihtiyacı olan vatandaş, aktif vatandaştır. “Aktif vatandaş, sadece düzenli aralıklarla bir partinin genel başkanını hükümet başkanı seçmekle kalmaz; siyaseti ve siyasal katılımı sürekli bir tutum ve davranış biçimi olarak görür.” 14

Günümüzdeki demokrasi pratiklerinin temelinde temsili demokrasi yatmaktadır. Temsili demokrasi denildiğinde sınırları belirli bir toprakta yaşayan

(13)

bir toplumun seçimler yoluyla oluşturduğu bir mecliste oy çokluğu kuralına uygun olarak verilen kararlarla yönlendirilen bir yönetim anlaşılmaktadır. Ancak bu tür temsili demokrasilerin bir kriz içinde olduğu da gündemdedir. Bu krize rağmen temsili demokrasinin ortadan kalktığı söylenemez. Temsili demokrasinin içinde bulunduğu krizin değişik nedenleri vardır. Bunlardan birincisi küreselleşen bir toplumda yaşayanların kaderini belirleyen siyasal ve ekonomik kararların önemli bir bölümü o toplumun yaşadığı toprakların dışında alınmaktadır. İkinci önemli neden ise temsili demokrasi içindeki oy çokluğu ilkesinin, çoğunluğunun sultasına dönüşebilme ihtimalinin ortaya çıkardığı eleştirilerdir. 15

Temsili demokrasinin krizi olarak nitelenen durumlar, yeni anlayış ve görüşlerin, demokrasiye eklemlenerek farklı uygulamaların oluşmasına neden olmaktadır. Bu farklılıklar daha çok katılım temelindeki sorunların ortaya çıkardığı boşlukları doldurmaya yöneliktir. Çoğulcu demokrasi pratikleri olarak gündeme gelen uygulamalar, temelde örgütlü bir toplum yapısını öngörmektedir. Siyasi partilerin yanı sıra toplumdaki çok sayıda çıkar grubunun örgütlüğü katılım için gerekli görülmektedir. Alınan kararlar toplumun değişik kesimlerinde müzakere edilmiş olmakla, değişik çıkar gruplarının dengesini yansıtacak bir meşrutiyet üzerinde uzlaşmaya varılmış olmaktadır. Buna karşın çoğulcu ortamın öngördüğü örgütlenmeyi gerçekleştirmeyen toplumun güçsüz kesimlerinin dışlanması da söz konusu olabilmektedir. Bu olumsuzluğun giderilmesi için de, ya bu kesimlerinde örgütlü bir yapıya kavuşması yahut da diğer örgütlü kesimlerin bu grupları savunma işlevini yürütmesi gerekmektedir. Çoğulcu demokrasi görüşlerinin, temsili demokrasiye eklemlenmesi demokrasinin kurumsallaşmış yapısında çok büyük değişiklikler oluşturmamaktadır. Bununla birlikte demokrasi üzerinde asıl kurumsal değişikliklere, son zamanlarda üzerinde fazlaca durulmaya başlayan katılımcı demokrasi sebep olmaktadır. Şimdiki zamanlarda demokrasi halkın yönetimi olarak nitelenen geniş tanımlanmasının yanı sıra, çeşitliliklere yer veren bir rejim

(14)

olarak da nitelendirilmektedir. Bir anlamda her kişiye, her gruba isteklerini hayata geçirme imkanı tanınmaktadır. Bu demokrasinin öngördüğü insan modeli de değişmekte, aktif birey siyasal sistemin öznesi olarak görülmektedir.16

Şimdiki zamanlarda, karşılıklı yansımalarla ve etkileşim içinde dönüşümsel olarak yaşanan ve modernliğin sunduğu imkanlarla güçlenen bireylerin hem demokratik hem kaotik olarak adlandırılabilecek yeni tip yurttaşlıklar kurma süreci yaşanmaktadır. Bu aşama devlet ve/veya cemaat iradeli varolma halinin dönüşüme uğradığı bir aşamadır. Cemaat, çıkış noktasında toplum dışına çıkıp eleştirmenin ve alternatif varoluşun bir aracı olmuştur. Ancak kurdukları cemaatlerle güçlenen toplumsal gruplar, kendi kamusal alanlarından sağladıkları güçle bireysel güç elde ettiler. Yukarıdan aşağıya kurulan kurumsal alanın içine girdiler. Bugün Avrupa modernleşmesinde, sivil toplumun kurulmasında bahsedilene benzer bir şekilde, bu defa aşağıdan yukarıya kurulan ve kendi aralarında hem etkileşim hem de çatışma yaşayan yurttaşlıklar kuruluyor.

1.1.1. Yurttaşın Demokratik Süreçteki Yeri

Bireycilik, bireyin kendi olarak değerinin dışa vurulmasıdır ve yurttaşlığa güçlü bir şekilde bağlıdır. “Bireyin, özellikle kültürel ve özel boyutu içinde, kendi davranışlarının bütününe egemen olabilme talebi olarak bireycilik, yurttaşlığa artan sayıda ve daha geniş haklar atfetmeye ve onun daha geniş ölçüde anlaşılmasını sağlamaya yöneliktir.”17 Bu bağlamda yurttaş bireyselleşmiş bir bireydir. Yurttaşın bireyselliği ona toplumun tümünü ihata etme imkanı vermektedir. Yurttaşlık hakları ve bunları şekillendiren insan hakları bu noktada kişiye yeni ve sağlam bir kimlik kazandırmaktadır. Bireyin

16 a.g.k., Erişim Tarihi: 17.07.2005

(15)

varolmasının doğal sonucu olarak yurttaşlık hakları da vardır ve bu haklar devletin garantisinde olmalıdır.18

Fransız İhtilali’ne dayandırdığımız modern vatandaşlık kavramı ki bu kavram doğrudan yurttaşlığa atıftır, şehirleşmeyle de yakından ilgilidir. Vatandaş şehir (civitas) den olan kimsedir. 18. yüzyıl boyunca şehir bireysel özgürlüklerin öne çıktığı feodal hiyerarşik yapıların parçalandığı yer olmuştur.19

Demokrasinin itici gücü özgür birey ve yurttaş kimlikli vatandaştır. İşlevsel demokraside birey ve yönetim arasındaki bağı, özgür bireylerin oluşturduğu siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları bütünü içinde yer alan yurttaş faaliyetleri sağlayacaktır. Birey üzerindeki, toplumsal ve siyasal müdahale özgür bireye geçişle kalkmakta, aktif yurttaş modeli ortaya çıkmaktadır. Böylelikle toplumsallaşan birey demokratik teamülün temelini oluşturmaktadır.20

Günümüzde modern liberalizmin, bireyin özgürlük alanını olabildiğine genişletmek ve devleti sınırlandırmak noktasındaki çıkışı, yeni demokratik uygulamaların şekillenişini etkilemektedir. Özgürlük ve adalet kavramları yeniden yapılandırılmaktadır. Devletin hakları sınırlandırılarak tanımlanmakta, bunun dışında kalan alan bireyin hareket alanı olmaktadır. Bireyin yapamayacakları belirlenmekte, onun dışında birey her alanda tamamen özgür bırakılmaktadır. Bu da toplumun kendiliğinden bir süreç içinde gelişmesinin yolunu açmaktadır.21 Demokrasinin tanımladığı katılımcı yurttaşa gidiş bu özgür birey faaliyetlerinin şekillendirdiği toplumsal yapı içinde olmaktadır.

Liberalizmin şekillendirdiği bu gelişmelerle devlet yeniden

tanımlanmakta, devletin egemenlik sınırları daralmakta, sivil inisiyatifler ön

18 Kılıçbay, a.g.k., s. 69

19 Ayşe Kadıoğlu, “Türkiye’de Vatandaşlık ve Bireyselleşme”, Liberalizm, Devlet, Hegomanya, Der: E.

Fuat Keyman, Everest Yayınları, İstanbul, Mart 2022, s. 261

20 Dağı, Polat, a.g.k., s. 6-7

(16)

plana çıkmaktadır. Demokrasi bütün bu yeni şartlara uyarlanabilmektedir.22 “Demokratik gelişmenin, polis devletinden hukuk devletine, oradan sosyal hukuk ve hizmet devletine, oradan da özelleştirme v.b. uygulamalarla vatandaşın tercihine saygı gösteren devlet yönünde şekillendiği görülmektedir.” Devlet hukuk düzeni içinde eylem ve tutumlarından sorumludur. Siyasi sisteme yeni eklemlenen bu pratikler, gelişmiş ülkelerde yeni uygulama sorunlarını ortaya çıkarırken, bizimde içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkeler kategorisinde ise daha köklü sorunların çözülmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Henüz hukuk devleti ve istikrarlı bir demokrasi kurulması gibi daha temelde sorunlar yaşanmaktadır.23

1.1.2. Statü Olarak Yurttaşlık

Yurttaşlık bireye, bir dizi hak ve ödevler içeren hukuki bir statü sağlar. Devletin yasaları ile belirlenen yurttaşlık yalnızca anayasal bir kavram değildir. Bireyin yaşadığı toplumda yer alma durumunu ve politik iktidarla ilişki biçimini içerir. İnsan belirli bir kültüre ve yaşam biçimine katılmakla yurttaştır.24 Bu kültür ve yaşam biçimi katılımcı, çoğulcu demokratik ortamı ifade etmektedir.

Yurttaşlık insanların, karar, değerlendirme, danışma ve uygulama mekanizmalarına daha fazla katılım iradesi göstermelerini, karşı iktidarlar oluşturmalarını gerektirirmektedir.25 Demokratik yurttaş, seçimlere katılmayla sınırlı bir siyasal alanın içinde değildir. Katılımcı yurttaş demokratik toplum düzeninin ivmesidir ve siyasal – toplumsal alanda kararların şekillenmesinde en önemli aktördür.26

22 Aytekin Yılmaz, Çağdaş Siyasal Akımlar, Vadi Yayınları, Ankara, Eylül 2001, s. 15 23 a.g.k., s.22

24 N. Bilgin, “Cumhuriyet Fikri ve Yurttaşlık Kimliği”, 75 Yılda Tebadan Yurttaşa Doğru, Türkiye İş

Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1998, s. 147

(17)

Yurttaşlığın ana özelliği J. Bodin’e göre, yurttaşı egemene bağlayan karşılıklı yükümlülük ilişkisidir. Egemen de “gördüğü sadakat ve itaate karşılık yurttaşa adalet, gönenç, yardım ve koruma” sağlamakla yükümlüdür. Marshall’a göre ise yurttaşlık aynı zamanda devletin üzerinde denetim sahibi olduğu bireylere tanıdığı sivil toplumsal ve siyasi haklar bütünüdür. Birincisinde devlete bağlanma ilişkisine, ikincisinde ise hem kişilerin haklarını, hem de yönetimin meşruiyetini sağlayan siyasi özgürleşmeye atıfta bulunmaktadır.27 Devlet, onu oluşturan bireylerin üstünde bir değer ve amaç taşımamaktadır. Meşruiyetini, bireylerin özgürlüklerinin siyasal mekanizmalarla korunması ihtiyacından alır. Devletin varlık sebebi bireylerin oluşturduğu yurttaş topluluğunun mevcudiyetidir. Buradaki devlet fikri, müdahalede bulunmayan, gözeten, hak dağıtmayan ama hakkı koruyan devlete işaret etmektedir.28

Çağdaş toplumu sahip olduğu değerlerle ifade edecek olursak, Durkheim’a göre; insan onuru, bireysel özgürlük, özerk ve eleştirel yargı çağdaş toplumun kutsal değerleridir. “Çağdaş toplumlar topluluğun herkese getirdiği kendi kişiliğini koruma ve kendi özerk kişiliğini geliştirerek toplumsal işlevini yerine getirmek zorunluluğu ile tanımlanmaktadır. Toplumun kendisi kişisel özerkliği ortaya koymaktadır.”29

Bireysel hak ve özgürlüklerin korunması bilinçli yurttaşların işidir. Kamusal alana insanların katılmaması oligarşik uygulamalara zemin hazırlamaktadır. Kamuoyunun oluşturulması, bireylerin bireysel kanaatlerine saygı duyulması sonucunda sağlanabilmektedir. Hakların ve özgürlüklerin korunmasıyla ilgili yasal düzenlemeler önemli olmakla birlikte asıl çözümün bireylerin insan hakları, demokrasi, katılım gibi temel konularda eğitilmesiyle

27 Jean Leca, Uluslar ve Milliyetçilikler, Çev: Siren İdemen, Metis Yayınları, İstanbul, Eylül 1998, s.11 28 İhsan D. Dağı, İnsan Hakları Küresel Siyaset ve Türkiye, Boyut Kitapları, İstanbul, Mayıs 2000, s.

219

29 Raymond Aren, Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, Çev: Korkmaz Alemdar, Bilgi Yayınları, İstanbul,

(18)

sağlanabileceği muhakkaktır. Böylece yasal düzenlemelerin gereğinin insan davranışı şekline dönüştürülmesi hedeflenmelidir. Ki eğitim gerçek anlamıyla özgür ve ergin yurttaş kimliği kazandırmanın, hak ve özgürlüklerin bilincine varan ve onları kullanmasını, korumasını bilen yurttaşların etkin olduğu; oluşturdukları örgütlerin kurumsallaştırdığı demokrasiyi yaşam biçimine dönüştürmenin en temel yolu olmalıdır.30

Toplum yapısının kaçınılmaz yansıması olan siyasal sistem toplumun dinamikleriyle şekillenmektedir. Katılımcı bireylerin oluşturduğu yurttaş merkezli katılım mekanizmalarıyla desteklenen çoğulcu demokratik sistem yeni dünya düzeni argümanlarıyla dönüşmekte ve gelişmektedir. Bu argümanların başında küreselleşmeye koşut, liberal söylemlerin devletler ve toplumlar üzerindeki etkilerini önemsemek gerektirmektedir.

1.1.3. Yurttaşlığın Günümüzde Taşıdığı Anlam

Temsili demokrasinin varsayımları içinde yurttaşdan beklenenler sınırlıdır. Ondan beklenen seçimlerde oy kullanarak kendi adına siyasi gücü kimin kullanacağını belirlemek daha sonra bu siyasal gücün belirlediği kurallar içinde yaşamaktır. Söz konusu olan daha çok basit bir yurttaştır. Çoğulcu demokrasiye geçişte ise durum yurttaş lehine biraz daha değişmekte, pasif rollere razı olmayıp kendi çıkarlarını savunmak isteyen yurttaşlar çıkar grupları halinde örgütlenmeye başlayıp, bir ölçüde karar süreçlerini etkileyebilmektedirler. Yurttaşın siyasal özne oldukları katılımcı demokrasi ise insana bakışta daha farklı bir perspektif belirlemektedir. Kişiler siyasete girmeden bir toplumsal özne olmak, toplumun benimsediği yaşam kalıpları dışında bir yaşam sürmek, yeni kültürel değerler oluşturmak isteyebilirler. Böyle bir alanın oluşup, bireylerin kendilerini gerçekleştirebilmeleri bazı koşulların gerçekleşmesine bağlanmaktadır. Bunlardan birisi bireyin özne haline gelerek kendisi için bir şey

(19)

yapma iradesini edinmiş aktif bir yurttaş haline gelmesidir. İkincisi ise siyasal sistemin izin verici karakterlerini yitirmemiş bulunmasıdır. Zira himayeci siyasi pratiklerin aktif yurttaşlığın ve katılımcılığın gelişmesine olumsuz etkileri olmaktadır.31

Yurttaşlık kültüründeki tarihli dönüşüm süreci özellikle 1990’lardan sonra hızlanmıştır. Çağdaş toplumlar içindeki yurttaş kavramına denk düşen “haklar, ödevler” ikilemiyle şekillenen “daha bilinçli yurttaş” söylemi Türkiye’de de son yıllarda yaygınlaşmıştır. Batı toplumlarında haklar ve ödevler ikilemi arasında etkin bir dengenin gözetildiği görülmektedir. Hak ve ödev önceliğinden ziyade günümüzde belirginleşen model, katılımcı ve sorumluluk alan vatandaştır. Özellikle 1990’dan sonra Türkiye’de de bu bağlamda katılımcılığa ve etkin vatandaş anlayışına doğru bir eğilimin olduğu bilinmektedir.32

Toplumsal değişmenin doğal sonucu kentleşme oranının ve nüfus hareketlerinin artışı ve kentlileşme olgusunun gelişmesi etkin vatandaş kimliğini de ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla sivil toplumun gelişmesi, toplumsal tabakaların yeniden kurulması, etnik, ulusal, dinsel ya da cinsiyete dayalı kimliklerin siyasal ve toplumsal isteklerinin artması gibi değişikliklerin yaşanması kaçınılmazdır.33

Küreselleşme ve yerelleşme gibi birbirine zıt görünen iki sürecin birlikte yaşanması sonucu oluşan tartışma ortamında yurttaşlık pratiğinin de doğası ve yaşam alanı farklılaşmaktadır.34

Demokrasi ve yurttaşlık sorunsalının öncelikli bir sorun haline gelmesindeki somut gelişmelerin başında sosyalist sistemin çöküşü

31 www.stk.sempozyumu.org/15sempozyum/ilhantekelikonuşma.htm. Erişim Tarihi:17.07.2005 32 Ahmet İçduygu, E. Fuat Keyman, “Globalleşme, Anayasallık ve Türkiye’de Vatandaşlık Tartışması”,

Global ve Yerel Eksende Türkiye, Der: E.Fuat Keyman, Ali Yaşar Sarıbay, Alfa Yayınları, Şubat

2000, s.180

33 a.g.k., s. 186 34 Üstel, a.g.k., s.51

(20)

gösterilmektedir. Sosyalist sistem sonrasında, ilgili devletler demokrasi ve pazar ekonomisine geçişte güçlükler yaşamaktadırlar. Bu sorunların çözümü aşamasında batı demokrasilerin de çıkmazları ortaya çıkmıştır. Özellikle ulus-devletin üzerideki etnik ve ulusal hak talepleri klasik yurttaşlık anlayışının geçerliliğini sarsmaktadır. 20 yüzyıla damgasını vuran iki önemli siyasal akım; ne liberalizm, ne de Marksist dünya görüşlerinin birey ve toplum ikileminde oluşturdukları ancak sadece siyasal bir kategori olarak gördükleri dar anlamlı yurttaşlık önemli bir sorun haline gelmiştir. “Farklılıkların kimlik bağlamında kendini hissettirdiği bir dünyada ise, hakların birey temelinde mi yoksa topluluk temelinde mi hayata geçirileceği demokrasinin çıkmazı olmuştur.”35 Topluluk temelinde yurttaşlık anlayışındaki “Değişmez topluluk özellikleri” tekil yurttaşlar açısından da değişmez kimlik ve üyelik özellikleri öngörmektedir. Bu durumda “kimlik ve aidiyetini çok geniş bir aidiyetler bütünü içinde kurgulayan günümüz modern birey – yurttaşının” özgürlük ve özerklik alanının sınırlarınma sakıncası vardır. Oysa liberal – sözleşmeci yurttaşlık yaklaşımı özgür ve özerk yurttaşları, siyasal katılım ve kamusal alanda özgür bırakmaktadır. Topluluk anlayışının temelindeki dayanışma ve fırsat eşitliği, eşit başlangıç gibi konular liberal sözleşmeci görüşün sorunsalı dışındadır. Bunlarla birlikte “Cumhuriyetçi yurttaşlık” yaklaşımı içinde yapılan değerlendirmelerde ise “katılım” yurttaşlık erdem ve faaliyetlerinin merkezindedir. Farklı yaklaşımların farklı öznelerle yaptıkları tanımlamalar yurttaşlık yaklaşımına kazandırdığı boyutlarla birlikte, arayışların sürdüğünü göstermektedir.36 Sosyal bilim literatüründeki bu aramalar uygulamalarında farklılaşmasına koşut devam edecek gibi görünmektedir.

Yurttaşlığın, temelde, siyasi bir topluluğa mensup olmadan kaynaklanan bir kısım haklara sahip olma durumuna bir statüye işaret ettiği kabul edilebilir. Bu bağlamda yurttaşın sahip olduğu haklar ve yükümlülükler son iki yüz yılda, Avrupa’da sürekli bir biçimde dönüşmüştür. Yurttaşlık hakları bütün bu yüzyıl

(21)

boyunca istikrarlı bir biçimde farklılaşmış çeşitlenmiş ve gelişmiştir. Yurttaşlığın İngiltere’deki tarihsel kuruluşunu izleyen T.H. Marshall’ın bir statü olarak yurttaşlığın gelişmesine genel bir kalıp içinde baktığını göz önünde bulundurursak; buna göre yurttaşlık 18. yüzyıl İngiltere’sinde “ifade, düşünce ve inanç özgürlüğü ve adalet hakkı” gibi bir kısım temel medeni haktan oluşan bir statüye işaret ederken, 19. yüzyılda “siyasete katılmak” gibi siyasi hakları da içermeye başlamıştır. 20.yüzyıla gelindiğinde, yurttaşlık, medeni ve siyasi hakların yanı sıra, “bir miktar ekonomik refah ve sosyal güvenlik hakkı” benzeri sosyal haklara da işaret etmektedir.37

Günümüzde yurttaşlık girişimi yalnızca siyasi partilere derneklere ve sosyal ve siyasal hedefleri olan örgütlere katılımla sınırlı değildir. Aynı zamanda boş zamanları değerlendirme, spor ve sosyal yaşam bağlamında da geliştirilebilmektedir. Girişim denildiğinde çoğunlukla şahsın düzenli olarak bulunduğu gönüllü bir etkinlik akla gelmektedir. Oysa girişim çok daha geniş bir alanla tanımlanmaktadır. Yurttaşlık girişimi, belli etkinliklere katılma, bağışta bulunma, sivil bir vakfa katılım veya bir örgütün, inisiyatifin ya da bir kuruluşun sivil toplum konularında işbirliğinde bulunması ve hassasiyet gösterimi durumlarında da gerçekleşmektedir. Bu eylem alanı daha da farklılaşıp çoğaltılabilmektedir. Bu geniş faaliyet alanı ve bu alanlarda oluşan sorumluluk duygusu, artan bilinç etkin bir sivil toplum bilinci oluşturmaktadır.

1.2. Katılım ve Katılımcı Yerel Yönetim

Katılım kavramını yönetim ve yurttaş noktasından yola çıkarak tanımladığımızda yönetsel “kararların hazırlanması, alınması ve uygulanması aşamalarının birine, bazılarına ya da tamamına, alınan kararlardan doğrudan ve/veya dolaylı olarak etkilenecek kişilerin katkıda bulunması” şeklinde ifade edilebilmektedir.38

37 Mesut Yeğen, “Yurttaşlık ve Türklük”, Toplum ve Bilim Dergisi, Yaz 93, 2002, s. 200 38 Ömer Demir, Mustafa Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara 1997, s. 130

(22)

Yöneten ve yönetilenler ikileminden giriştiğimiz tanıma ulaşılması tarihi aşamada uzun bir zaman dilimini kapsamıştır denilebilir. Yönetilenler yani halk siyasi mekanizmanın daha çok aldığı kararlara uymakla yükümlü taraf olmuş. Bu kararların oluşmasına katılımı söz konusu olmamıştır. Hatta karar alıcı konumundaki iktidarı belirleme şansının bile çok sınırlı olduğu, hatta hiç olmadığı, “uyruk” olmaktan ileri gidemediği görülmektedir. 17. ve 18 yüzyıla kadar değerlendirilebilecek bu uzun dönemde, iktidarla yönetilen ayrımının sınırları keskindir.39

Katılım bireylerin oluşturduğu yurttaş kimliğini tamamlayan temel nitelemelerden biridir ve her şeyden önce bir haktır. Geniş bir çerçevede değerlendirilmesi gereken katılım hakkı, karar alıcı mekanizmaların belirlenmesinden, bunların aldıkları kararlara ortak olmaya, bu mekanizmaların içinde yer almaktan, bunları denetlemeye, dilekçe hakkından, yerel yönetim süreçlerinin neredeyse tamamında yönetime katılmaya kadar bir dizi faaliyeti içermektedir.40

Katılımı yalnızca seçimlerle sınırlamak yurttaşlığın anlamını sınırlamaktadır. Yurttaşlık eşit, etkin katılımın şekillendirdiği bir statüdür ve demokrasinin katılım ayağı yurttaş odaklı bir uygulamayı hedeflemelidir. Kamu politikalarının oluşturulması ve etkin denetimi çağdaş toplum düzeninde katılımcı yurttaşın etkinlik alanıdır.41

Katılımcılık, toplumun yapısını oluşturan farklı kesimlerin, grupların “örgütlü katılımıyla ancak bireye kadar giden, bireyin de doğrudan doğruya katılımını ve bu konuda kendini görevli hissetmesini” ifade eden, temelde bireyin bilinç düzeyiyle ilgili bir olgudur. Daha kısa ifadeyle yurttaşlık kültürünün temelinde katılımcı birey vardır.42

39 Cem Eroğul, Devlet Yönetimine Katılma Hakkı, İmge Yayınları, Ankara, 1990, s. 19 40 İbrahim Ö., Kabaoğlu, Özgürlükler Hukuku, Afa Yayınları, İstanbul 1994, s. 240 41 Çukurçayır, Siyasal Katılım ve Yerel Demokrasi..., s. 21

(23)

Özellikle yerel siyaset ve yerel yönetim alanında etkin katılımcı yurttaş profili oluşturulmalıdır. Modern çağın her türlü etkisi altında gelişen yurttaş, özellikle kentlileşmenin şekillendirdiği sosyal ve siyasal değerleri bütünüyle etkinlik kazanmaktadır. Kentlilik bilinciyle türdeş anılan yurttaşlık, yaşam

alanına sahip çıkma güdüsünün faaliyete dökümüdür bir anlamda.43

Kentleşmeyle birlikte yerleşim alanlarının yönetsel sorunları da çeşitlenerek artmaktadır. Bu sorunlar yerel birimlerin bünyesinde önemsenen etkin katılımın gerçekleşmesini de aksatmaktadır. Kentsel katılım olarak da ifade edebileceğimiz yerel katılım o beldede yaşayanların kentle ilgili her türlü kararın gerek alınmasında gerek uygulanmasında rol almasıyla gerçekleşmektedir.44

Sivil toplumcu, katılımcı yerel yönetim kurumlarının oluşturulmasında, yurttaşlık kültürünün ve sağlıklı uygulamaların oluşturulabilmesinde, merkezi otoriteye düşen en önemli görev yasal güvencelerin yerine getirilebilmesidir. Ancak tek başına yasal çerçevenin oluşturulması katılımın kurumsallaşmasını sağlamaya yeterli görülmektedir. Nitekim sistemin iyileştirilebilmesi büyük ölçüde yurttaşlar topluluğunun erdemine kalmaktadır.45

1.2.1. Yerelde Katılım İmkanları

Yurttaşların yerel yönetimlere katılma yöntemleri yani yurttaş girişimleri, “kendiliğinden, sürekliliği olmayan, tek tek bireylerin bir araya gelmesiyle oluşan; genellikle kamusal planlar, kararlar ve diğer yönetsel etkinliklerle birlikte ortaya çıkan hoşnutsuzluklara karşı oluşan ve bunları değiştirmeye yönelik politik hareketlerdir.”46

43 Ruşen Keleş, “Türkiye’de Yerel Siyaset Yerel Yönetimler, Yapı, İşleyiş”, Sivil Toplum İçin Kent,

Yerel Siyaset ve Demokrasi Seminerleri, WALD Yayını, İstanbul, 1989, s. 119

44 Nuri Bilgin, Melek Gökten, Ünsal Yetim, Yurdal Topsever, Yerel Yönetimler İçin Demokratik Bir

Model Arayışı, TÜSES Yayını, İzir, 1991, s.2

45 Osman Arslan, Sivil Toplum ve Türkiye Gerçeği, Bayrak Yayıncılık, İstanbul, Haziran 2001, s. 97,

98

(24)

Bir çok alanda kendini gösteren yurttaş girişimleri arasında yerel topluluk içinden çıkan bir grubun imza toplaması ile yönetimin eylem ve işlemlerini etkilemeye çalışması gelmektedir.47 Yurttaşların bazı konuların uygulanması ya da bazı kararların alınması isteği üzerine bir araya gelmesiyle ve karar almasıyla giriştikleri çeşitli legal eylemlerle (bildiri dağıtılması, yayın ve ilan yöntemi, yerel meclislere siyasi oluşumlara vs. mektuplar yazılması ve benzeri) kendini gösteren bir dizi çalışma yurttaş girişiminin aşamalarını oluşturmaktadır.48

Bu çerçevede değerlendirilebilecek, yurttaş girişimlerinden biri “seçilmiş temsilcinin geri çağrılmasıdır.” Seçilmiş kamu görevlilerinin çalışmalarından memnun olmayan yurttaşlara bu kişilere güvensizliklerini bildirmeleri imkanı tanınmaktadır. Geri çağırma yöntemi pek çok ülkede uygulanmaktadır. Genelde bir sivil toplum kuruluşu tarafından başlatılmakta ve kamu görevlisinin azledilmesini sağlayacak kadar etkili olabilmektedir.49

Yurttaş girişimlerinin kurumlaşmış en önemli görüntüsü “Halk Toplantıları” ve “Kent Meclisleri” yoluyla yönetime katılmaktır. Halk toplantıları, yerel yönetimlerin düzenledikleri halkı bilgilendirme ve yönetimin eylem ve işlemlerinin, yöneticiler, uzmanlar ve halk tarafından tartışılmasının sağlandığı toplantılardır. Bu toplantıların meclis ve belediye başkanlarının kararlarını etkileme gücü yüksektir. Yurttaş ve yönetimin karşılıklı bilgi akışının sağlıklı bir şekilde yürümesine hizmet etmektedir.50 Hem halkın yönetime isteklerini bildirmesini sağlayan hem de yönetim açısından halkın tepkilerini

47 Arslan, a.g.k., 98

48 Çukurçayır, Siyasal Katılma..., s. 129 49 Arslan, a.g.k., s. 99

50 M. Akif Çukurçayır, “Yeni Yönetim Modeli Arayışları Çerçevesinde Halkın Yönetim Süreçlerine

(25)

ölçme imkanı veren halk toplantıları eğer uygulanabilir nitelikte karar alma yetkisine de sahipse gerçek bir katılım imkanı olarak karşımıza çıkmaktadır.51

Türkiye’de belediyelerin en çok yararlandığı katılım yöntemi “Halk Günleridir.” Çoğu belediyelerde, halk günleri düzenlenmektedir. “Halk Konseyi”, “Kent Kurultayı”, “Kent Halk Meclisi”, “Kent Dayanışma Meclisi” gibi yıllık ya da aylık belirli dönemlerde belediye başkanları, belediyenin önemli organlarının yetkililerin de alarak toplantılara katılmakta, burada yurttaşları dinlemekte çözüm aramaktadırlar.52

Burada yönetim halkın tamamının ya da önemli bir kesiminin belli bir yerde toplanarak görüşlerine başvurabiliyorsa “Kent Meclisleri”, Daha küçük bazda örneğin mahalle düzeyinde bir organizasyon gerçekleştiriyorsa “Mahalle Kurulları” olarak adlandırılabilmektedir. Mahalle kurulları yönetime halkı yaklaştırmayı, katılıma daha küçük birimleri dahil edebilmeyi ve demokratik bilinci geliştirmeyi amaçlayan çalışmalardır.53 Mahalle kurullarının bünyesinde, mahalle hizmet odası, çocuk kurulları, gençlik kurulları, kadın kurulları, erkek kurulları ve benzerleri mevcuttur.54 Kurullar belli aralıklarla toplanmakta ve sağlık, sosyal, hukuk, çevre koruma ve geliştirme gibi konularda faaliyet konusu belirlemektedirler. 1990’lardan sonra gündeme gelen bu kurullar; Bolu, Antalya, Fatih, Şişli ve Çanakkale Belediyelerinde oluşturulmuştur.

Bu yöntemin biraz daha kurumsallaşmış şekli ise “Yurttaş Danışma Kurulları” olarak nitelendirilmekte, halkın belli bir bölümünün kurumsal bir yapı içerisinde bir araya gelmesi ve yönetimin gerektiği durumlarda bu kurulların düşüncesine başvurması şeklinde tezahür etmektedir. A.B.D., İngiltere, İsveç, İsviçre gibi ülkelerde bu yönetim bir gelenek halini almıştır.55

51 Arslan, a.g.k., s.99

52 Çukurçayır, Yeni Yönetim Modeli Arayışları..., s. 221 53 Çukurçayır, Siyasal Katılma ve Yerel..., s. 211 54www.yerelgündem21.org.tr. 21.11.2004 55 Arslan, a.g.k., s. 99

(26)

Belediyenin halk günlerine benzer uygulamalarından biri de “Muhtar Toplantıları”dır. Mahalle sorunlarının belediye yönetimine iletilmesi açısından, sorunları yakından bilen muhtarlardan yararlanmak, önemli bir işlev görebilmektedir.56

Bir başka katılım kanalı “Proje Demokrasi”dir. Kentsel hizmetlerin projelerinin gerçekleştirilmesi sürecine halk içinden istekli olanların katılacağı özel gruplar oluşturulmasına dayanır.57 Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin uygulamaya koyduğu, katılımcı özellikleri ön plana çıkan demokratik bir yöntemdir. Yerel yönetim biriminin projeyi uygulamaya koymadan önce, projeden etkilenecek yurttaşları proje sürecine katmaları önerilmektedir. Kurullarda, projeden etkilenecek yurttaşlarla birlikte ilgili sivil toplum kuruluşları da karar sürecine katılabilmelidir.

Antalya Belediyesi’nin yakın geçmişte uyguladığı “Kent Vizyon Projesi”de kentin bütün aktörlerinin ortak bir vizyon belirlemesi amacıyla düzenlenen bir çalışmayı hedeflemesi sebebiyle proje demokrasi anlamında değerlendirilebilir.58

Semt Danışma Merkezleri (SEDAM) bünyesinde yapılan faaliyetlerde katılımcı projeler içinde yer almaktadır. Yerel yönetimlerin temel çalışma konularında (kent planlaması, alt yapı hizmetleri, çevre sağlığı eğitimi, dezavantajlı toplumsal kesimlerin sorunları ve sosyal hizmetler gibi) demokratik kitle ve meslek örgütlerinin uzmanların ve halk temsilcilerinin katıldığı danışma kurullarının oluşturulması ve bunların yerel yönetimlere yol gösterici olması, kamu bilincinin oluşturulmasında önemlidir.59

56 Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Yerel Yönetimler Özel İhtisas Komisyon Raporu, DPT,

Ankara, 2001, s. 120

57 Arslan, a.g.k., s. 99

58 www.kentvizyonu. com/ turkısh/proje, , 13.05.2003

(27)

Semt Danışma Merkezleri belediyelerin beldedeki daha küçük birimlere ulaşabilmesi için kurulmuşlardır. Yalnızca danışmanlık işlevi görürler, karar verme durumları yoktur. Farklı toplumsal kesimlerin yönetime sorunlarını iletebilmesi ve bu kesimlerin temsil edilebilmesi sağlanır.60 Semt Danışma Merkezleri, kadın, sağlık, özürlüler, gençler gibi çok çeşitli konularda faaliyette bulunmaktadırlar.61 Örneğin Bursa’da 1994 yılından beri uygulanmaktadır. Burada “Kent Gönüllüleri”, “Gençlik Kampı”, “Kent Müfettişleri kadrosu” gibi çalışmalar bu uygulamaların içindedir. Aynı ilde halk danışma merkezlerinden sonra, Sosyal Danışma Merkezleri’de kurulmuştur. İzmir’de de “Kadın Çalışma Grupları” bu çerçevede faaliyettedirler.

1.2.2. Yerel Katılımın Yasal Çerçevesi

Osmanlı halk tabanına dayanan demokratik bir yapılanma süreci yaşamamıştır. Osmanlı’da yerel hizmetleri vakıflar yürütmekteydi ve yönetsel-yargısal görevlere sahip olan kadılar belediye hizmetlerini yürütüyorlardı.62 Osmanlı toplumunda kentsel örgütlenme, kentlere hizmet götürme geleneği Batılı anlamda yerel yönetim geleneği olmasa da eskilere dayanmaktadır. Loncalar, tarikatlar, cami, medrese, vakıf gibi oluşumlar kentsel faaliyetleri düzenlemeye yardım ederken, halkın kent hayatına katılımını sağlayan kurumlar olarak önemli işler yüklenmişlerdi. Ancak bu katılımın yerel ölçüde kendi kendini yönetmek bağlamında tam bir karşılığı olduğu söylenmemektedir.63

İlk belediye örgütü 1854 yılında İstanbul’da özellikle yabancıların yaşadığı ve liman kentinin karşılaştığı sorunların yoğun olduğu bir bölge olan Galata ve Beyoğlu’nda kurulmuştur. 1856 Islahat Fermanı’yla halkın yönetime

60 Çukurçayır, “Yeni Yönetim Modelleri...” s. 221 61 www.yerelgündem21.org.tr, 21.11.2004

62 M. Akif Çukurçayır, Siyasal Katılma ve Yerel Demokrasi..., s. 165

63 Turgay Uzun, “AB’ne Giriş Sürecinde Türkiye’de Yerel Yönetimler ve sorunları”, AB ile Bütünleşme

Sürecinde Türkiye’de Yerel Yönetimler, Der: B. Parlak, H. Özgür, Alfa Yayınları, İstanbul, 2002, s.

(28)

katılması özellikle taşra birimlerinde (vilayet, liva, nahiye) teşvik edilmiştir. Taklitle başlayan belediyecilik deneyimi ve Islahat Fermanı’nda etkisiyle, 1864 ve 1870 yıllarında çıkarılan “Dersaadet ve Vilayet Belediye Kanunu” ile taşrada da belediye kurulması düzenlenmiştir. 1861 Vilayet Nizamnamesi ile yerel meclis oluşturulmaya gidilmiş ancak başarısız bir düzenleme olmuştur. İ.Ortaylı’ya göre bunun nedenlerinden biri, yerel meclislerin merkezi yönetimden oldukça özerk olması ve sınırlı vergiler dışında hiçbir sorumluluk taşımamalarıdır. 1864 Vilayet Nizamnamesi’yle de liva ve kazalarda seçilmiş üyelerden oluşan “Meclis-i Beledi”ler öngörülmüştür. Ancak bütün kazalarda kurulamamıştır. Uygulamada da tam bir tüzel kişilikleri olmamıştır.64

Tanzimat’la halkın siyasal alandaki katılımı, kurumsal ve hukuksal düzenlemeler sayesinde artırılmış, birey merkezi gelişmeler de yaşanmıştır. 1876 Anayasası, yönetimi, siyaseti, toplumsal yaşantıyı hukuki olarak düzenleme çabasıdır ve merkezin etkinliğini, bireyliliğini azaltma amacının bir ürünüdür. Ancak yine de tam bir halk katılımı gerçekleştirilememiştir. Düzenlemeler buna tam imkan sağlamamıştır. Beldelerde seçilen “İdare Meclisleri” milletvekillerini seçmiş, halkın direk seçime katılımı söz konusu olmamıştır. Yurttaş kimliği gelişmemiş zira siyasal sistemdeki ve hukuki sistemdeki değişiklikler kaynağını geniş halk tabanından ve isteğinden almamıştır.

Yerel yönetimler alanında, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren çok partili yaşama geçinceye kadar Osmanlı yönetim sisteminin etkisi görülmektedir. Osmanlıdan devralınan siyasal kültür ve yönetim anlayışı devam etmiştir. Belediyecilikte demokratikleşme adımları çok partili dönemle birlikte atılmıştır. 1961 Anayasası ile yerel yönetim karar organlarının halk tarafından seçileceği ilkesi kabul edilmiş organların görevden alınışı da yargı yoluna bağlanmıştır.

(29)

Daha sonra belediye başkanlarının tek dereceli seçimle işbaşına gelmeleri düzenlenmiştir.65

Çok farklı düzenlemeler olmakla beraber, hızlı kentleşmenin ve beraberinde getirdiği sorunların arttığı 1970’li yıllarda belediyeler üzerindeki tartışmalarda yoğunlaşmıştır. 1973 sonrası belediyecilik açısından önceliklerde farklılık göstermektedir; 1973-1980 yılları arasında başlayan yerel yönetim ve demokrasi tartışmaları gündemdedir.66 Bu tartışmalara kaynaklık eden sebepler ise; kentleşmenin hızlanması ve beraberinde getirdiği sorunlar ile 1973 seçimlerinde büyük kentlerin çoğunluğunun belediye başkanlıklarını muhalefet partisinin adaylarının kazanması gibi gelişmelerdir. Ancak bu tartışma ve çabalara rağmen, demokratikleşme yönünde uygulamalar görülmemiştir. Hatta bu dönemde Yerel Yönetim Bakanlığı kurularak merkezi denetim yapısı güçlendirilmiştir.67

1982 Anayasasında da yerel yönetimler geniş bir düzenlemeye konu edilmiş, 1961 Anayasasından farklı olarak “karar organları kanun tarafından gösterilen seçmenler tarafından seçilir” hükmü getirilmiştir. Ayrıca büyük yerleşim birimleri için özel yönetim biçimleri getirilebileceği hükmü konulmuştur.68 Anakent yönetimiyle hizmetlerin etkinliği ve yerel demokrasi amaçlanmıştır ancak bu uygulamada da özerklik istendiği şekliyle gerçekleşmemiş, yerel demokrasi amacı yakalanamamıştır.69

Yerel yönetim organlarının seçimle oluşacağının öngörülmesi, bu kurumlara demokratik bir nitelik kazandırmaya yetmemektedir. Biçimsel koşulların bir adım daha önüne gidilerek, halkın katılımının sağlanması

65 Çukurçayır, Siyasal Katılma ve Yerel Demokrasi..., s. 191

66 Kemal Görmez, Yerel Demokrasi ve Türkiye / Yerel Yönetim ve Belediyeler, Vadi Yayınları,

Ankara, 1997, s. 129

67 a.g.k., s. 136

68 Ruşen Keleş, Yeniden Yönetim ve Siyaset, Cem Yayınevi, İstanbul, Ağustos, 2000, s. 134 69 Görmez, a.g.k., s. 141

(30)

gerekmektedir. Yurttaş katılımı, çoğunluk ilkesi, yöneticilerin hesap verme sorumluluğu duymaları gibi temel demokratik kriterlerin merkezi boyutta geçerlilik kazanmasının yanı sıra yerelde de geçerli değerler olması gerekmektedir.70

1580 sayılı Belediye Kanunu’nun hemşehri hukukuyla ilgili 13. maddesine göre; “hemşehrilerin belediye işlerinde reye, intihaba, belediye idaresine iştirake ve belde idaresinin devamlı yardımlarından istifadeye halkları vardır.” Bu maddeyle açık bir şekilde yurttaşların belediye hizmetlerine katılma hakkı kabul edilmektedir. Belediyelerin hakları, yetkileri ve ayrıcalıkları ile ilgili 19 maddesinin 1. fıkrasında ise; “ belediye idareleri, kanunun kendilerine tahmil ettiği vazife hizmetleri ifa ettikten sonra belde sakinlerinin müşterek ve medeni ihtiyaçların tavsiye edecek her türlü teşebbüsatı icra eder” denmektedir. Bu durumda, yurttaşların ortak çıkarları doğrultusunda bilgi edinme çalışmaları izleme ve denetleme hakkı mümkündür. 71

3030 sayılı belediye kanunun 62. maddesinde belediye meclislerinin gündemdeki konuları incelemek üzere, “encümenler” kurabilecekleri belirtilmiştir. Belediye meclisi kararıyla, belirli konuları incelemek üzere komisyonlar kurulması ve bu komisyonlara görüşlerini iletmek için, yurttaşların uzmanların ve kitle örgütlerinin çağrılması mümkündür.72

03.07.2005 kabul tarihli 5393 sayılı Belediye Kanunu’na göre de yine hemşehrilerin belediye hizmetlerine katılma ve belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme hakkı kabul edilmekte; “belediye hemşehriler arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmalar yapar. Bu çalışmalarda üniversitelilerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının ve uzman kişilerin katılımını sağlayacak önlemleri

70 Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, a.g.k., s. 110 71 a.g.k., s. 114

(31)

alır” denmektedir. Kent Konseyi oluşumuna değinen 76. maddede ise, “Kent Konseyi, kent yaşamında kent vizyonu ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılımcı yerel yönetim ilkesini hayata geçirmeye çalışır” ifadesiyle katılımcı yerel yönetim olgusuna değinilmektedir.

Türkiye 21 Kasım 1988’de Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı imzalamıştır. Bu şart 03.10.1992 tarihli Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Şartın önsözünde; “vatandaşların kamu işlerinin sevk ve idaresine katılma hakkının Avrupa Konseyi’ne üye devletlerin paylaştığı demokratik bir ilke olduğu ve bu hakların en doğrudan kullanım alanının yerel düzeyde olduğu” belirtilmiştir. “Vatandaşlardan oluşan meclislere, referandumlara veya vatandaşların doğrudan katılımına imkan veren öteki yöntemlere başvurabilmesi hakkına” da değinilmiştir.

1992 yılında Avrupa Konseyi’nin benimsediği ve ülkemizde Haziran 1996’da İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü’nce yayınlanan Avrupa Kentsel Şartı’nda yerel demokrasi şöyle tanımlanmıştır; “yerel demokrasi kentsel gelişimin temeli, özerk ve mali bağımsızlığı olan yerel yönetimlerde halkın doğrudan katılımıdır.”73 Ülkemiz açısından da halk katılımının sağlanması ve merkezi ibarenin tek elden yönetim fonksiyonunu sürdürmemesi konusunda sınırlı da olsa kamuoyu oluşturulmaktadır. Merkezi idarenin yerel yönetimlerin yetki ve görevlerini yeniden düzenlemesi ve özerk yapılarının kuvvetlendirilmesine yönelik çalışmalarda bulunması en azından teoride artırılmıştır.74

1.2.3. Katılımcı Yerel Yönetim

Batı demokrasilerinde yerel yönetimler artık bir sivil toplum kurumu olarak anılmaktadır. Bu haliyle toplumun demokratik gelişmesinde ve

73 a.g.k., s.114

(32)

demokrasinin bütün kurum ve kuruluşlarıyla işlemesinde önemli bir rol oynadığı kabul edilmektedir. İ. Tekeli’ye göre de yerel yönetim “sadece kentte yaşayan insanların ortak ihtiyaçlarının etkin bir şekilde karşılanmasının yolu değil, merkezi devlet anlayışına karşı sivil toplum geleneğinin sürdürülmesi demektir.75

Katılımcı demokrasi uygulamasının temel birimi olarak düşünülen yerel yönetimlerde özellikle belediyelerde yeni yapılanmalara gidilmektedir. Katılımın birinci öznesi olması itibariyle “halk ile yönetimin yakınlaşmasını sağlamak, yönetime doğrudan katılma ve denetleme imkanlarını artırmak, yüzyüze ilişkileri, bilgi alışverişini artırmak, danışma mekanizmalarını ve genel olarak yerel demokrasi ve hizmet etkinliğini artırmak amacıyla” yapılan çalışmaların ve düzenlemelerin temelindeki birim yerel yönetimlerdir.76

Özellikle ülkemiz açısından küreselleşme ve Avrupa Birliği’ne entegrasyon sürecinde yerel yönetimler önemli bir konu olarak önümüze çıkmaktadır. Yerel yönetimlerle ilgili konuların son zamanlarda gündemin üst sıralarında tartışıldığı gözlenmektedir. Özellikle seçimler öncesinde ve sonrasında, uluslar arası anlaşmalar ve yükümlülükler söz konusu olduğunda, kamu yönetimiyle ilgili reformlar gündeme geldiğinde, demokratik her türlü iyileştirme düşüncesi ve faaliyetinde yerel yönetimler ilgi odağı haline gelmektedir. Ülkemizin Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecinde, birlik müktesebatına uyum amaçlı yapılan iç hukuk düzenlemelerinde, kamusal politika ve uygulamalarda yerel hak ve özerkliklerin korunup geliştirilmesi önem kazanmaktadır.

Avrupa Birliği’nin hedeflediği ekonomik, siyasal, sosyal birlik politikaları, üye ülkelerin yönetim sistemlerini de etkilemektedir. Yerel yönetim birimlerinin bu ülkelerdeki yadsınamaz önemi, bu politikalardan en çok etkilenen oluşumlar olmaları sonucunu doğurmaktadır. Avrupa Birliği politikalarının uygulanmasında, vatandaşa en yakın yönetim birimleri olması sebebiyle ve kamu

(33)

hizmetlerini sağlayan kurumlar olarak yerel yönetimleri, entegrasyon politikalarının uygulanmasında önemli aktörler olarak görmektedir.77

Küreselleşme ve yerelleşme gibi birbirine zıt görünen iki sürecin birlikte yaşanması, ulus-üstü organizasyonlara karşın yerel birimlerinde önemini artırmaktadır.78 Yerel güçlerin bu süreç dahilinde demokratikleşeceği görüşü güç kazanırken yerel yapılanmaların buna uygun hukuksal zemini hazırlanılmaya çalışılmaktadır.79

Yerel birimlerin özerk, demokratik, saydam etkin bir yönetime sahip olmaları fikrini karşılayan yerelleşme Merkeziyetçi yapının karşısında görünmektedir.80 Yerelleşme ve yerel yönetişim uygulamalarıyla modern anlamda yerinden yönetim hedeflenmektedir. Yani merkezi yönetimin idari yetkilerinin (planlama, karar verme, kaynak oluşturma ve bunları yürütme gibi) yerel yönetimlerle, meslek kuruluşlarına, idare dışındaki vakıf-dernek gibi gönüllü örgütlere aktarılması amaçlanmaktadır. Bu çalışmalarla yerel birimler güçlendirilmekte, aynı zamanda ortaklar olarak da nitelenebilen gönüllü kuruluşlara piyasa kurumlarına, sivil toplum örgütlerine vs. alanlarına göre fonksiyon aktarımı olmaktadır.81

1.2.4. Gündem 21 ve Yerel Yönetim

“Gündem 21” başlıklı küresel eylem planı 1992 yılında Rio De Janerio’da yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nın

77 Muhammet Kösecik, “Avrupa Birliğinin Bütünleşme Sürecinde Yerel Yönetimler”, Avrupa Birliği ile

Bütünleşme Sürecinde Türkiye’de Yerel Yönetimler, Der: Bekir Parlak, Hüseyin Özgür, Alfa

Yayınları, İstanbul, Ekim 2002, s.2

78 Bilal Eryılmaz, “Küreselleşen Dünyada Yerel Yönetimlerin Yeri”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi,

Cilt: 4, Sayı: 2, Mart 1995, s. 89

79 Melih Ersoy, Tarık Şengül, “Sanayisizleşme Sürecinin Kentsel Yaşama Etkileri: Zonguldak Örneği”,

ODTÜ Kentsel Politika Planlaması Yerel Yönetimler Ana Bilim Dalı Stüdyo Çalışması, ODTÜ

Yayınları, Ankara, 2001, s. 307

80 Cevat Geray, “Kentleşme Sorunlarının Çözümü Açısından Küreselleşme, Özelleştirme, Yerelleşme ve

Yerel Yönetimler,” Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt: 10, sayı: 4, Ekim 2001, s. 8

(34)

ürünüdür. 21. yüzyılda çevre ve kalkınma sorunlarıyla başa çıkılması amacıyla “sürdürülebilir gelişme”yi hedefleyen Gündem 21, bu hedefe ulaşmanın vazgeçilmez yöntemi olarak “Küresel ortaklık kavramını gündeme getirmektedir.82

Gündem 21’in 28. bölümünde, yerel yönetimlerin öncülüğünde, sivil toplum ve kentteki diğer aktörlerin birlikte, kendi sorunlarını saptayarak, kentleri için 21. yüzyılın yerel gündemini oluşturmaları yönünde küresel bir çağrı yapılmaktadır.83

Bununla başlayan Yerel Gündem 21 sürecinde ise; kentin geleceğine kimler nasıl karar verecektir. Yerel kamu kaynaklarının kullanımına ilişkin kararlar kimler tarafından nasıl alınacaktır, kentin sürdürülebilir gelişme vizyonu üzerinde toplumsal uzlaşma nasıl ve hangi mekanizmalarla sağlanacaktır, soruları kapsamında “yerel ortaklara” ve “yönetişim” kavramına işlerlik kazandırılmaktadır.84

Gündem 21, politika belirleme ve uygulama sürecinde hükümetlerle sivil toplum kuruluşları ve halkın işbirliği gerekliliğini belirtmekte ve hükümet dışı kuruluşlara da yönetime katılma fonksiyonu tanımaktadır.85 Bu kapsamda Yerel Gündem 21’de yerel düzeyde gündem 21’in hedeflerine ulaşmasını amaçlayan ve temel hedefin yine yerel sürdürülebilir gelişme sorunlarının çözümüne yönelik uzun dönemli, stratejik bir planın hazırlanması ve uygulaması olan katılımcı çok aktörlü bir süreç olarak tanımlanmaktadır.

Türkiye’de “Yerel Gündem 21’lerin Teşviki ve Geliştirilmesi Projesi”, Gündem 21’in 28. bölümünde, yerel yönetimlerin kendi beldelerine yönelik yerel gündem 21’lerin hazırlanması ve uygulanması yönünde teşvik edilmesinden hareketle, uluslar arası yerel yönetimler birliği, Doğu Akdeniz ve Ortadoğu

82 Atilla Göktürk, “Yerel Gündem 21 ve Katılım”, Yerel Yönetimler Sempozyumu Bildirileri, TODAİE

Yayını, Ankara 2002, s. 9

83 www.gezgin.net/e-kütahya/yerel gündem 13.05.2003 84 www.iula-emme.org.tr 13.05.2003

(35)

Bölge Teşkilatı (IULA-EMME) tarafından geliştirilmiştir. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Türkiye temsilciliği ve UNDP Capacity 21 Programının çatısı altında ve desteğiyle yürütülmekte olan proje, Eylül 1997’de UNDP, T.C. Hükümeti ve IULA – EMME tarafından imzalanarak yürürlüğe girmiştir.86

Proje Türkiye’nin coğrafyasına ve belediyelerin siyasal konumlarına göre dengeli olarak belirtilen 9 kenti kapsamıştır. Birinci yılın sonunda, proje UNDP tarafından revize edilmiş ve kent sayısı 23’e çıkarılmıştır. Türkiye’de 1999’da UNDP tarafından dünyadaki en başarılı uygulamalardan biri olarak seçilmiştir.

Projenin çıkış noktası, Gündem 21’in 28. bölümünde yer alan dünyanın tüm ülkelerindeki yerel yönetimlerle “kendi toplulukları ile bir danışma sürecine girmek ve yerel gündem 21’in üzerinde bir uzlaşmaya varmak” konusundaki küresel çağrıdır. Projenin amacı, Türkiye’deki yerel yönetimler tarafından “Yerel Gündem 21” aracılığıyla öncelikli yerel sürdürülebilir gelişme sorunlarının çözümüne yönelik uzun dönemli, stratejik bir planın hazırlanması ve uygulanması yoluyla yerel düzeyde gündem 21’in hedeflerine ulaşılmasını amaçlayan katılımcı, çok sektörlü bir sürecin geliştirilmesidir.87

Yerel gündem 21, genel olarak kentlerde katılımcı süreçlerin geliştirilmesi, kent ölçeğinde danışma mekanizmaları oluşturulması, çeşitli çalışma grupları (kadınlar, gençler, yaşlılar, çocuklar, özürlüler vb.) oluşturulması, çeşitli sektörlere (sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, özel sektör kuruluşları, muhtarlıklar vb) yönelik toplantılar düzenlenmesi, çevre raporlarının bildirgelerin, yerel eylem planlarının hazırlanması, öncelikli projelerin belirlenmesi, çeşitli yayınların hazırlanması gibi çok yönlü ve yerel “ortaklıklara” dayalı çalışmaları kapsamaktadır.

86 Sadun Emrealp, Yerel Gündem 21 Planlama Rehberi, IULA-EMME Yayını, İstanbul, 1999, s.V 87 a.g.k., s. VI

(36)

İKİNCİ BÖLÜM

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI VE DEMOKRASİ 2.1. Sivil –Toplum Kavrama Teorik Yaklaşım

1980 sonra Türk siyasi literatüründe sıkça rastlanmaya başladığımız sivil toplum kavramı, Batı siyasi düşünce tarihi ve çağdaş demokrasi açısından çok önemli olmasına rağmen, Türkiye’de içi doldurulmakta zorlanılan, daha doğrusu farklı, hatta zıt anlamlar yüklenen bir terim olarak karşımıza çıkıyor.

Türkiye’de 1983’ten sonra esmeye başlayan liberal rüzgarlar sayesinde tartışma zemini bulan sivil toplum kavramı maalesef belki de yakın zamanda yaşanan askeri darbenin hafızalarda bıraktığı izle doğru orantılı olarak askeri toplum karşıtı şeklinde algılanmıştır. Oysa Ş. Mardin, sivil toplumun medeni toplumu karşıladığını, karşıtının da olsa olsa gayrimedeni olacağını söylemektedir.88 Bu algı yanılmasını diğer sebebi de Türk sosyal ve siyasi yapısında böyle bir oluşumun var olmaması, kavramın Batı’nın geçirdiği tarihsel süreç içinde üretilmiş olmasından kaynaklanmasıdır. Batı’nın, ürettiği kurumları adlandırma ihtiyacından doğan terimin Türkiye’deki yanlış algılanışı bu kurumların Türkiye’de eksik olması sebebiyle doğal da karşılanabilir.

18. yüzyılda Hegel’e kadar siyasal toplumla aynı anlamda kullanılan sivil toplum kavramının üç boyutu olduğu görülmektedir. 1. Bir medenilik anlayışı vardır. 2. Batı Avrupa’nın toplumsal tarihinde çok önemli bir sosyal tarih aşamasıdır. 3. Tarih felsefesi alanında bir tartışmayla ilgilidir.89

Şerif Mardin’in bu sınıflandırması konumuz açısından bir plan niteliği de taşımaktadır. 17. yüzyılda tohumları atılan, 18. yüzyıl’da aydınlanmacı düşünürlerce önem kazanan, aynı dönem içinde Hegel’le günümüzdeki (siyasal toplumdan farklı olduğu) anlamını kazanan sivil toplum, Marx ve Gramsci ile

(37)

farklı boyutlarıyla karşımıza çıkmaktadır. Bu kavramın, bahsedilen çizgi boyunca Batı düşünce tarihi açısından önemi incelenecektir. Tabii bu çerçevede, özgürlükler, siyasal toplum ve birey ilişkisi veya çelişkisi de ortaya konmaya çalışılacaktır.

2.1.1. Aydınlanmacı Düşünürler ve Öncesinde Sivil Toplum-Devlet Anlayışı

Sivil toplum terimi (civitis societas) Î.Ö 1400 dolaylarında Avrupa’da kullanılmaya başlanmıştır. Çiçero terimi kullanırken ona belli anlamlar yüklemiştir.

Sivil toplum terimi, yalnızca kimi devletleri değil, uygarlaşmış yani barbar olmayan (şiddetin azaldığı, kentleşmenin olduğu) her biri kendi yasal kodlarını oluşturmuş derecede kentlerden oluşan uygar siyasal toplulukta yaşamanın şartlarım da anlatıyordu. Terim uygarlık ve kentsellik, yönetime bir yurttaş olarak (kadınlar, köleler ve yabancılar bu kapsama dahil değillerdi) katılma ve sivil hayat ve ticari faaliyetlere ilişkin arınmışlıklar gibi çağrışımlara sahiptir90

Daha çok aydınlamacı düşünürler tarafından üzerinde tartışılan devlet özgürlükler ve sivil haklar, dile getirilmeden önce, bu dönemi önceleyen düşünürler için sivil toplumun ne ifade ettiği ortaya konmalıdır.

Bir onyedinci yüzyıl düşünürü olan Hobbes sivil toplum kavgacı ve açgözlü bireyler arasındaki şiddetli rekabet olarak düşünmektedir. Hobbes’un güvenlik devletini haklılaştırması, savaş ile sivil toplum arasındaki çarpıcı karşıtlığa dayanmaktadır. Modern dünya bir tercih yapmak durumundadır; ya doğal durumun şiddeti ve karışıklığı ya da bireylerin sınırsız devlet iktidarına

90 Alan Ryan, David Miller, Janet Coleman, William E. Connady, Siyasal Düşünce Ansiklopedisi, C. II.

(38)

neredeyse topyekün tabi kılınması sayesinde, barış içinde, toplumcul ve rahat bir yaşayış.91

Hobbes’un sivil toplum terimine yüklediği anlam siyasal toplumla yani devletle eşdeğerdi. “Uyrukların güvenli ve barış içinde yaşamalarını borçlu oldukları devletin temel özelliği, içeride ve dışarıda barışı korumak için neyin gerekli olduğuna karar verilmesinde tekele sahip olmasıdır. Ona göre, bu tekel ne bölünebilir ve ne de uyruklara devredilebilir; çünkü devlet iktidarı bölünmüş veya yayılıp ayrılmış olan bir sivil toplum, şiddetli bir iç savaşa yol açması kaçınılmaz olan sayısız doğal tutku ve gürültü patırtı karşısında uzun süre ayakta kalamazdı.92

“Hobbes, sivil toplum içerisinde, bireylerin belirli negatif özgürlükleri kullanabilecekleri bir özel alanın var olduğunu belirtir. Bunlar egemenin (henüz) yasaklanmadığı faaliyetlerden oluşur. Mesela bireylerin “satın alma ve satma, birbirleriyle sözleşme yapma, barınacakları yeri ve yiyecekleri besinleri, geçimlerini sağlayacakları işleri seçme ve çocuklarını uygun buldukları gibi yetiştirme” özgürlükleri. Bu faaliyetler, bir arada ele alındıklarında, egemenin etki alanının dışında olan bir özel özgürlük alanı oluşturur. Devlet eyleminin sınırları dışındaki bu özgürlük alanı, doğal durumun özünün açık şiddet hariç, bir parçasının korunmasını ifade eder.”93

Bu ifadelere bakarak Hobbes’un devletin dışında bireylere geniş bir özgürlük alanı bıraktığı gibi bir fikre düşmek yanlış olacaktır. Özel alan ile kamusal alanın derin ayrımı onda devam etmektedir.

“Onun mutlak siyasal iktidarın kapsamının sınırlaması ilkesinin kabulü, gerçek olmaktan çok görünüştedir. Bütün özel alan, devamlı olarak, egemen

91 John Keanne, Demokrasi ve Sivil Toplum, Çev; Nemci Erdoğan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1994, s.

63-64

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu çalışma, TRA2 bölgesinde yer alan Ağrı, Ardahan, Iğdır ve Kars illeri ile bu illere bağlı ilçelerde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları kapasite ve profilinin

Siyasal toplum karşısında, insan hak ve özgürlüklerini savunmak gibi çok önemli bir çaba içinde olduğu için sivil toplum, birçok siyaset bilimci ve

İstiyor  olmak

[r]

Yalovaspor'un ast ığı Termik santral karşıtı pankartların sürekli çeşitli gerekçelerle indirilmesi üzerine, CHP Gurup Başkanvekili Yalova Milletvekili Muharrem İnce, AKP

Araştırmada bakım verenin eğitim düzeyinin bakım yü- künü etkilediği, eğitim düzeyi okuma-yazma düzeyinde olanların bakım yükü puan ortalamalarının diğer gruplara

Türkiye’de faaliyet gösteren bu tarz gönüllü kuruluşlar ile diğer sivil toplum kuruluşlarını hukuki düzenlemelerine göre; dernekler, vakıflar, meslek örgütleri

Bir ofis binasının orijinal kullanımı için mevcut ve güçlü bir pazar talebi var ise o binanın renovasyon kararı, diğer alternatiflerden daha ucuz olması sebebiyle,