• Sonuç bulunamadı

2.2. Devletin Kökeni ve Sivil Toplum

2.2.2. Modern Sivil Toplum Kavramı

18. yüzyılın mulk devletlerinden 20. Yüzyılın refah devletine geçişin bir sonucu olarak sivil özgürlükler (genel oy hakkı gibi) toplumun tüm üyelerine yaygınlaştırılmış ve ulus devlet sürecinin bir sonucu olarak yurttaşlık düşüncesi gelişmiştir. Bütün bu değerler modern sivil toplumun temel özellikleri sayılmaktadır. Özellikle yurttaş kimliğiyle ortaya çıkan birey sivil toplumu kurucu ve koruyucu unsurdur. Buna göre yurttaş, sivil olarak “bireysel özgürlük ve kişi hakları için zorunlu olan konuşma, düşünce ve inanç özgürlüğü, mülkiyete sahip olma hakkı, sözleşme yapma hakkı, adalet ve başkalarına karşı kendi haklarını savunma hakkı gibi diğerleriyle eşitlik içinde kullanıldığı yasalara uygun hakların bileşiminden oluşan sivil bir unsurdur. Siyasal bir unsur olarak yurttaş, toplumun bir üyesi olması nedeniyle, siyasal otoriteyle birlikte siyasal iktidarın kullanımına katılma hakkına sahiptir. Sosyal bir unsur olarak ise en az ekonomik kalkınma ve güvenlik hakkı ile toplumda yerleşmiş standartlara uygun olarak uygar bir şekilde yaşamını sürdürme hakkına sahiptir.” 140

Sivil toplumu inceleyen çalışmalarda yurttaş yada vatandaş kavramları ön plana çıkmaktadır. Kavramın ilk ortaya atıldığı zamandan, içeriği farklılaşsa da, günümüze kadar aynı terimler etrafında yapılandırılmaktadır. İlk defa Aristoteles’de karşımıza çıkan sivil toplum “politike koinonia” dediği

138 Ulvi Saran, “Küresel Değişim Dinamiklerinin Kamu Yönetimi Alanındaki Etkileri” Türk İdare

Dergisi, Yıl:33, Sayı: 433, Aralık 2001, s.40

139 Mehmet Cangir, “Küreselleşme” Türk İdare Dergisi, Yıl: 33, Sayı: 433, Aralık, 2001, s.205 140 Gülgün Erdoğan Tosun, Demokratikleşme Perspektifinden Devlet-Sivil Toplum İlişkisi, Alfa

yurttaşların, kentlilerin, politeslerin oluşturduğu politik düzendir. Polites ise bir poliste, kentte yönetime ve kararlara katılma yetkisine (hakkına sahip) kişidir. Kant’a göre sivil toplum yurttaşların yasamaya katıldığı düzendir. Hegel ise 19. Yüzyılda aileyle devlet arasındaki bir şey olarak görmekte ve devletten sonra ortaya çıktığını söylemektedir. Bu gün ise sivil toplum yurttaşlarının oluşturduğu düzen, birimi yurttaş olan toplum türü, sivil düzen, demokrasinin işleyeceği toplum düzeni olarak düşünülürken bazen demokratik düzenle eşleştirilmektedir.141

Sivil toplum kavramının temel karakteristiğine baktığımızda, literatürde kavramla ilgili yaklaşımların oldukça muğlak olduğu görülmektedir. Her türlü siyasi yaklaşım içinde kavrama anlamlandırılmaya çalışılırken, aynı paradigmalar içinde bile farklı içerik atfedilebilmektedir. Batı siyasi düşüncesindeki bu muğlaklıklar bir tarafa, kavramın belirli değerleri ön plana çıkarttığı görülmektedir. “Çoğulculuk, hoşgörü, katılım, gönüllülük, özerklik, kamusal yaşam vb. normatif unsurlara farklı sivil toplum teorisyenlerinin vurguda bulunduğu söylenebilir.” Sivillikle demokratiklik arasında bir kolerasyon vardır ve demokratik değerlerle sivil değerler örtüşmelidir. Sivil toplumun demokratik meşruiyet kazanması bahsedilen sivil değerlerin gerçek yaşamda yer bulmasıyla sağlanmaktadır. 142

Yani modern toplumda sivil toplum her şeyden önce sivilleşmeyi, devletin de sivil bir yönetim tarzına kavuşmasını anlatmaktadır. Devletin sivilleşmesi derken de toplumdan ve toplumsal etkilerden uzak olmayan, katılıma açık bir yapılanma kastedilmektedir. 143

“Modern sivil topluma anlam veren ön koşul sosyal grupların, devlet müdahalesi olmaksızın kendi sivil insiyatiflerini geliştirmiş olmalarıdır. Sosyal

141 İonna Kuçuradi, “Sivil Toplum Kuruluşları, Kavramlar”, Sivil Toplum Kuruluşları Üç Sempozyum,

Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1998, s.28-29

142 Özkan Yıldız, “Sivil Toplum, Demokrasi ve Çoğulculuk”, Sivil Toplum Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 5,

otonomi sağlayamayan, devlete göbek bağıyla bağlı sosyal grupların devletin resmi ideolojisinin dışına çıkması, dolayısıyla alternatif söylemler üretmesi mümkün değildir. Hemen hemen tüm sivil toplum teorisyenleri, sivil toplumu merkezileştiren devlete alternatif olarak, bireylerin kendi yönetimlerini denetleyebilme kapasitesi olarak algılamışlardır. Bu nedenle sosyal örgütlerin sivil toplum niteliği taşımaları için mutlak surette devletten bağımsız otonom bir varlık geliştirmeleri gerekmektedir. Otonomileşmenin bulunmadığı yerde sosyal ve siyasal farklılaşma olamayacağı gibi, bireyi ve sosyal grupları devlet müdahalesinden kurtarmakta mümkün olamamaktadır.” 144

Bundan çıkan sonuç ise sivil toplumun devletten önce geldiği, onun içinde ve fakat devletle özdeş olmayan, özerk yani otonom, hatta devlete karşı koyabilen çıkar gruplarının birlikteliği olduğudur. Ortak çıkarların, isteklerin veya itirazların bir araya gelip yönetime dahil olmaya çalıştıkları bu alanın belirgin özelliği devlet dışı olmalarıdır diyebiliriz. 145 Devlet dışı olmak, devlet

karşıtlığı olmak anlamında değildir. Zira katılımcı sivil toplum devlet toplum ayrılığından değil, bu iki oluşumun tamamlayıcı unsur oluşlarından hareket eder.

Demokrasinin alternatifsiz yönetim modeli olarak görüldüğü günümüzde, demokratik teorilerin temelindeki kavram olarak karşımıza çıkan katılım, sivil toplumunda etrafında toplandığı ortak terimdir. Katılımcı demokrasi teorilerinin sivil toplum devlet ikiliğine atıfları farklıda olsa, temelde sivil topluma katılım tamülünde önemli bir yer verdikleri görülmektedir. 146

Katılımın anlam kazandığı demokratik ortam aynı zamanda çoğulcu bir sivil toplumda çağrıştırmaktadır. Sivil toplumun temel öğesi olan çoğulculuk belli toplumların içinde barındırdığı çeşitli sınıf, düşünce ideoloji ve dinlere göre

144 Ömer Çaha, Aşkın Devletten Sivil Topluma, Gendaş Kültür Kitapları, İstanbul, 2000, s.64

145 Mete Tuncay, “Sivil Toplum Kuruluşlarıyla İlgili Kavramlar”, Sivil Toplum Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 1,

Ocak, Şubat, Mart 2003, s.13

146 Gülgün Erdoğan Tosun, “Birleştirici Demokrasi Devlet-Sivil Toplum İlişkisinin Yeniden

Yapılandırılması İçin Bir Analiz Aracı Olabilir mi?” Sivil Toplum Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 1, Ocak, Şubat, Mart 2003, s.80

ayrılmasının kabulü ve güvence altına alınmasına işaret etmektedir. 147 Burada

aslolan bu farklılıkların meşru bir şekilde temsiline ve katılımına imkan tanıyan demokratik bir sivil topluma atıftır. “Farklı görüşlerin, farklı ihtiyaçların, çıkarların örgütlenebilmesi ve kendilerine bir alan yaratması sivil toplumun felsefi özünü oluşturmaktadır. Bu bağlamda, sivil toplum içindeki topluluklar için; çoğulculuk onların birbirlerine karşı özerkliklerini ifade eder” 148

Sivil toplumun pek çok demokratik işlevi vardır. Bunlar, “devlet iktidarını kontrol, katılım düzeyini yükseltme, demokratik tutumlarının geliştirilmesi, çıkarlarının taleplerin şekillendirilmesi ve eklenmesi, kutuplaşmalarının yumuşatılması, yeni siyasal liderlerin yetiştirilmesi-eğitilmesi, siyasal partilerin demokratikleştirilmesi, bilgiyi toplumun geniş kesimlerine yayma, yeni fikirlerin yayılmasını sağlama ve siyasal sistemin halka karşı sorumluluğunu artırmaktır.” Demokratik bir sivil toplum daha öncede belirtildiği üzere, siyasal katılımı seçimlerin dışında da pek çok alternatif olarak katıldığı protesto, toplu dilekçe, grev, yürüyüş vs. gibi eylemlerle aktif yurttaş kimliği kazanmaktadır. Siyasal uygulamalara karşı ilgisi uyanık olan yurttaşın bu nedenle siyasal etkinlik duygusu artmaktadır. Bu nedenle sivil toplum demokratik siyasal kültürün edinildiği bir alanda olmaktadır. 149

Günümüzde demokrasi çoğulculuk vurgusuyla ve farklılıkların temsiline imkan sağlamasıyla tanımlanmaktadır. Böyle bir toplumun oluşmasında ise sivil toplumun farklı çıkarlarının temsilcisi olarak sivil toplum kuruluşları merkezi bir önem taşımaktadır. Çünkü devletlerin temsili demokrasiden aldıkları meşrutiyetle gerçekleştirdikleri kamusal hizmetler ortalama talebi karşılayabilmektedir. Yurttaşların talepleriyle bu ortalama talebi karşılayabilmektedir. Yurttaşların talepleriyle bu ortalama arasındaki açık ise sivil toplum kuruluşlarının ürettikleri hizmetler ile bir anlamda

karşılanmaktadır.150 Ulus düzeyinde demokrasinin işlevi bakımından sivil toplum

kuruluşlarına daha önce sözü edilen başka bir çok gerçekler üretilebilir ama bir de uluslar arası düzeyde yeni gerekçelerde mevcuttur. Bu, dünyanın küreselleşmesine paralel bir devletin toprağı olan territorialin toplumsal denetimi sağlanmakta yetersiz kalması ve yeni ilişkiler ağının ortaya çıkmasıyla ilgili görünmektedir. Yani küreselleşmeyle birlikte gelişen ağlar toplumu yeni sivil toplum kuruluşlarına ihtiyacı ortaya çıkarmaktadır. Bunun iki temel nedeni olduğu da söylenmektedir. Bunlardan birisi çevre sorunlarının çözümüdür. Artık ulus devlet düzeyindeki düzenlemelerle bunun gerçekleştirilmesi mümkün görünmemektedir ve ulus aşırı transational faktörlere ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca ikinci olarak da ağlar toplumunun ötesine geçtiğimizde, burada merkezi otoritenin rolü ortadan kalkmaktadır. O zaman karşılıklı etkileşimlerle bir çeşit kendi kendini yönlendiren, self goverming denilen kurumlara ihtiyaç duyulmaktadır ve bu da yine sivil toplum kurumlarına talep oluşturmaktadır. Bunları yan yana koyduğumuzda günümüzün gerçeği içinde sivil toplum kurumları gerçeklendirilmiş olmaktadır.151