• Sonuç bulunamadı

2.2. Devletin Kökeni ve Sivil Toplum

2.2.3. Küreselleşmenin Katılımcılık ve STK’lar Üzerine Etkileri

2.2.3.1. Küreselleşme ve Sivil Toplum Kuruluşları

Küreselleşme sürecinde, ulus devletin otonom yapısına karşın, uluslar arası (international) ve uluslarötesi (transnational) bir kültür gelişmeye başlamıştır. Bu noktada, özellikle uluslar ötesileşme evresinde yönetişim (governance) kavramı devreye girmekte ve merkezi devlet anlayışını çözen yeni bir kültür niteliği kazanmaktadır. Yönetişim olgusu yerellik kavramıyla bütünleşmektedir; ulusal sınırlar içinde ele alınan yerellik kavramı demokratik süreci merkezi devlet tekelinden almayı ifade etmektedir.166 Yerelleşme devletin merkezi yönetim birimler ile yerel yönetim birimleri arasındaki yetki paylaşımında yerel birimlerin ön plana çıkmasını ifade eder. “Yerelleşme ya da yerellik ulus-devlete fazla ihtiyaç duymadan, bireylerin ve yerel birimlerin ortak

164 Erözden, a.g.k., s. 126-130

165 Birgül Ayman Güler, Yeni Sağ ve Devletin Değişimi, Yapısal Uyarlama Politikaları, TODAİE

Yay., Ankara, 1996, s. 55

166 H. Bülent Kahraman, E. Fuat Kayman, A Yaşar Sarıbay, Katılımcı Demokrasi Kamusal Alan ve

birliktelik duygusu ve kültürü altında kendi kendilerini yönetme kabiliyetine ulaşmalarını ifade eder.”167 Ele alınan yerellik kavramı, demokratik süreci merkezi devlet tekelinden almakta, yönetişim de demokrasinin ulusötesi bir boyut kazanması sağlanmaktadır.

Çağdaş teknolojik sistemlere, global ekonomik yapılara ve evrensel değerlere uyum sağlayamayan toplumlar küreselleşme süreci tarafından kültürel değerlerini kısmen de olsa değiştirmeye zorlanmaktadırlar. Oysa sosyo- ekonomik gelişmişlik düzeyi, eğitim seviyesi, inanç sistemi gibi faktörlere bağlı olarak bu toplumların bazı kesimleri dünya ile kültürel bütünleşmenin gerektirdiği değişimi isteyerek ve kolaylıkla sağlarken böyle bir değişimi istemeyen veya başaramayan kesimlerde mevcuttur. Bu kesimler kültürel kimliklerini koruyabilmek amacıyla demokrasinin de sağladığı imkanları kullanarak kendi aralarında geleneksel kurumlar etrafında örgütlenme yoluna gitmektedirler. Küreselleşme, bir yandan yerel kimlikleri yıpratırken, diğer yandan değişime yol açmaktadır. Bu şartlar altında değişim talebiyle başa çıkamayan veya değişimi benimsemeyen toplum kesimleri çözümü geleneksel kurumların tanıdık alanına dönmekte arayabilmektedirler.168

Yönetişimde geniş bir katılımcılık çizgisi izlenmekte, bunun sonucunda devletin toplum üzerindeki ağırlığı ortadan kalkarak yönetim doğrudan yönetilen topluluğa devredilmektedir. Yönetişim üç aktörü bir yapıdır ve bunlar devlet, özel sektör ve sivil toplumdur. Katılımcı bir formül olan yönetişim, katılım, hukuk devleti, şeffaflık gibi uygulamaları içermektedir. Çok aktörlü bir model sunan bu süreçte devletin rolü ise aktörler arasındaki ilişkileri düzenlemek ve bunun için uygun koşulları hazırlamaktır.169

167 Karabağ, a.g.k., s. 135

168 Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Dünyada Küreselleşme ve

Bölgeselleşmeler, DPT, Ankara, 1995, s. 3

Devletin yeni rolünü dünyadaki değişen ekonomik rekabet belirlemektedir. Çağdaş devletin temel görevi ekonomik aktiviteleri teşvik etmektir. Bu da yeni devlet yapılanmasını gerekli kılmaktadır, devletin yapısı piyasa doğrultusunda dönüşmektedir. Özellikle iletişim ve enerji alanına ait mallar bütün dünyaya yayılmakta, özel mallara dönüşmekte ve ulusötesi olmaktadırlar. Bu durumda kamusal malları teşkil eden oluşumların çoğu devlet tarafından kontrol edilememektedir. Ulus-devlete bağlı geleneksel egemenlik anlayışı kayıtlı egemenliğe dönüşmektedir. Kayıtlı egemenlikte hiyerarşik otarite anlayışı yoktur. Bir devletin “sistemin bir parçası olabilmesi için öncelikle kendi yurttaşlarına iyi davranması, insan haklarıyla ilgili evrensel düzenlemelere uyması gerekmektedir. Devletler uluslarüstü hukukun yaptırımlarını üstlenmek durumundadırlar. Artık hükümetler uluslar arası organizasyonlar çok uluslu şirketler gibi global aktörlerden sadece biridir.”170

Küreselleşme ve yeni yönetim modeli çerçevesinde yerel kurum ve kuruluşların önemi artarken, bireyin davranış kalıplarında küresel bir bakış açısı ve kültüre göre belirlemesine neden olmaktadır. Devletin değişimi sivil toplumun çerçevesini genişletmekte, farklılıkların birlikte yönetmesi anlayışı yerleşmektedir. Farklılıkların meşrulaşması sağlanmakta bu da belirlenen küresel demokratik çizgiyle olmaktadır. “Demokratik otonomi” denilen bu çerçevede diğerlerinin hakları yadsınmadan, kendi hayat koşullarını belirleme özgürlüğü ve bireylerin eşit hak ve yükümlülükleri ifası mümkün olmaktadır.171

Bu model ancak sivil toplumun küresel bir boyut kazanmasıyla mümkün olacaktır. Küresel sivil toplum ulus-devletin varlığını sürdürmesine imkan tanımakla beraber, devletin mutlak egemenlik hakkının üstünlüğünü

170 Nadir Eroğlu, “Finansal Küreselleşme, Devletin Düzenleyici Rolü Üzerindeki Etkileri,” Küreselleşme

İktisadi Yönelimler ve Sosyopolitik Karşıtlıklar, Der: Altan Soyak, Om Yayınevi, İstanbul, 2002, s.

31-32

reddetmektedir. Küresel sivil toplum, devlet dışı politik, ekonomik ve kültürel faaliyetleri yürütmekte ve küresel demokrasi ile desteklenmektedir.172

Yönetişimde alınacak karardan etkilenecekler ile uygulayacak olanların bir araya gelerek, bir çeşit “ortaklık”la problemi çözmeye çalışmaları sözkonusudur. Devletin işlevlerini diğer ortaklarla paylaşmasına egemenlik de dahildir.173

Yönetişimin aktörleri arasında yer alan sivil toplum kuruluşları “katılımcı model”in yeni ajanları olarak nitelenmekte ve fonksiyon dışı kalmış olan sosyal devlet anlayışının oluşturduğu boşluğu dolduracak ve sistemin meşruiyet krizine girmesini engelleyerek ara örgütler olarak gündeme gelmektedirler.

Sivil toplum özerkleşme ve özgürleşmeye” doğru bir gidiş olmaktadır. Karşıt görüntüye rağmen sivil toplumla devlet birbiriyle ilişkilidir. Devlet siyasi ve hukuki düzenlemeleri yaparak sivil toplum için legal bir ortam hazırlarken, sivil toplum da yönetimi etkileyerek ve denetleyerek keyfiliğe kaymasını önlemektedir. Bir anlamda yönetimin meşruiyet kaynağı sivil toplum olmaktadır ve demokratik denge sağlanmaya çalışılmaktadır.”174

Küreselleşme süreci, insanların kendi hayatlarını biçimlendirme ve kendi haklarını talep etme yeteneğinin artmasına yol açmıştır. Bireylerin güçlenmesi, sivil toplumun ve demokratik süreçlerin canlılığında kendini göstermektedir. Sivil toplumdaki yeni canlılık halkın kendi hayatının kontorülünü kendi eline alma ve daha iyiye doğru değiştirme kararlılığında ve kapasitesinde büyük bir değişikliği simgelemektedir. Buna daha geniş eğitim kolaylıkları, kadınlar için daha iyi fırsatlar tanınması, enformasyona ve siyasal ilerlemeye daha kolay

172 a.g.k., s. 130

173 Aydın Uğur, “Yerel Siyaset ve Demokrasi”, Sivil Toplum İçin Kent ve Yerel Siyaset ve Demokrasi,

WALD Yayınları, İstanbul, Mart 1999, s. 189

ulaşılması da yardımcı olmaktadır. Bazı hükümetler, siyasal hareketler ve diğer kuruluşlar da halkın yetkilendirilmesi ve güçlendirilmesi yolunda bilinçli çabalar harcamaktadırlar.175

Geçtiğimiz elli yılın önemli değişimler arasında çok canlı bir küresel sivil toplumun doğuşu da yer almaktaydı ve buna iletişim teknolojisindeki ilerlemeler yardımcı olmuş, dünyanın her yanındaki insanların karşılıklı etkileşimlerini kolaylaştırmıştır. Sivil toplum terimi pek çok kurumu, gönüllü kuruluşları ve ağ şebekelerini, kadın gruplarını, sendikaları, ticaret odalarını, tarım ya da konut kooperatiflerini, çevre derneklerini, dine dayalı kuruluşları ve benzerlerini de kapsamaktadır. Bu tür gruplar, hükümet dışında pek çok topluluğun ilgi ve enerjilerini, kendi işlerinden ya da mesleklerinden öteye daha sağlıklı bir gelecek için çalışmaya kanalize etmektedir.176

Bütün olarak bakıldığında, vatandaş hareketleri ve gönüllü kuruluşlar hem ulusal hem de uluslar arası çapta, pek çok alanda önemli katkılarda bulunmaktadırlar.

Birleşmiş Milletler (B.M) ile sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğinde ciddi bir gelişme gözlenmiş ve 1992’de Rio’da toplanan BM konferansına 1400 gönüllü kuruluş katılmış, binlercesi de konferansa parelel olarak yapılan küresel forma katılmıştır.177

Daha sonra yapılan çeşitli konferanslarda (1993 Viyana İnsan Hakları Konferansı, 1995 Pekin Dünya Kadınlar Günü Konferansı, 1996 İstanbul Habitat Konferansı gibi) çok sayıda gönüllü kuruluş katılmıştır. Küreselleşme, özellikle “sürdürülebilir kalkınma” temelinde gerekli yönetim eylemini sivil toplum örgütlerine açarak daha çoğulcu ve katılımcı yaklaşımlar için uygun bir ortam

175 B.M. Küresel Yönetim Komisyonu, a.g.k., s. 49 176 a.g.k., s. 46

oluşturmaktadır. Keza yönetişim kavramı çevresinde savunulan çoklu yönetimin en önemli sac ayağını sivil toplum örgütleri oluşturmaktadır.

Ticaret kadar teknolojinin de üretim süreci üzerinde çok önemli etkisi vardır. Teknolojik gelişme, önce üretilen malların doğasını ve miktarını değiştirmekte, bu değişim de bütünü ile dolaşım ve değişim sürecini etkilemekte; değişim giderek insan davranış ve tutumları üzerinde, yani kültürde kendini göstermektedir.178 İnsan etkinliği mekanı aşıp, insanların ve ekonominin hareketliliği coğrafi bölünmeyi gereksiz kılınca, mekan bir yönetim ölçeği olma özelliğini yitirmektedir. Ulus-devlet ölçeği de mekanın bu aşınmasından pay almaktadır. “Ülke topraklarına dayanan zorunluluk” aşılmaktadır ve bunun yerine devletin hiçbir yararlı işlevsel bakışı konulmamıştır.179

Bu süreçte ulus-devletin geleneksel politika araçları giderek etkisini kaybetmekte; siyasal iktidarlar ulusal düzlemde sosyal ve ekonomik politikaları hayata geçirme çabasından vazgeçmektedir.180

Son yıllarda hızlı bir ivme kazanan yeni teknolojik devrim, kentleşme, küreselleşme ve demokratikleşme süreçleri, gerek ulus-devletin nitelik ve yapısını gerekse yerleşik dünya düzenini işleyiş ve biçimlenmesini kökten, hem niceliksel hem de niteliksel bir biçimde değişime uğratan temel işlev görmektedirler. Bu değişimin başında tüm yerel birimleri, anakentleri ve bölgeleri ve onların temel yönetim birimi olan yerel yönetimi içeren “yerellik” kavramı gelmektedir.181

178 Gencay Şaylan, Değişim Küreselleşme ve Devletin Yeni İşlevi, İmge Kitabevi, Ankara, 1995, s. 99 179 Jean Marie Guehsenno, Demokrasinin Sonu, Çev: M. Emin Özcan, Dost Kitabevi, Ankara, 1988, s.

24

180 Korkut Boratav, Küreselleşme, Emperyalizm Yerelcilik, İşçi Sınıfı, İmge Kitabevi, Ankara, 2000, s.

19

Ulus-devletlerin yetki ve egemenlik alanının değiştirerek yeniden belirlenmeye zorlandığı bu dönemde, yetkilerinin bir bölümü ulus-devlet üstü kurum ve mekanizmalara devredilirken, diğer bir bölümünü de yerel yönetimlere devretmek durumunda bırakılan ulusal yönetimler, yerel yönetimlerin şekillendirilmesinde de giderek azalan bir işleve sahip olmakta küresel dinamikler ulus-devletin olduğu kadar, yerel yönetimler yapılanmasında da etkili olmaktadır.

Günümüzde bir yandan küreselleşme süreci yaşanırken aynı zamanda yerelleşme eğilimlerinin güçlendiği görülmektedir. İlk bakışta birbiriyle çelişir gözüken bu iyi yönlü gelişme süreci bağlamında küreselleşme eğilimi, geleneksel ulus-devlet kavramını ve ulus devletler arasındaki uluslar arası ilişkilerin yapısını dönüştürmektedir; buna karşılık yerelleşme süreci ise küreselleşme eğiliminin kendi bünyesinde taşıdığı tek düze ve merkeziyetçi yapılanmaya karşı, tarihsel, kültürel ve fiziksel yerel kimlikleri yeniden üreterek ve birbirine ekleyerek bir dünyanın yaratılmasına katkıda bulunmaktadır. Bu gelişmelerin önemli bir sonucu olarak, ikibinli yıllarda, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecine merkezi ağırlıklı yönetim sistemlerinden, güçlü yerel yönetime, temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye doğru gelişmeler eşlik etmektedir.182 gerek küresel düzeyde, gerekse yerel düzeyde yönetim çok aktörlü, katılımcı bir çizgide gelişmeye devam etmektedir. Dünyada vatandaş odaklı, piyasa temelli kamu yönetimi tekniklerinin uygulandığı stratejik yöntemler hayata geçirilmektedir. Kamu yönetimine yönelik modern işletme tekniklerinin hayata geçirilme çabaları çeşitli hükümet yapılarından destek bulabilmektedir. A.B.D. ve İngiltere’de “Sağ” kesimlerce desteklenen politikalar, İskandinav ülkelerinde “sosyal demokratlar” tarafından uygulanmaktadır. “Yeni Kamu Yönetimi” olarak vurgulanan sistem bürokratik yapıyı tasviye etmektedir.183

182 Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, a.g.k., s. 1.2

183 Nevzat Saygılıoğlu, Selçuk Arı, Etkin Devlet, Sabancı Üniversitesi Yayını, İstanbul, Şubat 2002, s.