• Sonuç bulunamadı

PIERRE BOURDIEU VE BĠR KARġI ĠKTĠDAR MEKANĠZMASI OLARAK ENTELEKTEÜLLER

3.1. PIERRE BOURDIEU: DÖNEMĠ VE DÜġÜNCELERĠ

Genel olarak Bourdeiu‟nün çalışmalarının iki alanda yoğunlaştığı görülmektedir. İlk olarak “felsefe” ile ilgilenmiş, sonrasında da “sosyoloji”ye yönelmiştir. Özellikle düşüncelerinin bu şekilde dönüşmesinde Fransız düşünce yaşamının üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Bourdieu‟nün felsefe ile ilgilendiği dönemde Fransa‟da felsefe, entelektüel aristokrasiyi ve sembolik sermayeyi temsil etmekte, soyut ve gerçek dünyadan uzak olan tarafı ile sınıfsal olarak da egemen konumundaydı (Timur, 2011, s.

195). Düşünürün yaşam öyküsüne bakıldığında onun gibi daha sıradan biri için felsefe ile ilgilenmek bir yerde toplumsal sınıfsal kategoride daha üst bir kesime ait olmak, hatta “elit” olmayı ifade etmektedir.

Bourdieu‟nün entelektüel anlamda felsefeden kopuşu, varoluşçu düşüncenin gerilemeye başladığı ve buna karşılık sosyolojinin yeniden güçlenmeye başladığı döneme denk gelmektedir (Wacquant, 2007a, s. 54). Bouerdieu‟nün bu dönemden sonra sosyoloji ile ilgilenmeye başlamasında kendi yaşamsal deneyiminin etkisi vardır. Özellikle askerliğini yaptığı ve asistan olarak da çalıştığı Cezayir‟deki yılları, onun düşüncelerinin şekillenmesinde etkili olmuştur. Cezayir‟in Kabil köylüleri üzerine yaptığı antropolojik çalışmasının bir sonucu olan, L‟Esquisse D‟une Théorie de la Pratique, Précédée de Trois études D‟éthnologie Kabyle (1972) eserinde, Bourdieu‟nün eserlerinin tümünü yöneten çizgiyi oluşturacak olan kavramların berraklaştığı rahatlıkla görülebilir68. Cezayir‟de gerçekleştirdiği, ampirik araştırmalarda karşılaştığı çelişkiler

olur. Sonrasında Paris Edebiyat Fakültesi‟nde asistan, 1961‟den 1964‟e kadar Lille Üniversitesi‟nde misafir öğretim üyesi olarak görev alır. 1981‟de Collége de France‟ın Sosyoloji kürsüsünde profesör olur. Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales‟teki çalışmalarda ve 1975‟teki kuruluşundan itibaren Actes de la Recherce en Sciences Sociales (ARSS) dergisinde yöneticilik yapar (Elliott ve Ray, 2003, s. 86). 1993‟te CNRS (Centre National de la Recherce Scientifique – Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi)‟in Altın Nişanını kazanır. Yaşamı boyunca siyasal mücadele içinde olan ve düşüncelerini eylemleri ile birleştirmeyi amaç edinen Bourdieu 23 Ocak 2002‟de yaşamını yitirir (Ünal, 2004, s. 21)

68 Bir Pratik Teori İçin Taslak olarak Türkçeye çevrilen eseri ile birlikte, Cezayir 1960 adlı eserlerinde Bourdieu, okullaşma, sanat, entelektüeller ve siyaset sosyolojisi ile ilgilenmiştir. Bu eserlerde Bourdieu, 1960 ve 1970 yılları arasındaki alan araştırmaları ve notları bulunmaktadır.

Cezayir‟de geleneksel yaşamı sürdüren Kabil topluluklaru üzerine bağımsız üç ayrı araştırmayı ele almıştır. Bu alan çalışmaları ile birlikte kendisi için ana konseptlerine yer verdiği teorik kavramlarının ana hatlarını burada ele almıştır. Bourdieu‟nün kuramında belirgin ve karakteristik kavramlar olan ahlak, habitus, alan, strateji, sembolik sermaye, pratik, opus

Bourdieu‟nün sorgulamalar yapmasına neden olmuştur (Postone vd., 1993, s. 4)69. Cezayir köylülerinin ekonomik anlamda değişen koşullara ne ölçüde katılıp katılmadıklarını araştırdığı alan araştırmaları esnasında, Cezayirlilerin bağımsızlık mücadelelerine ve bunun Fransızlar tarafından zorla bastırılmasına tanıklık eder. Bu yaşadıklarından yola çıkarak Bourdieu, özgürleşme ve ilerleme adı altında iddia edilen uygarlık misyonunun sömürgeciliği desteklemek adına yapıldığını gözlemler. Ona göre, bu yapılanlar, ardında ve altında yatan şiddeti desteklemek için yürütülen bir mücadeledir (Calhoun, 2007, s. 86). Diğer taraftan, bu gözlemleri sayesinde Bourdieu, Batı‟nın savaş sonrası oluşan zengin toplumlarında kültürel sermaye ve burjuva kültürünün, eğitim alanındaki yeterlilikler olarak görülen fırsatlara sahip olmada etkili olduğunu anlar. Buna karşılık eşitsiz kültürel sermaye dağılımının bireysel yetenek ve akademik meritokrasi kisvesi altında, toplumsal hiyerarşiyi korumaya yardımcı olduğunu düşünür (Wacquant, 2007a, s. 55). Bu nedenle Cezayir‟deki etnografik araştırmaları, Bourdieu‟nün kendi bilimsel çerçevesini sorgulamasına ve kendi çalışma alanından uzaklaşarak farklı bir bilimsel metot geliştirmesine yararı olmuştur. Bir diğer değerlendirmeye göre Bourdieu, Ceyazir kabileleri hakkında yaptığı alan araştırmalarının üzerinden yapısalcı ve eylem teorisi perspektifini derinleştirmiş, bunların bilimsel çalışma açısından artılarını ve eksilerini değerlendirerek habitus teorisi ile bir sentezde bulunmuştur (Schmeiser, 1986, s. 170).

Bourdieu‟nün, o dönemde sosyal bilim alanında makbul görülmeyen, hatta daha çok halkın bilimini, sadeliği, sıradanlığı temsil eden sosyolojiye yönelmesinde, Cezayir‟deki bu gözlemlerinin etkisinin yanı sıra Fransız sosyolojisini girdiği bunalımdan çıkarma amacı da vardır. Cezayir‟deki alan çalışmaları sırasında Bourdieu, sosyolojinin daha gerçekçi olduğunu ve daha sıradan insanlarla içice olmanın onu alan çalışmalarına yönlendirdiğini ifade eder. Hatta bir yazısında, geçirdiği dönüşüm ile ilgili olarak, operatum ve modus operandi burada ele alınır. 1972‟de yazdığı kitabın ikinci bölümünde doxa, heksis, ortodoksi ve heterodoksi kavramlarının da açılımını sunmuştur (Steiner, 2001, s. 17) .

69 Bourdieu için Cezayir‟deki sömürge yönetiminin ve savaşın korkunç gerçekleriyle karşılaşması, çalışmaları için bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Cezayir deneyimlerinden sonra, buradaki çatışmaları ele alan çok sayıda yayında bulunmuştur. Cezayirliler, Cezayir‟de Emek ve İşçiler, Köksüzleşme: Cezayir‟de Geleneksel Tarımın Krizi‟nde eserlerinde topluma dair sorunları tarihsel ve sosyolojik olarak incelemiştir (Wacquant, 2007a, s. 54). Bu çalışmalar Borudieu‟nün bilimsel çalışmaları olarak önemli sayılabileceği gibi aynı zamanda onun bir bilim adamı olarak aktivist ürünleri niteliğindedir.

kendisini sosyal bilimlerin felsefe emperyalizmine karşı yürüttüğü mücadelenin lideri olarak tanımlar (Timur, 2011, s. 196). Yine Bourdieu‟nün sosyolojiye ve en temelde alan çalışmalarına yönelmesinde etkili olan başka bir unsur da, Fransız sosyal bilimlerinde egemen olan Amerikan sosyolojik bakışına yönelik geliştirdiği eleştirisidir (Timur, 2011, s. 197). Kendi yaşamından yola çıkılarak değerlendirildiğinde, onun bu duruşunda şüphesiz alt sınıfın bilimi olan sosyolojinin hak ettiği değere kavuşması düşüncesi yer alır. Kendi yaşam hikâyesini bu nedenle sosyoloji için mücadele ile birleştirerek yeni bir bakış geliştirmiştir denilebilir.

Genel olarak Bourdieu‟nün düşünceleri, Fransız zihin dünyasına etkili olan iki düşünce üzerinden şekillendiğini söylemek mümkündür. Bourdieu‟yü etkileyen akımlardan birisi varoluşçuluğun etkili ismi Jean Paul Sartre‟nın düşüncelerinde kendine yer bulan bireyin etkinliğine yapılan vurguları temsil eden öznelciliktir. Diğer taraftan Claude Levi-Strauss ile özdeşleştirilen ve yapının belirleyiciliğine yapılan vurguları içeren nesnelcilik düşüncesi Bourdieu‟ü etkileyen ikinci akım olarak göze çarpmaktadır (May, 1996, s. 121). Ancak Bourdieu tek yanlı olduklarını düşündüğü bu yaklaşımlardan belli ve sınırlı oranlarda etkilenmiştir. Wacquant‟a göre, Bourdieu iki düşüncenin bir sentezini oluşturmuş ve bu temel üzerinden kendi düşünsel metodunu yaratmıştır.

Böylece, farklı gibi görünen düşünceler arasında ilişkiler kurarak, yeni bir yaklaşımın oluşmasına zemin sağlamıştır (2007a, s. 57).

Bourdieu‟nün varoluşçuluğu, öznel seçimin rolünü çok fazla önemsendiği değerlendirmesiyle eleştirilmiştir. Ancak diğer taraftan yapısalcılığa da eleştiri getirmiştir. Bu nedenle Bourdieu, yapısalcılığa karşı bir iç mücadeleye girmiştir.

Yapısalcılığın genel çerçevesini ve epistemolojik yaklaşımını büyük ölçüde benimsiyor olsa da, bu yaklaşıma içkin pratikler içinde yer almayacak ve bu kurallara uyma sorunu olarak toplumsal hayatı bilişsel ve statik terimler içinde betimleme eğilimini reddetmektedir (Calhoun, 2007, s. 89). Geldiği noktada, sosyal ilişkileri belirleyen yapıların dışında başka etkilerinde bulunduğunu ifade eder. Böylece yapısalcılığın önde gelen ismi Lévi-Strauss‟dan farklılaşır. Bu farklılaşmaya bir örnek olarak, Bourdieu, Bearn köylerinde “evlenme stratejileri”ni incelerken, akrabalık ilişkilerinin, Lévi-Strauss‟un ileri sürdüğü gibi “kural”lara göre değil, iktidar ilişkilerini ve arayışlarını yansıtan “strateji”lere bağlı olduğunu göstermiştir. Yazar, bu düşüncesinde, annesinin

bir evlilikten söz ederken “ailede bir politeknisyen (çok ünlü bir yüksek okulun öğrencisi) olmasından sonra onlarla sıkı akraba oldular” şeklindeki cümlesinin beyninde bir kıvılcım yakmasının rolü olduğunu söylemiştir (Timur, 2011, s. 197).

Bourdieu‟nün geniş ve renkli düşünsel serüveninin şekillenmesinde etkisi olan düşünürler, Fransız sosyoloji geleneğinin içersinde önemli bir yere sahip olan Emile Durkheim ile başlayarak, Pascal, Marcel Mauss ve Maurice Marleau Ponty üzerinden Viyana Ekolü temsilcisi Wittgenstein, diğer taraftan ise Marx‟a kadar geniş bir yelpazede yer almaktadır (Çeğin vd., 2007, s. 14). Ayrıca, birlikte çalıştığı ve hatta zaman zaman çatışma içinde olduğu Raymond Aron‟da onun düşünsel dünyasının belirlemede etkili bir diğer isimdir. Aron, Fransız Akademik çevresinin hararetli bir savunucusu iken, Bourdieu akademinin sınıfsal eşitsizliğin sürdürülmesinde etkili olduğunu düşünüyordu. Kendi aralarında yaşadıkları kırılma noktası ise 1968 öğrenci hareketi konusunda belirginleşir. Aron öğrencilerin ayaklanmalarda sorumlu olduklarını düşünürken, onların üniversiteye girmelerini engellemeye çalışır. Bourdieu ise öğrencilerin saf bir iradecilik içinde olduklarını ve sınıfsal eşitsizliklerle ve üniversitenin yeniden üretimini mümkün kılan derin yapılarla ilgilenmediklerini düşünür (Calhoun, 2007, s. 91). Bu çatışma, Bourdieu ile Aron arasında temel teorik bilimsel yaklaşım noktasında da farklılık yaratılmasına yol açmıştır.

Bourdieu‟nün kavramlarının özünü açıklamadan önce, onun bilgi sosyolojisinin temellerinin - doğrudan olmasa da - Marksizmden esinlenerek inşa edildiğini ifade etmek gerekir. Bu anlamda Bourdieu, çeşitli vesilelerle Marx‟ın Feuerbach Üzerine Tezler‟ inin kendi bilgi kuramı üzerindeki etkisinin altını çizmiştir. Bourdieu, Marx‟ın Feuerbach Üzerine Tezleri‟nden en çok maddeci ve aktif bilgi kuramı açısından etkilenmiştir. Ona göre, bilgi edinme etkinliği sadece saf bir entelektüel çaba değildir.

Bu etkinliğin, düşünce, bilinç, bilgi gibi gündelik sözcüklerin tam olarak anlamamızı önledikleri bir inşa etkinliği, diğer bir ifadeyle bir pratik düşünce olduğunu ifade eder (Timur, 2011, s. 209). Bourdieu‟nün bu anlamda Marx‟tan en çok etkilendiği yer, Marx‟ın epistemolojisinin “aktif” olan tarafı, yani praksis felsefesidir. Bu etkilenmelere rağmen yine de Bourdieu‟nün doğrudan ve tavizsiz bir Marksist olduğunu söylemek doğru olmaz. Bourdieu, Marx‟ın ekonomik determinizm olarak gördüğü ve uzak

durduğu ortodoks Marksizm ile Marx‟ın kendi düşüncesi arasında bir ayrım yapmıştır (Timur, 2011, s. 220).

Bourdieu‟nün yukarıda kısaca ifade edilen düşünsel gelişiminin arka planından yola çıkılarak, bir tür alet kutusu işlevi gördüğünü ifade ettiği kavramlarının temelinde, yapıya odaklanan bir sosyolojiye karşı, eyleme odaklanan bir sosyoloji düşüncesinin olduğunu söylemek mümkündür. Yapı ve eylem ayrımının yıkılması, ona göre sosyolojinin sınırlarının kalkması için de gerekli ve elzem olacaktır. Böylece, yapısal analizin entelektüel kaynakları üzerinden yapılarla, onların eylemle üretilme ve yeniden üretilme biçimleri temelinde yaklaşan bir sosyoloji gelişmiştir. Bu çalışmalarında Bourdieu, nesnelciliğin nesnel sınırlarını göstermeye çalışır. Gerçek nesnellik, ona göre, basitçe özet olguların bir toplamı değildir (Calhoun, 2007, s. 97). Onun için öznelcilik nesnelcilik karşıtlığı, sosyal bilimler alanındaki bütün ayrımları için temel oluşturacak bir ayrımdır. Bu temel dikotomi, diğer ikilikler ile bir paralellik içindedir. Üst/alt, erkek/kadın, ıslak/kuru gibi her karşıtlığın üst belirlenimi, tüm karşıtlıklarla benzeşim ilişkileri içinde yer aldığından, bu bilimsel karşıtlıklar da birbirine bulaşır ve sosyal bilimin pratikleri ve ürünlerini biçimlendirecek şekilde birbirini pekiştirirler. Geçekte bu ikili kavramların, gündelik yaşamda ve bilimsel sağduyu içinde derinlere kök salmış bir yapılanmaları söz konusudur. Sosyologların bu yanlış alternatiflerden kaçınması için sürekli bir epistemolojik “uyanıklık” içinde olması gerekir. Öznelci ve nesnelci yapılar diyalektik bir ilişki içindedir. İşte habitus, Bourdieu için bu öznellik ve nesnellik diyalektiğini açıklamak için kullanılır. Toplumsal eylemi, pratik bir duygu “oyun duygusu” olarak adlandırılabilecek şey yönlendirir. Habitus ona göre, değerlendirdiğimiz ve içinde hareket ettiğimiz dünya aralığı ile oluşan kalıcı ve aktarılabilen bir eğilimler sistemini anlatır. Bu bilinçsiz şemalar sürekli özel toplumsal koşullar ve koşullanmalara maruz kalınarak, dışsal kısıtlamalar ve imkanlar içselleştirilerek kazanılır (Wacquant, 2007a, s. 61).