• Sonuç bulunamadı

ANTONIO GRAMSCI’DE ENTELEKTÜELĠN BĠR ELEġTĠRĠSĠ OLARAK PRAKSĠS FELSEFESĠ

2.2. GRAMSCI VE “ENTELEKTÜEL” KURAMI

1986 yılının sonunda yayınlanan bir araştırmaya göre Antonio Gramsci, dünya çapındaki toplum bilimleri literatüründe en fazla alıntılanan 250 yazardan biridir (Santucci, 2011, s. 28). Gramsci‟nin kavramsal arka planını oluşturan her bir temel kavramının açıklayıcılığının yanı sıra onu düşünsel alanda bu denli popüler tutan ise

“entelektüel”57 kavramsallaştırması olmuştur58. Gramsci‟nin özgün entelektüellik tartışması, temelde İtalyan entelektüelleri üzerine geliştirdiği sorgulamasından başlamış ve daha sonra evrensel düzeyde bir sorgulamaya ve eleştiriye dönüşmüştür. Özellikle dönemin tarihsel koşullarından etkilenen Gramsci‟nin entelektüeller üzerine düşünmesinin nedeni, entelektüellerin o dönemde iktidarda olan egemen sınıfın baskısına maruz kalması ve devlet erkinin tarihsel ve ekonomik alanlarda varlığını önemli ölçüde genişletmiş olmasıdır. Bu koşullar altında entelektüellerin özerkliği sorgulanır hale gelmiştir. Devletin düzenleyici işlevlerindeki artış ile birlikte, yeni iş alanlarındaki çeşitlilik, yeni uzmanlık alanları ihtiyacını doğurmuş, böylece sermayenin etkisi altında yeniden kendini konumlandırmaya çalışan bir entelektüeller kesimi ve ondan etkilenen entelektüellik alanları yaratılmıştır. Bu dönüşümü Gramsci, mutlak entelektüelden uzman entelektüele geçiş olarak ifade etmektedir (Gramsci, 1971, s.117).

Düşünür koşulların dayattığı bu entelektüel algısının değerlendirirken, sıradan bir tanımlamanın ötesinde, alt yapı ve üst yapı ilişkilerinin kuruluşunda organik bütünlüğün sağlanmasında işlevi olan toplumsal bir kategori olarak entelektüelden söz eder.

Gramsci için entelektüeller sorunu, tarihsel bloğa ilişkin bir sorundur. Bu nedenle entelektüeller üzerine üretilecek çözümler, tarihsel bloğun sorununun da çözülmesini sağlayacaktır (Portelli, 1982, s. 97). Dolayısıyla Gramsci‟nin entelektüel tanımının bu bağlamda genişlemiş ve özgünlük kazanmış olduğu söylenebilir.

57 Entelektüel, çalışmanın birinci bölümünde de ifade edildiği gibi, “intellectual”ın çevirisi olarak kullanılır. Çoğu yerde Gramsci‟nin eserlerinin çevirisinde aydın olarak kullanılsa da, buradaki ifade Gramscinin tartışmaları için yeterli görülmediğinden ve aydına bir değer atfedilerek kullanıldığından, çalışmamızda entelektüel kavramı tercih edilmiştir.

58 Gramsci Marksist düşüncede entelektüel konusunda Lenin‟den sonra üzerinde önemli tartışma yürüten kişidir. Lenin “Ne Yapmalı” çalışmasında entelektüellere, "bilim taşıyıcıları",

"işçi sınıfının ideologları” olarak ele almıştır (Lenin, 2004).

Entelektüellin bilinen ve süregelen tanımlamasını reddeden ve kavramı daha geniş bir çerçevede ele alan Gramsci, “bütün insanlar entelektüeldir, çünkü her insanın zihinsel kapasitesi vardır” (1971, s. 9) diyerek oldukça yeni ve derinlikli bir yaklaşım sergilemiştir. Gramsci‟nin yaşadığı döneme oranla radikal olarak nitelendirilebilecek bu düşüncesi, o zamana kadar entelektüeller üzerinde yapılan tartışmalara yeni bir bakış getirmiştir. Entelektüelin toplumun üstünde zihinsel olarak şekillenen bir figür olarak gören anlayış, bu yeni kategori ile yıkılmaya başlamıştır. Çünkü Gramsci, özünde emek sürecinde yerine getirilen işlerin her birini değerli saymıştır. Biraz daha ayrıntılandırmak gerekirse, kafa ve kol ya da zihinsel emek ile kassal emek arasındaki ayrım, aslında entelektüel ile entelektüel olmayan arasındaki bir ayrıma neden olmaktadır. Bu ayrım ile entelektüel olanlar, olmayanlara göre daha üst bir statüye yerleşirken bu durum “elitist” bir yapının kurulmasını desteklemektedir. Oysa Gramsci‟nin cümlelerinden anlaşılacağı gibi, entelektüel katılım olmadan insan aktivitesi olamayacağı gibi, eyleyen/yapan insan ile düşünen insan da birbirinden asla ayrılamaz (Gramsci, 1971, s. 9).

Gramsci bütün insanlar entelektüeldir tanımlamasından sonra, ancak herkesin toplum içerisinde entelektüelin gördüğü işlevi göremeyeceğini ifade etmektedir. Bu ifade ile Gramsci, entelektüelin işlevlerine açıkça vurgu yapmaktadır. Gramsci‟ye göre, herkes yumurta pişirebilir ya da kendi giysisini dikebilir, ancak bu onların aşçı ya da terzi olduğunu ve toplumda bu işleri yapanların gereksiz olduğu sonucu doğurmaz (Gramsci, 1971, s. 9). Bu nedenle Gramsci için entelektüel, işlevsel olmalı ve tarihsel bloğun kendi iç örgütlenmesinden başlayarak her bir aşamada alt yapıdan üst yapıya kadar belli işlevler yüklenebilmeli ve yerine getirmelidir (Portelli, 1982, s. 98).

Entelektüel bu durumda tarihsel bloğun her kertesinde ideoloji, eğitim, medya ve ekonomik ilişkilerde, üst yapıda bürokrasi ve devlet içerisinde yerine getirdiği işlevleri ile konumlanır. Sadece düşünsel etkinlikte bulunanları değil, örgütlenen ve toplumsal hayatın içindeki bütün katmanlarda yer alan genişlikte bir entelektüel tanımlanmaktadır.

Gramsci‟ye göre entelektüelin toplumdaki işlevi, esas olarak örgütlemek, yönetmek, yönlendirmek, eğitmek şeklinde belirlenebilir. Böylece toplumsal grupların lehine zor ve rızayı örgütleyen entelektüeller, toplumsal düzeni dönüştürebilecektir (Forgcas, 2010, s. 374). Bu açıdan Gramsci, entelektüellerin diğer toplumsal gruplara göre daha

yavaş ilerlediğinin altını çizmektedir. Çünkü entelektüeller var olan kültürün temsilcileri olarak geçmişle bağlarını koparmazlar ve yeni bir ideolojiye bağlanmaları da kolay değildir. Entelektüellerin toplumun örgütleyicileri olabilmeleri için de organik anlamda bir kırılmanın olması gerekmektedir. Entelektüel bir kişinin, devrimci işçi sınıfına yönelmiş olması ve modern anlamda solcu özellikler taşıması gerekmektedir (Santucci, 2011, s. 112). Gramsci için entelektüeller, hegemonyanın yaratımında ve buna bağlı olarak karşı hegemonyanın kurulmasında birer bilinç taşıyıcısı olarak işlev yükleneceklerdir.

Gramsci‟nin yorumu sayesinde herhangi bir bedensel çalışmada ve en mekanik, kaba, kassal bir çalışmada bile teknik ustalık ve belli bir derecede yaratıcı düşünce çabasının önemi ortaya çıkmıştır (Günyol, 1985, s. 15). Bu noktada yeni bir ayrımın gerekliliği gündeme gelmektedir. Bu ayrım, toplumsal yapı içerisinde yeri işlevsel olarak belirlenen entelektüel ile kas gücü ile çalışan işçi arasında yapılmalıdır. Söz konusu ayrım kendisini en temelde, entelektüelin düşünsel kapasitesinde değil, toplumsal alandaki işlevinde gösterir. Bu anlamda işçiyi ya da kas gücüyle çalışanı, düşünce gücü ile çalışandan ayıran şey, kol ve bedenle çalışması ya da eylediği işi değil, belirli koşullar altında ve belirli toplumsal ilişkiler içinde yaptığı işin niteliğidir (Gramsci, 1985, s. 25). Genişleyen entelektüel tanımı ile birlikte işçi ve entelektüel kesimler arasında zorunlu bir ayrım ortaya çıkmıştır (Yetiş, 2009, s. 4).

Gramsci‟de entelektüelin toplumsal kesimler içerisindeki işlevlerinden biri olan kültür ve eğitimin yaygınlaştırılması konusu da onun kol gücü ile çalışandan ayıran bir husustur. Entelektüellerin bulundukları konum ona göre, “kültür” ve “felsefe” ile de yakından ilişkilidir (Santucci, 2011, s. 32). Gramsci öncelikle kültür ve kültür eğitimi politikalarına bakışta eğitimin sadece ansiklopedik bilgi olarak gören yaklaşımı olumsuzlamıştır59. Böylesi bir etkiye en fazla maruz kalan kesim işçilerdir ve böyle bir kültür eğitimi toplumda uyumsuz, kendisini diğer insanlardan sahip olduğu bilgi yığınlarından dolayı üstün gören insanlar yaratacaktır60. Oysa Gramsci için kültür,

59 Gramsci‟nin 1916 yılında basılan Sosyalizm ve Kültür başlıklı makalesi, kültür ve sosyalizm arasında açık bir bağlantı kurulduğunun göstergesi olan ve bu konuyu detaylandıran bir eseridir.

60 Burada kişi, yalnızca ampirik bilgi ile ham ve birbiriyle bağlantısız gerçeklerle doldurulması gereken bir depo olarak görülür ve ileride bu bilgileri zihninde bir ansiklopedinin sütunları gibi

sadece okul eğitimi değildir. Kültür, bir kişinin kendi iç disiplini ve örgütlenmesidir, kişinin kendi kişiliğine sahip çıkmasıdır, yüksek bir bilince erişmesidir, kişinin kendi tarihsel değeri, yaşamdaki rolü, hak ve yükümlülükleri bunlar üzerinden anlaşılandır.

Bu ifadelerin hiç birisi Gramsci‟ye göre kendiliğinden var olan şeyler değildir. Bu anlamda kültürel birikim her şeyden önce siyasal birikiminin bir hazırlayıcısıdır (Santucci, 2011, s. 33)61. Gramsci bu birikimin etkisini göstermede entelektüelin önemli bir işlevi olduğunu vurgularken entelektüelin işlevini sadece bununla da sınırlanamayacağını vurgular.

Gramsci sadece zihni çalışmayı değil, bedensel çalışmayı da önemli kılarak, aslında her etkinliğin zihinsel olarak gerçekleştiğini ifade ederken, filozoflar ile entelektüeller arasında da belli bir tasniflemede bulunmaktadır. Bu noktada Santucci‟ye göre herkesin entelektüel olmasından kast edilen, pratik hayatta insanların “pratik faaliyetinde”,

“örtük bir dünya algısı, bir felsefe”nin bulunuyor olmasıdır. Klasik bakış açısında profesyonel filozoflarla başka faaliyetler yürüten insanlar arasında nitelik değil, nicelik farkı vardır. Filozoflar, diğer insanlardan farklı olarak düşünce tarihini bilir ve düşüncenin kendi zamanına kadar olan gelişimini anlayabilir (Santucci, 2011, s. 144).

Ancak Gramsci‟ye göre her yumurta pişirene aşçı diyemeyeceğimiz gibi, görevi zekânın kullanımında uzmanlaşma olan grupların da entelektüel olduklarını söylemek yanlıştır.

Sadece düşünce tarihini, felsefeyi çok iyi bilmek ve literatürü iyi kullanmak, entelektüel olmak için yeterli değildir.

Gramsci için filozofu entelektüelden ayıran özellik, onun “felsefe” ile ilgili görüşünde belirlidir. Gramsci yaygın kanının felsefenin güç bir konu olarak görüldüğü yönünde olduğunu ifade eder. Birçok bakış açısında felsefe, bazı bilginlere ya da bir felsefe

özümsemesi beklenir. Böylelikle dış dünyanın çeşitli uyarıcılarına karşı buna uygun tepkiler verebilecektir. (Santucci, 2011, s. 32).

61 Gramsci kültürel faaliyetin siyasal faaliyet biçimini aldığı bazı tarihsel dönemler olduğunu söyler. Bu her devrimi önceleyen “yoğun faaliyet” dönemidir. Örneğin, 1789 Fransız Devrimi, bütün Avrupa‟da “evrensel bir bilinç, ortak acılara ve mutsuzluklara her parçasıyla duyarlı ve Fransa‟da daha sonra gerçekleşecek olan kanlı ayaklanma için en iyi hazırlık olduğunu gösterecek uluslar arası bir burjuva ruhaniliği” özelliğini taşıyan Aydınlanma‟dan türemiştir (Santucci, 2011, s. 34).

sistemi olan filozoflara özgü bir kafa çabasıdır62. İşte bu algıyı yıkabilmek için Gramsci herkesin birer entelektüel olduğu düşüncesindedir. Ancak bu felsefenin sınırlarını ve özelliklerini belirlemek gereklidir. Bu sınırlar üç olgu içinde yer almaktadır. Birincisi dilde, ikincisi ortak duyu ve sağduyuda, üçüncüsü halkın dininde, dolayısıyla da her çeşit inanç, kör inanç sisteminde, düşünüşte ve genel olarak, “folklor” adı altıda toplanan görüş ve davranış biçimlerindedir (Gramsci, 1985, s. 52). Gramsci için felsefe kendiliğinden gerçekleşen bir davranış şeklidir ve filozof da herkesin kendiliğinden felsefesi olarak tanımlanır (Gramsci, 1971, s. 323). Bu felsefe, ideolojinin gündelik yaşamdaki formlarıyla en üste yerleşerek din, ahlak, ortak duyuüstünde bir yere yerleşir.

Bu dizin şekli ile folklor, ortak duyu ve felsefe üzerinden bir hegemonya yaratılmış olunur. Ancak Gramsci için felsefe, hegemonik açıdan diğer alanlarla bağlantısı kurulan bir felsefe olacaktır. Felsefe ancak halkın içerisinden üretilirse değerlidir. Bunun içerisinden entelektüellerle ilgili tartışmada felsefe entelektüeller içerisinde, en büyük filozofların yaptığı bir etkinliktir.

Gramsci işlevine göre tanımladığı entelektüelleri belirli tarihsel oluşum şekilleri ile ele alır. Aslında onun için entelektüelin toplum içerisindeki bu güçlü konumu, entelektüelin yetişmesindeki tarihsel oluşum şekilleri için önemlidir. Entelektüelin birinci oluşum süreci, ekonomik üretim dünyasında ortaya çıkan her toplumsal tabakanın kendisi için birlikte hareket edebildiği, organik ilişki halindeki bir ya da daha fazla entelektüel katmanını yaratmasıdır. Bu entelektüel kesim, toplumsal sınıfa yalnız ekonomik alanda değil, politika ve toplum alanlarında da türdeşliği ve görev bilincini verir. Örneğin, bir işletme sahibi, kendisiyle birlikte hem endüstri teknisyenini ve ekonomi-politik bilginini yaratır, hem de yeni bir kültürün, yeni bir hukukun örgütleyicisinin oluşumunu destekler ( Gramsci, 1985, s. 21-22; Gramsci, 1971, s. 5). Böylece Gramsci için entelektüel, belli bir sınıftan bağımsız düşünülemez. Ona göre, toplumda her sınıf veya grup kendi özel entelektüeller tabakasına sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda bu tabakayı yaratmaya çalışır. Gramsci toplumsal sınıf ile ilişki içerisindeki entelektüelin, iktidarı ele geçirmek isteyen her grup tarafından, hâkimiyetlerini güçlendirmek için ihtiyaç duyulan bir

62 Gramsci, oldukça çok etkilendiği 1866-1952 yılları arasında yaşamış liberalizmin önde gelen savunucularından biri olan Benedetto Croce gibi, felsefeyi felsefe tarihi olarak algılar, bu anlamda felsefe, genel dünya tarihinin gelişmesiyle gelişir, yoksa “yalnızca büyük filozofun arkasından bir diğerinin gelmesi nedeniyle değil” (Santucci, 2011, s. 28,29,30).

konumda olduğunu ifade eder (Yetiş, 2009, s. 26). Entelektüelin ikinci oluşum modeli, ekonomik yapıdan gelen ve onun gelişiminin bir yönünü temsil eden temel grupların yaratılmasıdır. Bunlar, toplum ve politika alanında en karmaşık ve en köklü değişimlerin durduramadığı tarihsel sürekliliğin temsilcileridir. En belirgin olanları, kiliseye bağlı entelektüel kesimdir. Bu kesim dönemin felsefe ve bilimini, okul, eğitim, ahlak, adalet, hayırseverlik ve yardım işleri gibi bir takım önemli görevlerini ellerinde tutarlar (Gramsci, 1985, s. 24) .

Gramsci‟nin yaptığı bu ikili entelektüel ayrımının temelinde entelektüeli sınıftan bağımsız kabul etmeyen ve bağlantısız olmayacağını kabullenen yaklaşımı yer almaktadır. Gramsci‟ye göre entelektüeller ayrı bir sınıf değillerdir. Entelektüeller ancak değişik sınıflara ait bir yapıdadırlar ve bu nedenle her sınıf kendi organik entelektüelini yaratacaktır. Bu temel perspektifi nedeniyle Gramsci‟nin entelektüelleri ikili bir ayrım üzerinden incelediğini söyleyebiliriz: Geleneksel entelektüeller ve organik entelektüeller.

2.3. ENTELEKTÜELLĠĞE DAĠR SINIFLANDIRMASI, GELENEKSEL VE